Mülteci karşıtı siyasiler vandalizmi kışkırtıyor

Suriyelilere saldıranların içinde hırsızlıktan sabıkalı gaspçıların ve uyuşturucu kullananların yer almasının durumu özetlediğini ifade eden Ufuk Uras, "Mülteci karşıtlığını meslek edinen siyasetçiler vandalizmi kışkırtıyor" dedi.

ABONE OL
GİRİŞ 14.08.2021 13:45 GÜNCELLEME 14.08.2021 15:52 GÜNCEL
Mülteci karşıtı siyasiler vandalizmi kışkırtıyor

CHP’nin sürekli körüklediği mülteci düşmanlığı sonunda şiddete dönüştü, ırkçı vandallar tarafından masum Suriyelilerin binaları basıldı, taşlandı, kundaklandı, soyuldu. Çocuklar yaralandı, mültecilerin malları yağmalandı, dükkanlarına zarar verildi. CHP’li ve İyi Partili siyasetçilerin kışkırtmasıyla, sosyal medyada paylaşılan eski tarihli yalan yanlış görsel ve videolarla halkı sokağa dökmeye çalışan güçler Türkiye’yi karıştırmaya çalışıyor. Sınırdan geçenleri bahane ederek uzun zamandır kaşıdıkları mülteci sorunun tehlikeli bir yere gitmesi ve toplumun geneline yayılması tehlikesine rağmen muhalefet düşmanlaştırıcı dilden vazgeçmiyor. Suriyeli sığınmacılara yönelik olarak muhalefetin ırkçı tavrını ve sokaklarda kaos çıkarmak isteyenlerin söylemlerini Akademisyen Yazar Ufuk Uras Milat’a değerlendirdi.

IRKÇI SÖYLEME CAYDIRICI CEZALAR ŞART

Siyasi meseleleri sığınmacılar üzerinden tartışmanın doğru olmadığını vurgulayan Ufuk Uras, “Pandemi sıkıntılarını kurbanlardan çıkarmak köle sahiplerinin siyaseti olabilir. Nefret söylemiyle ilgili yasal düzenlemeleri ağırlaştırmak lazım. Ne kadar caydırıcı kılınabilirse o kadar iyi. Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’a yönelik soruşturma ve suç duyurularını son derece olumlu buluyorum. Bunu artık bir iktidar muhalefet kavgasından çıkarmak gerekiyor. Muhalefetin ‘mültecileri geri göndereceğim’ sözünden başka bir hiçbir önerisi, çözüm yolu yok” dedi.

KIŞKIRTILAN SALDIRGANLAR SABIKALI

Sığınmacılara saldıranların içinde hırsızlıktan sabıkalı gaspçıların, uyuşturucu kullananların yer almasının durumu özetlediğini ifade eden Ufuk Uras, “Mülteci karşıtlığını meslek edinen siyasetçiler bu kesimlerin vandalizmini kışkırtmış oluyor ve bunun çok büyük siyasi sorumluluğu var. Mülteci sorunu ayrı, mültecileri hedef göstermek ayrı bir şey. İkisini birbirine karıştırınca Ankara Altındağ’daki manzaralarla karşı karşıya kalınıyor” diye konuştu.

AYLAN'A ÜZÜLENLER HAYATTAKİ AYLAN'LAR ÖLSÜN İSTİYOR

Esed’le görüşülsün diyenlere dikkat çeken Uras, “Esed’le zaten görüşüldü ve taahhüt ettiği 14 maddeden birini bile yapmayıp karadan, havadan halkını bombaladı. İnsanlar ‘kıt’ kanaat önderlerinin genel olarak ön yargıları pekiştiren söylemleri üzerinden gidiyorlar, kendileri düşünmüyorlar. Hayatlarında bir mülteci bile tanımamışlar. Aylan bebeğin fotoğrafını görüp ağlayanlar, yaşayan Aylan bebeklere tekme vurmakta beis görmüyor” ifadelerini kullandı.

SURİYE'DE KİMİN KİMİNLE SAVAŞTIĞI BELİRSİZ

Suriye iç savaşı başladığında sınırlardan kitlesel geçişler olduğunu kaydeden Uras, “Türkiye bu durumu kaldıramayacak bir vaziyette ama kucağında buldu. Terör örgütü DEAŞ’ın ve PYD’nin elinde olan, merkezi otoritenin elinden çıkan bir Suriye var. Kemal Kılıçdaroğlu Suriye’deki sorunu konut olmaması sanıyor. Suriye’de kimin kiminle savaştığı belli değil, halkın üstüne sürekli varil bombaları yağıyor” şeklinde konuştu.

MUHALEFET TRİBÜNLERE SESLENİYOR

Bayramda Suriye’ye gidenlerin hâlâ şehitlerin verildiği güvenilir bölgelere ziyaret gerçekleştirip döndüğünü belirten Uras, “Bir suçlu bul, günah keçisi haline getir ve üstünde tepin; bazıları için bu kadar kolay. Uluslararası insan hakları normları açısından mültecileri zaten gönderemezsiniz. Bunu muhalefet de biliyor ama tamamen tribünlere seslenip siyaseten sonuç alacağını sanıyor” açıklamasında bulundu.

ARAPÇA'YA DÜŞMANLIK İNGİLİZCE'YE HAYRANLIK

Arapça konuşanlardan ve Arapça tabelalardan rahatsız olanlara dikkat çeken Uras sözlerini şöyle noktaladı: “Araplardan ve Arapçadan nefret edip İngilizce konuşana hayranlık duymak, bir Norveçli ile bir Afgan’a eşitlerarası ilişki yönüyle bakamamak ve buna rağmen ırkçı, faşist olmadığını iddia etmek gibi bir garabet içinde yaşıyoruz. Arapça gibi edebiyatı güçlü bir dilden yararlanmak yerine bir nefret dili haline dönüştürmek, Türkiye’de bu aydınlanmacılık; Batı merkezli kompleks, kendi toplumunun değerlerine yabancılık gibi bir sürü faktörle iç içe geçen bir durum söz konusu.”

 

KAYNAK : Milat / Özlem Doğan