Hayrettin Karaman'dan usul dersi: Kardeşim Ahmet Taşgetiren

Yeni Şafak yazarı Hayrettin Karaman, "İktidara zarar verecekse doğruları söylemek caiz değildir" sözlerinin yanlış anlaşıldığını ifade ederek, bu konuda kendisini eleştiren Ahmet Taşgetiren'e cevap verdi.

ABONE OL
GİRİŞ 03.10.2021 10:18 GÜNCELLEME 03.10.2021 10:58 GÜNCEL
Hayrettin Karaman'dan usul dersi: Kardeşim Ahmet Taşgetiren

Yeni Şafak yazarı ilahiyatçı Prof. Dr. Hayrettin Karaman, bugünkü "Kardeşim Ahmet Taşgetiren" başlıklı yazısında "İktidara zarar verecekse doğruları söylemek caiz değildir" sözlerinin yanlış anlaşıldığını ifade ederek, bu konuda kendisini eleştiren Ahmet Taşgetiren'e cevap verdi.

Hayrettin Karaman'ın bugünkü köşe yazısı şöyle:

"Ahmet Bey’e, 28.09.2021 tarihli ve “Hayreddin Hocam” başlıklı yazısında sevgi ve saygı çerçevesini aşmadığı, farklı düşüncesini edep kuralları içinde yazdığı için teşekkür ederim.

Ancak, bir saatten fazla okuduğum halde bitiremediğim yorumları okusaydı üzülürdü diye düşünüyorum. Adımı anarak yazmak yerine fikri dile getirerek yazsaydı veya telefonu açıp konuşarak yanlış yolda olduğumu söyleseydi bana bunca zararı vermemiş olurdu.

Yazısındaki bir iki noktaya cevap vermeden önce birkaç prensibi (usulü) hatırlatmakta fayda görüyorum:

1. İslâm’da ruhban sınıfı olmadığı için her Müslüman, her söylediği ve yaptığının İslâm’a yamanacağı bilinci içinde olmalıdır; yalnızca H. Karaman veya hocalar değil. Mesela Taşgetiren kardeşim ilmi ile âmil bir Müslüman, onun benim hakkımda yazdıkları da İslâm’a yamanır, İslâm’a göre meşrudur diye algılanır, günah olsa yapmaz diye düşünülür.

2. Âlimler dinî konuları açıklarken ve olayları, şahısları, kurum ve kuruluşları dine uygunluk bakımından değerlendirirken ihtilafa, içtihada, takdire açık konularda farklı görüşlere sahip olabilirler; bunlardan birini beğenmeyen bu yüzden İslâm’dan soğumaz; çünkü onun beğendiği açıklamayı yapan âlimler de daima vardır.

3. İslâm laik düzenle bağdaşmaz; bu sebeple ulema, siyaset dâhil her konuyu dînî bakımdan incelemek, meşru olanı olmayandan ayırmak ve açıklamak durumundadırlar.

Şimdi birkaç paragrafı ile ilgili düşüncemi açıklayayım:

“İktidarla alakalı duruşunu problemli bulduğumu belirtmeliyim.” diyor.

Ben de onun “İktidarla alakalı duruşunu problemli buluyorum”.

“Problem şurada ki, açıkladığı fikirler ‘Dinin görüşü’ olarak algılanıyor, iktidarı savunma konumu da, dini iktidarın yedeğine koyuyormuş algısına yol açıyor. Bu da, iktidarla beraber dinin yıpranmasına yol açıyor. ‘Dinin izzeti’ konusunda son derece duyarlı olduğunu bildiğim Hoca’nın bunu isteyeceğini sanmam. Siyasi iktidarın açık yanlışlarına da meşruiyet kılıfı giydiren bir din algısının genç beyinlerde nasıl bir tahribata yol açacağını Hayreddin Hoca’nın görmeyeceğini düşünemiyorum. Neden bunun farkında değilmiş göründüğünü de anlayabiliyor değilim.” diyor.

Yukarıdaki ikinci maddede bu paragrafa kısmen cevap var. Ek olarak şöyle derim:

“Siyasi iktidarın açık yanlışlarına da meşruiyet kılıfı giydiren bir din algısına” benim yazılarım sebep olamaz; çünkü ben ‘iktidar ne yaparsa doğrudur, meşrudur, caizdir’ demiyorum, demedim, demem. Ben bu iktidarın da yanlışları, bir kısım yöneticilerin meşru olmayan davranış ve kazançları… olduğunu inkâr etmiyorum, üstünü de kapatmaya çalışmıyorum. Ancak akşam sabah yatıp kalkıp bunları dile getirmenin, abartmanın, genellemenin, yapılan güzel, faydalı ve doğru şeyleri hemen hiç dile getirmemenin… doğru olmadığını söylüyorum.

“Buradan yola çıkıldığında, ‘Kurtlu, böceklenmiş, mayası bozulmuş bulgur’ iktidarın yanlışlarını ifade ediyorsa, ona tahammül ölüm derecesinde bir zaruretin sonucu oluyor. Yani iktidar eleştirilince, belki değişmesi istenince insanlar ya da memleket ölüm derecesinde bir mahrumiyet içine girer yaklaşımı. Bu mudur?”

Ben “Her şeye rağmen bu iktidarı korumanın zaruretinden” bahsediyorum. Bu zarureti de “mevcut şartlarda daha iyisinin iktidar olma ihtimali bulunmadığı, koalisyon vb. şeklinde bir iktidar iş başına geldiğinde fedâ edilemez ve menfaatçi bireylere değil, Müslüman kamuya ait birçok kazanımın elden çıkma tehlikesine” bağlıyorum. Bu kazanımların pek çoğunu da bu iktidar -her şeye rağmen- sağlamıştır.

Tenkit edilsin, ama “yıkıcılarla ağız, iş ve eylem birliği yapılmadan edilsin” diyorum.

“Hayreddin Hoca ya da benzeri hocalarımız, şeyhlerimiz vs. kalkıp ‘Memlekette yaygın adaletsizlik var, devlet malı çarçur ediliyor, insanlar korkunç bir geçim zorluğu yaşıyorlar, birilerine haksız kazanç sağlanıyor, eğitimde şu yanlışlar yapılıyor, muhafazakâr bir iktidarın yanlışları insanların dine bakışını olumsuz etkiliyor vs.’ deseler, yani doğruları söyleseler, yanlışları söylemek için uygun üslup bulsalar daha iyi olmaz mı? Belki iktidarın daha sağlıklı hareket etmesine imkân sağlanmaz mı?”

Evet, böyle yapılsa iyi olur ve yapılıyor da; ama her şeyin gazete köşelerinde yapılanlardan ibaret olduğu sanılmasın; köşelerde yapılanların da tamamı aklanmasın. Umumi ahlâk düzelmeden kim gelirse gelsin bu tür şikâyetlerin olacağı da unutulmasın.

“Böyle bütüncül bir tarzda iktidarı onaylayan bir hocalar-şeyhler dünyasının İslâm’a ödettiği bedel üzerinde azıcık düşünmek gerekmiyor mu?”

“Böyle bütüncül bir tarzda iktidarı onaylayan hocalar…” varsa ben onlardan değilim. “Hatasıyla sevabıyla korunmasında ve bu koruma yapılırken de ıslahı için elden ne geliyorsa onun yapılmasında zaruret var diyorum; hem koruma, hem ıslah!

Not

Sayın Ali Karahasanoğlu’na, beni doğru anladığı ve Yeni Akit’te yazdığı için teşekkür ediyorum."

KAYNAK : Yeni Şafak