Yerli ilaç üretiminin önü nasıl açılır?
Prof. Dr. Osman Çakmak yerli ve milli ilaç üretiminin önündeki engelleri ve bunların nasıl aşılacağını açıkladı. Çakmak, insan sağlığının bir kaç firmanın tekline bırakılamayacağına vurgu yaparak "Sayın Erdoğan dünyanın 5'ten büyük olduğunun yüksek sesle ifade etmişti. İlaç üretimini elinde tutan tekeller karşı böyle cesur seslere ihtiyaç var." dedi
ABONE OLProf. Dr. Osman Çakmak yerli ve milli ilaç üretimi konusunda önemli tespitlerde bulundu;
Yöneticisi olduğumuz TÜBİTAK projesi çok sayıda bilimsel çıktısı ile Proje Performans Ödülüne (PPÖ) layık görüldü.* Organik kimyanın önemli bir molekül (Kinolin) gurubu için kısa, basit, ticari önemi olan uygun üretim yolları açıldı. İkinci olarak da bu moleküllerin bir kısmı yüksek biyolojik aktivite gösterdi (anti kansorejen ve anti bakteriyel özellikler..). Kısacası bu çalışmada, çok sayıda ilaç adayı etken moleküller hazırlanmış oldu.
Konu yerli ve mili ilaç üretimini ilgilendirdiğinden, bu yazımda milli ve yerli ilaç üretiminin önündeki engelleri ele aldım.
Önce üzülerek belirtelim ki, bildiğimiz kadarıyla kendi ilacımız, patenti ile bize ait, yeni geliştirdiğimiz tamamen özgün moleküllerimiz henüz yok! Hemen şunu ifade edelim ki YERLİ üretim yapamayışımız, üretim becerisizliğinden ve bilimsel yetersizlikten ve de imkansızlıktan dolayı değil. Sebebi şu: “İlaç ruhsatlandırma kriterleri” denilen dünya sağlık sistemini tekelinde tutan “BIG FARMA” gibi ilaç devleri firmalar var. Onlar izin vermiyorlar. Bunların kurduğu sistemlerle mücadele etmeniz, tekeli kırmanız gerekiyor.
Ödül alan projemiz hakkında kısa bilgi vererek konuya gireyim.
Molekül, birbirine bağlı gruplar halindeki atomların oluşturduğu kimyasal bileşikler. Atom birlikteliğinin en küçük temel yapısına verilen addır. Yani tabiatta bulunan bitki, hayvan veya madenlerden etkinliği tespit edilmiş cansız maddelerin en küçük birimi de diyebiliriz.
Canlı bünyelerde yer alan molekül guruplarından birisi benzen halkası ile piridin halkasının kaynaşık iskelet yapısına sahip kinolin gurubu moleküller. İşte bu moleküller için çalışmalarımızla basit kısa ve çok yönlü üretim yolları açıldı. Önceki (literatürde var olan) yöntem, küçük birimlerin kenetlenmesi ile sınırlı sayıda türev sentezine imkan veriyordu. Biz çalışmamızda, çok basit yöntemlerle kinolin iskeletinin hemen her konumuna brom, nitro, siyan, metoksi, amin, silil, kükürt (kendileri aynı zamanda başka guruplara dönüştürülebilen) bağlı anahtar yapılara ulaştık. Bu yapılarla bundan sonra hemen her türlü türev bileşiğin sentezi mümkün olacak.
Disiplinler arası bu çalışma olduğundan Gurubumuzda yer alan moleküller biyolog uzman arkadaşlar, biyolojik test çalışmalarını yürüttü.Rahim (HeLa), Beyin (C6), Kolon (HT29) Meme (MCF; MDA MB 231) vd kanser türlerine etkileri ortaya çıkarıldı. Bunların yanında sağlıklı insan hücreleri (Vero ve 184 A1) üzerinde denenerek kıyaslama yapıldı.
Kanser konusunda çalışanlar önce etkin molekülleri keşfetmekle işe başlarlar. Mevcut kanser moleküllerinin, kemoterapi de kullanılan ilaçların hem ciddi yan etkileri hem de ilaca karşı direnç kazanmaları hastalarda ciddi problem teşkil eder. O yüzden etkin ajanlar ara ara değiştirilir. Çünkü kanser hücreleri de o ajana karşı direnç kazanıyor.
Molekülerin ilaç etken maddesi halinde kullanılabilmesi için zaman alan asıl safhalar bundan sonra başlıyor: (I) Keşif ve araştırma, Hücre denemeleri ile aday etken molekülleri belirleme, (II) (Preklinik çalışmalar, (III) Klinik çalışmalar, (IV)Tedavi onayı
Bilim adamları etken maddeyi hazırlıyorlar. İlaç adayı aktif molekülleri belirliyorlar. Sonraki safhalara geçmede hangi engeller var? Ülkemiz neden kendi yerli ve milli ilacını hazırlayamıyor?
Bu sorunun doğru cevabını bulmak lazım. Bana göre doğru cevabı kimse vermek istemiyor. Yada veremiyor. İlaç konusu stratejik bir konu. Biyolojik silahlar ve bunlara karşı koyma aynı zamanda bir savunma konusu...
ENGELLER
Sonraki süreçte ekonomik desteğe ihtiyaç duyulur. Ne yazık ki Türkiye’de bu konuda ilaç firmalarının desteği yok görülmüyor. Çünkü firmalar dışarıdan almayı daha kolay ve uygun görüyorlar.
Engel sadece bu değil. “İlaç ruhsatlandırma kriterleri” denilen dünya sağlık sitemini tekelinde tutan “BIG FARMA” denilen büyük ilaç devleri var. Bunlar ilaç üretimini kendi tekellerine almışlar. Bunların kurduğu sistemlere karşı büyük mücadele lazım.
Ülkemizide ilim ve teknoloji gücü var. Olmayan şey ise bu sistemlere karşı mücadele. Bu yüzden ruhsatlandıramıyor ve ilaç üretemiyorsun.
En fazla siz onların pazarlama ayağı, paketlemecisi oluyorsunuz. Yani onlara hizmet edebilirsiniz. Ülkemizde durum bu.
Gözü doymaz kar hırsı ile ilaçları fahiş fiyatlarla satma adeta ilaç sektörünün vaz geçilmez adeti haline geldi. ABD de ilaç firmaları fiyatı istedikleri gibi belirlemektedir. Domuz gribini hatırlayın televizyonlarda gribin reklamı yapıldığı ay aşısını dünyaya tahmini yarım milyar, dünyaya ise 55 milyar dolara sattılar. “Bir ilacın üretimi için en az 10 yıl gerekiyor” diyordunuz. Hani nerede? Demek bu kurallar kendileri için değilmiş. İlaç şu anda Dünyada en büyük rant ve gelir kaynağı Dünyada. Firmalar yüksek rant sebebiyle tekellerinde kalmasını istiyorlar.
ÇIKIŞ YOLU
Dünyanın birkaç ilaç firmasından daha büyük olduğunu, insanlığın sağlığının birkaç ilaç firmasının tekeline bırakılamayacağını, birilerinin çıkıp yüksek sesle dillendirmesi lazım.
Sayın Erdoğan dünyanın 5'ten büyük olduğunun yüksek sesle ifade etmişti. İlaç üretimini elinde tutan tekeller karşı böyle cesur seslere ihtiyaç var.
Peki tekelin kalkması için bu yanlışlığa ses çıkaranlar var. Var olmasına var ama, onlar da bir şekilde cezalandırılıyor, sindiriliyor, korkutuluyor. Son günlerde sağlık sektöründeki yanlışları dile getiren doktorlar Ahmet Rasim Küçükusta ile Yavuz Dizdar’a ceza verilmesini nasıl yorumlamalıyız? mesela. *
Bizim eksikliğimiz oyun kurucu olamayışımız.
İlaç ruhsatlandırma kriterlerini ve ilgili kanunları mutlak kanun olarak bu ülkeye dayatırsan, oyun kurucu olarak onları kabul etmiş oluyorsunuz. Sonrası onların size biçtiği görev ile kalıyorsunuz!
Bu kördüğümü çözmek için yapmamız gereken cesur ve radikal bir karar vermek. Kanun ve kuralları İran, Rusya, Çin, Hindistan nasıl kırmışsa, nasıl kendi kanunlarını yazmış ve başkasının oyununa malzeme olmaktan kurtulmuşsa biz de bu yolu deneyecek ve kıskaçtan kurtulabiliriz.
HİNDİSTAN NE YAPTI?
En basit yolu Hindistan bulmuş ve ülkesine ait yüzlerce yıllık tıbbi formüllerini bunlar ‘geleneksel Hint tıpı formülüdür modern bilimin yöntemlerinin ürünü değildir' diyerek kendi mührünü vurmuş. AYURVEDİK TIP (HİNT TIPI) adı altında üretmiş ve tüm dünyaya da ihraç ediyor, kültürünü yayıyor. Dünyanın üçte birinde de bunu doktorlar reçete ediyor halk da kullanıyor.
Dünya patent haklarını dinlemeyen ülkeler var. Hindistan bunlardan birisi. Dünya Patent Haklarını dinlemiyor. Benim 1,5 milyon kadar kanser hastası insanım var diyor. Ben bunu dinlemiyorum diyor haklı olarak. Jenerik olarak aynı ürünü yapıyor.
Biz de kendi başımızın çaresine bakmamız lazım. Ayrıca geleneksel tıbbı diriltmeliyiz. Çözüm; geleneksel tıbbı doktorların reçete edecek şekilde genişletmesini sağlamak ve kullanışlı hale getirmek.
Dünya sağlık harcamalarında ve sağlıkta en az ilaç kullanan toplum Hindistan. Sonrası Çinliler.. Demek bize yutturulan Avrupa bilim safsatasında ciddi bir uydurma var. 1 milyarlık Hindistan 16 milyarlık ilaç kullanıyor, 80 milyonluk Türkiye Hindistan'da daha fazla sentetik ilaca para yatırıyorsa, ortada bir yanlışlık var.
Çin Akapunktur'unu kültür olarak dünyaya yaydı, Çin tıbbını yaydı, otları bile ülke kültür ve reklamı olarak kullanılıyor.
Halbuki bizim kültürümüzde, tabiatımızda binlerce yıllık zengin birikimimiz var. İbn-i Sina bin yıldır okundu dünya tıp biliminde. Kendimize yetecek ve Dünyaya satacak çok şeyimiz var. Türkiye geleneksel ve tamamlayıcı tıpta dünya mutfağı olabilir.***
Ama ne var ki biz Avrupa kurallarını mutlak ve tek çıkış yolu olarak görmeye şartlandığımızdan bu gerçeği göremiyoruz. Böyle olunca da Amerika ve Avrupa kültürünün pazarlamacısı, hamalı haline geliyorsunuz.
Son yıllarda ülkemiz büyük atılımlar yaptı. Yollar, köprüler, havalimanları vs. Bundan sonra ülkeyi uçuracak olan yüksek teknoloji ve biyoteknoloji projeleridir. Bilime dayalı projelerdir.
Sağlık bakanlığının, refleksoloji, müzik terapi, osteopati, proloterapi, apiterapi, mezoterapi, homeopati, fitoterapi ve akupunktur ile larva, hi̇pnoz, sülük, kupa ve ozon uygulamaları alanlarında eğitim standartlarının yayınlanması önemli bir gelişme.
Ülkenin 4 bin 750 endemik bitki var. "Tüm Avrupa'daki endemik bitkileri topladığınızda bile Türkiye'deki sayıya ulaşılamıyor.
Ne binlerce yıllık geleneksel tıbbı, ne de bugünkü modern tıbbın imkanlarını yok sayabiliriz. Her ikisinin getirilerini bir araya getirmemiz ve birleştirmemiz, insanoğluna daha fazla sayıda şifa metodu sunabiliriz. Geleneksel ve tamamlayıcı tıp ile modern tıp birbirlerinin alternatifi değil destekleyicisi halini almalıdır.
Tüm dünyaya da ilaç ruhsatlandırma kriteri için hücre kültür çalışması, hayvan deneyleri faz deneyleri (faz 1-2-3) derken, en hızlı çıkacak ilaç 10 yılda işlemler tamamlanabiliyor. Oysa bitkisel ilaçlar binlerce yıldır kullanılmaya devam ediyor. Mesela bir bilim adamı ya da bir yatırımcı bunları bile bile niye bu işe girsin. Tünelin ucu gözükmüyor.
Yani bir akademisyen Böyle bir şeye kalkışsa ömrünün yetmeyeceğini bildiği için uğraşmıyor, yatırımcı en az 10 yıl sonra ne olacağı belli olmayan bir projeye para yatırmıyor. Zaten devlet de üretim tesisi kurmuyor. Hükümet ve Bakanlık istiyor. Her nedense teşebbüsler yarıyolda kalıyor. Bir tülü sonuçlanmıyor.
Dışa bağımlılıkta enerjiden sonra ikinci sırada ilaç geliyor. Allah korusun ilacını ithal ettiğimiz firmaların bize ürün vermediğini düşünün, ülkemiz gerçekten zor durumda kalır. Malum İran'a ambargo uygulandı ama İran artık şu anda biyoteknolojik ürünlerde ve ilaç konusunda kendi kendine yeter hale geldi. Akılları başına geldi. Darısı bize.
Patent kanunları vs hep bizim gibi ülkelerin aleyhine çalışıyor. Nüfusu büyük bir ülkeyiz. Dünya Patent Kanunu’na uyalım ama son dönemde getirilen ve elimizi bağlayan düzenlemeleri ve yanlış niyetleri görelim.
Aslında bilim insanlarını, yatırımcıları ve endüstri liderlerini bir araya getirebilirsek o zaman gerçekten kendimize yetebilecek ve hatta başka ülkelere de ürettiğimiz ilaçları satabilecek ilaçlar geliştirebiliriz.
Türkiye’nin yetkin ve uzman bilim adamları var. Ama parça parça. Herkes kendi alanında bir şeyler yapmaya çalışıyor. Bir araya gelmedikçe faydalı bir şeyler üretmek mümkün değil.
Tıpkı savunma sanayiinde sağlanan anlayış ve kümeleşme ilaç alanında da yapılabilir. Sadece muadil ya da fason ürün olarak değil yenilikçi ilaç dediğimiz kendi molekülümüz, özlük haklarıyla yani patenti ve yayınları ile tamamen ülkemize ait ilaç geliştirebiliriz.
Daha da önemlisi Hindistan, İran, Çin, Rusya gibi kendi tıp ve tedavi anlayışımızı teşkil edebiliriz.
Kendi ilacımızı geliştirmek bize büyük özgüven sağlayacak. Molekülü hemen Faz-III yada Faz-IV'e kadar çıkaralım demiyoruz. Molekülü Faz-I'e getirmek bile önemli bir aşama. 4-5 milyon dolarlık yatırım anlamı taşıyor çünkü. 100 milyon dolar etmeye başlıyor.
Büyük firmalar satın almak için peşinize düşüyor hemen. Yani ekonomik anlamda da kazançlı olan projeler. Satın alan firma geliştirmeyi yapıyor, güvenlik çalışmasını yapıyor ve piyasaya sunuyor. Ülkemizde faz çalışmalarını yapabilecek merkezler var artık.
* https://www.dirilispostasi.com/gundem/prof-dr-osman-cakmaka-tubitaktan-yuksek-basari-odulu-5bce1e2ec0d1c501a440afab
** http://www.hurriyet.com.tr/haberleri/ahmet-rasim-kucukusta
http://ahmetrasimkucukusta.com/ http://www.haber7.com/saglikli-yasam/haber/1208025-prof-kucukusta-tum-saglik-receteleri-yalan
*** http://www.ttb.org.tr/makale_goster.php?Guid=81aa5bf6-927e-11e7-b66d-1540034f819c