Konstantin'in Kutsanmış Şehri'ne ödül

TYB, Şehir Kitapları ödülü Önder Kaya'nın ''Konstantin'in Kutsanmış Şehri: 3 Devirde İstanbul'' adlı eserine verildi. Eser İstanbul tarihinden ilginç tarihi olaylara yer veriyor:

ABONE OL
GİRİŞ 08.01.2009 17:50 GÜNCELLEME 08.01.2009 17:50 KİTAP
Konstantin'in Kutsanmış Şehri'ne ödül
28 yıldır kültür, sanat ve düşünce hayatındaki yıl içindeki  gelişmeleri değerlendirerek, sene başında “yılın yazar, fikir adamı ve sanatçıları”nı açıklayan Türkiye Yazarlar Birliği'nin 2008 yılında Şehir Kitapları dalında ödüle layık gördüğü eser Önder Kaya'nın ''Konstantin'in Kutsanmış Şehri: 3 Devirde İstanbul'' adlı eserine verildi.
İlk çağlardan itibaren ihtişamı, zenginliği, barındırdığı abidevi eserleri, kütüphaneleri, zengin manastırları ile diğer devletlerin iştahını kabartan İstanbul, Konstantinopolis, İslambol, Çarigrad, Dersaadet gibi pek çok farklı isimle anıldı. Bizans İmparatorluğu döneminde Meryem’e adanan, Osmanlılar döneminde fethi müjdelenen kutsal bir şehir olarak kabul gördü.
Hâlihazırda Özel Amerikan Robert Lisesi’nde tarih öğretmenliği yapan Önder Kaya‘nın Konstantin’in Kutsanmış Şehri adlı çalışması, İstanbul’un Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerine ayrılmış Üç Devirde İstanbul serisinin ilk kitabı. Yazar, Şehirlerin Kraliçesi İstanbul’un sahip olduğu zengin tarihsel ve kültürel birikimi bir bölümüyle gündeme taşıyor.
Çalışma, dünyanın gerçek anlamda ilk büyük imparatorluğu olarak kabul gören ve Akdeniz havzasını bir iç deniz hâline getirerek Pax-Romanum’u tesis eden Roma uygarlığının devamı niteliğindeki Bizans dönemini, yani İstanbul’un bin yılı aşkın bir dönemini konu ediniyor. Mekânın, taşın, zamanın dillendiği bu çalışmasında Önder Kaya, tarihe karşı kayıtsızlığımızı meraka dönüştüren akıcı üslûbuyla tarihsel belleğimize kapı aralıyor.
Eşsiz siluetiyle dünyadaki sayılı şehirler arasında yer alan İstanbul, tarihsel süreç içerisinde pek çok ayaklanmaya sahne oldu. Bunlardan hiçbiri İstanbul’un siluetini Nika Ayaklanması (532) kadar derinden etkilemedi. Konstantinopolis’i cehenneme çeviren ve o vakte kadar şehrin görmediği büyük bir kıyıma dönüşen bu isyanın bastırılmasında İmparatoriçe Teodoranın rolü ise büyüktü.
Tarihsel süreç içerisinde üç büyük işgal gören İstanbul’un üzerindeki en yıkıcı istila, şüphesiz 13 Nisan 1204’de yaşandı. Ticaret yolları üzerinde bulunan ve bin yıllık bir maziye sahip olan, Hıristiyanlığın pek çok kutsal emanetini içinde barındıran, Kavimler Göçü sonrasındaki barbar yağmaları nedeniyle antik dönem mirasını yitiren pek çok Avrupa kentinin aksine Konstantinopolis, bu mirası korumayı başarabilen bir Ortodoks kentiydi. Ancak şehir, 1204’de Katolik ve fanatik hacıların daha doğrusu Haçlıların eline geçtiğinde tarihin en büyük yağmalarından birine sahne oldu.
Günümüzde İstanbul halkının yaz mevsiminde serinlemek, şehrin kalabalığından, hayhuyundan, araç trafiğinden uzaklaşıp oksijen depolamak için tercih ettiği adalar ise Bizans tarihinde önemli roller oynayan kişilerin zorunlu misafirliklerine şahit oluyordu. Kınalıada Bizans imparatorlarının korkulu rüyası, Büyükada ise imparatoriçe ve patriklerin sürgün yeriydi.
Satırlar arasında kaybolurken tarihle kurduğumuz ilişkiyi zevke dönüştürdüğünü hissettiğimiz bu renkli kitapta, şehrin dönemlere mahsus yaşam tarzından efsanelerine, dünya mirası içerisinde oynadığı rollerden abidevi anıtlarına, tarihi seyir içinde ilginç anekdotlardan önemli şahsiyetlerin portrelerine varıncaya dek birçok konuyu bulmak mümkün.
Kronolojik bir seyrin izlendiği çalışmada, değişen devirlerdeki şehir dokusunun, anlam ve değer dünyalarının, siyasi tutumların, yaşam tarzlarının izi sürülebiliyor. Konsept konsept ayrılmış kısa bölümleriyle rahat bir okuma sağlayan çalışma, her kesimden okuyucuya hitap ediyor. Metinleri destekleyen görsel malzemesinin zenginliği ve tasarımının niteliğiyle de göz dolduruyor. Birinci el kaynakların yanı sıra akademik çalışmalardan da istifade edilen kitapta meraklıları için her bir konu ile ilgili kaynakçalara da yer veriliyor.
Önder Kaya, Konstantin’in Kutsanmış Şehri adlı çalışmasıyla tarih meraklılarıyla birlikte içinde doğduğu coğrafyanın tarihi birikiminden bihaber insanlarını da geçmişe doğru bir yolculuğa davet ediyor.  
ÖDÜL ALAN YAZAR KİMDİR?
Önder Kaya,
13 Ara­lık 1974’de İs­tan­bul­’da doğ­du. 1997 yı­lın­da Mar­ma­ra Üni­ver­si­te­si Fen-Ede­bi­yat Fa­kül­te­si Ta­rih Bö­lü­mü’nden me­zun olan Ka­ya, ay­nı yıl Mar­ma­ra Üni­ver­si­te­si Tür­ki­yat Araş­tır­ma­la­rı Ens­ti­tü­sü Or­ta­çağ Ta­ri­hi ana­bi­lim da­lın­da baş­la­dı­ğı yük­sek li­sans prog­ra­mı­nı “Ey­yu­bi Dev­le­ti Hü­küm­dar­la­rın­dan el-Me­li­kü’l-Eş­ref Mu­zaf­fe­red­din Mu­sa ve Si­ya­si Ta­ri­hi” baş­lık­lı tez ça­lış­ma­sıy­la ta­mam­la­dı (2000). 1999 yı­lın­da özel eği­tim ku­rum­la­rın­da öğ­ret­men ola­rak ta­rih ders­le­ri ver­me­ye baş­la­dı. Ha­len İs­tan­bul’da Özel Ame­ri­kan Ro­bert Li­se­si’nde ta­rih öğ­ret­men­li­ği yap­mak­ta­dır.
İl­gi­le­ri İs­tan­bul ta­ri­hi, me­zar kül­tü­rü, spor ta­ri­hi, azın­lık­lar gi­bi ko­nu­lar üze­rin­de yo­ğun­la­şan Ka­ya’nın, bu ko­nu­lar­la il­gi­li Top­lum­sal Ta­rih, Po­pü­ler Ta­rih, Hür­ri­yet Ta­rih gi­bi ta­rih der­gi­le­ri­nin ya­nı sı­ra Ra­di­kal, Şa­lom gi­bi ga­ze­te­ler­de ya­yın­la­nan pek çok ma­ka­le ka­le­me al­mış­tır. Ki­tap­la­rın­dan ba­zı­la­rı şun­lar­dır: Se­la­had­din Son­ra­sı Dö­nem­de Ana­do­lu’da Ey­yu­bi­ler (Ye­di­te­pe Yay., 2007), Ya­rim İs­tan­bul (Ye­di­te­pe Yay., 2006), Ta­ri­hin Gör De­di­ği (Ye­di­te­pe Yay., 2006) ve Tan­zi­mat’tan Lo­zan’a Azın­lık­lar (Ye­di­te­pe Yay., 2004).
Yazar kitabın önsözünde okurlara şu şekilde sesleniyor:
 
ÖN­SÖZ
 
İs­tan­bul’un Bi­zans dö­ne­mi ne ya­zık ki la­yık ol­du­ğu il­gi­yi gör­me­nin çok uza­ğın­da­dır. Günümüzde bu im­pa­ra­tor­lu­ğu­n kal­bi du­ru­mun­da­ki bir şe­hir­de ya­şa­yan in­san­lar da Bi­zans eser­le­ri­ne ka­yıt­sız kal­ma­ya de­vam et­mek­te­dir­ler. Bu dö­nem­den kal­ma bir ese­rin res­to­ras­yo­nu söz ko­nu­su olun­ca “Bi­zans­lı­lık il­le­ti­nin ye­ni­den hort­la­dı­ğı” ya da “bun­ca Türk-İs­lam ese­ri ona­rım bek­ler­ken bi­zim ol­ma­ya­na bu ya­tı­rım ni­ye?” ser­ze­niş­le­ri ile kar­şı­la­şı­rız.
Bi­zans’a kar­şı bi­ga­ne­li­ği­miz ders ki­tap­la­rın­da da ken­di­ni gös­te­ri­yor. Öğ­ren­ci­le­re İs­tan­bul’un, -Osmanlılardan önce- dün­ya­nın sa­yı­lı im­pa­ra­tor­luk­la­rın­dan bi­ri­ne baş­kent­lik yap­tı­ğı söy­le­nir­ken bu im­pa­ra­tor­lu­ğun önemi ve İs­tan­bul’da bı­rak­tı­ğı iz­ler ko­nu­sun­da ye­ter­li bil­gi ve­ril­mi­yor. Li­se ça­ğın­da­ki ba­zı öğ­ren­ci­ler bel­ki de bun­dan do­la­yı Aya­sof­ya ile Bi­zans ara­sın­da bir bağ­lan­tı ku­ru­lun­ca “Aa­a ora­sı ca­mi de­ğil mi? Ama mi­na­re­le­ri var” di­ye­bi­li­yor­lar. Ya da “şe­hir­de­ki Bi­zans eser­le­ri­ni bir sa­yın ba­ka­lım” de­di­ği­niz­de ço­ğu za­man sur­lar ve Aya­sof­ya’yı çı­ka­rıp üçün­cü­de tı­ka­nı­yor­lar.
Ede­bi­ya­tı­mız ve si­ne­ma­mız da Bi­zans’ı keş­fet­mek için dı­şa­rı­dan, muh­te­me­len Holl­ywo­od’dan bir mü­da­ha­le bek­li­yor. Ha­la İs­tan­bul’un fet­hi­ni, Kons­tan­ti­no­po­lis’in ku­ru­luş gün­le­ri­ni, Ni­ka Ayak­lan­ma­sı­nı ve Te­odo­ra’nın sal­ta­na­tı­nın haş­me­ti­ni, ki­li­se­le­rin iki­ye ay­rı­lı­şı­nı ve­ya 4. Haç­lı se­fe­ri­nin şe­hir­de ya­rat­tı­ğı tah­ri­ba­tı si­ne­ma­mı­za la­yı­ğıy­la ak­ta­ra­ma­dık. Be­yaz per­de­ye ak­tar­dı­ğı­mız Bi­zans ise “Kah­pe” ve “Türk düş­ma­nı”. Ye­şil­çam ya­pı­mı ve Bi­zans ta­ri­hi­ni ak­tar­mak gi­bi bir der­di ol­ma­yan soft bir fil­mi­miz ise za­ten “Kah­pe Bi­zans” adı­nı ta­şı­yor. Bi­zans’ı cid­di an­lam­da an­la­tan ilk Türk fil­mi ola­rak da ka­bul edi­len, Sa­mi Aya­noğ­lu’nun baş­ro­lü­nü oy­na­dı­ğı 1951 ya­pı­mı “İs­tan­bul’un fet­hi” ad­lı film­de çi­zi­len Bi­zans im­ge­si ve ima­jı, sah­ne, de­kor, kı­lık kı­ya­fet pro­fi­li ne ya­zık ki son­ra­ki yıl­lar­da sü­rek­li ge­ri­le­miş­tir. Söz ko­nu­su fil­min ken­di­sin­den son­ra ge­len­le­re gö­re nis­pe­ten ka­li­te­li ve özen­li çe­kil­miş ol­ma­sı­nın en te­mel ne­de­ni ise sa­nı­rım ay­nı yıl­lar­da İs­tan­bul’un fet­hi­nin 500. yıl dö­nü­mü ve­si­le­siy­le ge­rek İs­tan­bul’da ge­rek­se ül­ke ge­ne­lin­de hum­ma­lı bir ça­lış­ma­nın baş­la­tıl­mış ol­ma­sı­dır. De­ğer­li si­ne­ma eleş­tir­me­ni­miz Gio­van­ni Sca­nog­na­mil­lo’nun da be­lirt­ti­ği gi­bi iler­le­yen yıl­lar­da Bi­zans dö­ne­min­de ge­çen film­ler­de se­na­rist­le­ri­miz ta­rih­sel bil­gi­yi ta­ma­men bir ta­ra­fa ata­cak ve Ye­di­ku­le Sur­la­rı ile Ru­me­li Hi­sa­rı’nda ge­çen, ara ara mey­ha­ne ve han­la­ra uğ­ra­yan, at­rak­si­yon ve şid­det sah­ne­le­riy­le süs­le­nip aşk sah­ne­le­ri ile ısı­tı­lan se­nar­yo­lar­la kar­şı­mı­za çı­ka­cak­lar­dır.
Hal­bu­ki Bi­zans de­di­ği­miz me­de­ni­yet, dün­ya­nın ger­çek an­lam­da ilk bü­yük im­pa­ra­tor­lu­ğu ola­rak ka­bul gö­ren ve Ak­de­niz hav­za­sı­nı bir iç de­niz ha­li­ne ge­ti­re­rek Pax-Ro­ma­num adı ve­ri­len bir ba­rış dö­ne­mi­ni ya­ra­tan Ro­ma uy­gar­lı­ğı­nın de­va­mın­dan baş­ka bir şey de­ğil­dir. Se­ma­vi Eyi­ce ve İl­ber Or­tay­lı gi­bi de­ğer­li ta­rih­çi­le­ri­mi­zin de­fa­lar­ca be­lirt­ti­ği gi­bi za­ten Bi­zans adı­nı ver­di­ği­miz dev­le­tin üye­le­ri de ken­di­le­ri­ni “Bi­zans­lı” de­ğil “Ro­ma­lı” ola­rak ad­lan­dır­mak­tay­dı. Bi­zans adı ise Kons­tan­ti­no­po­lis şeh­ri­nin ilk te­mel­le­ri­nin atıl­dı­ğı Sa­ray­bur­nu açık­la­rın­da­ki Bi­zan­ti­on ken­tin­den gel­mek­te­dir. 19. yüz­yı­lın son­la­rı­na doğ­ru bu dev­le­ti ko­nu alan ça­lış­ma­lar ar­tın­ca söz ko­nu­su dev­le­tin ne şe­kil­de isim­len­di­ri­le­ce­ği so­ru­nu da or­ta­ya çık­mış­tır. Böy­le­lik­le ken­tin ilk yer­le­şim ye­ri­nin adı Ro­ma’nın do­ğu kıs­mın­da uza­nan bu im­pa­ra­tor­lu­ğa isim ola­rak ve­ril­miş­tir. Ger­çi 6. yüz­yı­la ka­dar bu dev­let, pek çok ba­kım­dan cid­den Ro­ma İm­pa­ra­tor­lu­ğu­’nun bir par­ça­sı ve de­va­mıy­dı. Hat­ta Kons­tan­ti­no­po­lis şeh­ri­ni ku­ran İm­pa­ra­tor Kons­tan­ti­nus ve ar­dıl­la­rı da sa­de­ce Hı­ris­ti­yan inan­cı­nı be­nim­se­miş Ro­ma im­pa­ra­tor­la­rıy­dı. Hı­ris­ti­yan­lı­ğın, dev­le­tin res­mi di­ni ol­ma­sıy­la bir di­zi de­ği­şim ya­şan­mış­sa da bun­lar Ro­ma dö­ne­min­den büs­bü­tün ko­puk ge­liş­me­ler ol­ma­mış­tır. Söz­ge­li­mi Ro­ma­lı­lar za­fer­le­ri­ni son­ra­ki ku­şak­la­ra ak­tar­mak ve Ro­ma­lı­lık ru­hu­nu mu­ha­fa­za et­mek için tak­lar yap­tı­rır ya da anıt­sal sü­tun­la­rın üze­ri­ne tan­rı­la­rı­nın hey­ke­li­ni iliş­ti­rir­ler­di. Bi­zans dö­ne­min­de de bu ge­le­nek de­vam et­miş fa­kat anıt­sal sü­tun­la­rın üze­ri­ne pa­gan dö­ne­mi tan­rı­la­rı­nın hey­kel­le­ri ye­ri­ne Hı­ris­ti­yan im­pa­ra­tor­la­rın hey­kel­le­ri kon­ma­ya baş­la­mış­tır. Yi­ne Ro­ma­lı­lar dö­ne­min­de­ki mo­za­ik ve fres­ko süs­le­me­ler­de yer alan Ro­ma im­pa­ra­to­ru­nun önün­de sec­de­ye ka­pa­nan ya­ban­cı kral­la­rın ye­ri­ni, Hz. İsa’nın önün­de eği­le­rek ita­at arz eden Bi­zans im­pa­ra­tor­la­rı al­mış­tır.
İm­pa­ra­tor­luk 1453 yı­lın­da­ki çö­kü­şü­ne ka­dar Ro­ma İm­pa­ra­tor­lu­ğu’nun bir de­va­mı ola­rak ya­şa­mış ve halk da yö­ne­ti­ci­ler de bu­nu böy­le ka­bul et­miş­ler­dir.
Bu­nun­la be­ra­ber za­man içe­ri­sin­de cid­di de­ği­şim­ler de ya­şan­mış­tır. Bu bi­raz ­da Do­ğu Ro­ma’nın için­de bu­lun­du­ğu sos­yo-kül­tü­rel or­tam­la ala­ka­lı­dır. Kök­lü Yu­nan kül­tü­rü­nün kal­bi­ne çok ya­kın bir yer­de ge­li­şen im­pa­ra­tor­luk, 6. yüz­yıl­da res­mi dil ola­rak La­tin­ce ye­ri­ne Grek­çe­yi kul­lan­ma­ya baş­la­mıştır. Ki­li­se de Ba­tı’da­ki­nin ak­si­ne Do­ğu Ro­ma’da dev­le­te ve im­pa­ra­to­ra bağ­lı bir ku­rum ola­rak var­lı­ğı­nı de­vam et­tir­miş­tir.
Bu ça­lış­ma­da İs­tan­bul’da­ki Bi­zans kül­tü­rü­nü or­ta­ya ko­yan il­ginç olay­la­ra, anıt­la­ra, ef­sa­ne­le­re yer ve­ri­le­rek bu şehr-i şi­ri­ni Türk oku­yu­cu­su­na bi­raz­ da­ha ya­kın­dan ta­nıt­mak he­def­len­miş­tir. Ki­tabın so­nun­da o ko­nu­ya il­gi du­yan oku­yu­cu­la­ra yol gös­ter­me­si ama­cıy­la her yazıyla ilgili bazı ma­ka­le ve ki­tap kün­ye­leri ila­ve olun­muş­tur. Ça­lış­ma­da kro­no­lo­jik bir se­yir ta­kip edil­miş­tir. Oku­yu­cu­nun bu sa­ye­de de­ği­şen de­vir­ler­de­ki şe­hir do­ku­su­na, de­ğer­le­ri­ne, si­ya­si tu­tum­la­ra da­ha ko­lay vâ­kıf ol­ma­sı amaç­lan­mış­tır.
İler­le­yen za­man­da Os­man­lı ve Cum­hu­ri­yet İs­tan­bu­l’u­nun da ben­zer bir plan­la­ma çer­çe­ve­sin­de ka­le­me alın­ma­sı plan­lan­mak­ta­dır. Böy­le­lik­le İs­tan­bul’un üç fark­lı dev­ri­ni bir­bi­ri ile el­den gel­di­ğin­ce ek­lem­le­ye­rek oku­yu­cu­ya sun­mak he­def­len­miş­tir.
Bu ça­lış­ma çev­rem­de­ki de­ğer­li dost­la­rı­mın kat­kı­sı ol­ma­dan or­ta­ya çı­ka­maz­dı. Ha­lit Ömer Cam­cı ve Na­zım Ti­mu­roğ­lu be­nim­le pay­laş­tık­la­rı fo­toğ­raf­la­rıy­la ça­lış­ma­yı da­ha da an­lam­lı kıl­dı­lar. İl­gi­li ki­tap ve ma­ka­le­le­rin te­mi­ni ko­nu­sun­da İSAM, Fran­sız Ana­do­lu Araş­tır­ma­la­rı Mer­ke­zi ve İs­tan­bul Araş­tır­ma­la­rı Ens­ti­tü­sü kü­tüp­ha­ne­le­ri­ne ay­rı­ca min­net­ta­rım. Ça­lış­ma­yı ya­yın­la­ma­yı ka­bul eden Kü­re Ya­yın­la­rı­na ve onun çok de­ğer­li edi­tö­rü Yü­cel Bu­lut’a da ver­dik­le­ri des­tek için şük­ran­la­rı­mı su­na­rım. Çok sev­gi­li eşim Nej­la Ka­ya’ya ise ba­na ver­di­ği des­tek ve sağ­la­dı­ğı hu­zur or­ta­mı için ne söy­le­sem ye­ter­siz ka­la­cak­tır.
Ça­lış­ma­da el­den gel­di­ğin­ce ti­tiz olun­ma­ya gay­ret sar­fe­dil­miş ol­mak­la bir­lik­te ola­sı her tür­lü ha­ta­nın cür­mü şah­sı­ma ait­tir. Bu ça­lış­ma­yı ka­le­me alır­ken çok eğ­len­dim ve ke­yif al­dım, oku­yu­cu­nun da ay­nı key­fi al­ma­sı bi­ri­cik te­men­nim­dir.       
 
Ön­der Ka­ya - Fa­tih 2008
Kitapla ilgili teknik bilgiler ve internet üzerinden sipariş şartlarını bu linki kullanarak görebilirsiniz