Birden'den yeni anayasa açıklaması

Danıştay Başkanı Mustafa Birden, yeni anayasa ile ilgili olarak "ilk üç maddesi dışındaki hükümler toplumumuzun bütün kesimlerin katkı ve katılımları ile ele alınmalıdır" dedi.

ABONE OL
GİRİŞ 10.05.2011 15:57 GÜNCELLEME 10.05.2011 15:57 Hukuk
Birden'den yeni anayasa açıklaması

Danıştay Başkanı Mustafa Birden, idarenin hukuka uygun olmayan davranışlarından dolayı ilk derece idari yargıda iş yükünün arttığını belirterek, "Bunun bir nedeni de çok sık değiştirilen mevzuat ve kadrolaşma eğilimleri yüzünden liyakat esası dışındaki ölçütlerin rol oynadığı atamalardır" dedi.

Danıştay'ın kuruluşunun 143. yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen törende konuşan Birden, Danıştay'ın yeniden yapılandırılmasına ilişkin çalışmalara değindi. İş yükünün artmasından nedeni olarak iktidarı gösteren Birden, 6110 sayılı kanunla Danıştay ve Yargıtay'a yeni daireler kurulduğunu anımsattı.

Bu kanunun gerekçesinde de söylendiği gibi Danıştay'ın iş yükünde 2005 yılından itibaren geçmiş yıllarda hiç görülmemiş oran ve sayıda artış olduğunu belirten Birden, şöyle konuştu: ''Kuşkusuz bu artışın nedeni idari yargı düzeninin ilk derece yargı yerleri olan idare ve vergi mahkemelerinde açılan dava sayısındaki artıştır. İlk derece idari yargı yerlerinde açılan dava sayısındaki olağan olmayan bu artış, idarenin hukuka uygun davranma konusundaki isteksizliğinin ve eğiliminin göstergesidir. Bunun bir nedeni de çok sık değiştirilen mevzuat ve kadrolaşma eğilimleri yüzünden liyakat esası dışındaki ölçütlerin rol oynadığı atamalardır. Asıl olan hukukun uygulayıcısı olan idareyi hukuk kalıpları içerisinde kalmaya zorlayacak önlemlerin alınmasıdır. Bu önlemlerin en başta geleni ise idarenin karar alma mekanizmasının her aşamasına ilişkin usul kurallarını belirleyen, uyuşmazlık çıkması halinde dava yolundan önce işleyen etkili alternatif çözüm yolları öngören genel bir idari usul yasasının vakit geçirilmeden uygulamaya konulmasıdır.

Açılan dava sayısının mevcut yapının kaldıramayacağı oranda artması aynı durumda karşılaşan her yargı düzeninde olduğu gibi idari yargı düzenimizde de kimi yapısal değişiklikleri gerekli kılar. Bu değişikliklerin salt idari yargı düzeninin en üst noktasında daire ve üye sayısının artırılması suretiyle olması ve artırılan bu kadrolara kıdem esasına gerekli hassasiyet gösterilmeksizin seçim yapılması yalnızca yeni sorunlara yol açan, sistemin bütünlüğünü bozan, verimliliği azaltan geçici bir önlemdir. Hatta önlem bile sayılamaz. Bu konudaki eleştirimin kişilere değil, sisteme ve uygulamaya yönelik olduğu bilinmelidir. Kalıcı çözüm ise 2008 yılından bu yana Danıştay olarak çalışmalarını yürüttüğümüz idari istinaf mahkemelerini de barındıran yeni bir idari yargı sistemidir. Ancak belli bir yöntemin izlenmesiyle başarılı olabilecek bu çalışmaların ilk ürünü maalesef Adalet Bakanlığınca göz ardı edilerek yasalaştırılmadı. Onun yerine çalışmalarımızda yeri olmayan üstelik iyi bir idari yargı sistemi oluşturulmasında büyük bir engel olarak karşımıza çıkacak olan daire ve üye sayısının artırılması yöntemi tercih edildi.''

Birden, Türkiye'nin de dahil olduğu uluslararası kuruluşlara üye ülkelerin hiçbirinde daire üye sayısı bu kadar çok olan bir başka örneğe rastlanmadığını vurguladı. Danıştay'ın daire sayısının artırılmasının aynı ya da benzer konularda aykırı kararlar verilmesine neden olabileceğini söyleyen Birden, bunun da hukuk ve içtihat birliğinin bozulmasına ve yargıya olan güvenin sarsılmasına neden olabileceğini ifade etti. Birden, ''Belli bir görüşe ve ulaşılmak istenen hedefe göre idari yargı oluşturma çabası olduğu izlenimi veren bu tür girişimlerden vazgeçilmesi ülkenin ve adil yargılanmaya ihtiyacı olan herkesin yararınadır'' dedi.

YARGI KARARLARINA ÖNCELİKLE SİYASİLERİN SAYGI GÖSTERMELİ

Son zamanlarda, hukuk devletinin bir kanun devleti olduğu; kanunların istenildiği gibi oluşturulması durumunda, hukuk devletinin de gerçekleşeceği gibi çok yanlış bir kanaatin yaygınlaştığını belirten Birden, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Oysa; hukuk, kanun demek olmadığı gibi; hukuk devleti de, kanun devleti demek değildir. Dahası, hukukun kanuna uygun olması zorunluluğu bulunmamasına karşın; hukuk devletinde, kanunların hukuka uygun olması olmazsa olmaz koşuldur. Kamu vicdanında derin yaralar açan, adalet duygusunu zedeleyen, adaletsizliğin yaygın olduğu izlenimini veren uygulamaların dayanağı olan yasalar, Anayasada öngörülen usul ve biçim kurallarına uygun olarak yürürlüğe konulmuş bulunsalar dahi, hukuka uygun sayılamazlar. Bu tür yasalar, hukukun değil, Parlamentoda çoğunluğu oluşturan siyasi görüşün yansıması olduklarından; adaleti gerçekleştiremezler, kalıcı da olamazlar. İlk fırsatta değiştirilmeleri kaçınılmaz olur. "

Konuşmasında son günlerde ortaya çıkan kaset skandalına da üstü kapalı değinen Danıştay Başkanı Birden, "Türkiye Cumhuriyeti, insan hak ve özgürlüklerini anayasasında güvence altına almakla yetinmemiş; ayrıca, Anayasanın 90'ıncı maddesinin son fıkrasında, uluslar arası temel insan hak ve özgürlükleri ile ilgili sözleşmelerin hükümlerini iç hukuka geçirerek, bu hak ve özgürlüklere ne denli önem verdiğini göstermiştir.Durum böyle iken; ailevi ve özel hayatın, haberleşmenin gizliliği ilkelerinin açık ihlali niteliğinde olan ve yaygınlaşan telefon ve ortam dinlemelerini ve bunlara karşı yeterli herhangi bir önlem alınmamasını anlayabilmiş değiliz. Aynı şekilde, masumiyet karinesi, kural; tutuklama, istisna iken, gerekçesiz tutuklama kararlarını da, Devletimizin, anayasal ve yasal düzenlemelerinde, insan hak ve özgürlüklerine vermiş olduğu önemle bağdaştıramamaktayız" dedi.

Birden, Anayasa Mahkemesi Başkanı, üyeleri, raportörler ile Yargıtay ve Danıştay Başkanı ve üyeleri arasındaki maaş farkını da eleştirdi. Birden, "Bu durumun, mülkün temellerindeki çok ciddi bir sağlıksızlık işareti olarak değerlendirilmesinin ve en kısa sürede, düzeltilmesinin gerekli olduğu inancındayım" dedi.

Hukuk devleti, insan hak ve özgürlüklerinin; idarenin yargısal denetiminin, hukuk devletinin güvencesi olduğunu vurgulayan Birden, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bu güvencenin işlevsel olabilmesi ise, son aşamada hukuki gerçekliğin ifadesi haline gelen yargı kararlarına herkesin ve öncelikle, Devleti yönetenlerin ve siyasilerin saygı göstermesine bağlıdır.Yargı, hatalardan bağışık değildir. Ancak; bu hataları düzeltecek ya da en aza indirecek mekanizmalara da kendi içinde sahiptir. Yargının yapacağı hataları düzeltme yeri, Devletin ilgili yargı dışındaki organları değildir; bu mekanizmalardır. Devletin diğer organlarına ise, Anayasanın 138'inci maddesinin emrettiği gibi davranmak düşer.Yargı denetiminin hukuk devletinin dolayısıyla da insan hak ve özgürlüklerinin güvencesi olabilmesinin diğer bir koşulu da, bu denetimin, "fikren ve vicdanen" özgür; herhangi bir kişi, kurum ve merciin talimat, telkin ve önerilerine kapalı; hiç kimseye, kuruma ya da mercie minnet veya vefa duygusuyla bağlı olmayan yargıçlarca yapılmasıdır. Aksi halde o yargıcın verdiği kararın tarafsızlığından asla emin olunamaz ve o yargıç, kesinlikle, hukuk devletinin ve bireylerin hak ve özgürlüklerinin güvencesi olamaz.

Bu nedenle üstün niteliklere sahip yargıçların yetiştirilmeleri için gereken yapılmalıdır. Bunun için de, öncelikle, tüm yargıçların adaylığa alınmalarında, stajlarında, mesleğe kabullerinde, meslekte ilerlemelerinde, mali ve sosyal haklardan yararlanmalarında, Uluslararası Hukukun da gereği olarak, işlem ve eylemlerini denetleyecekleri Yürütme Organının bir birimi olan Adalet Bakanlığının ve Adalet Bakanı ile onun bürokratlarının vesayetinden kurtarılmaları zorunludur."

Birden konuşmasında yine Anayasa Mahkemesi'ne verilen bireysel başvuru hakkını eleştirdi. Birden, yapılan düzenleme ile Anayasa Mahkemesi'ne temyiz hakkı verilmesinin anayasaya aykırı olduğunu söyledi.

Birden'in konuşmasının ardından emekli olan üyelere plaket verildi.

İHA