Başkan Erdoğan'dan 6'lı masaya "vesayet aparatı" göndermesi: İhtiraslarına kurban edemeyiz
Başkan Erdoğan, İlahiyat Yıldızları Ödül Töreni”nde "Çetin mücadelelerle bedel ödeyerek elde ettiğimiz demokratik kazanımları, kendini hala vesayetin aparatı gibi gören güruhun ihtiraslarına kurban edemeyiz." ifadelerini kullandı.
ABONE OLSon dakika haberleri... Başkan Recep Tayyip Erdoğan, Üsküdar Burhan Felek Salonu'nda "3. Uluslararası İlahiyat Gençlik Buluşması ve İlahiyat Yıldızları Ödül Töreni"nde açıklamalarda bulundu.
Tüm katılımcıları en kalbi duygularıyla, hasretle ve muhabbetle selamlayan Erdoğan, "Allah'ın selamı, rahmeti, bereketi hepinizin, hepimizin üzerine olsun" diyen Erdoğan, "Sizlerin şahsında 81 vilayetimizin tamamındaki gençlerimizi, kalbi bizimle çarpan tüm genç kardeşlerimi selamlıyorum. Fatih'in emaneti aziz İstanbul'dan sizlerin vasıtasıyla gönül coğrafyamızın dört bir yanındaki kardeşlerimize, dostlarımıza, gözünü ülkemize çevirmiş tüm mazlum ve mağdurlara selamlarımı gönderiyorum." diye konuştu.
Başkan Erdoğan, Uluslararası İlahiyat Gençlik Buluşması münasebetiyle istikbalin teminatı ve mimarı olan gençlerle bir araya gelmenin bahtiyarlığı içinde olduklarını vurgulayarak ''Ahde vefanız ve sevdanız için her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum." ifadesini kullandı.
Bu yıl üçüncüsü düzenlenen gençlik buluşmasının ülke, millet ve ilahiyat camiası için hayırlara vesile olmasını dileyen Başkan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Karşımdaki şu kardeşlik tablosuna baktığımda şairin o güzel müjdesine hamdolsun, bizlerin de nail olduğunu görüyorum. 'Gittiğimiz yollara, vardığımız illere, sevgiyi gönüllere saçtık elhamdülillah. Kaynadık, pınar olduk. Sulandık, nehir olduk. Akıp denize dolduk. Taştık elhamdülillah. Rabb'ime kalplerimiz arasında güçlü köprüler kurduğu, bizleri birbirimize kardeş kıldığı için hamdüsenalar ediyoruz. Böylesine güzel bir atmosferde gönüllerimizi kavuşturan Türkiye İlahiyatlar Derneğine, az önce kardeşime de söyledim. İlahiyatlar mı diyeceğiz? İlahiyatlılar mı diyeceğiz? Bir değerlendirme yapacaklar bakalım. Hayırlısı olur inşallah."
Başkan Erdoğan, dernek başkanı ve yol arkadaşlarına, toplantıya destek veren kurum ve kuruluşlara şahsı ve milleti adına teşekkürlerini sunarak "Aynı şekilde ülkemizin dört bir köşesinden İstanbul'umuza teşrif eden, heyecanlarıyla, sevdalarıyla, samimiyetleriyle bizleri bağırlarına basan siz genç kardeşlerime de en kalbi şükranlarımı sunuyorum." dedi.
"1 MİLYON 300 BİN İMAN HATİPLİNİN ARTIK TÜREVİNİ İSTİYORUZ"
"Türkiye İlahiyatlar Derneğinin kuruluşundan bu yana geçen 5 yıllık sürede teşkilatlanmasını tamamlayarak önemli hizmetlere imza attığını" aktaran Erdoğan, ilahiyatlı gençlerin kendilerini geliştirmelerine yardımcı olma gayesiyle derneğin yürüttüğü çalışmaları takdirle karşıladıklarını söyledi.
Başkan Erdoğan, "Türkiye'de farklı illerde okuyan ilahiyat öğrencileri arasında birliğin tesisi, dayanışmanın güçlendirilmesi, işbirliğinin artırılması yolunda gösterdiği gayretler dolayısıyla derneğimizi tebrik ediyorum. Az önce Diyanet İşleri Başkanımızın ifade ettiği şu cümleler gerçekten çok çok anlamlıydı. İlahiyatların adeta yokluğu teneffüs ettiği günler. İşte Sakarya'da dekan olduğu dönemi anlatıyor Ali Hocam. Sadece o mu? Eskişehir'de neredeyse öğrenci yoktu. Öyle bir konuma gelmişti ilahiyat." ifadelerini kullandı.
Aynı şeyin imam hatiplerde de yaşandığına işaret eden Erdoğan, şunları kaydetti:
"İmam hatiplerin bütün öğrencilerini adeta kapı dışarı etmişler ve tüm Türkiye'deki imam hatiplerde öğrenci sayısı nereye düşmüştü? 60 bine. Şimdi 1 milyon 300 bin öğrenci var. Tabii bütün bunlarla beraber 1 milyon 300 bin imam hatiplinin artık türevini istiyoruz. Bunların imam hatiplerden, ilahiyatlara yetmez, tüm üniversitelere başarı oranları yüksek olarak dağılmalarını istiyoruz. Bunu yapar mıyız? Ben yapacağımıza inanıyorum. Bu kardeşinizi cumhurbaşkanı yapan bu millet, Allah'ın izniyle her türlü üniversitelerde de başarıyı yakalar."
Başkan Erdoğan siyasette de sivil toplumda da sosyal hayatta da zaferin parolasının uhuvvet ve vahdet olduğunu söyledi.
Meselenin asla sayı olmadığını, asıl gücün nitelikte, kalitede olduğunu, asıl etkinin mücadeleyi örgütlü bir şekilde yürütmekle sağlanacağını anlatan Erdoğan, "Bunun için 'Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır.', bu emri ilahinin bize işaret ettiği yoldan asla ayrılamayız. Vakıf ve derneklerimiz hayırda yarışırken kesinlikle tefrikaya düşmemeli, mutlaka dayanışma içinde hareket etmelidir. Bu bakımdan ilahiyatçı gençlerimizin bir araya gelmesini, müşterek bir zeminde güç birliği yapmasını çok kıymetli buluyorum." diye konuştu.
Bugün hasbihal etmenin, birbiriyle hasret gidermenin yanı sıra İlahiyat Yıldızları Ödülleri'ni de takdim edeceklerini aktaran Erdoğan, hüsn-i hattan siyer-i nebi öykü yazımına farklı alanlarda ödül alacak genç ilahiyatçıları kutlayarak, başarılarının daim olmasını diledi.
Salondaki her bir gencin başarısını, Türkiye Yüzyılı'nı inşa yolculuklarında önlerini aydınlatan bir meşale olarak gördüklerini dile getiren Erdoğan, bu anlayışla Türkiye'nin en büyük beşeri sermayesi olan genç nesillere değer katan, katkı sunan her türlü projeyi desteklemeyi görev bildiklerinin altını çizdi.
Başkan Erdoğan, "Vatana, millete, ümmete hayırlı fertler yetiştirme çabasında olan herkesin, tüm kurum ve gönüllü kuruluşlarımızın başımızın üstünde yeri vardır. Gençlerimize ufuk ve vizyon kazandıran çalışmalara sahip çıkmak bizim en öncelikli vazifemizdir. Bugüne kadar olduğu gibi inşallah gelecekte de sizlerle beraber ülkemizin tüm gençlerinin yanında olmayı sürdüreceğiz." ifadelerini kullandı.
"İLAHİYATLAR DA ÜLKENİN BELLİ DÖNEMLERİNE AYNA TUTAN MÜESSESELERDİR"
İlahiyat fakültelerinin tarihi, misyonu ve serencamı itibarıyla kesinlikle sıradan yükseköğretim kurumları olmadıklarını vurgulayan Erdoğan, tıpkı imam hatipler gibi ilahiyatların da ülkenin belli dönemlerine ayna tutan müesseseler olduğunu söyledi.
Türkiye'de millet ile devleti yönetenlerin aynı yöne baktığı, benzer hassasiyetleri taşıdığı zaman dilimlerinde bu kurumların desteklendiğini, teşvik edildiğini anlatan Erdoğan, milletin inancının ve değerlerinin horlandığı dönemlerde ise ilahiyatların "üvey evlat" muamelesi gördüğünü ifade etti.
Başkan Erdoğan, ilahiyat fakültelerinin 122 yıllık tarihinin bunun çarpıcı örnekleriyle dolu olduğuna işaret ederek, şöyle devam etti:
"Modern anlamıyla bir üniversite bünyesinde açılan ilk ilahiyat fakültesi, 1900 yılında Darülfünun'da kurulan Ulum-i Aliye-i Diniyye Şubesi'dir. Burada talebeler tefsir, hadis ve usulü, fıkıh ve usulü, kelam ile İslam tarihi derslerinde 4 yıl süreyle eğitim almışlardır. Zamanla bu şubenin hem ismi hem de müfredatı değişmiş, 1924 yılında kapatılmadan önce Süleymaniye Medresesi olarak hizmet vermiştir. 1925 yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi adıyla yeniden açılan kurumun ömrü maalesef çok kısa sürmüştür. Fakülte, ortaöğretimde din derslerinin kaldırılması ve diyanet teşkilatında kadro yokluğu gibi sebeplerle bir müddet sonra tekrar kapatılmıştır."
Tek parti zihniyetinin Türkiye'nin üzerine karabasan gibi çöktüğü bu dönemin, milletin hafızasında çok derin yaralar açtığını belirten Erdoğan, "Üstat Necip Fazıl, tarihimizin bu safhasını 'Allah ve ahlak demenin yasaklandığı yıllar.' olarak tarif ediyor. Minarelerimizin 18 yıl boyunca Ezan-ı Muhammedi'ye hasret kaldığı... Camilerimizin bakımsızlıktan dolayı yıkıldığı, satıldığı, ahıra çevrildiği... Kur'an-ı Kerim eğitiminin ancak gizli saklı bir şekilde verilebildiği... Hakk'ı ve hakikati söyleyen alimlerimizin horlandığı, yargılandığı, asıldığı... Medeniyetimize ait ne varsa 'gerilik emaresi' denilerek aşağılandığı... İnsanımızın, bırakın camide namaz kıldıracak imamı, cenazesini dini usullere göre yıkayacak gassal bile bulamadığı..." ifadelerini kullandı.
"GASSAL YETİŞTİRMEK İÇİN İMAM HATİP AÇTILAR"
Başkan Erdoğan, gassal bulunamamasıyla ilgili şahit olduğu bir anıyı şu sözlerle anlattı:
"Bir zamanların Milli Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu, Milli Türk Talebe Birliği Cağaloğlu'nda bir konferansında dinledim. Dediler ki 'Bize süratle bak cenazelerimiz yıkanamıyor, ortada kaldı, ölülerimizi yıkayacak, gassal yetiştirecek kurslar açın. Bize böyle talimat verdi.' İsmini vermeyeceğim, verenin kim olduğunu anlamanız lazım. Biz de diyor sadece gassal yetiştirmek üzere kurslar açtık. O zaman Milli Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu. İmam hatiplerin mazisi aslında oraya dayanıyor. Gassal yetiştirmek üzere açılmış okullar. Yani bizim kökümüz oradan geliyor. Hasılı milletimize asli kimliğini hatırlatan tüm değerlerin silinmek istendiği bu korkunç yıllarda, diğer ilmi faaliyetler gibi ilahiyat eğitimi de verilemedi. Sadece gassal yetiştireceksin, oradan geliyoruz. Benim imam hatipteki İngilizce hocam, 'Siz ölü yıkamak için mi buraya geldiniz?' diye bize derste söylüyordu. Bizim nereye gideceğimizin, nereye varacağımızın farkında değildi. Elhamdülillah, nereden nereye..."
BAŞÖRTÜSÜ ZULMÜ: KIZIMI TRABZONA GÖNDERDİM
İlahiyat fakültelerinin kapısındaki zincirlerin kırılmasının ancak Türkiye'nin çok partili siyasi hayata geçmesiyle mümkün olduğuna dikkati çeken Erdoğan, "Biz kızlarımızı imam hatip okulunun kapısında maalesef kaçırmak zorunda kaldık. Neden dolayı? Başörtüsünden dolayı. Ben kızımı İstanbul'dan Trabzon'a gönderdim. Oradaki imam hatibin müdürü de benim sınıf arkadaşımdı. 'Buraya gönder, ben burada okuturum.' dedi. Bu çileleri çeken burada nice aileler var. Bu sıkıntıları yaşayan nice aileler var ama elhamdülillah bunların hepsi mazi oldu. Şimdi artık hep ileri, durmak yok ileri." diye konuştu.
28 ŞUBAT DARBECİLERİNE SERT TEPKİ GÖSTERDİ
Başkan Erdoğan, daha sonraki yıllarda özellikle vesayet süreçlerinde ilahiyat fakültelerinin de sıkıntılı günler yaşadığını, baskıya maruz kaldığını dile getirerek şunları kaydetti:
"Tek parti faşizmini yeniden hortlatmaya çalışan 28 Şubat zihniyeti, imam hatipler ve meslek liseleriyle birlikte ilahiyat fakültelerini de hedef almıştır. İmam hatipler ve meslek liselerinin önü katsayı engeliyle kesilirken, ilahiyat fakültelerinin kontenjanları düşürülmüş, mezunlarının öğretmen olma hakları çeşitli bahanelerle gasbedilmiştir. Üniversitelerde uygulanan başörtüsü yasağı ilahiyat fakültelerine de teşmil edilmiş, dini eğitim veren kurumlara tesettürle girmek mümkün olmamıştır. Darbeciler, anti demokratik düzenlemeler yanında ülkemizin köklü ilahiyat fakültelerinin içlerini boşaltmak suretiyle de bu müesseselerle hesaplaşma yoluna gitmiştir.
İslami ilimlerde uluslararası itibara sahip saygıdeğer hocalarımız baskıyla, tehditle, sürgünle görevden uzaklaştırılırken, yerlerine darbecilerin her yaptığına kılıf uyduran şakşakçı tipler getirilmiştir. 28 Şubat'ın canlı şahitleri o meşum günlerde yaşanan hukuksuzlukları, adaletsizlikleri ve hak gasplarını çok iyi hatırlıyor. Bizler de gerek siyasetçi gerek ebeveyn olarak milletimizin evlatlarına yapılan zulümleri yakinen biliyoruz. Rabb'im bir daha bu milleti tek parti faşizmi özentisi darbeci zihniyetin insafına bırakmasın diyoruz."
Darbecilere gözdağı veren Erdoğan milletin desteği ve Rabb'in yardımıyla, "Bin yıl sürecek" denilen 28 Şubat karanlığına 3 Kasım 2002 seçimleriyle son verdiklerini söyledi.
"Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" şiarıyla Türkiye'de merkezinde demokrasinin, özgürlüklerin ve adaletin olduğu yeni bir dönemi başlattıklarını ifade eden Erdoğan, "Geçtiğimiz 20 yıl boyunca hayata geçirdiğimiz demokrasi ve kalkınma reformlarıyla Türkiye'de sessiz bir devrim gerçekleştirdik. Üniversite kapılarına kurulan ikna odalarının kaldırılmasından katsayı adaletsizliğine son verilmesine, ilahiyat öğrencilerimizin gasbedilmiş haklarının iadesine kadar, her alanda tarihi nitelikte adımlar attık. Her evladımızın istediği lisede ve yükseköğrenim kurumunda, yüreğinde hiçbir endişe duymadan okuyabilmesinin önünü açtık." diye konuştu.
Siyer-i Nebi ve Kur'an-ı Kerim derslerinin seçmeli ders olarak eğitim müfredatında yer almasını temin ettiklerini hatırlatan Erdoğan, ilahiyat fakültesi mezunlarının kamudaki çalışma alanlarını genişlettiklerini belirtti.
BAŞÖRTÜSÜNE ANAYASA DÜZENLEME
Uluslararası ilahiyat programlarıyla, yurt dışındaki vatandaşlar ile dost ve kardeş ülkelerin evlatlarına sahip çıktıklarını anımsatan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
"Bugün ilahiyat fakültesini bitiren gençlerimiz, eğitimleriyle mütenasip tüm alanlarda, hiçbir engelle karşılaşmadan özgürce görev yapabiliyor. Kızlarımız, kılık-kıyafetleri dolayısıyla ötekileştirmeye maruz kalmadan hayatın hemen her alanında sorumluluk üstlenebiliyor. Hakim olabiliyor mu? Oluyor. Savcı olabiliyor mu? Olabiliyor. Asker olabiliyor mu? Olabiliyor. Polis olabiliyor mu? Olabiliyor. Demek ki istenince her şey olabiliyor. Başı açık veya başörtülü ayrımı yapmadan gençlerimiz başta olmak üzere tüm kadınlarımıza kamuda fırsat eşitliği sağlıyoruz. Şimdi ana muhalefetin başındaki zat çıktı, ne dedi? 'Gelin' dedi, 'Şu anda başörtüsüyle ilgili yasal bir düzenleme yapalım'. Yasal bir düzenlemeye gerek yok ki. Gene bize oyun mu çekmek istiyorsun, tuzak mı kurmak istiyorsun? Eğer bu konuda samimiysen gel, anayasa değişikliğini yapalım. Çünkü biz bir daha bu tuzaklara gelmek istemiyoruz. Anayasal bir düzenleme yapalım ve bu işi bitirelim. Şimdi anayasal düzenleme metnini Meclis'e gönderdik. Samimiyetlerini göreceğiz. Bakalım bu konuda bunlar samimi mi değil mi göreceğiz. Müslüman bir sokulduğu delikten bir daha sokulmaz. Biz bir daha sokulmak istemiyoruz."
Çalışmak, üretmek, kendini geliştirmek, hayallerinin peşinden gitmek, ülkeye ve millete hizmet etmek isteyen gençler için devletin bütün imkanlarını seferber ettiklerini vurgulayan Erdoğan, "Daha 20 yıl öncesine kadar okulu, kıyafeti, saçı-sakalı sebebiyle kamusal hayatın dışına itilmiş evlatlarımızın, bugün devletin ve iş dünyasının en üst kademelerinde görev yaptığını görmekten memnuniyet duyuyoruz. İnşallah atacağımız yeni adımlarla bu tabloyu daha da güçlendireceğiz." dedi.
DARBECİ VE VESAYETÇİLERE TEPKİ: BUNLARIN DERTLERİ ÇOCUK İSTİSMARINA TEPKİ KOYMAK DEĞİL
Türkiye'de, ne sebeple olursa olsun hiçbir gencin hak kaybına uğramadığı, gelecek kaygısı yaşamadığı iklimi tahkim etmekte kararlı olduklarını kaydeden Başkan Erdoğan, "Bunu da birileri gibi sosyal medyadaki sahte demokrasi şovlarıyla değil, gerekirse anayasayı değiştirmek dahil hukuki yollarla gerçekleştireceğiz. Çetin mücadeleler neticesinde bedel ödeyerek elde ettiğimiz demokratik kazanımları, kendini hala vesayetin aparatı gibi gören güruhun ihtiraslarına kurban edemeyiz. Son haftalarda şahit olduğumuz kimi olaylar, bize tek parti zihniyetinin halen pusuda beklediğini göstermiştir. Hepimizin içini acıtan bir istismar vakası üzerinden 28 Şubat heveslisi kesimler, hemen içlerindeki kin ve nefreti kusmaya başlamışlardır." diye konuştu.
"DAĞDA İĞFAL EDİLEN 13-14 YAŞINDAKİ KIZ ÇOCUKLARIMIZ İÇİN GIKLARINI ÇIKARMADILAR"
Geriye doğru bakıldığında bugün ortalığı yıkanların geçmişinin ne kadar kirli, ne kadar çifte standartla dolu olduğunun görülebileceğini dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
"Biliyoruz ki bunların dertleri çocuk istismarına tepki koymak değil, kin ve nefret duygularını sergileyebilecekleri zemin hazırlamaktır. Çünkü bunlar tarihimizin hiçbir döneminde, terör örgütünün dağa kaçırdığı, iğfal ettiği, Kandil'deki terör baronlarına peşkeş çektiği 13-14 yaşındaki kızlarımız için gıklarını bile çıkarmadılar. Diyarbakır annelerini görmediler. Moda ve eğlence endüstrisinin meta haline getirdiği kızlar için seslerini yükseltmediler. LGBT denilen marjinal akımların sapıklıklarına alet edilen 3-5 yaşındaki çocuklarla ilgili hiçbir tepki göstermediler. Muhalefet partilerinde ayyuka çıkan taciz, tecavüz, istismar skandalları karşısında kıllarını bile kıpırdatmadılar. Kadınlarımızı aşağılayanlar, şehit bacısına, affedersiniz, ağız dolusu küfreden müptezellerle ilgili tek bir kınama cümlesi dahi kurmadılar. Ciğerpareleri zorla kendilerinden kopartılan Diyarbakır annelerinin kapısını bir kez olsun çalmadılar, acılarını paylaşmadılar, hallerini-hatırlarını sormadılar. PKK'lı alçakların canice katlettiği kadın öğretmenlerimiz, çocuklarımız, kızlarımız, bebeklerimizle ilgili çıkıp tek bir eleştiri getirmediler. Hasılı temel insan hak ve özgürlükleri konusunda bugüne kadar ilkeli, onurlu, dürüst tek bir duruş sergileyemediler. Bunu yapmadıkları gibi ellerine geçirdikleri her fırsatı da millete, milletin inancına ve kurumlarına düşmanlık etmek için kullandılar. Meclis kürsüsünden alçakça iftiralarla vakıflarımızı, derneklerimizi, gönüllü teşekküllerimizi, sivil toplum kuruluşlarımızı tehdit edenler, bu tavırlarıyla asıl niyetlerini de deşifre etmişlerdir."
"SON SÖZÜ MİLLETİMİZ SÖYLEYECEK"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Helalleşme" çağrısını hatırlattı.
Erdoğan, "Ne dediler? 'Helalleşme.' Böyle çağrı yaptı. Ajans mahsulü kötü bir tiyatrodan, sadece bir göz boyamadan ibaret olduğu, bu vesileyle ortaya çıktı. Tek parti zihniyetinin değişmediğini ve asla değişmeyeceğini, 85 milyon olarak, hep birlikte yeniden görmüş olduk. Meclis'e sunduğumuz anayasa değişikliği teklifiyle işte tüm bu habis niyetlerin önüne set vurmayı hedefliyoruz. Böylece başörtüsüne anayasal güvence kazandırırken sapkın akımların hedefi haline gelen aile müessesesini de bu anayasa metnine inşallah koyacağız. Temennimiz, teklifimizin insanımızın beklentilerine uygun şekilde, en geniş mutabakatla Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden geçmesidir. Şayet gereken çoğunluk sağlanamaz, bu süreçte bir yol kazası yaşanırsa elbette son sözü yine milletimiz söyleyecektir. İnşallah referanduma gerek kalmadan, Meclis'imizdeki akıl, vicdan, sorumluluk sahibi milletvekillerimizin de güçlü desteğiyle bu meseleyi kalıcı bir çözüme kavuşturacağımıza inanıyorum." diye konuştu.
AYASOFYA...
Gençlere seslenen Erdoğan, "Rabb'imiz ne buyuruyor? 'Gevşemeyin, hüzünlenmeyin, eğer gerçekten inanıyorsanız muhakkak üstün olan sizsiniz." Hazreti Mevlana da adeta bu müjdeyi tefsir edercesine şöyle diyor: 'Ümitsizliğin ardında nice ümitler var, karanlığın ardında nice güneşler var.'" ifadelerini kullandı.
Başkan Erdoğan, gerek kendi siyasi mücadelelerine gerekse ilahiyat fakültelerinin bir asrı aşan serencamına bakıldığında, bu müjdelerin defalarca tezahür ettiğinin görüldüğünü vurgulayarak şöyle devam etti:
"Rabb'im bizlere, belediye başkanı, başbakan ve cumhurbaşkanı olarak 25 yıl boyunca aziz milletimize hizmet etmeyi nasip etti. Rabb'im bizlere, her karışında bir şehidin yattığı bu cennet vatana sayısız eserle mührümüzü vurmayı nasip etti. Rabb'im bizlere, ecdadın hayalini kurduğu nice muhteşem projeyi, engellemelere rağmen hayata geçirmeyi nasip etti. Gençlik yıllarımda spikerliğini yaptığım Sultanahmet Meydanı'nda Üstat konuşuyor. Üstat orada konuşurken Ayasofya'yı gösteriyor. 'Ayasofya açılacak, Ayasofya açılacak, Ayasofya açılacak.' Ben de takdim yapıyorum. Ve elhamdülillah Ayasofya açıldı mı? Açıldı. Bize de nasip oldu mu? Oldu. Allah'ımıza hamdolsun. Rabb'im bizlere, darbeciler tarafından milli iradeye vurulan prangaları tek tek söküp atmayı nasip etti. Rabb'im bizlere, vatandaşlarımızın canına kasteden FETÖ'den PKK'sına kadar tüm terör örgütlerinin başını ezmeyi nasip etti. Rabb'im bizlere, Türkiye'nin şefkat ve merhamet sancağını dünyanın dört bir yanına ulaştırmayı nasip etti. Rabb'im bizlere, komşularımızdan başlayarak Balkanlar'dan Kafkaslar'a, Afrika'dan Asya'ya tüm mazlum ve mağdurlara sahip çıkmayı nasip etti. Rabb'im bizlere, kendi öz yurdunda yıllardır parya muamelesi gören insanımıza öz güven aşılamayı nasip etti. Rabb'ime sonsuz hamdüsenalar olsun, 86 yıl aradan sonra Ayasofya'nın, evet zincirlerini kırarak mührünü sökmeyi de nasip etti. Üstat öyle diyordu, 'Aziz bir kitap gibi açmayı nasip etsin.' diyordu. Hamdolsun, Ayasofya-i Kebir Camii Şerifi'ni dualar, niyazlar, gözyaşlarıyla, Fatih'in vasiyetine uygun şekilde asli kimliğine yeniden kavuşturduk."
Böylece sadece Ayasofya ve İstanbul'un değil, Türkiye'nin ve tüm İslam aleminin on yıllardır içini dağlayan bir acıyı dindirme şerefine nail olduklarını dile getiren Erdoğan, "Biz Hakk'ın, hakkaniyetin ve adaletin tecellisi için samimiyetle çalıştıkça, Rabb'im de işlerimizi kolaylaştırdı, önümüzü açtı, nusretini, rahmetini en zor zamanlarımızda üzerimizden hiç eksik etmedi. Son 20 yıllık başarılarımızın rehberliğinde, şimdi çok daha büyük hedeflere kilitlendiğimiz zorlu bir yola revan oluyoruz. Bu yolculuğun menzili Türkiye Yüzyılı'na ulaşmaktır. İçinde bulunduğumuz yüzyılı Türkiye'nin ve aziz milletimizin asrı yapana kadar durmayacak, dinlenmeyecek, mücadelemize devam edeceğiz." dedi.
"İLAHİYAT GENÇLİĞİNİN TERCİHİNİN TÜRKİYE YÜZYILI'NDAN YANA OLACAĞINDAN ŞÜPHE DUYMUYORUM"
Başkan Erdoğan ekonomide, savunmada, diplomaside, teknolojide, sporda ve bilimsel çalışmalarda Türkiye'yi dünyanın şampiyonlar ligine taşıyacaklarını belirterek şunları söyledi:
"Yarın gece 'Merhaba' diyeceğimiz 2023'ü, Türkiye Yüzyılı vizyonumuzun dibacesi haline getirmeye var mıyız? Buna hazır mıyız? Bunun için 2023 seçimleri çok büyük önem taşıyor. Türkiye, bu seçimlerde sadece gelecek 5 yılının değil, gelecek 25 yılının, 50 yılının hatta 100 yılının nasıl olacağına karar verecektir. Ülkemiz ya son 20 yıldır kesintisiz sürdürdüğü kutlu yürüyüşünü daha da hızlandıracak ya da sonu çıkmaz olan karanlık bir yola girecektir. Türkiye ya güçlü, vizyoner, dirayetli liderlik altında geleceğe yürüyecek ya da kavganın, entrikanın gırla gittiği arkaik bir yapının esiri olacaktır. Milletimiz ya 20 yıl öncesinin kaotik günlerine geri dönecek ya da aydınlık yarınlarına yürümeye devam edecektir. Özellikle gençlerimizden, sandığa gittiklerinde oylarını kullanmadan önce, sadece iki siyasi ittifak arasında değil, aynı zamanda iki Türkiye arasında da bir tercih yaptıklarını unutmamalarını istirham ediyorum. Cumhur İttifakı olarak şu anda Türkiye'yi dolaşıyoruz. İlahiyat gençliğinin tercihinin Türkiye Yüzyılı'ndan yana olacağından şüphe duymuyorum. Gözlerinin ışıltısında ülkemizin ve İslam dünyasının aydınlık yarınlarını gördüğüm siz genç kardeşlerime inanıyorum, güveniyorum. Allah yar ve yardımcımız olsun diyorum. Mevla bizleri, mukaddes kitabımız Kur'an'ın, hayat rehberimiz Peygamber Efendimizin yolundan ayırmasın diye dua ediyorum."