'Atatürk Ayasofya'nın müzeye çevrilmesi fikrine fena halde kızıyor'

Tarihçi yazar Yavuz Bahadıroğlu, Fatih Sultan Mehmet Üniversetesi Rektör Yardimcisi Prof. Dr. Fahameddin Başar ve Hukukçu Cüneyt Toraman İstanbul'un fethinin yıl dönümünde Ayasofya'da Fetih suresinin okunmasıyla birlikte tekrar gündeme gelen fethin sembolü Ayasofya'nın cami olması hakkında çarpıcı bilgiler paylaştılar.

ABONE OL
GİRİŞ 08.06.2020 19:15 GÜNCELLEME 09.06.2020 13:27 GÜNCEL
'Atatürk Ayasofya'nın müzeye çevrilmesi fikrine fena halde kızıyor'

Haber7'ye konuşan Tarihçi yazar Yavuz Bahadıroğlu, Fatih Sultan Mehmet Üniversetsi Rektör Yardimcisi Prof. Dr. Fahameddin Başar ve Hukukçu Cüneyt Toraman'nın Ayasofya hakkındaki  açıklamaları şu şekilde;

 

 

BAHADIROĞLU: OSMANLI KURULUŞUNDAN İTİBAREN 2 HEDEF BELİRLEDİ

Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren iki büyük hedef belirlendiğini görüyoruz. Bunlardan biri dini hedeftir, İ’lâ-yi Kelimetullah… İkinci hedef de daha sonra Kızıl Elma olarak isimlendirilen gidilmesi gereken yer… Ve bu yer Peygamber Efendimizin (S.A.V.) hadisine göre Doğu Roma olarak tespit edilmiş. Bizans daha sonradan uydurulmuş bir isim, eski adı Roma. İstanbul ve İstanbul’un olmazsa olmazı Ayasofya Peygamber müjdesi olarak devlet hedefi şeklinde belirlenmiş ve devletin büyük hedeflerinden birini teşkil etmiş. Osmanlı Devleti beylik döneminden, kuruluştan itibaren bütün adımlarını İstanbul’a göre atmıştır. 

 

 

FATİH İŞARET ALMIŞ GİBİ DOĞRUCA AYASOFYA’YA GİTTİ

Nihayet Sultan II. Murat bu uğurda tahtı terk etmiş, 12 yaşındaki oğluna bırakmış. “Ben fethedemeyeceğim. Benim oğlum fethetsin, ben de ona asker olurum böylece peygamber müjdesine ulaşayım” anlamında... Biraz derin okuma yaptığınızda Sultan II. Murat’ın asıl gayesinin İstanbul’un fethini hızlandırmak olduğunu görürsünüz. Sultan II. Mehmet, 1453 mayısında İstanbul’u fethettiğinde, şehre giriyor bir sürü kilise geçiyor.. Aralarında büyük kiliseler de var. Bizans bir kiliseler şehridir. O dönemde hiçbirine bakmadan işaret almış gibi doğruca Ayasofya’nın avlusuna gidiyor. Atından inip avludan bir miktar toprak alıp sarığına sürüyor. “Topraktan geldik toprağa döneceğiz” anlamında, gurur yapmamak anlamında. Ondan sonra mabede giriyor mabedi geziyor. Dönemin şahitlerinden meşhur tarihçimiz, Tursun bey, Ayasofya’yı harap, kırık dökük bulmuştur. Issız, terk edilmiş... Fatih, hemen tamiratını emrediyor. Ayasofya iki gün içinde Cuma namazına hazır ediliyor. Fetih gerçekleşiyor. 481 sene orada namaz kılınıyor.

AYASOFYA KİLİSENİN DEĞİL İMPARATORUNDU. DOĞRUDAN FATİH’İN ŞAHSINIA GEÇTİ

Ayasofya kilisenin malı değildir. Ortodoks dünyasının liderliğine kayıtlı bir mabet değildir. Ayasofya imparator hanedanının malıdır. Doğu Roma İmparatorluğunu doğrudan üzerine geçirdi Ayasoyfa’yı. Fatih Sultan Mehmet, Doğu Roma’yı fethettiğinde tabi ki aynı zamanda Roma İmparatoru unvanını da alıyor. İmparatorluğun tüm mülkü, hanedanın bütün mülkü otomatik olarak Osmanlı hanedanına geçiyor. Doğal olarak Sultan II. Mehmet’in üzerine geçiyor. Bu yüzden Sultan Mehmet, Ayasofya’yı üzerine tapuluyor. Ayasofya’yı camiler sistemine vakıflar sistemine bağlamıyor. Gelenek öyle kurulmuş, üzerine geçiriyor ve cumhuriyet döneminde Latince tapu senedi de çıkıyor. Tapulu malı. Tapulu malı olmasa zaten vakfedemezdi. İnsan kendi malını vakfedebilir. Vakfettikten sonra bir vakfiye hazırlıyor ve oldukça sert, ağır ifadeleri içeren bir vakfiyedir. Vakfiyeler de böyle ifadeler vardır ama Fatih’inki daha ağır ifadelerdi.

THOMAS WHİTTEMORE GELİYOR

481 sene Müslüman olanlar Ayasofya’da secdeye gidiyor. Ve o kadar önemseniyor ki, Ayasofya imamının padişah protokolünde yeri vardır. Roma döneminde 800 personeli var. Onlar da önemsiyorlar. Osmanlı döneminde de neredeyse ona yakın görevlisi var. Ve Fatih Sultan Mehmet bir sürü vakıf daha yaptırıyor. Kapalıçarşı bunlardan biridir. Ayasofya’ya irat getirmesi için, sonra vakıfları talan ediyorlar. Sonra Ayasofya’nın da vakfiyesini zaten bulamadık diyorlar. Ve sanki hüdayinabit bir bina, sahipsiz ve müzeye çevriliyor. Ondan öncesi var. 1931’de Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Bizans Enstitüsü’nden Thomas Whittemore isimli bir mozaik uzmanı getiriliyor. Mozaikler inceletiliyor. Hatta o kazaskerinin yazdığı kubbedeki Nur Suresi’ni kazımak istiyor, izin verilmiyor. 

KOMİSYON’DAN SKANDAL KARAR

Sonradan bir komisyon kuruluyor. Yavaş yavaş bazı kafalarda Ayasofya’yı müze yapsak fikri beliriyor. Ama önce bu müze fikri Ayasofya’nın namazgah bölümü değil dışındaki müştemilatın müze yapılması, Bizans Açık Hava Müzesi şeklinde ortaya atılıyor.  Komisyon 7 maddelik bir teklif hazırlıyor. 4. madde camiye bitişik medresenin yıkılması...   Ki o medreseyi Fatih, Ali Kuşçu için yaptırmış.  Ali Kuşçu’nun vaktiyle müdürlük yaptığı, ders verdiği bir medrese. Tamamen tarihi eser.

TEK ALMAN ÜYE, NAMAZGAHIN İBADETE KAPATILMASINA KARŞI ÇIKIYOR

Kimsesizler yurdunun yıkılmasına karar veriliyor ama en önemlisi 6. madde. Yani caminin ibadet kısmının ibadete kapatılması. Yani namazgah bölümünün Bizans Eserleri Müzesi haline dönüştürülmesi yolunda bir teklif var.  Komisyon 8-9 kişi bulunuyor. Komisyonun içinde bir de Alman bir uzman var. Ve komisyonda o kadar Müslüman olmasına rağmen sadece Alman Profesör Eckhard Unger namazgahın müze yapılmasına itiraz ediyor. Fakat dinlenmiyor. Yine uzun süre buna rağmen içinin müze yapılması fikri de kabul görmüyor. 

MİLLİ EĞİTİM VE İÇİŞLERİ BAKANLARI YALANLIYOR

Gazetecilikte pirimiz üstadımız Ziyad Ebüzziya, o dönemde dair bizzat anlattıkları var. Diyor ki “Velid beyin o dönemde ismi Zaman olan gazetesinde, gazetecilik yapıyordum İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ve Milli Eğitim Bakanı  Abidin Özmen’i de tanıyordu. İkisi ile de konuyu konuştum. Rahmetli Abidin Bey dedi ki ‘İbadete kapatmak mı? Komisyon çizmeyi aştı. Böyle münasebetsizlik olur mu? Ayasofya camidir. Aynı zamanda da müze olacaktır. Maksat budur. Süleymaniye, Sultan Ahmet gibi..”

O dönemde Ayasofya, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı ve birinci ağızdan Ayasofya’nın namazgahının müze yapılacağı iddiaları teyit edilmiyor. Abidin Bey, Atatürk’ün yakını değil, bakan ama sofrasında bulunan bir bakan değil. Ama Şükrü Kaya öteden beri Atatürk’ün arkadaşı, bizim patronun da arkadaşı. 

ATATÜRK MÜZE FİKRİNE FENA HALDE KIZIYOR

Şükrü Kaya’ya gittim. Neredeyse, aynı ifadeleri kullandı. Şükrü Kaya ‘Kesinlikle söz konusu değil’ dedi. İbadet bölümünün müze yapılması fikrine Atatürk’ün fena halde kızdığını söyledi. Bu bakan, Atatürk’ün sofrasında bulunan yakınlarından biri. Sonra ne olduysa bir şeyler döndü ve tamiratı için geçici olarak kapatıldı. O Amerikalı uzman henüz çalışmasını tamamlamamışken 1938 yılında Atatürk vefat ediyor. İnönü Cumhurbaşkanı oluyor ve Ayasofya bir daha açılmıyor. Bakanlar Kurulu kararı diye dolaşan şeyin de aslı yok.  Bir belgenin ıslak imzalı aslı yoksa arşivde o belge yok farz edilir. ‘Ayasofya’yı Atatürk müze yaptı, imzası var’ deniliyor ama o imza Atatürk’ün imzası değil.  Atatürk’e Atatürk soyadını veren kanundan birkaç gün sonra yayımlanıyor. Daha Atatürk soyadını da taşımıyor ama imza Atatürk. Atatürk’ün o arabaların üzerine yapıştırılan imzalarına da benzemiyor.

CAMİYE ÇEVİRMENİN TAM ZAMANI

Daha sonra Bakanlar Kurulu’nun el çabukluğuna getirme hadisesi var o arada ne olduysa oldu. Sonra uydurma bir broşür çıkıyor ve sadece fotokopisi bulunuyor orada. Pek çok tarihçi bu belgenin aslının peşine düştü. Peki var mıdır? Yok. Var diyenlerin o belgeyi çıkarması lazım. E yok. O zaman Ayasofya hala cami. Ayasofya’yı müze yapan hiçbir belge ortada yok. Sadece uygulama var.  Atatürk döneminde bir bakanlar kurulu kararı olsa bile, başka bir bakanlar kurulu kararıyla devreden çıkarılır. Pek çok uygulamada gördük. O dönemin şartları gereği doğru olan bir şey bugünün şartları gereği doğru olmayabilir. Değiştirilebilir. Yani bugün Ayasofya’yı esas amacına uygun kılıç hakkı olarak çevrildiği cami haline getirmenin hiçbir engeli yoktur. Sadece bunu göze alacak siyasi bir irade lazım. “Ben yaptım oldu” diye, müzeye çevrilmişti. “Ben yaptım oldu” diye camiye çevireceksiniz hepsi bu. Bunun için de tam zamanı.. 

HUKUKÇU CÜNEYT TORAMAN

Çok büyütüldü bu mesele. Yıllardan beri, gençlik yıllarımızdan beri bu konu tartışılıyor. Aslında tartışılacak kadar da büyük bir mesele değil, basit bir tasarruf. Hükümet herhangi bir yeri müzeye çevirmek isteyebilir, çevirir; veya vazgeçer. Bu mahkemelerin de müdahale edebileceği bir husus değil. Bazı tarihçilerin de dile getirdiği gibi kılıç hakkı deniliyor. 1453 yılında İstanbul fethedildi ve bu kilise camiye çevrildi. Aynı dönemde benzeri olaylar da Avrupa'da yaşandı. Mesela İspanya'da Kurtuba camisi kiliseye çevrildi. Yani bunları tartışmanın çok anlamsız olduğunu düşünüyorum.

MAHKEME “CAMİYE ÇEVİREMEZSİN” Mİ DİYECEK!

Mahkeme kimdir? Türk milleti adına karar veren bir kurumdur. Ne diyecek "Hayır yapamazsın, camiye çeviremezsin" mi diyecek? Bir defa burası bir vakıf eseridir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra bu vakıf eserleri iptal edilmedi, kaldırılmadı, yok edilmedi. Bütün vakıfnamelerdeki, kuruluşlardaki amaçlar halen devam ediyor. Burada kamu ve devlet güvenliğine yönelik bir durum da söz konusu değil. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu yıllarda bir tehdit vardı başta Avrupa ülkeleriyle diğer devletler olmak üzere; belki böyle bir şeye e cesaret edemedi o dönemki hükümetler. Ama bugün için böyle bir tehdit yok. Yunanistan'a mı soracağız "Bize izin verir misiniz?" diye. 

İSTANBUL İŞGAL ALTINDA BİR ŞEHİR DEĞİL

Ayasofya’nın camiye geri çevrilmesi halinde dünyadaki Müslüman topluluklarına zarar gelebileceği söylemleri var. Nihayetinde Filistin tapuları da Osmanlı kayıtlarında var. Filistin toprakları Osmanlı Devleti'nin topraklarıydı. Kıbrıs Osmanlı'nın toprağıydı. Eğer Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı'nın varisiyse bu topraklar üzerinde de hakları var demektir. Adalar üzerinde de hakları var. Bunlar savaş zoruyla , tehdidiyle Türkiye'ye dikte ettirilen sözleşmeler hukuken geçersizdir. Özel sözleşmeler de milletler arası sözleşmeler de geçersizdir. Yakın bir tarihe kadar boğazlar sözleşmesi geçerliydi. Lozan sözleşmesiyle biraz yumuşatıldı. Yani boğazın sağında solunda yabancı askerler istihdam dildi bu sözleşme ile. Dolayısıyla o günün şartlarıyla bugünün şartları aynı değil. Bugün Türkiye dünyadaki 220 devletin arasında özgür, bağımsız, eşit, dilediği kararı alabilen tüm devletlerle aynı seviyededir. Nüfusu ister 100 bin ister 100 milyon olsun tüm devletlerin egemenlik hakları vardır. Burası Türkiye'nin toprakları içerisinde mi, Türkiye'nin egemenlik sınırları içerisinde mi tüm dünyanın tanıdığı sınırlar içinde mi Ayasofya? Herhalde hiç kimsenin buna bir itirazı olmaz. İstanbul işgal altında bir şehir de değil yani. Evet geçmişte yaşadı Türkiye de bunları ama bunları aştık artık. Türkiye'nin bazı hakları varsa, bunları tabi ki kullanabilir.

AVRUPA’DAN AZAR İŞİTİRDİK, O DEVİR GEÇTİ

Eskiden en ufak bir olayda Avrupalı devletlerden azar işitirdik. Dokunamazdık, yasaktı. Müze gibi sıradan bir olay mahkemenin de görevi değil. Danıştay esastan görüşecek. Nihayetinde imza sahte olsa ne olur, gerçek olsa ne olur. Vakıflar Genel Müdürlüğü diyor ki “Buradaki imza Mustafa Kemal Paşa'ya ait değil, bu nedenle iptali gerekir.” Yani gerçek olsa ne olur? Nihayetinde bu vakfın kurucusu değil Mustafa Kemal Paşa. O dönemki devlet yetkilisidir. İmza onun da olsa, onun olmasa da o gün öyle karar verilmiş. Bugün bir hükümet de tutar başka bir karar verebilir. Onun için ben bunun büyütülmesinin çok doğru olmadığını düşünüyorum. Yani biraz bir özgüven gerekir. Türkiye de artık bu özgüvene sahiptir. Darbe teşebbüsü atlattık 2016'da, bunun daha ötesi yok ki! Eğer bu darbe teşebbüsü başarılı olsaydı herhalde orayı müze olmaktan çıkartıp kilise de yapabilirlerdi Allah fırsat vermesin bunlara. Onun için hiç bir mahkeme kararına falan da gerek yok. Bir kamu kurumu bir yeri müze yapmaya yetkiliyse aynı kamu kurumu veya hükümet Cami yapmaya, müze olmaktan çıkartmaya da, her ikisini de bir arada kullandırmaya da yetkilidir. Her ikisi birlikte de kullanılabilir. Devasa büyük bir eser Ayasofya. Mimar Sinan'a da devasa minareler diktirilmiş. Bu minareler yıkılsa Ayasofya komple yıkılacaktı. Böyle enteresan bir durum da var. Fatih Sultan Mehmet'in vasiyeti de var. Burası vakıf olarak kurulmuş, bu cami vakfedilmiş. Yani vakfın amaçları dışında da kullanamazsınız. Türkiye vakıfları inkar etmedi. Türkiye'nin en önemli kurumlarından birisidir Vakıflar.  Şu anda da devam ediyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü devlet teşkilatı içerisinde yer alıyor. Siz bu eserlerin bazılarını amacının dışında kullanabilir misiniz? Hiç kimsenin böyle bir yetkisi yok.

MÜZE KALSA MÜSLÜMANLARA ZULÜM DURACAK MI?

Dünyadaki diğer Müslümanlara zaten zulmediyorlar. Biz burayı kilise de yapsak zulmediyorlar. Filistin'deki zulüm duracak mı? Doğu Türkistan'daki zulümler duracak mı? Avrupa'daki Müslümanlara yönelik ırkçılık duracak mı? Dursa kiliseye çevirelim.

FATİH SULTAN MEHMET ÜNİVERSETSİ REKTÖR YARDIMCISI PROF. DR. FAHAMEDDİN BAŞAR (FATİH SULTAN MEHMET DÖNEMİ TARİHÇİSİ)

İstanbul’umuzun en önemli mimari eserlerinden olan Ayasofya, Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethiyle birlikte İslam dünyasına kazandırılmış önemli dini yapılardan birisidir. İstanbul 54 gün süren kuşatma sonunda fethedilmiş ve şehrin en büyük mabedi olan Ayasofya kılıç hakkı olarak camiye dönüştürülmüştür, yani Ayasofya İstanbul’un Fethiye Camisidir. Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’u fethedip bu şehri İslȃma açınca şehrin en büyük mabedini camiye tahvil etmiş ve fetihten üç gün sonra, 1 Haziran 1453 tarihindeki ilk Cuma namazını burada kılmıştır. Ayasofya Camii o tarihten itibaren, müzeye dönüştürüldüğü 1934 yılına kadar 481 yıl İstanbul’un en büyük camilerinden biri olarak hizmet etmiştir.  

FETİH, İSTANBUL VE AYASOFYA İÇİN KURTULUŞ OLDU

Fatih Sultan Mehmed, Ayasofya Camii’nin korunması ve hizmetini sürdürmesi için vakıf kurmuş ve bu vakıf sayesinde bu muazzam eser asırlarca tahrip olmadan korunup bugüne ulaşmıştır. Bizans’ın Ayasofya’sı Fatih döneminde ve sonraki padişahlar zamanında yapılan yeni ilavelerle büyük bir külliyeye dönüşmüştür. Esasen İstanbul’un fethi ve Ayasofya’nın camiye dönüştürülmüş olması bu şehir için bir kurtuluş olmuştur. Zira bu şehir, Türk fethinden iki yüz elli yıl kadar önce, Dördüncü Haçlı Seferi sırasında Latinler tarafından ele geçirildiğinde çok büyük hasar görmüş, şehrin bütün eserleriyle birlikte Ayasofya da amacı dışında kullanılmıştır. Oysa Fatih Sultan Mehmed İstanbul’u fethettikten sonra şehrin tahrip olmasını istememiş, harap durumda olan eserlerle birlikte camiye dönüştürdüğü Ayasofya’yı da ihya etmiştir. Bu yönüyle bakıldığında İstanbul’un fethi, hem şehir için ve hem de Ayasofya için kurtuluş olmuştur. 

İSLAM ALEMİNİN ARZUSU CAMİ OLMASI

Ayasoyfa, Fatih Sultan Mehmed’in fetihten sonra kurmuş olduğu vakıf sayesinde ihya olmuş, asırlarca bakım ve onarım geçirerek günümüze ulaşması sağlanmıştır. Ayasofya 567 yıldır bizimdir ve Osmanlı döneminde bir külliye olarak gelişip büyümüştür. Fetihten itibaren 581 yıl cami olarak kullanıldıktan sonra 86 yıl önce müze haline getirilmiş olan bu mabedin yeniden camiye dönüştürülmesi Türk ve İslȃm dünyasının arzuladığı önemli bir konudur. 

TAKTİR DEVLET BÜYÜKLERİNİNDİR

Fethin sembolü olan ve fetihten sonra 581 yıl şehrin Fethiye Camisi olarak hizmet eden bu mabedin günümüzde ne şekilde kullanılacağı Aziz Milletimizin ve Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten devlet büyüklerimizin takdirindedir. 

KAYNAK : Haber7