‘Üçüncü Dünya Savaşı bambaşka olacak!’ Uzmanlar uyardı: Hedef Türkiye,Arz-ı Mevud’a dikkat
3. Dünya Savaşı söylentilerinin en üst perdeden dillendirilmeye başlanmasıyla olası harp ihtimalleri tek tek masaya yatırılırken, Haber7 konuya ilişkin merak edilen soruları uzmanlara yöneltti.
ABONE OL-
Haber7 - ÖZEL
Ekonomik krizler, darbeler, silahlı iç çatışmalar, savaşlar ve kaos girişimleri... Dünyanın hemen her noktasında gerilim had safhada. Bütün gerilimlerde egemen ülkeler farklı saflarda konumlanıyor. Küresel sistemi oluşturan BM, NATO gibi kurumların işlevsiz kaldığı, ABD ve Batı’nın güç kaybettiği mevcut süreçte insanlığın hiçbir problemine çare olamayan mevcut nizam, daha önce gerçeleşen dünya savaşları sürecindeki cereyanları hatırlatıyor.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in “NATO-Rusya çatışması dünya savaşına götürür” şeklindeki tehdidinin ardından çeşitli liderler ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın doğrudan telaffuzla “3. Dünya Savaşı” ikazında bulunduğu dönem, çalkantılı günlerin yakın olduğuna işaret ediyor.
-
Peki, 3. Dünya Savaşı ihtimalleri neden bu kadar yüksek sesle dillendirilmeye başlandı?
-
Savaş tehdidi ne kadar yakın?
-
Olası savaş ihtimaline karşı Türkiye nasıl pozisyon alacak?
-
Vatandaş için bir hazırlık gereksiniminden söz edilmeli mi?
-
Olası çatışma ihtimali hangi bölgelerde, hangi kutuplar arasında olur?
Bu sorular çerçevesine uzmanlar, 3. Dünya Savaşı riskini Haber7’den Nurullah Alpay’a değerlendirdi.
Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ferhat Pirinççi, Topkapı Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cihat Yaycı, Yeditepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Furkan Kaya, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Oğuzhan Bilgin önemli saptamalara yer verdi.
ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞININ ŞEKLİ BAMBAŞKA OLACAK
Dünya savaşı kavramının iki kutbun savaşması şeklinde algılanmaması gerektiğini ifade eden Doç. Dr. Cihat Yaycı ile Doç. Dr. Furkan Kaya farklı konseptte bir cihan harbinin patlak vereceği görüşünü paylaşıyor.
TÜRK DEGS Başkanı ve Topkapı Üniversitesi Öğretim Üyesi Cihat Yaycı, “Savaş daha önceki gibi dünya ikiye bölünüp de iki eşit gücün savaştığı bir durum gibi kutuplar savaşı şeklinde olmayacak. Durum şunu gösteriyor; hegemonik ve büyük güçler küçükleri eziyor. Zayıflarla, kuvvetliler arasında bir savaş... Kuvvetliler, zayıfları yok etmeye başladılar. Dünyanın her tarafında zayıfların üzerine gidiyorlar. Bu savaş olursa zalim ve mazlumun savaşı şeklinde olur. O nedenle ‘dünya iki kutba ayrılacak ve bunlar birbiriyle savaşacak’ beklentisi yanlış." diyor.
Olası dünya savaşında mazlumların daha zor durumda kalabileceğini belirten Yaycı, bu ülkelerin birleşerek güç oluşturması gerektiğini kaydediyor.
Yeditepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Furkan Kaya ise Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermediğini, İkinci Dünya Savaşı’nın onun ikinci perdesi olduğunu, günümüzde yaşananların “üçüncü perde” olarak adlandırılabileceğini belirtiyor.
Kaya, “Birinci Dünya Savaşı'nda emperyal güçler aralarındaki paylaşımlardan memnun kalmadı ve daha İkinci Dünya Savaşı patlak verdi. Şu anki süreçte yine bu hegemon ve emperyal güçlerin kendi aralarındaki, özellikle deniz ticaret yollarına hakim olma ve okyanusları yönetme mücadele alanı içindeler. Üçüncü Dünya Savaşı'nın cephe hatlarında olacağını düşünmüyorum. Bu tip asimetrik paramiliter gruplar ve terör örgütleri üzerinden yine Anadolu ve Mezopotamya, Türkistan, Güney Kafkasya'yı hedef alan bir çatışma senaryoları hazırlanmaya çalışılıyor.” sözlerini sarf ediyor.
TÜRKİYE İÇİN EN DOĞRU POZİSYON
Olası dünya savaşında Türkiye'nin konumunu korumasının en iyi pozisyon olduğunu dile getiren uzmanlar, konuya ilişkin yorumlarında şunları kaydediyor:
TÜRK DEGS Başkanı Doç. Dr. Cihat Yaycı: “Türkiye'nin alacağı en iyi pozisyon sınırlarının güvenliğini sağlamaktır. Bu güvenliği de sınır ötesinde sağlamaktır. Yani en azından şu andaki bulunduğu pozisyonlar, Suriye ve Irak'ın kuzeyindeki bulunduğu konumları muhafaza etmek durumundadır. Türkiye askeri olarak işgal edilmesi zor ülke olduğundan dolayı; kargaşa ve kaosa karşı çok uyanık olmalı, iç cepheyi güçlendirmelidir. Vatandaşlarımız devletin bütünlüğü hedefi etrafında toplanmaları lazım.”
Doç. Dr. Furkan Kaya: “Türkiye'nin olası bir savaş ihtimalinde denge politikası güdecektir. Türkiye her zaman dengeleyici pozisyonda olmuştur. Kurtuluş Savaşı ile Anadolu’nun güvenliğini sağladık ama onlar açısından Anadolu'nun kilidi kırılmadığı için hesaplar bitmedi. Açık savaş ilan edemeyeceklerine göre kapalı harp doktrinleri üzerinden bu tip asimetrik güçleri kullanacaklar ve yine Türkiye'ye karşı saldırılar yapacaklarını düşünüyorum. Ama Türkiye gibi öncelikle milli mücadelede olduğu gibi ulusal güvenliğini sonuna kadar koruyacaktır.”
Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve SETA Akademi Direktörü Prof. Dr. Ferhat Pirinççi: “Türkiye'ye yakın olan coğrafyalarda ciddi çatışma alanları var. Jeopolitik kırılganlığı olan bu çatışmalar, her an büyümeye müsait. Türkiye bu krizlerin kontrol dışına çıkmaması için elinden gelen diplomatik ve siyasi çabayı gösteriyor." diyen Pirinççi, Türkiye'nin tarafsızlık ilkesiyle krizleri sona erdirmeye gayret gösterdiğini dile getirdi. Pirinççi, "Türkiye'nin kendisine özgü bir dış ve güvenlik politikası izlediğini Ukrayna krizinin başından beri görüyoruz ve biliyoruz. Hem Ukrayna hem de Rusya tarafından itibar ettiği sözünü dinlediği veyahut dikkate aldığı bir aktör Türkiye. BM tarafından da takdir ediliyor. Dolayısıyla Türkiye mümkün mertebede krizlerin aktif bir tarafı olmamaya ama krizleri aktif bir şekilde sona erdirmeye yönelik hamlelerde bulunuyor, olmaya devam edecektir.”
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Oğuzhan Bilgin: Türkiye NATO üyesi olmasının yanı sıra kendi denklemlerini kurabilen, oyun kurabilen bir ülkedir. Rusya ve Çin ile ilişki kurabilen, İran ile çeşitli ilişkilerini sürdürebilen, Türk devlet entelijansiyasını kuran, Balkanlar ve Orta Doğu'da kendi oyun planı olan bir ülke Türkiye var. İmparatorluk misyonuna da Erdoğan dönemine yavaş yavaş ulaşan bir ülkedir. NATO üyesi olması ve diğer başka NATO dışı aktörlerle iyi ilişkilerinin olması Türkiye’yi denge unsuru yapıyor. Bunu Ukrayna Savaşı’nda ve başka yerlerde görmüştük. Türkiye'nin burada mümkün olduğu kadar denge unsuru olarak ortada kalacağını düşünüyorum. Türkiye mümkün olduğu kadar kendi barışını, bölgesindeki barışı, istikrarı savunacak ve bir savaş çığırtkanı veya savaşın bir tarafı olarak kendisini konumlandırmayacaktır.”
HEDEF TÜRKİYE... ARZ-I MEVUD’A DİKKAT!
Terör devleti İsrail’in işgal ettiği topraklarını genişletme hedefine dikkat çeken TÜRK DEGS Başkanı Cihat Yaycı, sözlerini şöyle tamamlıyor:
“Gazze'de yakılan kıvılcım Orta Doğu'da ateş topuna dönüyor, dönecek. Daha önce Haber7'de açıklamıştım, ‘Bu ateş topu Türkiye'ye doğru geliyor. İsrail toprak büyütüyor, toprak büyütürken de Lübnan'dan ve Suriye'den en başta toprak alacak, oralara girecek. Gazze'den sonraki hedef orasıdır’ demiştim. Yani bu bölgede Lübnan ve Suriye'nin yıkılmasının ardından tehlike Türkiye'ye doğru gelmektedir. Çünkü Türkiye'de sözde 'Kürdistan haritası' diye çizilen haritanın Arz-ı Mevud topraklarının bir parçası olduğu ortadadır. Bunu halkımızın da siyasilerimizin de görmesi lazım.”
SETA Akademi Direktörü Prof. Dr. Ferhat Pirinççi de bölgesel krizlerin kontrol dışına çıkılabileceği görüşünü paylaşıyor. Pirinççi, “Gerek Kuzey Kore-Güney Kore ilişkilerinde, gerek Tayvan-Çin ilişkilerinde gerginliğin baş verme ihtimali potansiyeli bulunuyor. Dolayısıyla Sayın Fidan ve Sayın Bahçeli'nin bu uyarıları; Filistin'deki, Ukrayna'daki krize bir çözüm bulunmazsa, kontrol altına alınması için çaba harcanmazsa bu krizlerin yayılma ihtimaline işaret ediyor.” diyor.
HER GERİLİM BÜYÜK SAVAŞIN KAPISINI ARALIYOR
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Oğuzhan Bilgin’in konuya ilişkin değerlendirmesi ise şöyle:
“Odak noktası dağılmış olsa bile Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtı bir cepheleşme mevcut. Yedi düvel orada karşımızda konumlandı. Yunanistan'dan Fransa’sına, ABD'sine... Ki ABD, Yunanistan üzerinden Türkiye'yi kuşatıyor. İsrail yine aynı şekilde. Öte yandan Tayvan meselesi var. Orası da sürekli kaynıyor. Çin, Tayvan'a müdahale için bekliyor. Çin, Tayvan’la meşgul edilmek isteniyor.
Rusya’ya karşı cepheleşme adımları da var. Libya meselesi de bu denklemde. Suriye de buna eklenebilir. Daha yeni sona eren ve Karabağ Savaşı var. Karabağ’da biz zaferle çıktık. Fakat Ermenistan'ı sürekli tahrik eden, destekleyen, silahlandıran Batı var karşımızda.
Buna eklenebilecek çok fazla cephe daha var... Bütün bunları yan yana koyduğumuz zaman pek çok cephede hizalanan güçlerin var olduğunu görüyoruz. Alarm seviyesi zirvede. Her gelişme büyük bir savaşı çağırıyor. Bu yüzden yeni savaş ihtimali çok uzak ve zayıf bir ihtimal değil.”