Mehmet Görmez bilinmeyenleri anlattı: 15 Temmuz gecesi sadece selalar okunmadı

Diyanet İşleri eski Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, FETÖ’cü hainlerin düzenlediği 15 Temmuz Darbe Girişimi sırasında yaşananları ilk kez Haber7'ye anlattı.

ABONE OL
GİRİŞ 15.07.2023 17:10 GÜNCELLEME 16.07.2023 09:54 GÜNCEL
Mehmet Görmez bilinmeyenleri anlattı: 15 Temmuz gecesi sadece selalar okunmadı
  • HABER7 – ÖZEL

Diyanet İşleri eski Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, FETÖ’cü hainlerin düzenlediği 15 Temmuz Darbe Girişimi ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Kanal 7 muhabiri Bekir Gündoğan’a konuşan Mehmet Görmez, görevi sırasında yaşanan darbe girişiminin bilinmeyenlerini anlattı.

O GECE NELER YAŞADI?

- Hain darbe girişiminin üstünden 7 yıl geçti. O güne dair baktığımızda hafızalarımızda kalan en önemli şeylerden biri selalardı. Halkın dışarıya çıkması için de bir çağrıydı. O geceye dönersek o gün darbeden nasıl haberdar oldunuz?

"Öncelikle 15 Temmuz'un 7’nci seneyi devriyesinde tankların üzerinde yürüyerek canlarını bu milletin hukuku ve iradesi için siper eden bütün şehitlere Allah'tan rahmet diliyorum. Bütün gazilere Cenab-ı Hak'tan şifalar diliyorum. Doğrusu 15 Temmuz gecesini hem yakın tarihimiz açısından, hem istikbalimiz açısından hem gelecek genç nesiller açısından unutturmamak ve ondan alacağımız dersleri sürekli kılmak gibi bir zorunluluğumuz var diye düşünüyorum. Çünkü o gece sadece bir darbe teşebbüsü değildi. O gece ben her zaman ifade ettim; aynı zamanda bir işgal teşebbüsü gecesiydi. Tarihe ışık tutması açısından, üzerinde daima durulması gerekiyor.

"KENDİ KENDİME "BANA NE DÜŞER" DİYE SORDUM, 2 GÖREV AKLIMA GELDİ"

"Tabii ben o gün Diyanet İşleri Başkanıydım. Üzerimde çok büyük bir sorumluluk vardı. Darbeyi öğrendiğim ilk saatlerden itibaren Ankara'nın semasında savaş uçakları uçmaya başladıktan, tanklar sokaklara indikten, köprüleri kapattıktan, özellikle TRT'den de bunun bir darbe olduğu açıkça ilan edildikten sonra ben hem bir insan olarak hem bir Mü’min olarak hem de 120-130 bin personelin başında, hem de camileri minareleri yöneten bir insan olarak ‘Bana ne düşer’ diye sordum kendini kendime. İki görev aklıma geldi. Birincisi bir defa bu ihanete karşı çıkmak, milletin kendi hukukuna sahip çıkmasının bir dini vecibe olduğunu ifade etmek. Buna tarihte fetva deniyor, ama bunun ifade edilmesi gerekiyordu. İkincisi de benim muhayyilemde bu gibi zamanlarda özellikle hem millete moral vermek, motivasyon kazandırmak, milletin manevi değerlerini yükseltmek, hem de bu ihanete teşebbüs edenlere korku salacağına inandığım selaların bütün camilerden, özgürlüğümüzün sembolü olan minarelerden verilmesi gerektiğine şahsen inandım.

“HEMEN AHMET HAMDİ AKSEKİ CAMİİ’NİN ALTINDA KRİZ MASASI OLUŞTURDUK”

"İlk olarak o gece hemen başta Halil Erdoğan, Oğuzhan Dinler, İsmail Kalakoğlu, Mustafa Sarıbıyık gibi isimlerle kriz masası oluşturduk. Ben takipte olduğumu hissettiğim için Diyanet İşleri Başkanı'na geçmedim. Ancak Diyanet İşleri Başkanlığında arkadaşlarımız benim talimatımla Ahmet Hamdi Akseki Camii'nin altında bir kriz masası oluşturdular. İlk aklımıza gelen şeylerden bir tanesi bütün din gönüllerine mesaj göndererek camileri açık tutmak, minarelerin ışıklarını yakmak ve minarelerden sela seslerinin yükselmesini sağlamak oldu."

"KIBRIS HAREKATI'NDAN DA SELALAR OKUTULDU"

- Sela ne anlama geliyor? Neden o gece böyle bir sela okundu?

“Merhum bir imam, cami görevlisinin evladıyım. Benim şahsen kendi çocukluk muhayyilemde 12-13 yaşlarındayken Kıbrıs Harekatı'nda minareye çıkartılıp sela verdirildiğini hatırlıyorum. Bizim tarihimizde de bu gibi zor zamanlarda özellikle sela okuyarak dosta güven, düşmana korku salmak için böyle bir geleneğimizin var olduğunu zaten hepimiz biliyoruz. Yani bu işle iştigal eden herkesin zihninde var. Nitekim o gece pek çok kardeşimiz ben şahsen sokaklarda arabanın içerisindeydim. Ama pek çok kardeşimiz zaten aynı anda bu çağrıda bulunmaya başlamış. Bu son derece önemli çünkü bizim toplumsal ve tarihsel muhayyilemizde bu var.

“O GECEYİ MANEVİ DİNAMİKLER OLMADAN ANLAYAMAYIZ”

15 Temmuz'un 7. seneyi devriyesinde ifade etmem gereken çok önemli bir şey var. O gecenin manevi dinamiklerini unutmamalıyız. O geceyi biz manevi dinamikleri dışarıda bırakarak anlayamayız. Çünkü biz o geceye aylar sığdırdık. O geceye yıllar sığdı. Biz bir gecede yıllar yaşadık aslında. Zaman çok göreceli oldu.

SELA SESLERİ GÜVEN VE CESARET AŞILADI

Manevi dinamikler nelerdir? Her şehidin hatırasında biz bu manevi dinamikleri okuruz. Yani evinde namazını kılıp gölette abdest alıp ben şehit olmaya gidiyorum diyen bütün o gençlerde, o şehadet mertebesine ulaşan gençlerin hikayelerinde biz o manevi dinamikleri görüyoruz. Toplumsal bütün toplumun duaya durması ve hatta dünyadaki bütün mazlumların o gece bizimle birlikte duaya durması aslında o gecenin manevi dinamiklerindendir. Ancak, o manevi dinamiklerin tamamını harekete geçiren seladır. Sela evinden çıkamayacak durumda olan bütün ihtiyarlara, hastalara güven verdi. Evinden çıkıp milletin hukukuna sahip çıkma arzusu içerisinde olan bütün insanlara, bütün gençlere de büyük bir cesaret aşıladı. O açıdan çok önemliydi."

“SELA SESLERİ, UÇAK SESLERİNE GALİP GELDİ”

“Ben bu vesileyle o gece arkadaşlarla birlikte kaleme alıp 120 bin personele gönderdiğimiz metinde ‘değerli din gönüllüsü kardeşim’ diye başladım ve ‘Bugün milletin hukukuna sahip çıkmak, milletimizin yanında yer almak en büyük dini vecibedir’ diye başladı sonra, ‘Bugün herkes minareleri yakacak, camileri ışıklandıracak ve sela verecek’ dedim. Dediğim andan itibaren bir taraftan uçaklar, Ankara semasında binaları yalayarak büyük sesler çıkarırken sala sesleri, uçak seslerine galip oldu.

"DİYANET TEŞKİLATI MANEVİ BİR ORDUYA DÖNÜŞTÜ"

- O gün siz medyadan da seslendiniz aynı zamanda. Bu noktada Ülke TV olarak ilk sala çağrısı da Turgay Güler, Hasan Öztürk tarafından Ülke TV'den bizim medya grubumuzdan yapıldı. Sonrasında siz de oraya bağlandınız. Onlar size nasıl ulaştı? O anı anlatır mısınız?

Şimdi biz mesajı kaleme alıp sosyal medya marifetiyle WhatsApp üzerinden bütün müftülerimize, din görevlilerimize gönderdikten sonra bununla yetinmedik. Çünkü bizim mesajımızı sadece din görevlilerine, din gönüllülerine değil, bu vesileyle bir parantez açarak ifade edeyim. O gece bu çağrıya hemen karşılık vererek gerçekten her biri o gecenin kahramanına dönüşen ve eski bir mesai arkadaşları olarak bütün din gönüllüsü kardeşlerime ben buradan teşekkür etmeyi bir vazife görüyorum. O gece hakikaten Diyanet İşleri Teşkilatı adeta manevi bir orduya dönüştü. Onun için hep ne zaman hatırlarsam hep iftihar etmişimdir. Allah hepsinden razı olsun.

"ULAŞABİLDİĞİMİZ TV KANALLARINA BAĞLANDIM"

"Ama benim bir sorumluluğum daha var. Bu mesajlarımı halkımıza ulaştırmak. Bizim görevimiz sadece namaz kıldırmak, camileri idare etmek değil. Bu gibi zor zamanlarda tarihimizin her zor zamanlarında olduğu gibi din alimlerinin, dini müesseselerin vazifesi; milletin yanında yer almak, zulme karşı çıkmak, onların moral, maneviyatını yüceltmek, yüksek tutmak gibi bir vazifemiz var yani. Acaba ben bunu milletimize nasıl ulaştırırım? O zaman işte basın müşaviri arkadaşımız Halil Erdoğan Bey'e dedim ki, beni bütün kanallara bağlayın. Yani ulaşabileceğimiz bütün kanallara bağlayın. Zannediyorum saat, 1’i bir müddet geçe ilk önce Ülke TV ve Haber 7’ye bağlandım. Karşımda hem Hasan Öztürk Bey vardı hem Turgay Bey vardı. Onların bulunduğu bir programda ben ilk hitabımı o şekilde gerçekleştirdim ve hem din görevlilerine hitap ettim ‘Camilere koşun, ışıkları yakın, minarelere çıkın, minarelerden salalar okuyun hem de milletimizi hukuka, hukukuna, iradesine sahip çıkmaya davet edelim’. Yani Cumhurbaşkanımızın o ifade ettiği çağrıyı da ilave ederek orada seslendirdim.

"ORDUYA SESLENDİM"

Hemen akabinde Habertürk'e bağlandım. Orada da mesajımı askerlere verdim, orduya verdim. Dedim ki ‘Ey Türk ordusu, mensupları, askerleri! Benim benim başında bulunduğum Diyanet'e bu millet hiçbir zaman Peygamber ocağı denmedi. Diyanet olduğumuz halde bu millet bize peygamber ocağı demedi. Ama senin içinde bulunduğun orduya bu millet tarih boyunca 'Peygamber ocağı' dedi. Peygamber ocağında yetişen bir asker bu milletin parasıyla alınan topu, tüfeği, tankı bu millete yöneltemez. Böyle yaptığınız zaman o ocağın en büyük sahibi olan efendimiz Muhammed Mustafa'ya da ihanet içerisinde olmuş olursunuz’ dedim. Daha sonra CNN Türk'e bağlandım. Orada da bu mesajlarımı yeniledim.

GÖRMEZ'E "NEREDEN ÇIKTI BU SELA?" SORUSU

Sonra sabaha doğru NTV'ye bağlandım. NTV'de de muhabir arkadaşımız ‘nereden çıktı bu sala?’ deyince. Ben orada da bunu ifade ettim yani bizim görevimiz sadece namaz kıldırmak değil. Bu gibi zamanlarda milletimizin yanında yer almak, hukukuna sahip çıkmak, onların maneviyatını yüce tutmak. Dolayısıyla hakikaten benim şahsen hayatımda, o gece, o geceden sonra üç gün boyunca yapıp ettiklerimizim çok önemli olduğunu düşünüyorum. Tabi dediğim gibi genelde bu tür müesseselerin başındaki insanlar öne çıkar. Biz bir ekiptik. O ekiple beraber Allah'a hamdolsun o zaman üstümüze düşen vazifeyi yaptığımızı düşünüyorum.

"81 İL MÜFTÜSÜYLE DEKLARASYON YAYINLADIK"

"Hemen ertesi gün bütün millete bir sesleniş yaptım. Hemen akabinde 81 il müftümüzü topladım. 81 il müftümüzle birlikte bir deklarasyon yayınladık. Hepsini alarak iki önemli noktaya ziyaret gerçekleştirdik. Birisi bombalanan Gazi Meclisimize, Meclis Başkanımız İsmail Kahraman Bey o zaman bizi Şeref Salonuna aldı. Orada aynı şekilde kendileri de dediler ki ‘Hocam siz biraz konuşun, bu zor zamanlarda konuşmanız rahatlatıyor’ dediler. Bütün kanallara haber verdi. ‘Canlı olarak verin’ dedi. Oradaki konuşmamı kanallar canlı olarak verdi kendisi konuştular aynı şekilde değerlendirmeler yaptılar.Oradan 81 bir il müftümüzle Gölbaşı'nda özel harekata gittik. Özel harekatta aynı şekilde oradaki polislerimizle, özel kuvvet, özel harekat polislerimiz bir o manzarayı hiçbir zaman unutamam böyle karşımızda durdular. Ben dua ettim onlar ‘Amin’ dediler ve o şekilde çalışmalarımız devam etti."

“BU SÖZÜN SAHİBİNİ KİMSE BİLMEZ”

“Meşhur bir şairimiz vardı Allah rahmet eylesin, Nuri Pakdil. O gecenin fecrinde beni aradı. Dedi ki, ‘Ezanları susturan darbelerden, darbeleri susturan selaları bize lütfeden Allah'a hamd ediyorum’ dedi. Gözyaşları içerisinde bu duygu ve düşüncelerini paylaştı. Bu cümle daha sonra tedavüle girdi ama kimse bilmez, bu cümlenin asıl sahibinin Nuri Pakdil olduğunu. Dolayısıyla o manevi dinamikler çok önemliydi.”

"MİLLETİMİZİN DUASI ARKANIZDAYKEN BU ZALİMLER MUVAFFAK OLAMAYACAKLAR"

- Şimdi o gece tabii hedeflerden birisi de sizdiniz. Yine kurumların başındaki birçok isim hedefti. Ki  önemli bir kurumun da başındaydınız Türkiye açısından da. Sonrasında bir çağrı da oldu camilerden. Bu noktada Sayın Cumhurbaşkanımızla bir temasınız oldu mu o gece? O geceki ilişkilerinizi biraz açmanızı isteyeceğim sizlerden.

İki temasımız oldu o gece. Hem özel kalem müdürü Hasan Doğan Bey'le ilk görüşmemizde sesi açtı ve Sayın Cumhurbaşkanımız da dinliyor dediler. Ben kalbimden dökülen cümleleri ifade ettim. Dedim ki, ‘Milletimizin, mazlumların duası arkanızdayken inşallah bu zalimler muvaffak olamayacaklar.’ dedim. Hem de selaları başlattığımızı haber verdim. Aslında öncesinde de ulaşmaya çalıştım ama bu mümkün olmadı. Fakat selalar bir taraftan devam ederken bir taraftanda da ben bunu müjde olarak ifade ettim. Hemen arkasından da “Sadece selalarla iktifa etmeyin, selalardan sonra milletimizi kendi hukukuna sahip çıkmak için milletimizi meydanlara çıkmaya davet edin.” dedikten sonra selaların hemen ardından müezzinlerimiz bu çağrıda bulundular. Milletimizin hukukuna, iradesine sahip çıkmaya ve bu ihanete karşı çıkmaya davet de Cumhurbaşkanımızın talimatıyla oldu.

"UNUTAMADIĞIM 2 SELA VAR"

- Her sela okunuşu size neyi hatırlatıyor?

"Her Cuma gecesi sela verildiğinde hafızam beni 15 Temmuz’a götürür. Hele iki sela var ki, kalbimin derinliklerine nüfuz etmiştir. Ankara'da İsmail merhum İsmail Coşar'ın selası, İstanbul'da da Şehzadebaşı Cami müezzini Bahtiyar’ın selası. Bahtiyar daha sonra da o çağrıyı bir de şairane bir şeye dönüştürdü. “Mehmet'im kışlana dön. Sen bize namlunu yöneltemezsin. O benim televizyonlarda söylediğimi Bahtiyar çok daha güzel bir ifadeyle söyledi. Bu iki selayı ne zaman duysam o geceyi iliklerime kadar yaşıyorum diyebilirim."

"SİZ 'Z KUŞAĞI' DEĞİL 'HIZIR KUŞAĞI'SINIZ"

- Gençler hakikaten sahadaydı. Bir ‘Z kuşağı’ ve farklı yansıtılmaya çalışan bir gençlik tasviri var. Ama 15 Temmuz gecesi baktığımızda o gençlik vatanı, milleti ve bayrağı için tankların, bombaların, kurşunların önünde durdu. Kısaca gençleri burada övdünüz ve Türkiye'yi gençler konusundaki mesajınız nedir?

"Bence bence o gençliğin enerjisini o büyük enerjiyi, iyiye, doğruya, güzele, sevk etme becerisini yetişkin gösterdiği zaman bu milleti millet yapan bütün değerlerin gençlerin mayasında harekete geçebileceğine inanıyorum. Bu Kahramanmaraş eksenli depremlerde de Samandağ'ında İstanbul'dan bir teknik lise öğrencilerinin sobalar yapıp getirip orada dağıttıklarına şahit olunca biraz onlarla sohbet ettim. Orada kullandığım bir cümle var; 15  Temmuz'u da hatırlayarak, dedim ki, “Siz Z kuşağı değil Hızır Kuşağı'sınız. Zor zamanlarda Hızır gibi yetişiyorsunuz.” Onun için bence güvenmek lazım. Ve o büyük enerjiyi fıtratlarına uygun bir hakikatle buluşturmak lazım. O gecenin manevi dinamikleri, gençlerdeki bu hakikat mayası ile buluşmalarını sağladığı için çok çok önemlidir. Oralardan örnek alarak gençliği değerlendirmek gerektiğini tekrar ifade etmek istiyorum."

FETÖ'CÜ HAİNLER 4 BÜYÜK ZARAR VERDİ

- Darbeyi yapan FETÖ'cülerin özellikle bir dini grup cemaat olması ve böyle bir darbeye girişiyor olması dini anlamda toplumu nasıl etkiledi? Toplumun bakış açısına ciddi bir anlamda bir darbe oldu. Baktığınız zaman bizden dedikleri insanların birden kendilerine silah doğrultuyor olması toplumda da ciddi yaralar oluşturdu değil mi?

"4 büyük zarar sayıyorum ben daima konuşmalarımda. Tabii ki öncelikle millete zarar verdiler. 251 canımız şehit oldu. 2 bini aşkın vatandaşımız yaralandı, gazi oldu. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni Meclis’i, Genelkurmay’ı bombaladılar. Bir böyle verdikleri bir zarar var. Kendi ordumuza verdikleri zarar var. İkincisi millete verdikleri zarar var. Çünkü milletin güven duygularını yaraladılar. Milletin birbirine olan güvenini yok ettiler. Ama üçüncüsü benim açımdan en büyük zararı Din-i Mübin-i İslam'a verdiler. Çünkü 40 yıldır din görüntüsü altında yapılanmış bir yapı olarak karşımıza çıktılar. Bu tabii belki bu ülkenin tarihinde bir ilkti. Onun için dini değerlerimizin aldığı yaralar gelecek kuşaklarım açısından bunun hala çok iyi bir hasar tespitini yapabilmiş değiliz. Yani hasar tespitini yapmak için yeni bir çalışma yapıldığında görürüz ki, milletimizin iyilik duygularını katlettiler. Sadakaları ve zekatlarıyla onların insanlık adına yapmak istedikleri hayırları, iyilikleri, erdemi, fazileti yok ettiler. Bir zararı daha var. Bu yapı özellikle Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra kimliğini yeniden inşa etmek isteyen Türk cumhuriyetlerine Yugoslavya'da dağıldıktan sonra kimliklerini yeniden inşa etmek isteyen Balkanlar'a, sömürgeler sona erdikten sonra kimliklerini inşa etmek isteyen gariban mazlum Afrika'daki Müslümanlara da bu düşüncelerini götürdükleri ve zerk ettikleri için onların da dünyalarında büyük altüst oluşlar, büyük sarsıntılar meydana getirdiler. Dolayısıyla bence hala çok iyi bir hasar tespiti yapabilmiş değiliz. Din olgusunda ciddi bir travma vurdular. Kur'an-ı Kerim'de öyle bir ifade var: “Aldananlar sizi Allah'la aldatmasınlar.” Yani ilk defa bir yapı insanları Allah'la aldattı. Bunu hemen akabinde Pazartesi günü Kocatepe'de cenaze namazlarını kıldığımız ilk şehitlerin cenazesinde yüksek sesle ifade ettiğimi hatırlıyorum. Sonrasında tabii aynı şekilde adalet duygusu, merhamet duygusu, büyük yara aldı. Dolayısıyla çok ciddi bir hasar tespiti yapmak gerekir diye düşünüyorum.

"ŞU KORKU VE ENDİŞEYİ HALA TAŞIYORUM"

- Bu tarz oluşumlara karşı nasıl dikkatli olmalıyız? Bu da önemli. Yani baktığınız zaman insanlarda bir travma ve güvensizlik var.

"O gece korku ve endişe yoktu ama sonrasında şu korku ve endişeyi daima taşıdım, şimdi de hala taşıyorum; Bu tür yapıların yanlışlıklarını dine mal etmek. Bunun için de en doğru yol, en sağlam yol:  Bizi biz yapan değerlerimizi, üzerine bina ettiğimiz dinimizi doğru anlamak, doğru yaşamak; dini hayatımızı ve dini düşüncelerimizi şahıslar üzerine bina etmemek, şahıs merkezli yapılardan uzak durmak; daha çok ortak ilim, ortak fikir, ortak akıl içinde bulunmak… Meşhur bir söz vardır; “Baki hakikatler fani şahsiyetler üzerine bina edilmezler.” Bizim baki hakikatlerimiz var ve biz bunları irademizi hiçbir zaman kim olursa olsun şahıslara teslim etmemekten geçiyor diye düşünüyorum."

"O GECE SADECE TÜRKİYE'DE SELALAR OKUNMADI"

- O güne ait aklınızda kalan, aklınıza yerleşen bir hikayeniz var mı?

"O kadar çok hikaye var ki… Doğrusu bir ciltlik kitap olur diye düşünüyorum. Başka programlarda da ben o zamanlarda ifade ettim. Çünkü ben 6-7 senedir bu konulara hiç girmedim. Dünyadan aldığım mesajları, telefonları hiçbir zaman unutamam. Kerkük'ten, Azerbaycan'dan, Bosna'dan, Somali’den, Moritanya'dan, dünyanın muhtelif yerlerinden… Biz çağrınızı yerine getirdik, selalar okuttuk. Ama onunla yetinmedik, vatandaşlarımızı camilere çağırdık. Camilerde, sabahlara kadar duaya durduk. Aslında sadece o gece Türkiye'de selalar okunmadı. O gece Bosna'da da okundu. Kerkük'te de, Azerbaycan'da da, dünyanın muhtelif yerlerinde okundu. Onlar bir şey daha yaptılar, halkı camilere davet ettiler ve sabaha kadar topluca duaya durdular. Bunu hiçbir zaman ben unutamam."

MORİTANYALI ANNEDEN DUYGULANDIRAN HAREKET

Sayın Cumhurbaşkanımızla paylaştığım bir şey oldu. Daha sonra kendisi bir konuşmasında da nakletti. Moritanyalı bir Müslüman, Medine'de yaşıyor, gece yarısından çok sonraları, artık sabaha doğru darbenin başarısız olduğu ortaya çıkınca, 90 yaşındaki annesi “Evde ne kadar para varsa onları topla, şu valize doldur. Götür, Mescidi Nebevi'nin etrafında ne kadar fakir varsa dağıt.” diyor. “O değil mi ki Müslümanların umudunu bağladığı Türkiye kurtuldu bu badireden. Biz de bu badireden kurtulmanın şükranı olarak dağıtalım.” Kendisi bizzat anlattı. Dedi ki, “Ben banka sevmediğim için kazandığım her parayı evde biriktiriyordum. Evde bulduğumuz ne kadar para varsa valize koydum. Gittim ve Mescid-i Nebevi'nin etrafındaki insanlara dağıttım.”

SOMALİLİ BAKAN: BU SOMALİ'NİN İŞGAL OLMASI DEMEKTİR

Somalili bakanın bana söylediği başka bir şey şu oldu: “Eğer Ankara'nın seması bir uçak tarafından işgal edilmişse bu Somali'nin işgal olması demektir” dedi ve ağladı telefonda.

AZERBAYCAN ŞEYHÜLİSLAMI: 250 YİĞİT GETİRSEM İŞE YARAR MIYIM?

Azerbaycan'ın şeyhülislamı Allahşükür Paşazade aynen şu ifadeyi kullandı: “Mehmet Bey benim özel uçağım var. 250 yiğit getirsem işe yarar mıyım?” dedi. Yani o gece bizim gönül coğrafyamızdaki bütün Müslümanların, bütün mazlumların bizimle birlikte harekete geçmesi, duaya durması bence asla unutmamamız gereken bir şeydir.

"BUNU YAPMAMIZ GEREKİYOR"

Şunu yapmamız da gerekiyordu; mesela 15 Temmuz'dan sonraki cuma bir hafta sonra o cuma bütün Müslüman dünyasında okunan hutbeleri toplayıp birkaç cilt kitap neşretmek istedim ama yapamadım. Eğer o hutbeler toplanırsa… Çoğu kayıt olarak var zaten. Çünkü bütün İslam dünyasındaki hutbelerin konusu, bir iki yer hariç, Türkiye ve darbe ile ilgiliydi. Dolayısıyla bir kelebek etkisi yaparak bütün Müslüman coğrafyada bir duaya ve umuda dönüştü. Bunu hiçbir zaman unutamam.”

SALDIRIYA UĞRAYAN 60 SELA GAZİSİ VAR

- Bazı yerlerde okunan selaların engellenmesi konusunda size bilgiler geldi mi?

"Geldi tabii. Yani ben bunları o gecenin istisnaları olarak görüyorum. Yoksa 60 ‘sela gazisi’ olmuştu. Yani Türkiye'de bu şekilde darp edilen, yahut hakaret edilen, tartaklanan 60 kadar müezzinimiz vardı. Ben hemen bir hafta 10 gün sonra o 60 müezzinimizi Ankara'ya çağırarak ödüllendirdim. Onlarla beraber konuştuk. Hukuk mücadelesi vermek için ayrıca bir çaba başlattığımızı hatırlıyorum. Yani böyle bir 60 sela gazimiz var. Mesela Polatlı'daki çok enteresandır. Polatlı'da asker de oradan camiye giriyor. Çünkü hatırlarsanız pilotların aşağıdaki hainlerle konuşmaları yayınlanınca aslında semada onların da tedirgin oldukları görülüyor. “Derhal bu ezanları susturun. Bu selaları susturun. Bu camilere gidin. Gerekirse zor kullanın” diye talimat veriyorlar. Bunun üzerine askerlerden rütbeli askerlerden bir tanesi Polatlı'da merkezi sistemle sela veren camiye giriyor ve müezzini tartaklıyor. Ama hoparlör açık olduğu için bütün şehir duyuyor. Şehir halkı camiye hücum ediyor ve bu sefer onu adeta linç etmeye kalkışıyorlar zorla ellerinden alıyorlar. Bir de bu tür hadiseler var.”

“15 TEMMUZ DARBE RUHU’NU KIRDI, YOK ETTİ”

-Peki, 7 yılın sonunda neler söyleyeceksiniz hocam? Hem gençlere hem vatandaşlara unutulmaması noktasındaki tavsiyeleriniz nedir?

"Başta da ifade ettiğim gibi hem geleceğimiz açısından, hem yakın tarihimiz açısından, hem gerçekten o gece yaşadığımız birlik ruhu açısından okullarda dahi çocuklara anlatmamız gereken bir hadisedir diye düşünüyorum. İkincisi, arkasından yaşadığımız acı tecrübeleri nasıl bertaraf edebiliriz, zedelenen güveni nasıl yeniden inşa edebiliriz, özellikle din görüntüsü altında meydana geldiği için bunu nasıl tamir ederiz? Hem de bir daha ben tabii bu öyle bir ders oldu ki, bir daha bu topraklarda böyle bir teşebbüsün olacağına ihtimal vermem. Çünkü en büyük faydası bu oldu. Darbeler ülkesi olan Türkiye'de bir daha kimse böyle bir şeye teşebbüs edemez ve milletimiz bunu bütün dünyaya göstermiş oldu.

Darbe ruhunu kırdı ve yok etti. Dolayısıyla tekrarlanmaması için falan değil de hasarları hala ruhlarda, insanların arasında, ailede, komşular arasında meydana getirdiği o güven problemini yeniden inşa etmek için hala çaba içerisinde olmamız gerektiğini ifade etmek isterim. Allah bir daha bu millete böyle bir gece yaşatmasın diye dua edelim.

"BİZ MİLLETÇE BUNUN ÜSTESİNDEN GELİRİZ DİYE İNANDIM"

-Evet yani biraz daha spesifik bir soru: O gece siz ne hissettiniz? Ne yaşadınız kendi içinizde? Yani baktığınız zaman ki Ankara'dayız hepimiz yaşadık. Bir tarafta bombalar patlıyor, uçaklar tepemizde. Böyle bir korku, bir böyle bir hani ne olacak? Veya işte Allah korusun başarılı olurlarsa ne olacak? Böyle bir şey hissettiniz mi?

Rabbim şahit Bekir Bey Rabb'im şahit. Şimdi tekrar şöyle bir hafızamı yokluyorum. O gece çünkü bütün yapıp ettiklerimi çok iyi biliyorum.

Başarılı olacaklarına dair aklımın ucundan bile bir tereddüt ve şüphe yaşamadım. Eğer yaşasaydım zannediyorum bunları yapamayabilirdik. Yani o kadar güvendim ki Rabbime. Milletimizin o hareketine o kadar güvendim. Sayın Cumhurbaşkanımızın o canını dişine takarak, meydan okuyarak havaalanına inmesi vesaire. Yani o gece yaşananlara baktığımızda ben şahsen zerre kadar bir endişe taşımadım. Biz millet olarak bunun üstesinden geliriz diye inandım bir defa birincisi bu.

"BİZİM SARIKLARIMIZIN 7 METRE OLMASININ SEBEBİNİ KİMSE BİLMEZ"

- Korku yaşadınız mı?

"TRT benimle bir program yaptı. Orada da bu soruyu sordular. ‘Hocam o gece korkmadınız mı bütün bunları yaparken?’ Dedim ki, ‘Kimse bilmez ama bizim sarıkların üzerindeki beyaz bez yedi metredir. 7 metre olmasının sebebi çünkü 7 metre aynı zamanda kefen ölçüsüdür. Yani bir hamaset olsun diye bunu söylemiyorum. Hakikaten o gece Rabbime sonsuz bir güvenim oldu. Milletimize sonsuz güvenim oldu. Gençlik Bekir Bey, yani bence o gece "15 Temmuz ve gençlik" diye bir başlığımız daima olmalı."

"ALLAH SELA RUHUNU EKSİK EYLEMESİN"

-Son olarak neler söyleyeceksiniz?

"O gece ortaya koyduğumuz ruhu ve manevi dinamikleri harekete geçiren o diriliş bestesi olan selanın ruhunu, kulaklarımızdan ve minarelerimizden Cenab-ı Hakk eksik eylemesin diyorum."

KAYNAK : Haber7