Bugün O'nun doğum günü!

Bugün Peygamberimizin kızı Hz. Fatımatü’z-Zehra'nın doğum günü... Ahmet Turgut, Peygamberimizin en sevgilisinin doğumunu bu satırlarla andı.

ABONE OL
GİRİŞ 09.04.2015 11:40 GÜNCELLEME 09.04.2015 11:59 Kişisel gelişim
Bugün O'nun doğum günü!

Bozkırın Sırrı, Aşkın Şehidi, Aşkın Elçisi ve Aşkın Secdesi gibi tarihi romanlarıyla tanınan yazar Ahmet Turgut, Hazreti Fatıma Validemizin doğumu ile ilgili içli bir yazı kaleme aldı.

İşte o yazı:

BUGÜN O’NUN DOĞUM GÜNÜ

“Allah’ın sevgi kelimesi nedir?” diye sorulsa Nebevi muhabbetten nasiptar gönüllerde belirecek isim elbette ki Habibullah’tır. Allah ile En Sevgili Kul…

İsmin ve ikrarın ardı sıra kelimeler başlar kendi hikâyelerini anlatmaya.

Evet, ister “Muhabbet” de, istersen “Habib…” Her iki kelime de habbe kökünden gelir. Peki, bilir misin sen, habbe nedir?

Kâinatta kendisinden gayrı her şeyi temizlemesi için var edilen yegâne metadır su. “Suyu nasıl temizlerim?” dersen; altına bir ateş yak, sonra izle!..

Hararet arttıkça suyun dibinden fokurdayarak yükselen kabarcıklar görürsün. Kurân’ın indirildiği dilde habbe bu kabarcıklardır işte! İsmail Nebi’nin (as) vaktinden bu deme…

İşitmek dilersen sevginin fıtratını anlatır suyun habbesi ve seslenir hal dilince:

“Ey aşık!.. Suyun altına konan ateşi, gönlüne düşen hasret belle! Yanıp yakılırsan sen de fokur fokur kaynayıp kabarcıklar misali yükselirsin. Üstelik öyle bir yükselirsin ki; sudan kurtulup gün yüzü gördükten sonra bu kez de hakikatin güneşi vurur üzerine ve çekip alıverir seni gökler katına!..”

Kâinatın kelimeleri suskunluğa geçince ‘işitip iman edebilen insan’ sorar merakla. Peki, En Sevgilinin (sav) sevdiceği kimdi?..

Nitekim Hz.Aişe’ye de aynını sormuşlardı. Validemiz cevaben buyurdu ki: “Kadınlardan en çok kızı Fatıma’yı severdi.”

Aklettikçe belirir kelimeler ve hatırlarsın aniden. Sevgililer Sevgilisi Efendimiz (sav), Hz.Fatıma’yı suya nispet ederek anlatmamış mıydı?

Evet!.. Vahyin de tesciliyle Nebevi beyân Hz.Fatıma için “Kevser” demişti defaatle. Kevser’in havuz olduğunu bildirmişti türlü vesileler ve temsiller ile…

Sevgiye dair kelimesini sudan alan Habibullah, suya nispetle isimlenirken başka bir ses belirir ve der ki; “Seven sevdiğiyle isimlenir, unutma!”

Bu kez adım adım hatırlamaya başlarsın. Evet, Babacığının dilince Zehra’dır o. Dolunay misali ak ve pak...

Âlemlere Rahmet Nebevî beyân “Kızım Fatıma yeryüzünün gördüğü iki Betülden ikincisidir” de demişti ya; onun saflığını ve temizliğini ikrar edersin bu kez.

Betüllerin ilki olan Meryem Annemizin Hz.İsa’yı (as) doğurmasına nispetle Betül Zehra’nın Allah'ın arındırıp tertemiz kılmayı murad ettiği Ehl-i Beyt'in Annesi olduğunu hatırlarsın.

Ve anlarsın! Belki de bu yüzden Habibullah (sav) Onun için hep "Ümmü Ebiha" demişti. "Babasının Annesi!.." diyen Nebevî hitabı aklettikçe gönlünde yankı bulan sedada “O, Mutahhar Muhammedîlerin Annesidir” sözü belirir bu kez.

Tekrar suya dönersin. Hüküm açıktır gayrı. Hem temiz, hem de temizleyici olan iki şey vardır. Biri su, diğeri de Ehl-i Beyt’i Mustafa…

Kevser’e dönünce yüzünü, onun neden Kurân ve Ehl-i Beyt’in birleştiği havuz olduğunu da idrak etmeye başlarsın. Öyle ki; Efendimizin "Ben ilmin şehriyim, Ali ise onun kapısıdır!" sözüne hürmet ettikçe gönlünde bir ses daha yankılanır ve der ki, "O kapının bir de anahtarı var. Adı Kevser'dir!"

Evet, devam edersin hatırlamaya! Hz.Kevser için; “O, miskler kokar, sütten ak ve baldan tatlıdır” buyurmamış mıydı Babacığı (sav)?..

Erken örneğini “Zemzem” adıyla öğrendiğimiz rahmet hazinesi, Muhammedî kemalini “Kevser” bahislerinde bulurken; Efendimiz (sav), Kevser rahmetini neden kokuya, bala ve süte nispet etmişti acep?

“Arıya vahyettik” diyen Mushaf şahit! Allah, Nebiler ile birlikte arıyı da vahyin muhatabı olarak zikretmiştir. Bal ise işte böylesi vahye muhatap olanın ürünüdür. O vakit yine ses gelir içeriden.

“Hz.Fatımatü’z-Zehra, Son Vahyin Emini Efendimizin gönül meyvesidir.”  

Ve o Kevser ki; süte de nispet edilmiştir. Zira Allah’ın insanlık için takdir ettiği değişmez kurallardan biridir. Doğrudan verildiğinde bebelerin sindiremeyeceği tüm gıdaları yavruları yerine anneleri yer ve onları sindirirler. Külfetini annelerin çektiği tüm bu gıdalar süt olarak bebeğe sıhhat ve zindelik karar. Yavrulara evvelce külfet olan ne varsa, annelerin zahmeti neticesinde bebelere rahmet olmasında işaret arayan kalpler aklederler ki; zahmet ile rahmet arasındaki tek noktalık fark Kevser’dedir. Vahye muhatap olanın biricik meyvesi, süt misali vahiy hakikatlerine muhtaç olan bizler için nimetin zahmetini bizzat çekmiş ve bizleri vahyin izince yürümeye davet etmiştir. Öyleyse cennet böylesi bir annenin ayakları altında değil midir?

Evet, Kevser’i Kurân’ın ve Ehl-i Beyt’in hiç ayrılmamacasına birlikte aktıkları havuza benzeten Efendimiz (sav); Kevser ile cennet misal Kurân İnsanının Gönlünü işaret etmiş olsa gerek… 

Dem ikrar demidir ya; secdeye kapanırsın gayrı. Bilirsin ki; Hz.Fatıma vahiy almayan ama vahyin tastamam inşa ettiği ilk örnektir. Üstelik Kurân İnsanını doğuran rahmetin de adıdır. Ona “Babasının Annesi” diyen Efendimiz, Hz.Fatıma’yı Muhammedî meşrep Kurân İnsanını doğuracak sırların annesi olarak da işaret etmiştir.

Ve koku, ille de koku…

Habibullah, Halilullah, Beytullah misal nice örnekten bilirsin ki; ulûhiyete atıflı nice tabir vardır. Oysa doğrudan Efendimize atıflı tek bir tabir bulunmakta…

“Nübüvvetin Kokusu…”

Ve o Hz. Fatıma’dır doğrudan. Kevser bahsinin miski...

Nitekim Kurân’ın güzellik, hasret ve aşk anlatımı olan Yusuf Kıssası tastamam şahittir. Koku, görmeyen gözü açan; ayrılıktan bunalmış gönüllere vuslatın haberini taşıyan biricik muştudur. Âlemlere Rahmet olan Güzelliği tanımanın öncelikli şartının Onun sırrının koklanması olduğunu söylemesi de artık zor olmasa gerek… 

Evet!.. Habib kelimesine kendi vasfından karan ve isimlerini de Habibullah’tan ve Onu tüm âlemlerde sevdiren Allah’tan alan Hz.Fatıma; on dört asır önce böylesi bir Cemâziyelâhir ayının yirmisinde gözlerini açmıştı dünyaya. Varlık alemi o çokça özlediği Muhammedî Güzelliği böylesi bir günde basıvermişti bağrına.

Henüz kundaklık bir bebeyken vefat eden ağabeyinin ve ardı ardınca doğan üç ablasından sonra Hz.Hatice Validemizin beşinci doğum neşesi olarak katılıvermişti Rahmet Ailesine.

Muhammedî soyun, ilmin ve ahlâkın devamlılığının ilahi teminatları olan inci ve mercan misal Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin’in annesiydi o. Bu iki Fatımî ziynetle Babacığının ebter olmadığının delili ve vesilesi olarak gergef misali nakşedildi tarihin ve ümmetin gönlüne…

Ve Seyyide Zeyneb’in annesiydi. Üç nesil erkeklerden devraldığı bayrağı Kerbelâ misali azim bir imtihandan sonra Muhammedî İzzet Kalesinde şanla dalgalandıran…

“Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” buyuran İlmin Kapısına gönül vermişçesine “İlimlerin sultanı harflerdedir. Harflerin ilmi ise Hz.Fatıma’dandır” diyen İbnü’l-Arabi’den bir salâvat ile nokta düşelim yazımıza.

“Allah’ım!.. Cenâb-ı Fatıma’ya, Onun Babasına, Eşine ve Evladına sonsuz ilminin kuşattığı şeyler adedince salât ve selam eyle!..

Akıl âleminin biriciği, Nebevi hakikatin parçası, Hz.Ali’yle beliren nurların parıldama yeri, Fatimî sırlar kaynağının özü, cehennemden kurtulan ve sevenlerini cehennemden kurtaran, yakin ağacının meyvesi, kadınlar âleminin sultanı, kadri yüce, kabri meçhul, Resûller Sultanının göz nuru Betül Zehra’ya salât ve selam eyle!..”