HDP'lilerin çocukları dağa değil koleje gönderildi
AK Parti 25 ve 26. dönem Mardin Milletvekili ve MKYK üyesi Orhan Miroğlu, Evlat Nöbeti Çalıştayı ve Diyarbakır Anneleri'nin onurlu nöbeti hakkında önemli açıklamalarda bulundu.
ABONE OLAK Parti 25. ve 26. dönem Mardin Milletvekili ve MKYK üyesi Orhan Miroğlu ile Diyarbakır Annelerinin cesur direnişlerini , bölgedeki son durumu ve 2023 seçimlerini Yeniakit'e verdiği röportajda anlattı. Miroğlu, ‘En alttakiler hep canı yanan insanlar oldu. Türkiye, HDP’li elitlere, ‘Sizin çocuklarınız niye dağa gitmiyor?’ sorusu için 35 yıl bekledi” diye konuştu.
Diyarbakır annelerinin eylemlerinin geldiği noktayı değerlendirir misiniz? Hacire Ana tarihin en sivil eylemini başlatma noktasına nasıl geldi?
Diyarbakır annelerinin yaptığı aslında PKK’nın ördüğü bu duvardan bir tuğla çekmektir. Bir tuğlayı çekmiş oldu. Cesaretle çekmiş oldu. Kürt aydınlarının büyük bir kısmı en azından HDP’de bir görevi olmasa bile ona ters düşmeden, Diyarbakır’da ki yaşamını garantiye alarak yani bedel ödeyerek gösteremediği bir cesareti annelerin göstermiş olduğuna tanık olduk.
Hacire Ana’yı düşünelim. İşin hikayesine bakacak olursak. Hacire Ana, 2009’da çocuğunu kaybediyor. Ama biz 2009’da Hacire Ana’yı tanıyor muyuz? Hayır. Bir hak talebinde mutlaka bulunmuştur ama ne olmuşsa gizlilik içinde olmuştur.
Belki, örgüte gitmiştir benim oğlumu verin demiştir. Belki burada bir iç infazda var. Şu an için buna bilemiyoruz. Hacire Ana’nın ikinci oğlu dağa götürülmek için kaçırıldığında ara istasyona getiriliyor. Ara istasyon dediğimde HDP. HDP binasına gidiyor bu işi başlatıyor.
Tabii ki bu annelik cesareti. Ama bu annelik cesaretinin sırtını dayayabileceği bir yerinin olması lazım. O yer işte bizim doğu ve Güneydoğu’da Kürt vatandaşlarıyla AK Parti olarak ve Cumhurbaşkanımızın tecrübeleri bağlamında da söylüyorum tercihleri bağlamında da söylüyorum kurduğumuz ilişki ile alakalı.
Toplumu değiştirme, dönüştürme başka bir yol olduğunu gösterme yani bu insanlar şunu sorguladılar. 2009’dan sonra. Biz 2020 yılına geldiğimizde Diyarbakır 3.5 milyonluk nüfusu geçti.
Bu hadiseler yaşandığı zamanlarda 400-500 bin nüfusluk bir şehirdi. Bu şehirde şimdi HDP’yi yönetenlerin hayat standartları yükseldi. Çocukları çok iyi okullarda okudular. Şu an bile isim vermiyorum kastım yok ama herkes gibi ticaret ile uğraştılar, yurt dışındaki okullarda okudular. Okumayanlar yine ticari faaliyet içinde oldular.
Ama alttakiler hep canı yanan insanlar oldu. Ben ona HDP’nin zahmetkeşleri diyorum. Onlar hep zahmetkeş kaldılar. Türkiye değişti dönüştü toplumun refah düzeyinde büyük bir ilerleme sağlandı. Siyasi temsil de AK Parti’nin öncülüğünde yine büyük reformlar yapıldı. Ama o cenahta hiçbir şey değişmedi.
HDP’nin Diyarbakır annelerinin haklı talepleri karşısında tutumu ne oldu?
Hatırladığım kadarıyla Selahattin Demirtaş bir açıklama yapmıştı. Bu insanların aslında devlet tarafından yönetildiğini, hain, ajan olduğu söylendi. Hatta biliyorsunuz evleri kundaklanmak istendi.
Evleri koruma altına alındı. Çünkü kolay değil Diyarbakır gibi bir yerde bunu yapmak. Bütün bu acıların üstüne bir de böyle bir şey yaşadı bu insanlar. Sonra bir annemiz kalktı dedi ki, başlarım sizin Kürdistan’ınıza siz bizim çocuklarımızı telef ettiniz.
Bu sizin iddia ettiğiniz gibi bir kimlik talebi değildi. Çünkü eğer öyle idiyse hepimizin eşit olması lazımdı. Çünkü sizin çocuklarınız yoktu burada. HDP görmezlikten gelme itibarsızlaştırma mümkünse kişilik katline uğratma gibi bir tutum izledi.
Ve bunu gizlemedi HDP. Bir HDP milletvekili partisinin binasına girerken annelere dönüp zafer işareti yaptı. Profesör etiketli bir arkadaşımız. Tahrikten öte bir anlayış meselesi.
Bir profesör milletvekilliğini HDP üzerinden yapmış olabilir. Ama bu annelere karşı neyin zafer işaretidir?
Yasin Börü PKK tarafından katledildiğinde şehrin tepkisi ne olmuştu?
Yasin Börü’nün öldürüldüğü sırada Diyarbakır’da bazı kadınlar balkonlara çıkıp zılgıt çektiler.
O çocuklar, bıçaklanarak üzerlerinden araba ile geçilerek, üst katlardan aşağı atılması bir zafer havasında kutlandı.
Aradan geçiyor birkaç yıl aynı zihniyetin parlamenteri annelerin karşısına geçip zafer işareti yapıyor.
CHP liderinin Diyarbakır annelerini ziyaret edememesi hususunda neler söylersiniz?
Edemez çünkü Diyarbakır annelerinde vicdan ve hafıza var. Bir yanda da millet ittifakına kazandırılmak istenen HDP oyu var. Vicdan ile cüzdan arasında sıkışmak gibi bir şeydir bu. Cüzdan derken paradan bahsetmiyorum. Oylardan bahsediyorum.
Oyları kaybetmemek için HDP ve PKK’yı kızdırmamaya çalıştı. Sayın Kılıçdaroğlu bunu göre göre yaptı. Oysa gerçekten helalleşmek isteyen kendisi de Dersimli olan bu acıların içinden geçmemiş olsa bile ailesinin bu acıları paylaşmış olduğu birisinin Diyarbakır’da gideceği ilk yer o hafıza çarkıdır.
Başka yerleri de ziyaret etsin. HDP’yi de ziyaret etsin bunda hiçbir beis yok ama o hafıza çarkını ziyaret etmezseniz helalleşmeden bahsedemezsiniz. Büyük bir Kürt açılımı yapıyoruz gibi bir açılımdan söz edemezsiniz.
Hani diyorlardı ya demokrasinin yolu Diyarbakır’dan geçer diye. Bir türlü geçmedi. Cumhurbaşkanımızın 2005 yılında Diyarbakır’da yaptığı konuşmayla evet demokrasinin Diyarbakır’dan geçtiğini geçmesi gerektiğini gördük.
Ne yaptı o konuşmayla? Türkiye’nin bütün dengelerinin bambaşka mecralarda hareketlenmesine yol açtı. Bu benim meselemdir. Ben bunu çözeceğim. Siyasi hayatımın pahasına da olsa. Öyle olmadı mı?
Oldu. 2015’te iktidarı kaybettik. Cumhurbaşkanımız kalktı dedi ki çözüm sürecinin bedelini ödedik. Zaten biz bu bedeli ödemeye hazır değil miydik?
Cumhurbaşkanımız dâhil olmak üzere biz buna hazırdık. Bunu zaten ilan etmiştik.
Doğu halkının terörden bıktığını görüyoruz. Bölgede özellikle gençler terörün bitmesini istiyor. Bu hususta ne dersiniz?
Milletvekilliği dönemimde üniversitede bir araştırma yaptık biz. Gençlerimizin şiddet ve teröre mesafelerini ölçmeye çalıştık.
Dedik ki sizce Türkiye’de bugün bazı sorunların –kimlik talebi dediğiniz sorunların da- çözümü için şiddet ve terör bir çare midir? Büyük bir rakamdır %7’si çaredir. Ama ne oldu? Şimdi Diyarbakır merkezli araştırma kuruluşları bilhassa HDP’yi siyasi olarak olumluyan gençler arasında bir araştırma yapıyorlar ve aynı soruyu soruyorlar.
O gençlerin hiçbirisi çaredir demiyor. Tam tersine HDP’li gençlerin büyük bir bölümü hayatını Batı’da kurmak istiyor. Batı dediğim metropol şehirlerimizde eğitim görmek ve orada hayat kurmak istiyor. Ama hiçbir şekilde dağa gitmek çaredir demiyor.
1990’lı yıllarda ki argümanlarla ailelerin bu şekilde “kandırılması”, aldatılması mümkün değil. Şapka düştü kel göründü. Şu an ise sadece buzdağının yüzeyini görebiliyoruz. Bu tür çalışmalarla inşallah derinlerine de ineceğiz.
Niçin HDP’li üst yöneticilerinin ve zenginlerin çocukları örgütte değil de hep garibanların çocukları örgütte?
Dağa çıkmış yani PKK’ya bir şekilde katılmış gençlerin ömrü 3-4 yıl. Bu acıyı kimse yaşamak istemez mecbur edilmezse. Onlar mecbur değil ki. Onlar işi yönetenlerdir. Sizi çok önemli bir şey söyleyeceğim.
Joe Biden, Türkiye’ye geldiğinde ben onun görüşmek istediği adamlardan biriydim. Cumhurbaşkanımızdan izin alıp gittim görüştüm. Milletvekilleri de vardı. Ben ve Galip Bey ile gittik. Başka partilerden insanlar da vardı.
Joe Biden şöyle bir şey söyledi. Benim 3 oğlum vardı. Birisini kanserden kaybettik. Birisi Irak’ta savaştı. Sağ döndü ama arkadaşları öldü. Öbür oğlumu Suriye’ye göndermek için annesini ikna edemedim.
Hiçbir HDP’li anneyi çocuğunu dağa göndermesi için ikna etmedi ki. Elitlerden bahsediyoruz. Burada sınıf karakteri, hayata bakışı, gelecekten beklentiler son derece bir fark koydu. O cenahtan parmak ile gösterilecek kadar çok az insanın çocuğu gitti. Ama o gidiş üzerine de müthiş ilişkiler kuruldu. Ya geri dönmesi sağlandı ya da hayatı kurtarıldı.
Çok yaşı da ilerlemiş bir politikacı Kobani olayları sırasında demişti ki, genç olsam Kobani’ye giderdim. O genç değildi ama yeğenleri, evlatları belki torunları vardı. Bir HDP’li de çıktı dedi ki siz genç olsaydınız dağa giderdiniz. Niye hep bizim çocuklarımız dağa gidiyor? Siz genç değilsiniz ama sizin ailenizde çok sayıda genç var. Onlar niye gitmiyor?
Bu sorunun sorulması için Türkiye 30-35 yıl bekledi. Oğlu dağa götürülmüş bir ailenin HDP’yi yöneten bir milletvekiline bunu demesini görmek için bu kadar bekledik. Bu da toplumun değişim dönüşümü sayesinde oldu.
Bu çerçevede biraz da 2023 seçimlerine giderken Sayın Cumhurbaşkanımızın bu meseledeki hakkını, hukukunu ve misyonunu çok savunmak lazım. AK Partililerin bunu aklından hiç çıkarmaması lazım. Çünkü burada bir hak hukuk var.
Bir siyasi liderin hak hukukunu çiğnediğiniz zaman hiçbir hak hukuk tanıyamazsınız. Dolayısıyla bütün bunları şimdi konuşuyoruz ama hiç rahat değildi.
‘Artık bu örgütün Ortadoğu’dan ipini çekecekler’
PKK Terör örgütünün emperyalist ülkeler tarafından desteklenmesi konusunda düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Körfez savaşlarından beri bu böyle. Körfez savaşından sonra herkesin beklentisi şuydu: “Artık bu örgütün Ortadoğu’dan ipini çekecekler. Çünkü bu artık devletler arası bir meseleye büründü ve örgüt işlevsizleşecek.” Abdullah Öcalan, yakalanıp getirildiğinde yine bu düşünce hâkim oldu. Ama sonra şöyle bir şey oldu. Ruslar duvarın çökmesi ve Sovyetlerine dağılma travmasını atlatır gibi olunca hemen Ortadoğu’ya yöneldiler. Sahada kim vardı? Bu adamlar vardı. Bunlarla ilişkiye geçtiler.
Amerikalılar zaten işin başından bire içindeler. Örgütün en büyük kazanımı Ortadoğu’daki büyük devletlerin sunduğu destektir. Çözüm sürecine girdiğimiz de örgütün yöneticilerinden birisi diyordu ki Bu iş bitti ben gidip Urfa’da belediye başkanı adayı olacağım. Birisi diyordu ki ben yazı yazmasını biliyorum herhalde köşe yazarı olurum. Bütün bunlar yaşandı. Sonra ne oldu? Amerikalılardan tam bir destek aldılar. Bu örgüte ayrılan para resmi olarak ABD senatosundan onaylanıyor. 200 milyon dolar yaklaşık. Bundan 10 yıl önce söylense kimse inanmazdı.
‘Biz 2023’te istikrarı oynayacağız’
Bölgede güven ve istikrarın devamı için 2023 seçimlerinin önemi nedir?
Bu örgüt bildiği gibi yola devam edecek. İddia ediyorum Türkiye’nin istikrar ve güvenliği sarsıldığı andan bu filmi bize tekrar seyrettirebilirler. Bu filmi tekrar başa aldırabilirler.
Bana kalırsa bu risklerimiz hala devam ediyor. Bu yüzden güven ve istikrarın korunması açısından 2023 seçimleri önemli. Biz 2023’te güven ve istikrarı oynayacağız.
Bu güven ve istikrar olmadığı zaman bir daha başa döneriz. Hacire annelerin genç yaştaki şimdiki kızlarımızın evlatları olan kızlarımızın yeniden dağa yollandıklarını toplumun büyük bir kaos içerisinde geçtiğini inşallah görmeyiz.
Bizim tabii bu kimlik problemlerini bir şekilde aşmamız lazım. Bu konuda ciddi reformlar yaptık. Muazzam devrimler yaptık. Cumhurbaşkanımızın ifadesiyle biz Türkiye’nin en büyük devrimci partisiyiz. Öyle diyordu Sayın Cumhurbaşkanımız. AK Partiye oy veren Kürt vatandaşlarımızın elleri artık çok güçlü. Niçin? Bizim buradaki müktesebatımıza atıfta bulunuyorlar. Biz geçmişte böyleydik ama şimdi değiliz diyorlar. AK Parti döneminin kazanımlarını biliyorlar.
Şimdi doğu ve Güneydoğu’da çalışmayan her Arap Kürt kadının evine sosyal yardım adı altında en az iki maaş geliyor. Devletin vatandaşına bu kadar kıymet verdiği bir dönemden geçiyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan döneminde bütün kesimlerin yaşadığı sıkışmışlıklar aşıldı. Mesela Cumhurbaşkanı cemevini ziyaret ederek oynanmak isteyenlerin oyunları bozdu. Bu hususta ne dersiniz?
Cumhurbaşkanımızın son zamanlarda cemevini ziyareti son derece önemli. Orada bir tartışma başladı. Alevi vatandaşlarımızın bir kısmı diyor ki Cumhurbaşkanımız geldi siz fırtınayı kopardınız ne oldu? Geldi bizimle beraber aşure bayramımızı kutladı. Niçin bundan rahatsız oluyorsunuz? Öbür tarafta diyor ki bunlar şimdiye bir yapmadı ki falan. Tamamıyla radikal bakış.
Ama görüyorum radikalleşme, radikal fikirler bir ülkenin Cumhurbaşkanını reddetmeye davet eden fikirler itibar kaybettiriyor. Bugün bir AK Partili gidip cemevinde bütün bu meseleleri anlatabileceği bir ortam var Türkiye’de. Bunu Cumhurbaşkanı sağladı. Arkasında Hacı Bektaş’a gitti biliyorsunuz.