Adnan Menderes'in Osmanlı'ya vefası

Menderes, Paris gezisinde Büyükelçi'ye "Osmanoğulları Ailesinin Paris'te yaşıyor olması gerek. Benlar ne yer, ne içer, ne ile geçinir?" diye sordu. Büyükelçi'nin ilgisizliğini görünce bakın neler oldu?

ABONE OL
GİRİŞ 27.05.2010 08:21 GÜNCELLEME 27.05.2010 08:21 KİTAP
Adnan Menderes'in Osmanlı'ya vefası

Adnan Menderes... Türk siyasi tarihinin yitik efsanesi. Türkiye yakın tarihinde boy gösteren burjuva halk mücadelesinin ortaya çıkardığı bir halk kahramanı. Demokrasinin Türkiye yolculuğunda önemli bir durak.

Sonu idamla biten her hikayenin mutlaka bir mücadele tarafı vardır. Bir Yiğit Vardı isimli kitap da tam anlamıyla bu mücadeleyi gözler önüne seriyor.

Adnan Menderes'in yetiştiği dönemden, Milli Mücadele dönemindeki rolüne, M. Kemal Atatürk'ten sonra şekillenen Türk siyasetindeki konumuna, Demokrat Parti'nin oluşumuna, Başbakan Menderes'in başını çektiği değişime, yeni Türkiye'yi inşa sürecine ve günün birinde bir komplo serisiyle Yassıada'ya gönderilişine yer veriyor.

Bu kitabın ortaya koyduğu Menderes resmi, belki de bugüne kadar bilinenlerden çok farklı ve zengin bir kimliğe sahip. Osmanlıyı, Kurtuluş Savaşını, Türkiye Cumhuriyetinin Kuruluşunu, Tek Parti ve Demokrasi dönemini görmekle yetinmeyip burada kendi kaderine biçilen rolleri başarıyla yerine getiren, tüm bunları yaşarken de özünden, içinden çıktığı toplumdan kopmayan sıradışı bir Menderes var karşımızda. Sıradışı bir siyasetçinin şekillendirdiği sıradışı bir Ankara ve kalıplarını aşan bir Türkiye modeli var Bir Yiğit Vardı'nın sayfaları arasında.

Bir de hüzün... 'Menderes ve kaderinin ağırlığı' kitabın sayfalarında acıyla birlikte yer almış. Sonu bilinen bir yolun hikayesini yalın bir dil ve bilinmeyen hatıralarla örgülemiş yazar. Ailesinin o günlerde yaşadıklarına da tercüman olmuş. Aydın Menderes'i dinlemiş neler yaşadıklarını cümle cümle dinlemiş..

Bir Yiğit Vardı hem Menderes'in hayatı ile ilgili bugüne kadar yazılmış eserlerle kıyaslandığında önemli bir biyografi eseri olmakla birlikte, darbelerin anası sayılan 27 Mayıs'ı tüm yönleriyle sorguluyor.

Darbenin sonucunda halkın desteği ile iktidara gelen 'halk kahramanı' olmuş bir ismin idam edilmesinin toplumda oluşturduğu travma ve ülke gelişimine ne denli bir sekte vurulduğunu da yansıtan kitap'ta yer alan iki ilginç olayı haber 7 kitap sayfası olarak sizler için alıntıladık:

Celal Bayar'ın Menderes'i Tercih Sebepleri

Celal Bayar'ın Menderes'i tercihi kimilerini şaşırttı. Halbuki Bayar, ne kadar isabetli bir tercih yaptığını yıllar sonra dile getirecek ve Men­deres için şöyle diyecekti:

"Zeki bir adamdı. Kafası ve yüreği muvazeneli idi. Fikirlerini, vic­danının adaletine uğratmadan tatbikata götürmezdi. Onun için bir fikrin güzelliği değil, doğruluğu önemli idi. Kuvvetli bir mantığı vardı. Fikirlerini sonuna kadar savunmayı severdi. Kendisinde halkın içinde yaşamanın, halkın içinden gelmenin gücü vardı. Memleketi iyi tanı­yordu. Kusursuz bir vatanperverdi. Bu yüzden düşüncelerinde büyük bir çoklukla haklı çıkıyordu. Fikirleri azınlıkta kaldığı zaman neden yanlış düşündüğünün sebeplerini arardı. "Büyük ve Kuvvetli Türkiye" idea­line inanmıştı. Memleketinde büyük ve kuvvetli olmak için gereken bütün imkânların olduğunu da iyi biliyordu. Bu ideale çok çalışarak ulaşılacağını iyi bilir bunun için de gerçekten çok çalışırdı."

Bayar'a göre Menderes, halk iradesi felsefesine çok bağlı, milletten başka dayanacak güç olmadığına iman etmiş, tam bir demokrattı. Tek kuvvet ve tek irade olarak halka dayanmıştı. Halk da onu zamanla ta­nımış ve sevmişti.

Menderes'in gücü 'halkın içinde yaşamış ve onun içinden gelmesin­den' kaynaklanıyordu. Dönemin Türkiye'si, her dört kişiden üçünün köyde yaşadığı bir ülkeydi. Menderes, toprakla iç içe geçmiş bir hayatın içinden, köylülerin yanından geliyordu. Oylamaya büyük saygısı oldu­ğunu kongre çalışmaları sırasında görmüştü. Kendi fikrini sonuna kadar savunmayı çok seven Menderes, çoğunluğun kararına uymaktan da hiç çekinmiyordu.

Bayar, köylüyü ve toprağı çok iyi tanıyan yeni başbakanın yabancı dil bilen, üniversite mezunu, Ankara ve İzmir gibi iki büyük şehirde yaşamış; ülkenin Batılı yüzünü de iyi bildiğinin farkındaydı. Ona göre Menderes, "Halkın psikolojisini, özellikle köylünün psikolojisini anlı­yordu ve liderlik için gerekli niteliklere sahipti."

1950'de iktidara geldiğinde Adnan Menderes'i başbakan yapma­yı zaten çoktandır kafasına koymuştu. "Çünkü" diyordu seneler son­ra, "Sadece Menderes, ülkeye gelişmiş Batı'yı yakalamak için mutlaka gerekli olan modern ve ilerici bir liderlik yapacak kişilik ve görünüşe sahipti..."

Türkiye'nin ilk sivil Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Menderes'in sa­dece başarılı bir başbakan değil; halkın çok seveceği bir lider olacağını da sezinlemişti. Menderes, halkına dayanmaktan başka destek aramaya­cak, hitabeti çok güçlü bir politikacıydı; halkın da kısa sürede kendisini sevip bağrına basacağı belliydi. Milyonlarca insan, kısa süre içinde Ona karşı Bayar'ın tanımıyla 'sihirli bir muhabbet' duyabilirdi.

Nitekim öyle oldu. Celal Bayar yanılmadı. Menderes, halkını tanı­yan ve halkın sevdiği bir lider olarak Türkiye'nin Batı'yı yakalamasını 10 yıllık başbakanlığı süresince kendisi için en önemli görev olarak ka­bul etti. Adnan Menderes'in her mitingi, yüz binlerin akın ettiği mey­danlarda yapıldı. Adı ve soyadı, binlerce çocuğa isim oldu. Halk, bu yeni başbakanını sevdi. O kadar çok sevdi ki uzun yıllar geçse de bu sevgi hiç bitmedi.

***

ABDÜLHAMİD'İN AİLESİNİ TANIMAYAN BÜYÜKELÇİYİ KOVMAKTAN BETER ETTİ

Menderes'in izlediği model, Osmanlı'ya olan hayranlığı ve biraz da vefasından ileri geliyordu. 1952'lerde NATO toplantısı için gittiği Paris'te yaşananlar Osmanlı için taşıdığı hassasiyetin delili gibiydi.

Bu kitabın yazarı Erdal Şen genç yaşına rağmen ömrünün önemli bir bölümünü Adnan Menderes ve Demokrat Partiyle ilgili çalışmalara ayırmıştır. Bu süre içerisinde benimle de birçok vesile ile bu konularla ilgili görüşmeler yapmıştır.

Erdal Şen her şeyden önce gayet titiz ve tarafsız bir araştırmacıdır. Yorumlarını doğrulukları tartışılmaz belgeler üzerine inşa etmiştir. Elinizdeki kitap Adnan Menderes’in biyografisi ile ilgili sıradan bir kitap değildir. Bu kitapta Adnan Menderes hem gayet geniş hem de derin bir şekilde ele alınmıştır. Adnan Menderes’in bir insan olarak tasvirinden, yaşadığı dönemin iç ve dış olaylarına kadar her husus bu kitabı çok iddialı kılacak bir ölçüde ele alınmıştır.

Bu kitap aydınlatıcı, ufuk açıcı ve bundan sonraki araştırmacılar için öncülük görevi üstlenecek bir kitaptır.

Yazarı Erdal Şen’i derin bir takdirle kutluyor ve bu kitabı Adnan Menderes’le ilgilenen ve ilgilenecek herkese tavsiye ediyorum.

Aydın MENDERES

Paris Gezisi sırasında aklı fikri 28 yıl önce Paris'e sürülmüş Abdülhamid Han'ın ailesindeydi. Paris Büyükelçisini yanına çağırdı. Büyükelçi'ye "Osmanoğulları Ailesinin Paris'te yaşıyor olması gerek. Benlar ne yer, ne içer, ne ile geçinir?" diye sordu.

Büyükelçi'nin bu soruya hemen cevap verememesi Osmanoğullarına karşı ilgisizliğindendi. Menderes kızdı. "24 saat içinde ya Osmanoğullar hakkında bilgi getirin ya da istifanızı!" diyerek sitemini iletti.

Kısa zaman içinde ne olup bittiğini öğrendi. Hanedana ait kimselerden bazıları malesef geçimini temin etmek için Fransız askerlerinin bulaşıklarını yıkıyordu.

Menderes, önce çılgına döndü sonra düşünceye daldı. Düşündükçe gözleri buğulanayordu. 

Tarihe büyük merakı olan Menderes, Fransa Kralı Fransuva'nın za­manında Kanuni Sultan Süleyman'dan nasıl yardım dilendiğini aklına getiriyor ve kahroluyordu. Fransa Kralı'nın yardım talebine karşı gön­derdiği fermanda, "Kurtuluşunuz konusunda bizden yardım talep edi­yorsunuz. Söylediğiniz her şey dünyayı idare eden tahtımızın ayaklarına arz olunmuştur." diyen Kanuni'nin hanedanı nasıl olur da Fransızların bulaşıklarını yıkar diye iç geçiriyordu. Türkiye'ye döner dönmez Cum­hurbaşkanı Celal Bayar'a hissiyatını paylaştı. "Hanedan mensupları Türkiye'ye döndürülmeli" dedi.

O gün için böyle bir hamle risk gibi görülüyordu. Siyasi dengeler ne olurdu? Menderes, ısrar etti: Hiç olmazsa kadınları getirtelim. Bu top­rakları ve şanlı tarihi bize bırakanların kadınları Fransız erkeklerinin bulaşıklarını yıkamamalı. Öyle olacağına gelsinler kendi milletlerinin erkeklerinin bulaşıklarını yıkasınlar."

Direnen Menderes, isteğini kabul ettirdi. Ve anında bir kanun tek­lifi hazırlatarak Meclis'ten geçirtti.

Beyefendi Siz Başvekil Adnan Menderes Değil misiniz

Böylece Sultan II. Abdülhamid'in hanımı ve kızı Türkiye'ye döne­bildi. İstanbul'a yerleştirildiler. Teşvikiye'deki evlerinde bir sabah erken saatte kapının zili çaldı. Kapıyı Abdülhamid'in kızı Ayşe açtı, "Buyu­run efendim, bir arzunuz mu vardı?" diye sordu.

Gelen kişi Menderes'ti. "Şayet kabul buyururlarsa Valide Sultan'ı görmek istiyorum." diyordu. Kızı annesine ne yapacağını sorduktan sonra başvekil içeri buyur edil­di. Salon tam bir Osmanlı evi gibi döşenmişti.

Başında tülbent elinde tespihliyle zikrini tamamladıktan sonra, "Berhudar olasın evlâdım, hoş geldiniz..." dedi Menderes'e.

O da, "Teşekkür ederim Valide hazretleri; hoş bulduk... " diye karşılık verdi ve Müşfika Hanım'ın elini öptü. O sırada Ayşe Hanım'da Menderes'i ancak tanıyabildi ve "Beyefendi! Siz Başvekil Adnan Menderes, değil misiniz?" diye sordu. Misafirin Başve­kil Menderes, olduğu anlaşılınca bir telaş hâli başladı.

"Beyefendi, niçin önceden haberimiz olmadı? Böyle, hazırlıksız ve gâfil avlandık" denince Menderes, de, "Zararı yok efendim. Bendeniz Valide hazretlerinin elini öperek hayır duâsını almak ve bir ihtiyacınız olup olmadığını öğrenmek için geldim."

(Haber 7)

Kitapla ilgili teknik bilgiler ve internet üzerinden sipariş şartlarını görmek için bu linki kullanibilirsiniz