Aylan'dan yediğimiz tokadı unutmadık

Uçurtma Avcısı kitabıyla tanıdığımız Khalid Hosseini geçtiğimiz yıllar annesi ve kardeşiyle denizde boğulan minik mülteci Aylan Kürdi’nin bu çıktığı zorlu yolculuğu kitaplaştırdı.

ABONE OL
GİRİŞ 14.10.2018 13:10 GÜNCELLEME 14.10.2018 16:04 KİTAP
Aylan'dan yediğimiz tokadı unutmadık

Deniz Duası adlı kitabını yazmadan önce Ürdün’de mültecilerle görüşen Afgan göçmeni yazar Hosseini’ne göre Aylan'ın ölümü vicdanımızı sorgulamamız için atılan bir tokattı. 

Geçtiğimiz yıl Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği bir rapor açıkladı. Rapora göre dünyada 65 milyon kişi mülteci konumunda. Bu rakam her geçen gün daha da artıyor. Rapora göre mültecilerin yüzde 53’ü çocuk. Yine rapora göre bir buçuk milyon insan savaş yüzünden sakat kalmış. Kırılan umutlar, yok olan hayaller, sevdiklerini toprağa bile veremeden göç eden insanların sayısı İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan göç rakamlarını yakalamış durumda. Şu an dünyada her 110 kişiden biri yerinden yurdundan edilmiş. Kimisi bu zorunlu göçü yaşarken hayata tutunmuş ama birçoğu onlar kadar şanslı değil. 

 

 

İKİ GÖÇMENİN HİKAYESİ

2011 yılında yaşanan iç savaş sonrasında binlerce Suriyeli doğup büyüdükleri toprakları terk etti. Yaklaşık 4 milyon mülteci Türkiye’de misafir edilirken Avrupa’ya göç etmek için Ege denizini aşmaya çalışan binlerce mültecinin hikayesine her gün bir yenisi ekleniyor. Belki de en dokunaklı olanları kaçak yollarla denize açılan, bindiği teknesi alabora olan mültecilere ait. Her boğulma haberi, her alabora olan tekne çoğumuza üç yıl önce cansız bedeni Bodrum sahiline vuran Aylan bebeği hatırlatıyor. Aylan (Alan) Kürdi babası, annesi ve beş yaşındaki kardeşiyle birlikte bindiği teknenin bir anda dalgalara yenilmesiyle can veren onlarca masum bebekten biri. Bütün dünyanın yüreğini burkan henüz üç yaşındaki Aylan bebeğin dramına artık bizden sonraki nesiller de şahit olacak. Çünkü onun hikayesi Amerika’da yaşayan Afgan göçmeni yazar Khaled Hosseini’e (Halid Hüseyin) ilham verdi. Hosseini, Aylan’ın hayatta kalan babası Abdullah Kurdi’nin ağzından “Deniz Duası” adında bir kitap kaleme aldı. Everest Yayınları arasında Türk okurlarıyla buluşan kitabın çizimleri Dan Williams’a ait. 

YAZARLIK İLK TERCİHİ OLDU

Khaled Hosseini ile Aylan Kürdi’nin çocukluk hikayesi birbirine benziyor. Hosseini, çocukluğundan ilk gençlik yıllarına kadar ailesiyle birlikte sırasıyla İran, Kabil, Paris ve Amerika’ya göç etmiş bir yazar. Amerika’da biyoloji ve tıp eğitimi alan Hosseini, yazar olmadan önce cerrahlık yapıyormuş ancak Türçeye Uçurma Avcısı olarak çevrilen kitabı 2000’lerin başında bestseller olunca ‘sıkıcı’ bulduğu doktorluk mesleğini bırakıp yalnızca yazmaya karar vermiş.

Aynı zamanda Birleşmiş Milletler’in mülteci kuruluşu UNHCR’nin iyi niyet elçisi olan Khaled Hosseini göç ve mülteciler üzerine gerçek hikayelerden beslenerek romanlarını yazıyor. Bundan üç yıl önce bir Eylül sabahı sahilde çekilen Aylan Kürdi’nin cansız bedenin görüntüsü bütün dünyanın nefesini kestiği gibi Hosseini de çok etkilemiş. İki çocuğu olan Hosseini kendisini biri üç diğeri beş yaşındaki iki çocuğuyla eşini kaybedenbaba Abdullah Kürdi’nin yerine koyup düşünmüş: Bir yabancının elinde oğlumun cansız bedenini görsem ne yapardım? Bir röportajında şu cümlesini okuyoruz Hosseini'nin: ''Suriye iç savaşının ne kadar acımasız olduğunu gösteren bir fotoğraf karesiydi. Aynı zamanda insanları böyle zorlu bir yolculuğa çıkaran çaresizliğin simgesiydi.''

ÜRDÜN'DE KAMP İZLENİMİ

Kitabı yazmadan önce Ürdün’e gidip buradaki kamplarda mültecilerle görüşmüş Hosseini. Savaşın soğuk yüzünü yaşamış Suriyeli mültecilerin hikayesini bir de onların ağzından dinlemiş: ''Lübnan’da Suriyeli mülteci olmak çok zor.Sokaklarda altı kişiden biri Suriyeli mülteci. Derme çatma evlerde yaşıyorlar. Ortalıkta pis bir lağım kokusu var. Binden fazla insanın yaşadığı bu kamplarda görüştüğüm babalar bu zor koşullardan ancak insan kaçakçılarına para ödeyerek çocuklarının geleceğini kurtarabileceklerine inanıyor.''

İşte kampta en zor şartlarda yaşam mücadelesi veren bu insanların neden canı pahasına deniz yoluyla yolculuğa çıktığını anlatmak bu drama bütün dünyaya duyurmak isteyen Hosseini, bir küçük çocuğun üzerinden bu dramı her yaştan okur için kaleme almış. Ve yazarken de çocuklar, anne ve babalar sıcak yuvalarından çıkıp savaştan kaçan bu mültecilerle biraz olsun empati kursun istemiş: ''Bu gerçek hikayeler onlarla empati kurmamız için çok önemli'' diyen Hoesseini’a göre minik Aylan’ın cansız bedeni bütün dünyaya atılan acıtıcı bir tokat. 

Bir yılda 4 bin 176 mülteci can verdi

Eylül 2015’te Avrupa’da daha güvenli bir yere ulaşmaya çalışırken Akdeniz’de boğulan Suriyeli mülteci Aylan Kürdi gibi bir sonraki yıl 4 bin 176 mülteci öldü ya da denizde kayboldu. Aylan’ın babası o yolculuğu kitapta şöyle anlatıyor: ''Dua ediyorum Tanrı’ya/tekneyi doğru yönde ilerletsin diye/kıyılar gözden kaybolup da/bizler kabaran sularda/bir anda yutulacakmışçasına/bir çöp gibi yalpalayıp sallanırken/Çünkü sen Mervan/sen değerli bir yüksün/gelmiş geçmiş en değerli yük/Sen babanın gözlerinin ışıl ışıl nurusun/Hırpalanmış kalbinin sultanısın/Bunu bilmesi için denize yakarıyorum/İnşallah.''

Gökler bomba kustu

Savaşın ortasına doğan minik Aylan ne yazık ki bu güzel günleri görmemiştir. Bunu Khalid Hosseini şu satırlarla anlatır: ''Önce gösteriler başladı/ Sonra kuşatma/ Gökler bomba kustu/Açlık.Cenazeler./İşte bunlar bildiğin şeyler/Bir bomba çukurunun/ yüzmehavuzu haline getirilebileceğinibiliyorsun. / Koyu kanın, canlısından iyi olduğunu öğrendin. 

Bir dua bir şiir

Evini, doğup büyüdüğü toprakları, onca yaşanmışlığı geride bırakarak yola düşen biri bu umut yolculuğunda insan kaçakçılarına canlarını emanet ettiğinde başına neler geleceğini aslında bilir. Ancak öyle büyük bir çaresizlik ki bütün bu olumsuzluklara rağmen canından çok sevdiği çocuklarıyla birlikte geleceğini insan kaçakçılarına teslim ediyor yine de. İşte Aylan’ın babası Abdullah Kürdi de bu çaresizliği yaşadı o tekneye binerken. Khaled Hosseini bu çaresiz babanın gözüyle hikayeyi kaleme alırken babanını ağzından bir şiir, bir dua dökülür gibi yazmış.Hikaye Abdullah Kürdi’nin ailesiyle yaşadığı Humus’un eski günlerini anarak başlıyor: “Keşke Humus’u benim gibi hatırlayabilseydin. Şehrin o debdebeli tarihî bölgesinde biz Müslümanlar için cami Hıristiyan komşularımız için kilise ve bir de büyük pazar yeri vardı, orada hepimiz altın kolyeler, taze ürünler ve gelinlikler için pazarlık ederdik.Kızarmış içli köfte kokan tıkıştıkış dar sokakları ve annenle birlikte Saat Kulesi Meydanı’nda yaptığımız yürüyüşleri hatırlasan keşke.''