Kurşundan daha ağır soru: Sen ne zaman öleceksin baba?

Haber7 Genel Yayın Yönetmeni Osman Ateşli, Suriyeli mültecilerin yaşadığı dramı çarpıcı örnekleriyle gözler önüne serdi. Ateşli, "Bir baba için kurşundan daha ağır" sorunun dinlerken boğazı düğümleyen hikayesini de aktardı.

ABONE OL
GİRİŞ 11.02.2022 10:48 GÜNCELLEME 11.02.2022 18:27 GÜNCEL
Kurşundan daha ağır soru: Sen ne zaman öleceksin baba?

Savaş yüzünden memleketini terk etmek zorunda kalan yüz binlerce Suriyeli, açlık ve soğukla mücadele etmek zorunda kalıyor. 

Haber7 Genel Yayın Yönetmeni Osman Ateşli bugünkü yazısında, Suriyelilerin yaşadığı dramı en çarpıcı örnekleriyle gözler önüne serdi.

Ateşli'nin "Sen ne zaman öleceksin baba' diye soran çocuklar!" başlıklı yazısı şöyle:

Geçtiğimiz hafta Sonu, İHH (İnsan Hak ve Hürriyetleri, İnsani Yardım Vakfı) ve İletişim Platformu organizasyonuyla bir grup gazeteci arkadaşımızla birlikte, sınır hattına giderek bölgedeki son durumu yerinde gözlemleme imkânı bulduk. Soğuk kış günlerinden etkilenen Suriyeli kardeşlerimizin sessiz çığlıklarına ses olmak, yaşadıkları drama dikkatleri çekmek adına sınırın karşı tarafına geçtik. Sınırdan 30-40 kilometre içerilere girerek kendi ülkelerinden mülteci durumuna düşenlerin kamplarını dolaştık. Suriye’deki savaş tam bir insanlık trajedisine sebep olmuş durumda… Karşılaştığımız manzarayı yazıya dökerek tarif etmek pek kolay olmasa da aktarmaya çalışalım.

Bölgede kriz her geçen gün daha da derinleşiyor.  Ulaşabildiğimiz her kampta, ayrı bir sefalet manzarası karşıladı bizi… Savaştan kurtulanların bir kısmı derme çatma çadırlarda, metruk binalarda hayata tutunmaya çalışıyor. Tam bir hayatta kalma savaşı var. Temiz suya, temel insani gıdalara bile ulaşabilmek çok kolay değil. Çarşı pazarlar, dükkanlar ihtiyaç malzemeleriyle dolu olsa da maalesef insanların alım gücü neredeyse sıfır... 

Çocuklar çamurlara bulanmış tam bir sefalet içinde yaşıyor. Anneler babalar çaresiz... Şu anda Suriye’de 6 milyon insan evlerinden uzakta mülteci durumunda olduğu ifade ediliyor ki, bu korkunç bir rakam. Sadece bulunduğumuz bölgedeki çadır kentlerde 1.5- 2 milyon arasında insanın yaşadığını öğreniyoruz. İdlib bölgesi adete bir çadır deryasına dönmüş vaziyette… Sınırımızın hemen dibindeki Kerame ve Atme çadır kamplarında yaklaşık 750-800 bin mültecinin yaşadığını öğreniyoruz. Gözünüzün alabildiği her yer çadır ve derme çatma briket evlerden oluşuyor. Kamplarda yaşayanların büyük çoğunluğu çocuk ve kadınlar... İHH Başkanı Bülent Yıldırım Abi’nin ifadesiyle sırtlarını dayayacakları soğuk bir duvarları bile yok. Duvar deyip geçmeyin. Sırtınızı bir yere dayamadan ne kadar oturabilirsiniz? 

Aktarılan acı hikayeleri boğazınız düğümlenerek dinliyorsunuz.

“Baba sen ne zaman öleceksin” diye yatağa mahkûm olmuş babalarına soranlar var. İHH Suriye Çalışmaları Koordinatörü Zeki Tahiroğlu bu acı diyaloğu bize aktaran isim;

İHH gibi yardım kuruluşlarımız bölgedeki masum mazlum insanlara yardım ederken önceliği yetim ve kimsesiz olanlara veriyor. Tabi, babası ağır yaralı olsa da hayatta olduğu için yardım alamayan bir çocuk gelen yardımları ve hediyeleri görüyor.  Babası hayatta olduğu için yardım alamadıklarını biliyor. Babasına, “Baba sen ne zaman öleceksin de bize yardım gelecek” diye soruyor.

Bir baba için kurşundan daha ağır bir soru olsa gerek bu…

SAVAŞIN İÇİNE DOĞAN ÇOCUKLAR!

Cilvegözü Sınır Kapısı'ndan İdlib’e doğru yola çıkıyoruz. Yoğun güvenlik önlemleri altında kontrol noktalarından geçip briket evlerin olduğu bölgeye ulaşıyoruz.

Hava oldukça soğuk. Çocukları buz kesen havada çadırların arasında çıplak ayaklarıyla oyunlar oynarken buluyoruz. Elleri buz kesmiş çocukların ellerini avuçlarımızın içinde ısıtmaya çalışıyoruz. Çamurlar içinde yalınayak dolaşan onlarca çocuğu görünce adeta yüreğimiz donuyor. Minik çıplak ayaklarına terlik geçirebilen kendisini şanslı hissediyor. Kiminin annesi yok, kiminin babası… Bazılarının hem annesini, hem babasını kaybetmiş olduğunu öğreniyoruz. Bizlerle oyunlar oynamak istiyorlar. Eşlik ediyoruz. Her şeye rağmen buruk da olsa yüzleri gülüyor. Baba özleminden olacak bacaklarımıza sarılıyorlar. Sokulup yanaklarımızdan öpüyorlar. Bazı çocuklar savaş başladıktan sonra çadırlarda doğmuşlar. Bebekliğini savaşın ortasında evlerinden uzakta yaşamış olanlar okul çağına gelmiş durumda... En büyük hayalleri diğerleri gibi briket ev sahibi olabilmek.

SULTAN ABDÜLHAMİT HAN’IN ESERİ MAZLUMLARIN SIĞINAĞI

Çadır kampların bulunduğu alanların bir bölümü Sultan II. Abdülhamid’in yaptırmış olduğu eserlerden Hicaz demiryolu hattının üzerinden geçiyor.

Mazlum aileler, su basmasın diye çadırlarını araziye göre birazcık yüksekte olan Hicaz demiryolu hattının üzerine kurmuşlar. Tarihe not düşercesine ironik bir tablo…

TEMİZ SU VE TUVALETLER BÜYÜK SIKINTI

Kampın bir köşesine tuvalet kabinleri yerleştirildiğini görüyoruz. Bu kabinleri tüm çadırlar ortak kullanıyor. Gecenin bir yarısı, insanın iliklerine kadar işleyen dondurucu ayazda çadırlarından çıkıp o kabinlerde ihtiyaçlarını giderebilmek hiç de kolay olmasa gerek. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar, engelliler… Hep aynı kabinleri kullanmak zorunda kalıyor.

Reyhanlı’ya dönüş yolunda aklımız geceyi çadırlarda geçirmek mecburiyetinde olan çocuklarda kalıyor. Hepimizin aklında aynı soru; Acaba bu soğukta o çadırlarda hayatta kalmayı başarabilecekler mi? Savaşın bu yaşta bu masumların sırtlarına yüklediği yükün ağırlığını düşünürken altında eziliyoruz. Şamlı Malik'in bizden gizlemeye çalışarak akıttığı gözyaşı oluyoruz.

Zeytin ağaçlarının gölgesine kurulan çadırlarında ilkel şartlarda hayatlarını devam ettirmeye çalışan yüzbinlerce masum insan... Bugün kışın dondurucu soğuğuna direnmeye çalışıyorlar, yarın yazın kavurucu sıcaklarıyla mücadele edecekler. Çadır kentlerde ilkel şartlarda büyümek zorunda kalan çocukların eğitim imkanları belki de hiç olmayacak.

Daha neler neler…

“BİRKAÇ GÜN KENDİME GELEMİYORUM"

Reyhanlı’daki konaklayacağımız eğitim köyüne vardığımızda bizi karşılayan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, kafamızı kurcalayan bazı soruların cevabını veriyor; “Herkes elinden geleni yapıyor ve oralar daha da iyi olacak. Bu çaresizliği çok anlatmalıyız. Dünyadan, Avrupa’dan buralara bir şey gelmez. Onlar işin cilasındalar. Bunu bilmek gerekir. Biz ise işin ana içeriğine bakıyoruz. Oradaki çocukları görünce yaptığımızın ne büyük sorumluluk olduğunu görüyoruz. Ben buradan ayrıldıktan sonra birkaç gün kendime gelemiyorum” 

Savaşın üzerinden neredeyse 11 yıl geçtiği halde Suriye’de hiçbir şey eskisi gibi değil. ‘Suriyeliler evlerine dönsün diyenlere cevap mahiyetinde bir arkadaşımızın attığı manşet her şeyi özetliyor aslında: Orada artık bir Suriye yok!

Gerçekten yok.

EN BÜYÜK HAYALLERİ 40 M2’LİK BRİKET EV: HEDEF 100 BİN SICAK YUVA

Çocuklar soğuktan donmasın diye başlatılan Briket Evler Projesi yoğun bir şekilde devam ediyor. AFAD’ın yanı sıra Kızılay, Diyanet Vakfı, Deniz Feneri, Sadakataşı vb. gibi sivil toplum kuruluşlarımız  da insanlık adına inanılmaz bir mücadeleler sergiliyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan orada yapılan çalışmaları da çok yakından takip ediyor. Amaç çadırlarda ilkel şartlar altında yaşayan aileleri, başlarını sokabilecekleri, sırtlarını yaslayabilecekleri bir duvara kavuşturabilmek.

İHH’nın Suriye Çalışmaları Medya Sorumlusu Mehmet Selim Tosun, 2 günlük seyahatimiz boyunca bizleri sürekli bilgilendiriyor. Bu çalışmalar kapsamında şu ana kadar yaklaşık 63 bin 500 briket evin 52 bin 500’ü tamamlandığının, bu evlerden 46 bini ailelere teslim edildiğinin bilgisini veriyor. Bir evin toplam maliyeti 2.500 dolar (yaklaşık 34 bin lira). 

Projeye destek vermek isteyen hayırseverler, EV yazıp 3072’ye SMS gönderdiklerinde 10 TL bağışta bulunabiliyor. Daha fazla bağış yapmak isteyenler ise projeye vakfın banka hesap numaralarına ya da online olarak YAŞAM EVİ koduyla katkıda bulunabiliyor. Diğer yardım kuruluşlarının da benzer çalışmaları var. Onlar üzerinden de yardımlarınızı mazlumlara ulaştırma imkanı bulabilirsiniz. 

40 metrekarelik büyüklüğe sahip evler 1+1 olarak inşa ediliyor. Tuvaleti, mutfağı, avlusu, suyu, elektriği, kanalizasyonu olan zemini ve çatısı beton evler... Hepsi bizim sivil toplum kuruluşlarımızın ve yardımseverlerimizin imzalarını taşıyor. Evler, onlara da gelir kapısı olsun diye Suriyeli işçiler tarafından inşa ediliyor. Evlerin inşa edildiği bölgelere ayrıca okul ve cami gibi sosyal alanlar da yapılıyor. Evlerin dağıtımında öncelik öksüz ve yetim ailelerinde oluyor. Sınırın Suriye tarafında da Türk bayrağı dışında hiçbir bayrak göremiyoruz.

Belki de birilerini en çok rahatsız eden budur. Önemi yok. Dünya yüzünde yardıma muhtaç kim varsa bu millet orada olmaya devam edecek.

KAYNAK : Haber7