Başkan Erdoğan: Kudüs 3 dinin temsilcilerinden oluşan bir komisyon tarafından yönetilmeli

Başkan Erdoğan 'Kudüs'ün 3 dinin temsilcilerinden oluşan bir komisyon tarafından yönetilmesi, günümüz şartlarında en doğru ve tutarlı yol olacaktır.' dedi.

ABONE OL
GİRİŞ 17.05.2021 20:59 GÜNCELLEME 17.05.2021 22:58 GÜNCEL
Başkan Erdoğan: Kudüs 3 dinin temsilcilerinden oluşan bir komisyon tarafından yönetilmeli

Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde yapılan Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısı'nın ardından millete seslendi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ramazan ayının ve Ramazan Bayramı'nın, salgın şartlarının yol açtığı masumluğun yanı sıra Filistin'den gelen acı haberlerin burukluğu içinde geçirildiğini dile getirdi.

"Filistin'den bize ne? Kudüs'ten bize ne?" şeklindeki cehalet ve nefret kokan yaklaşımlara şahit olduklarını belirten Erdoğan, Kudüs'ün sembolü olduğu coğrafyanın, insanlığın en kadim yerleşimlerine ev sahipliği yaptığına dikkati çekti.

Hazreti İbrahim, Hazreti Davut, Hazreti Süleyman ve birçok nebinin o bölgede yaşadığını ve izler bıraktığını anımsatan Erdoğan, "Resuli Ekrem Efendimizin Miraca çıktığı yer Mescid-i Aksa'nın haremindedir. Hristiyanlığın mezheplerinin en önemli kiliseleri Kudüs sınırları içindedir. Hazreti Ömer, Kudüs'ü fethettiğinde Hristiyanların kiliselerine dokunmamış, kendi adını taşıyan camiyi hemen onların bitişiğine kurmuştur. Mescid-i Aksa'nın ilk avlusunun adı, Yavuz Sultan Selim'in 12 bin askeriyle şamdanlarını yakarak, gelip burada kıldığı yatsı namazına atfen 12 bin şamdanlı avlu olarak geçer." bilgisini verdi.

Kudüs'ün bugünkü fiziki görüntüsünün surlarıyla, çarşılarıyla ve diğer pek çok yapısıyla Osmanlı padişahlarının eseri olduğunu hatırlatan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Peygamberimizin Miraca yükseldiği kayanın üzerinde inşa edilen Kubbet-üs Sahra'nın tepesine Osmanlı'nın diktiği alemi, Kudüs ve pek çok şehirdeki ecdat yadigarı eserler gibi yenileyen yine biz olduk, ecdadımız oldu. Asırlarca ecdadımız bu mübarek beldeyi korumak, iman etmek ve oradaki her dinden insanı huzur içinde yaşatmak için var gücüyle çalışmaktadır. Birinci Dünya Savaşı'nda Çanakkale ve Kut'ül Amare'de seferler kazanan Osmanlı, 1917'de Gazze'ye ve ardından Kudüs'e yönelik saldırıları Anadolu'daki Ermeni ve Rum isyanlarının açtığı sıkıntının da etkisiyle karşılamakta zorlanmıştır. Gazze'ye yapılan ilk iki saldırıyı püskürten 30 bin kişilik, çoğu Çanakkale'den gelmiş olan yorgun Osmanlı ordusu, takviye ile asker sayısı 110 bine çıkan ve silah gücü artan düşmanın üçüncü saldırısının ardından çekilmek mecburiyetinde kalmıştır. Bu savaşlarda iddiaların aksine bölgedeki Filistinli Arapların önemli bir kısmı düşmanın yanında yer almamış, bizimle birlikte mücadele etmiştir. Çekildikten sonra da Kudüs'ü yalnız bırakmadık."

 "TERÖR DEVLETİ İSRAİL"

Erdoğan, İsrail'in abluka altındaki Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırılarına ilişkin, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Bir yandan Kudüs'ün mahremiyetine el uzatan, diğer yandan Gazze'deki sivilleri insafsızca bombalayan, içinde medya gruplarının olduğu devasa bir binayı da bombalayarak yerle bir edenler işte bu terör devleti İsrail'dir. İsrail kendini savunan Filistinlilerin direnişlerini zulmüne bahane etmekten de geri durmuyor. İsrail bombalayarak, kurşunlayarak ve araçlarla üzerinden geçerek katlettiği onlarca masum çocuğu, yüzlerce masum sivilin evlerini yıktı. Sürekli taciz ederek göçe zorladığı on binlerce Filistinli aileyi görmezden gelenler Tel-Aviv'e atılan füzeleri öne sürerek insanlığın vicdanını gölgelemeye çalışmaktadır.

Kaç tane roket atmışlar? Attıkları roketlerle acaba yok olan nedir? Bir de bunu açıklayın ya ama siz orantısız güç kullanıyorsunuz ve siz savaş uçaklarınızla birlikte Gazze'ye bomba yağdırıyorsunuz. Acaba Gazze'nin savaş uçakları var mı? Yok. Sizde sayısızca. Onlarla vuruyorsunuz. Kiminle neyi aldatacaksınız? Ben şu anda Ankara'dan tüm dünyaya bunu seslenmek istiyorum, bunu hatırlatmak istiyorum, Filistinli çocukların bombalarla ölmesiyle ilgilenmeyenler, İsrailli çocukların füze seslerinden korkması karşısında dehşete kapılabilmektedir. Şu hale bak. Halbuki çocuklar öldürülürken değil, uyutulurken sessiz kalınmalıdır."

- "TRAJEDİYE ARKASINI DÖNEN"

Kadınları, yaşlıları ve sivilleri öldürenlerin değil, koruyanların takdir edilmesi gerektiğini söyleyen Erdoğan, "Kendi ülkelerinde patlayan bir bomba için binlerce kilometre ötede taş üstünde taş bırakmayanlar, Filistinlilerin onurlarını ve evlerini koruma çabasını teröristlik olarak rahatlıkla tanımlayabiliyor. Filistin'de yaşanan trajediye arkasını dönen veya açıkça destek olanlar aslında yarın kendi başlarına gelecek felaketlerin tohumlarını ektiklerini unutmamalıdır." şeklinde konuştu.

"Şu anda buradan Avrupa'ya sesleniyorum, yeri geldiği zaman dost olarak bize hitap edenlere sesleniyorum. Şu anda onlara bir şeyi hatırlatıyorum." ifadelerini kullanan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Başbakanlık binasına İsrail bayrağı çeken Avusturya devletini telin ediyorum, böyle bir resmi makama bir terör devletinin bayrağını çekmek terörle izdüşümü bir hayat yaşamak demektir. Avusturya devleti herhalde soykırıma tabi tuttukları Yahudilerin faturasını Müslümanlara ödetmeye çalışıyor. Aynı şekilde İsrail'in Kudüs'te ve Gazze'de yaptıklarına destek veren diğer ülkeler de çocuk katillerinin günahlarına ortak olmak suretiyle tarihe ve insanlığa karşı işledikleri bu suçun karasıyla anılacaklardır."

Erdoğan, 1967 sınırları temelinde başkenti Kudüs olan bağımsız, egemen ve coğrafi bütünlüğe sahip bir Filistin devletinin kurulması için her platformda çaba göstermeyi sürdüreceklerini belirterek, "Esasen gelinen noktada artık Kudüs konusunda ayrı bir düzenlemeye ihtiyaç olduğuna inanıyoruz. Müslümanların, Yahudilerin ve Hıristiyanların vazgeçilmez dini sembollerini bünyesinde barındıran Kudüs'ün kalıcı bir barışa ve huzura kavuşması için herkesin fedakarlık yapması gerekiyor." dedi.

DÜNYAYA KUDÜS ÖNERİSİ

Papa Fransuva ile bugün telefon görüşmesi gerçekleştirdiklerini hatırlatan Erdoğan, şunları söyledi:

"Şu teklifi yapıyoruz, Kudüs'ün üç dinin temsilcilerinden oluşan bir komisyon tarafından yönetilmesi, günümüz şartlarında en doğru ve tutarlı yol olacaktır. Aksi takdirde bu kadim şehirde kalıcı barışı sağlamak kolay ve mümkün görünmüyor. İsrail güvenlik güçlerinin bu korumadaki Yahudilerin Mescid-i Aksa'ya yönelik her saldırısı fitili ateşlenen bir bomba etkisi yapmaktadır. Dünya tarihi Kudüs'te ateşlenen bombaların yol açtığı devasa çatışmaların, yıkımların ve oluk oluk akan kanların örnekleriyle doludur. Bu tehdidin önüne geçmenin mevcut durumdaki en hızlı ve etkin yolu Kudüs'ü teklif ettiğimiz şekilde yeni bir yönetim statüsüne kavuşturmaktır. Birleşmiş Milletleri, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyini, kuruluş amaçlarından biri de bu olan İslam İşbirliği Teşkilatını ve diğer tüm uluslararası kuruluşları bir an önce ve etkin şekilde Kudüs ve Filistinli mazlumlar için harekete geçmeye çağırıyoruz."

Erdoğan, perşembe günü Türkiye'nin girişimleri ile toplanacak olan Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda sorunun çözümüne yönelik kayda değer bir adım atılmasını temenni ettiklerini söyledi.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun da katılacağı bu toplantıyı önemsediklerini bildiren Erdoğan, şöyle konuştu:

"İsrail'in bombaları ve kurşunları altında öldürülen, evleri başlarına yıkılan ve yurtlarından atılmaya çalışılan insanlara, hiç değilse denizlerdeki balıklar, göklerdeki kuşlar ve ormanlardaki ağaçlar kadar hassasiyet gösterilmesini bekliyoruz. Kudüs'ün özgürlüğüne kavuşturulması ve Filistin halkının saldırılardan korunması için atılacak uluslararası adımlar hususunda ihtiyaç duyulacak her türlü siyasi ve askeri desteği vereceğimizi bir kez daha buradan ilan ediyoruz. Son olarak diyorum ki bu millet de bizimdir, bu ümmet de bizimdir, bu insanlık da bizimdir. Biz medeniyetimizden ve ecdadımızdan tevarüs ettiğimiz mirasa uygun şekilde bunların hepsini de kucaklayarak kendimiz ve kardeşlerimiz için en doğrusunu, en hayırlısını ve en güzelini yapmayı sürdüreceğiz. İnsanlıktan nasibini almamışların, ümmet bilincine sahip olmayanların, mensubu bulundukları milletin değerlerine düşmanlık besleyenlerin eninde ve sonunda hak ettikleri zillet çukuruna yuvarlanacaklarından şüphe duymuyoruz."

- "HASAN ONBAŞI'NIN HATIRASI KUDÜS'Ü SAVUNMAMIZ GEREKTİĞİNİ GÖSTERMEYE YETERLİDİR"

Bir tarihçi gazetecinin Filistin'e ilişkin anısını aktaran Erdoğan, şunları söyledi:

"Merhum bir tarihçi gazetecimiz 1972 yılında yaptığı Kudüs ziyaretinde Mescid-i Aksa'nın avlusunda, başında Osmanlı askeri kalpağı ve sırtında askeri palto kalıntıları olan uzun boylu, kavruk yüzlü bir ihtiyara rastlar. Gazetecimiz bu ihtiyara yaklaşıp Türkçe olarak selam verdiğinde karşısındaki meczup görünümlü kişi, donuk yüzü gülümsemeye dönerek 'Aleykümselam oğul' diye mukabelede bulunur. Sonra gazetecimiz karşısındaki kişinin hikayesini öğrenir. Bu kişi 9 Aralık 1917'den, yani son Osmanlı birliği Kudüs'ten ayrılırken orayı muhafaza etmek üzere bırakılan artçı birliktenmiş. Iğdırlı Hasan Onbaşı o günden beri de Mescid-i Aksa'dan ayrılmamıştır. Evet başka hiçbir şey değilse bile Hasan Onbaşı'nın bu hatırası bize Kudüs'ü her şeyimizle savunmamız gerektiğini göstermeye yeterlidir."

- "84 MİLYON HEP BİRLİKTE KUDÜS NÖBETİMIZI DEVAM ETTİRİYORUZ"

ABD Başkanı Joe Biden'ın, İsrail'e silah satışına onay verdiğini anımsatan Erdoğan, şu görüşleri paylaştı:

"O da bakıyoruz ki çok çok önemli 850 bin silah onayı. Lafa geldiğinde silahsızlanma, şu, bu, vesaire bunları konuşuyorlar. Sayın Biden, sözde Ermeni soykırımında Ermenilerin yanında yer aldı. Şimdi de ciddi manada orantısız bir şekilde Gazze'ye saldıran ve yüz binlerce insanın şehadetine vesile olan bu olayda da ne yazık ki siz kanlı ellerinizle bir tarih yazıyorsunuz. Bunu söylemeye bizleri mecbur ettiniz. Çünkü biz bu konularda çok daha fazla duramayız, durmayacağız. Bugün de tekrar hatırlatıyorum, 84 milyon hep birlikte Kudüs nöbetimizi devam ettiriyoruz, devam ettireceğiz."

Osmanlı'nın yıkılışı ile barış ve huzur iklimini kaybeden pek çok coğrafya gibi Filistin topraklarının da zulümle, acıyla, kanla yıkandığını vurgulayan Erdoğan, "Siz de buna destek veriyorsunuz. Bugün Filistinliler tarafından 'en-Nakba' yani felaket günü olarak adlandırılan 1948 yılından itibaren ise bu kadim topraklardaki çatışmalar ve istikrarsızlıklar tek taraflı bir katliam ve hırsızlık haline dönüşmüştür." diye konuştu.

Dünden bugüne: Ah Kudüs! Ah Filistin!

- "BİZE DÜŞEN GÖREV MAZLUMUN YANINDA YER ALMAK"

Deyr Yasin katliamından beri hiç durmayan zulmün, Filistinlilerin ardı kesilmeyen göçleriyle, kamplardaki zorlu hayat şartlarıyla, uğradıkları katliamlarla süregeldiğini ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:

"Elbette bu kötü fotoğrafın ortaya çıkmasında ve sürmesinde Filistinlilerin kendi aralarındaki çekişmeler ile kimi Arap ülkelerinin meseleye bakış açılarındaki yanlışlar da etkili olmuştur. Her ne olursa olsun bize düşen görev mazlumun yanında yer almak ve onun hakkını, hukukunu gözetmektir. İsrail'in, 1967 Savaşı'nın ardından Birleşmiş Milletler kararlarını hiçe sayarak saldırılarına devam etmesi, bölgedeki acıları derinleştirmiştir. Sadece 1948 ile 1967 yılları arasında 3,5 milyondan fazla Filistinli yurtlarından edilerek mülteci durumuna düşürülmüştür. Lübnan'ın 1982 yılındaki işgali sırasında Sabra ve Şatilla kamplarındaki binlerce savunmasız sivil Filistinli mültecinin hunharca katli dahi dünyayı durdurmak için harekete geçirmeye yetmemiştir. Filistin halkının intifada olarak adlandırılan İsrail saldırılarına karşı sivil itaatsizlik eylemleriyle kendini, evini, vatanını koruma mücadelesinin hep yanında olduk, olmayı da sürdüreceğiz. Sınırları hala belirsiz olan İsrail devleti, Siyonist hayaller peşinde koşan siyasetçilerin ve insanlığa karşı suç işlemeyi mubah sayan radikallerin elinde bir terör aygıtına dönüşmüştür. Fanatik Yahudiler, 1995'teki barış görüşmeleri sırasında Filistinlilere taviz vermekle suçladıkları kendi Başbakanlarını dahi öldürmekten çekinmeyecek kadar işi ileriye götürebilmişlerdir."