İmamoğlu'na tarih üzerinden Haliç dersi
Haber7 yazarı Prof. Dr. Recep Bozdoğan, "Haliç'in hali: İmamoğlu'nun hali" adlı köşe yazısında, son günlerde kirliliğiyle ön plana çıkan Haliç'i kaleme aldı. Tarihin tozlu sayfalarından örneklerle yazısına başlayan Bozdoğan, sözü Erdoğan döneminde yapılan hizmetlere ve diğer İBB Başkanlarına, oradan da "muhtemelen en haylaz başkan" olarak tanımladığı İmamoğlu'na getirerek sert eleştiriler sıraladı.
ABONE OLİşte Prof. Dr. Recep Bozdoğan'ın o yazısı;
Haliç, İstanbul için Boğaz kadar önemlidir.
İstanbul’u Roma’ya başkent yapan zamanın imparatoru, eğer Haliç’i görmeseydi muhtemelen tercihini başka bir şehirden yana kullanırdı.
Haliç olmasaydı âdeta bir mucizeyi andıran gemileri karadan yürütme fikri, Fatih Sultan Mehmet’in aklına hiçbir zaman gelmeyecekti.
Haliç olmasaydı ne İstanbul’u "İstanbul" yapan Tarihî Yarımada olacaktı, ne hakkında methiyeler dizilen Sadabad olacaktı ne de İstanbul’a benzersiz bir kimlik kazandıran muhteşem siluet olacaktı.
Haliç olmasaydı ne Galata ne de Beyoğlu olacaktı.
İstanbul’un Çanakkale’den, Fatih’in Kadıköy’den bir farkı kalmayacaktı.
Altın Boynuz yakıştırmasıyla İstanbul’un başına taç edilen Haliç, Henri Prost’un insafına terk edildi.
Ölüm fermanı imzalanan 40’larda ve 50’lerde İstanbul’un fosseptik çukuruna dönüştü.
Altmışlar Haliç’in hızla kirlenmesinden duyulan rahatsızlıkla geçti.
Yetmişler kirlenmenin önlenmesine yönelik tartışmalarla geçti.
Seksenler Haliç’i kirleten sanayi tesislerinin taşınmasıyla geçti.
Seksenlerin sonunda yolum ilk defa Haliç’e düştüğünde, midemde krampa neden olan korkunç bir kokuyla yüz yüze kalmıştım.
Haliç sahili boyunca değil dolaşıp gezmek; elli metre dahi yürüyememiş, derhal oradan uzaklaşmıştım.
O tahammül ötesi iğrenç kokuya İstanbullular on yıllardır katlanmaktaydı.
Haliç’in bundan sonra iflah olmayacağını söyleyen bilim insanları bile ortaya çıkmış ve doldurularak şehir parkına dönüştürülmesini dahi tavsiye etmişlerdi.
Yirmi yılı aşkın bir süredir konuşulan Haliç’in temizlenmesi hayalini hayata geçirmek Tayyip Erdoğan’a nasip oldu.
Susuzluk, çöp, yolsuzluk ve daha birçok sorunu kısa zamanda çözen Tayyip Erdoğan, yüz milyonlarca dolarlık yatırım yaparak Haliç’in temizlenmesini sağladı.
O yıllarda yapılan çalışmaları merak etmiş ve o dayanılmaz kokuya rağmen şantiye bölgesine gitmiştim.
Hatta Haliç’ten Küçükköy’deki taş ocaklarına siyah borularla pompalanan çamura bizzat şahit olmuştum.
Neticede Haliç birkaç sene içinde hayal dahi edilemeyecek noktaya geldi.
1980’lerin ortalarından itibaren yıkılan fabrikaların yerinde dört milyon metrekarelik yeşil alan düzenlemesi yapıldı.
Dünya çapında kültür, kongre ve gösteri merkezleri inşa edildi.
Minyatür Türkiye Parkı kuruldu.
Büyük bir kentsel dönüşüm faaliyeti başlatıldı.
Eyüp Sultan’ın merkezi tamamen restore edilerek o eski ve üzüntü verici salaşlıktan kurtarıldı.
Pierre Loti Tepesi yeniden düzenlendi, kabristan baştan sona yeniden düzenlendi.
Boğaz’ın oksijeni bol suyu yüz milyonlarca liralık yatırımla Kâğıthane Deresi üzerinden Haliç’e akıtıldı.
Zamanla Ayvansaray, Balat, Fener, Cibali, Sütlüce, Halıcıoğlu ve Hasköy’de dikkate değer dönüşüm çalışmaları yapıldı.
Şüphesiz Tayyip Erdoğan’ın yaptığı çalışmaları sonraki belediye başkanları kararlılıkla devam ettirdi.
Ali Müfit Gürtuna ve Kadir Topbaş’ın yanı sıra Bedrettin Dalan’ın 1980’lerde yaptığı çalışmaların da hakkını teslim etmek gerekir.
Haliç her gün daha temiz ve daha mavi bir renk alırken, "her şey ne kadar da güzel oluyor" diye yıllardır seviniyor, "daha da güzel olacak" diye ümitleniyorduk.
Ta ki 2019 seçimine kadar.
Muhtemelen en "haylaz" belediye başkanı İstanbul’un başına geçene kadar.
Vatanımızın ziyneti, tarihimizin serveti, milletimizin gözbebeği olan bu şehrin başına daha polemikçi, daha demagog bir insan geçmiş midir, doğrusu merak ediyorum.
İttifakla kazandığı bir seçimi sanki kendi başına kazanmışçasına kibir batağından çıkamadığını gördükçe, kendisi için değil İstanbul için üzülüyorum.
Rahmetli Ahmet İsvan’ın, ittifaksız %63,6 oy oranı ile kazandığı seçimi hatırladıkça gerçekten üzülüyorum.
Hızır Bey Çelebi’nin, Cemil Topuzlu’nun, Ahmet İsvan’ın, Bedrettin Dalan’ın, Tayyip Erdoğan’ın ve Kadir Topbaş’ın koltuğunda kimler oturuyor!
Fatih Sultan Mehmet’in kabrine eller cepte, olabilecek en lakayt tavırla sallana salana giden bir insandan bahsetmek ne kadar üzüntü verici!
Sanki İstanbul’u fetheden ulu Hakan’ın ebedî istirahatgâhına değil, Ulus’ta bir kafeye laflamaya gidiyor.
Neredeyse ıslık çalacak, yerde konserve kutusu bulsa oracıkta tek başına maç yapacak bir görüntü.
Gerçekten kampanya döneminde Eyüp Sultan’da Yasin-i Şerif’i okurken rol mü yapmıştı?
Haylazlığa Beylikdüzü’nde devam etse inanın umurumuzda bile olmaz.
Ama burası İstanbul Büyükşehir Belediyesi.
Bir devlet kadar önemli, bir ülke kadar değerli, bir vatan kadar aziz.
Neyse, halkın tercihi…
Saygı duymaktan başka yapacak bir şey yok…
Ama İstanbul’u "İstanbul" yapan Haliç, polemikle, demagojiyle geçen bir yıllık haylazlıktan sonra önce griye, en nihayetinde siyaha büründü.
Fakat muhterem belediye başkanımız henüz daha proje aşamasında olan Kanal İstanbul için harcadığı mesainin yüzde birini Haliç’in hâline kafa yormak için harcıyor mudur?
İnşallah harcıyordur.
Ama hiç de öyle görünmüyor.
Birkaç şov, birkaç yaldızlı laf, maksat zevahiri kurtarmak.
Üstüne milletin aklıyla alay etmek.
Artık zevahiri bile kurtaramıyor ki Haliç’i nasıl kurtarsın!
Kararan sadece Haliç’in rengi değil...
Çizdiği pembe tablolar da hızla karardı...
Kokuşan sadece Haliç değil...
Bir yılda bu hale getirdiği İBB...
Allah akıl versin.
Allah’tan ümit kesilmez.
Kalın sağlıcakla.