Suudi gazeteci Erdoğan için yazdı

Ürdün'ün ünlü gazetecilerinden İhsan El Fakih, Recep Tayyip Erdoğan için yazdı.

ABONE OL
GİRİŞ 24.03.2015 12:11 GÜNCELLEME 24.03.2015 15:23 İnternet Medyası
Suudi gazeteci Erdoğan için yazdı

“ Şehrin sokaklarında gezmeye başladık. Öğleden önce şehirde olağanüstü bir hâlin olduğunu fark ettik. Zira trafik yavaşlamaya başladı ve hareketli olan trafiğin akışı birden kayboldu”

Haberin arkasına düştük…

Duyduğumuz haber, gazetecilik mesleği hayatımız boyunca duyduğumuz ve gördüğümüz haberlerin içinde en ilginç haberdi.

•    Dediler ki bize, trafik aksaması, Fatih camiinden İstanbul’un ortasına kadar olan alanları dolduran yüz binlerce Türk vatandaşının tüm sokak, cadde ve meydanlarda birikmesinden kaynaklanıyor.

Sorduk: Bu gösterinin sebebi ne?

Dediler ki: Gösteri, Anayasa Mahkemesinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan hakkında verilen hapis cezasının onaylaması sonucuna tepki olarak yapılıyor.”

Sorduk: Hapse girmesi için işlediği suç neydi?

Dediler ki: İşlediği suç çok büyük bir suç. Erdoğan, sekiz ay önce halka hitaben İslami eğilimi olan Türk şair Mehmet Akif’e ait bir şiirden bir beyit okudu. Zira şiirinde şunu diyordu:

(Minareler süngümüz, kubbeler miğfer, camiler kışlamız)

•    Yukarıda yazılanlar, Yazar Ahmet Behcet’in günlük yayımlanan el Ahram gazetesinin 1998 yılı 29 eylül tarihindeki köşesinde yayımladığı izlenimlerdi.

İslami bir yaklaşımla yazılan o şiir, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Erdoğan’ın hapsine neden olmuştu. Hapis olayı, toplumun her türlü mütedeyyinlik tezahürüne karşı savaş açılan laik bir ülkede gerçekleşmişti. Nitekim bu savaşın bir kamu görevlisine karşı açılması beklenmez mi?

•    Erdoğan’daki İslami eğilimi birden bire tezahür etmedi. Zira bu eğilim, laik zümrenin egemen olduğu Türkiye’de gerçekleşmesi hiçbir zaman hayal edilmeyen bir şekilde Erdoğan’ın davranış biçiminde ve verdiği kararlarda baştan beri bariz olarak görünüyordu.

•    Refah Partisinden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak seçilen Erdoğan’ın yaptıkları “İslami fikre” hizmet olarak hanesine yazılıyordu. Zira Erdoğan, kendi belediyesinde yaptığı kalkınmadaki sıçrama ve İstanbul halkının kaliteli yaşam için hizmet, ulaşım ve diğer iyileştirmeleri temin etmesiyle söz konusu İslami fikri en iyi şekilde temsil ediyordu.

Erdoğan, vatandaşın hayatını kolaylaştırmadan ortaya çıkan ve sadece İslami tarzı savunan ve dini reformları şeklen empoze etmeye çalışan adamlardan değildi. Zira Erdoğan, günlük hayatla İslami reformları alıp harmanlamıştı.

•    İstanbul şehri, Erdoğan tarafından idare edilmeden önce “ölüm döşeğinde” olan bir şehirdi. Bırakalım, Özha Oran tarafından sözleri yazılan Erdoğan’ın seçim kampanyasında çalınan “Refah Vakti Geldi” adlı şarkının sözleri, İstanbul’un durumunu anlatsın. Şarkıda diyor ki:

“Neden olmasın?

İstanbul Halkı, problemlerin içinde batmış durumda…

Sudan mahrumlar…

Çöp dağları, onları havasız bıraktı…

Yolların ve trafiğin kargaşasında hapsolmuşlar… 

Kirli havada nefes alamıyorlar…

Bu sorunlara çözüm yok mu?

Artık burnumuza kadar geldi.”

•    Gerçek şu ki:

İstanbul gerçekten o durumdaydı…

Ta ki “Kasımpaşa”nın mütevazı genci gelene kadar. Bu genç, babasına yardım etmek için simit ve karpuz satıyordu. Zira gökdelenlerde dünyaya gelmedi ve ipeklerin arasında yuvarlanmadı. Toplumunun yaşadığı zorlukları biliyordu. Nitekim söz verdi ve sözünde durdu.

Bir yıl geçmeden bütün tablo değişti. Zira bütün gözler İstanbul’a çevrildi ve orada yeni gelişmelerin yaşanacağı söylendi.  

*Abdülvedüd Çelebi “Türkiye’nin Generalleri İslam’dan neden nefret ediyor” kitabında bir görgü tanığı olarak söz konusu reformlardan kısaca bahsediyor.
“Bu genç, şehrin işlerini idare etmeye başladıktan bir yıl sonra her şey değişti, ulaşım ve taşıma olanakları sağlandı, barınak arayan fakirlere evler sağlandı, tesisler her konuda iyi çalışmaya başladı, az olan sular bile ihtiyaçtan daha fazla olmaya başladı.”  
     
*Tabi ki Erdoğan’ın İstanbul’da gerçekleştirdiği başarıları anlatmak için yeterli platform yok. Dolayısıyla görgü tanığının yukarıda anlattığı özet sözlerle yetindim. Ama Erdoğan’ın, bu başarılılarla İstanbul’a İslami bir görünüş vermeye amaçladığını de belirtmekte fayda var. Bu amaç, Erdoğan’ı Türkiye’deki laik mekanizmanın baskısına maruz bıraktı. 

Nitekim Erdoğan, gazinoları, meyhaneleri ve genel evleri kapattı. Öyle ki Erdoğan, hayat kadınlarının başındaki ismin yanına kadar gitti, ondan ve yanındakilerden tövbe etmelerini istedi ve iyi bir yaşam şartı sağlamayı teklif etti.

Laik gazeteler, Erdoğan’ın söz konusu kararları karşısında sessiz kalmadı ve yaptıklarını milli felaket olarak değerlendirip ona karşı savaş açtı. 

Erdoğan’ın İstanbul’u İslamlaştırmaya çalıştığı fikrini pekiştiren bir diğer husus,   
Dr. Abdülvedud Çelebi’nin Ravilerden naklen kitabında anlattıklarıdır.

Zira görgü tanıkları, “Erdoğan bütün mescitlerde yağmur duası için çağrı yaptı. Daha sonra bütün laik gazeteler bu geri kalmış aptalca düşünceyle alay etti. Ancak herkesi şoke eden sürpriz olay hâsıl oldu ve birden şehrin gökyüzünde bulutlar toplandı, boş olan bütün barajları dolduran yağmur yağdı.” dedi. 

Söz konusu İslamcı tavır, rejimin gözünden kaçmadı ve bunun sonucunda Recep Tayyip Erdoğan halkın hoşnutsuzluğunun ortasında gözaltına alındı. 

Erdoğan’ın İstanbul’da yarattığı sıçrama, siyasetçilerin nezdinde kendisine şefaat etmek için yeterli olmadı. Zira İstanbul’un Belediye Başkanından beklenen imaj ve istenen kimlik bu değildi. İşte yazar Pınar Kor’un Cumhuriyet gazetesinde yazdığı makalede Erdoğan’ın yerine gelecek belediye başkanında beklediği özellikleri açıklıyor ve diyor ki:

''İstanbul’da, geçen yıl hiç olmadığı kadar şehrin sokaklarında gezip bu akşam İstanbul’un bütün meyhanelerini gezip seni aradım kadehlerdeki dudak izlerinde diyen İstanbul’un ünlü şarkısını söyleyen bir belediye başkanı aramaya başladığını söyleyebiliriz” 

*Erdoğan’ın ortaya çıkardığı kimliğin özelikleri, bu kimliğin sonuçları ve halkın Erdoğan’ın gözaltına alınmasına karşın gösterdiği tepki iki şeye işaret ediyor: 

Birincisi, Türk halkının, köklü laik kimliğe sahip bir halk olduğuna ve onun önünü açabilecek olumlu İslamcı fikre sahip birini beklediğine işaret ediyor. 

İkincisi, reformcu bir yönelimin başarılı olması için kimlik konusunda merkezi bir düşünce ve günlük hayatla ilgili teşvik edici bir şeylerin ortaya atılması gerektiğine işaret ediyor. Bütün bunlar gerçek reforma götürecek yollardır. 

*Ey sen laik, liberal, Arap milliyetçisi ve Arap solcusu! Beni iyi dinle: Bana Erdoğan’ın siyasi İslam rotasının nasıl değiştiği ve Adalet ve kalkınma Partisinin teşkil edilmesinin ardından İslamcı görüntüsünün azalması konusunu anlat. Bana, Erdoğan’ın, İslam ve laiklik baskısı arasında duracak bir yer aramasından söz et.

Bana Erdoğan’ın yurt içinde veya dışında yaptığı yanlışlardan söz et. Yukarıda sözü geçen her şeyden söz et….Erdoğan’ın Müslümanların halifesini olduğunu söylemiyorum…Ancak İslamcı fikrime (küllen veya kısmen) sahip çıkan herkese alkış tutmam için yeterli bir sebep ve hakkın mazlumun yanında olan herkese alkış tutarım. Halkına sadık olan herkese. Yolsuzluğa: hayır diyen herkese….

Öyle zannediyorum ki söz konusu bütün özelikleri şöyle ya da böyle Erdoğan’da bulduk…İslamcı bir düşüncüye sahip olan birini bulduğumda onu her yerde alkışlayacağım…Ancak hiç şüphesiz ki ne ben ne de sen “İstanbul’a yağmur yağan o günü” unutmayacağız…