Biden verdiği sözü tutmaya çalışıyor! 'Mesele ‘Kavala' değil! Kavala kimin üflediği'

Osman Kavala'nın serbest bırakılmasını isteyerek skandal bir bildiriye imza atan 10 büyükelçi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "persona non grata" çıkış sonrası geri adım atmak zorunda kaldı. Konuyu kaleme aldığı "Büyükelçiler tamam da küçük elçileri ne yapacağız!.." başlıklı köşe yazısında değerlendiren Yeni Şafak yazarı Nedret Ersanel, "Biden yönetimi seçilmeden evvel Türkiye’deki muhalefete verdiği sözü tutmaya çalışıyor" dedi.

ABONE OL
GİRİŞ 27.10.2021 17:03 GÜNCELLEME 27.10.2021 17:18 GÜNCEL
Biden verdiği sözü tutmaya çalışıyor! 'Mesele ‘Kavala' değil! Kavala kimin üflediği'

Dokuzunu boş verin.. ‘Kuyruk’la uğraşacak halimiz yok.. Başı çekene, elebaşına bakın siz. ABD’ye. Diğerleri, arkasına sığındıkları ABD’yle birlikte, ‘sosyal medyadan geldikleri gibi sosyal medyadan gittiler’…

On büyükelçinin ‘istenmeyen kişi’ ilan edilmesine yönelik tartışmaların, ‘persona non grata’nın anlamı ve bunun Viyana Sözleşmesi’ndeki yerini, ‘Türkiye’nin uyması gerek’ aklıyla saatlerce yürütülmesi yersizdi. Bilgilendirme açısından tamam.. Ama iki dakikalık bilgi saatlerce, günlerce konuşuldu. Konuşuldu da ne oldu; uluslararası hukuk ve anlaşmalar üzerinden Türkiye’ye baskı yapanlar golü oradan yediler…

Esas şu; on büyükelçi değil, on ülke bir araya gelerek, organize olarak/taammüden Türkiye’ye saldırdılar. Bu aşamadan sonrası salt siyasidir. Sair tüm yönler ikincildir…

İlla Viyana Sözleşmesi üzerinden bir kritik yapılacaksa, latife kabilinden; büyükelçileri ‘istenmeyen kişi’ ilan etmeye cevaz veren sözleşmenin, bazı emekli büyükelçileri, akademisyenleri neden düşünmemiş olduğu üzerinde durulabilir…

Şaka ama.. Bir eski ‘ABD büyükelçimizin’, ‘bize acıdıkları için geri adım attılar’ mealindeki cümlelerini de okudu bu gözler…

Büyükelçiler bildirisi, Türkiye’ye yönelik bir seri ve teşkilatlı Batı saldırısıydı... Elebaşı ABD’dir. Ne diğer ülkeler ne de büyükelçiler bu boyutta efeliğe soyunacak yüreğe sahip değiller, olmadılar da…

Bu da gösteriyor ki, Biden yönetimi seçilmeden evvel Türkiye’deki muhalefete verdiği sözü tutmaya devam ediyor. Beceriksizliği, ABD ve Batı değerleri ile genel güç kalibresindeki düşüşle ilgilidir…

‘Arkasının geleceğinden’, seçimlere yaklaşılan her gün hem atak sayısının hem dozun artacağından emin olabilirsiniz. Zaten Türkiye’de en mutabık kalınan başlık bu. Yani mesele ‘Kavala’ değil. Kavala kim üfledi meselesi…

ÇATAL DİLLİ BEYAZ ADAMLAR…

Bu krizin bir hayrı olduysa, Türkiye’de sadece malum muhalefetin değil, en ufak fırsatta kendilerine gün doğduğunu, ‘işte o günün’ geldiği ümidine histerik çaresizlikle tutunan bir grup ‘aydın’ müsveddesinin, 24 saat önce kendi ülkelerinin üzerine pislik atarken, ertesi gün yerde tükürüklerini aradıklarının görülmesidir…

Kanallarda, “alayı gelsin’ diyordu, al geldiler” diyenler, nasıl çark edeceklerini şaşırdılar ama ‘tövbe ettiler’ sanıyorsanız yanılıyorsunuz… “Kavala meselesi ortada duruyor, bakalım Rahip Brunson gibi mi halledilecek” diyerek yine ısırdılar…

Bir başka “Cambaza bak!” numarası da, “Dışişleri ve diplomatlarımız çözdü, tebrik ediyoruz” ağzıdır... Elbette tebrik ediyoruz. Sadece konu özelinde değil, attıkları her adımda yanlarındayız. Ancak ‘onların’ bunu özellikle dillendirmelerinin sebebi, “Cumhurbaşkanı’na rağmen” zehrini boşaltmaktı…

Bir kısmı da on büyükelçiye hitaben, ‘karışmayın bu işlere’ dediler. İlk anda boşa basabilirsiniz; onların derdi, ‘bu Türkiye’nin iç meselesidir, egemenlik sınırıdır’ demek değildi... Karışırsanız, ‘iktidara yarar’dan korkmalarıydı…

BELGE İMZALAMANIZ, RUHUNUZU SATTIĞINIZ ANLAMINA GELMEZ…

Türkiye’nin Avrupa Birliği, AİHM hatta Batı’yla yaptığı anlaşmalar için ‘bakın onlar uyuyor’ ya da ‘imzalamasaydınız o zaman’ ithamları da ayrıca teftiş edilmeli… Gizli muhalifler yönünden bu savunma, tartışmada sıkıştıkları son köşedir…

Anlaşmalar, akitler, Türkiye ile o ülke veya uluslararası kuruluşların ilişkilerini daha iyi yapmak, geliştirmek adına imzalandı. Esasen on büyükelçinin görevi de budur! Şimdi aynı anlaşmalar size karşı, istismar edilerek, kötü niyetli kullanılıyorsa, yapıcı değil kullanışlı sayılıyorsa ne yapacaksınız?..

Bahis konusu bağıtlar, bir ‘değerler manzumesini’ paylaşmak ve geliştirmek adına atıldı. Uygulamalar bu değerlerin içini boşaltıyor hatta tersi bir ahlaksızlığı silaha dönüştürüyorsa ne olacak?..

Avrupa veya ABD’nin “seçilmiş” örnekler üzerinden bu anlaşmaları ‘hatırlatma’ hamlesini iyi niyetli kabul etmek mümkün değil. Zaten ‘şekil’ de bunu söylüyor…

O ülkelerin dışişleri bakanlıkları bunu yapsaydı, uygun dil ve müktesebata uygun formatta Türk Dışişleri’ne bildirseydi iş bu hale gelmezdi. Ama yapmadılar. Bilerek yapmadılar. İstedikleri yaralamaktı. Onlara şimdi sorsanız, ‘tamam geri bastık ama önemli değil, amacımıza ulaştık’ derler..

En taze ‘ucuzluk’ da, Türkiye’nin sorumlu ve samimi reaksiyonuna verdikleri ‘ama sonuçlarını hepimiz çekiyoruz’ lafı. Siyasi iktidarlar attıkları her adımın-müspet veya menfi-bedelini sırtlarında taşırlar. Hesabını da sandıkta verirler. Millet terslerse ağır bir hesaptır bu. Hiçbir siyasi bununla yüzleşmek istemez…

Ancak istisnası vardır! Milli meselelerde bu kriter çalışmaz. Çalışamaz. ‘Terörle mücadele etmiyorum, bana ne’ diyebilir misiniz? On büyükelçi meselesi de öyledir. Bir ülkenin egemenliği sadece fiili sınırlarıyla ilgili değildir. Mesela, ‘tamam sınırlarınızı tanıyoruz ama bayrağınızın şeklini beğenmedik’ diyemezler. ‘Tamam seçimle geldi ama hükümetinizi istemiyoruz’ diyemezler. ‘Mahkemelerinizdeki davaların sonuçları bizim istediğimiz gibi olacak’ diyemezler. Çünkü, o mahkeme kararlarının ilk satırında hep aynı cümle yazılıdır, ‘Türk milleti adına’!..

Uluslararası bağıtlara attığınız imzalar, sizin yargınızdaki, adalet sisteminizde olası aksaklıkları düzetmek yolunda bir çabayı üleşmek adınadır. Bu aksaklıkları kanırtarak siyasi temennilerinizi üstelik üçkâğıt açarak hayata geçirme oyunları değil.

Hülasa, küçük elçiler, ağzınızdan laf çıkarken, ayağınızın ‘nereye bastığına’ dikkat edeceksiniz!