Uçan ev kadını Fanny B. Coen
O güne kadar bir yıl ara ile iki çocuk doğurup, ikisi de henüz minik bebekken piste çıkan atlet görülmemişti. Ona , Çok geç sevgili Fanny, dediler ama o piste çıkarak inanılmaz başarılara imza attı.
ABONE OLTürkiye Spor Yazarları Derneği'nin kurucu üyeleri arasında yer alan, Dünya Spor Yazarları Derneği yönetik kurulunda görev yapan ve yıllarca Milliyet, Hürriyet, Cumhuriyet gazetelerinde yazılara imza atan unlü spor yazarı Kahraman Bapçum, Olimpiyat Tarihin'nin unutulmaz kahramanları ve inanılmaz olaylarını kitaplaştırdı.
2012 Londra Olimpatları için son hazırlıklar sürerken, Ötüken Neşriyat'ın yayınlandığı, Olimpiyat Tarihinden Unutulmaz Kahramanlar ve İnanılmaz Olaylar adlı kitapta olimpiyatlarla ilgili şaşırtıcı ve birbirinden ilginç yaşanmış hikaye yer alıyor.
Olimpiyatların kaynağından, Naim Süleymanoğlu'nun öyküsüne kadar uzanan öyküler birbirinden ilginç ve tekrar tekrar okunası akılıcılık içeriyor.
Haber 7 Kitap Sayfası olarak sizlere bu kitapta yer alan ilginç öykülerden ünlü Holalndalı atlet Fanny Blankers Coen'in hikayesini sunuyoruz:
UÇAN EV KADINI
Evde beş aylık bir bebek... Bakılması gerekir. Ama öte yanda önemli bir İŞ var: Ulusal atletizm şampiyonası. Hangisini seçeceksin? Yeryüzünde kaç ana böyle bir ikilem karşısında duraksar ve düşünür? Kuşkusuz bebek... Ama Fanny (asıl adı Francina) için çözüm bu değildi. Yarış programlarını inceledi. Gireceği yarışlar arasında eve gidip bebeğini emzirecek kadar zaman vardı. Öyleyse neden olmasın? Sonuç şu oldu: Aynı gün içinde beş dalda Hollanda Şampiyonluğu ve arada bebeğini emzirmek...
Yıllar sonra bile, öyle bir çözümü göze almak şöyle dursun, hele bir kadının beş ay önce doğum yapmışken atletizm pistine çıkıp yarışması görülmeyecekti.
Yıl, 1946, genç kadının adı Fanny Cohen'di. Bu nasıl bir anne idi ki doğumdan birkaç hafta sonra haftada iki gün stada gidecek, bebeğini stadın sakin ve gölgeli bir köşesine bırakıp kendisi pistte antrenman yapacak...
"Kendine gel Fanny! Artık büyüdün. Ana oldun. Çocukluk etme." Fanny'nin bu sözlere sözle verilecek yanın yoktu. O yanıtını başka bir dille veriyordu: Kazanarak... Fanny hep kazandı ve yalnız o birinci bebeğine değil bir yıl sonda doğan ikinci çocuğuna da örnek bir anne olarak baktı. İlk bebekten sonra iki yıl geçecek, 1948'de Londra'da 30 yaşında ve iki çocuklu bir kadın olarak ülkesine tam dört alan madalya kazandıracaktı. O güne kadar dört altın madalya kazanmış kadın yoktu.
2004 yılı başında 86 yaşında ölen bu büyük şampiyon, Londra oyunlarında 40 yıl sonra 1988'de kendisi ile röportaj yapan ABD'li gazeteciye: "Nasıl? Londra'da 30 yaş gibi ihtiyar bir yaşta mı kazandım? Ayol ben şimdi bile kendimi ihtiyar hissetmiyorum." demişti.
Evet, Olimpiyat şampiyonluğunu 30 yaşında kazandı. Ama ne yazık ki 20'li yaşlarında iken dünya onun güçlü bacaklarını ve müthiş kazanma hırsını tanıma şansından yoksundu. Çünkü ülkesi Nazi ordusunun işgali altındaydı. O günlerde statta antrenman yaparken silahlı Nazi askerlerinin gelip kapıları kapattığını, üç atlet arkadaşını götürdüğünü ve o çocukları bir daha görmediğini asla unutmadı.
18 yaşında iken Berlin Olimpiyatları için seçildiği zaman küçük bir kasabada yaşayan bir genç kızdı. Yakınları ve tüm komşuları ona "Berlin'e gitmemesini, bu işin bir Hitler propagandası olacağını, sporcuların başına neler geleceğinin tahmin edilemez olduğunu" söylemişlerdi. Kulak asmamıştı. Çünkü bu, Olimpiyat idi. Fakat daha açılış günü Hitler'in büyük ve askerî bir arabadan makineli tüfekler taşıyan askerlerin koruması altında stada girişini görünce şaşkınlıktan mı, kızgınlıktan mı olduğunu anlamadan zangır zangır titremişti.
Berlin'de yüksek atlamaya girdi ve altıncı olabildi 4x100 metre bayrak yarışında arkadaşlarıyla birlikte beşinciydi.
1936'da unutamadığı bir şey daha vardı: Jesse Owen: Fanny, Jesse'e hayran olmuştu ve müthiş kıskanmışt Platforma dört kez çıkan ve her seferinde altın madal) alan adam kıskanılmaz mıydı? "Ohhh! Tanrım, benim de platforma bir kerecik çıkmam ne güzel olurdu?" Aradan on iki yıl gibi uzun bir zaman geçecek 1940 ve 1944'de Hitler sebep olduğu korkunç savaş yüzünden Olimpiyatlar yapılamayacaktı. 1948'de Londra'da onur konuğu olan Owens, bu 30 yaşındaki altın madalyalı kadını kutlark Fanny ona 1936'daki anısını anlatacaktı: "O zaman küçük ve isimsiz bir atlet olarak; sizi kutlamak için yanınıza sokulmamıştım."
Fanny, beş kardeş içinde tek kızdı. Devlet memuru olan babası ona küçüklüğünden beri "Sen atlet olmalısın. Yürümeyi beceremiyorsun, hep koşuyor, hep atlıyorsun." derdi. Fanny küçük yaşta atletizme başladı. Ama büyüdükçe önemli bir problem çıktı ortaya: Yarışlar hep Pazar günü yapılıyordu. Fanny Pazar günleri koşamazdı, çünkü ana-babası Hollanda'nın reformist kilisesine bağlıydılar. Fakat zamanla yumuşadılar ve yumuşayışta en büyük etken, Fanny'nin umut verici gelişmesi oldu. Sporun her çeşidini seviyordu ve oldukça iyi bir yüzücü idi. Bir gün havuzdaki antrenörü artık bir seçim yapmasını ve atletizmi bırakmasını söyleyince o tersini yaptı, atletizmi seçti.
17 yaşında Amsterdam Kulübü'ne girdi ve ilk lisansını aldı. Hemen o yıl ilk ulusal madalyasını kazandı: 4x200 metre bayrak yarışında ikinci oldular. Atletizm lisansını almasının üzerinden bir yıl geçmeden Berlin Olimpiyatları için seçilecekti.
Sonradan kocası olacak Jan Blankers ile o sıralarda 17 yaşında iken tanıştı. Jan, Hollanda 3 adım atlama şampiyonuydu. Ama bir süre sonra topuğundan sakatlandığı için atletizmi bıraktı. Daha sonra ulusal takımın antrenörü olunca ilişkileri devam etti. Evlendiler. 1941'de ilk çocukları doğdu ve babasının adını aldı: Jan.
Savaş başlamıştı. Küçük Jan'ın doğumundan sonra atletizmi bırakması söz konusu oldu. Ama ancak 2-3 ay dayanabildi. Damarlarındaki spor aşkı depreşti. Yeniden başladı ve on ay sonra yüksek atlamada Dünya rekoru kırdı... Arkasından uzun atlama rekoru. Her rekor kırışında babasının sözlerini hatırlamak âdeti olmuştu: "Yürümeyi bilmiyorsun Fanny, hep koşuyor hep atlıyorsun!" 1942'de harp içinde ikinci çocuğunu doğurdu: Bir kız. O da anasının adını aldı, Fanny.
... ve Londra 1948. Pek çok kişi arak bu işi bırakmasını öneriyordu. O günlerde İngiltere Atletizm Federasyonu başkanı Jack Crump bile "İyi ama artık 30 yaşındasın. Çok geç sevgili Fanny." demişti.
Oysa Fanny kendine güveniyordu. "Gideceğim ve onlara yanıldıklarını göstereceğim" dedi ve gitti.
Tarihe geçecek olan büyük serüven 1948 yılının 2 Ağustos günü başladı ve sadece bir hafta sürdü.
2 Ağustos
100 metrenin seçmelerine katılanlar içinde en iyi dereceyi yaptı: 12,00. Bu yarışın finali aynı yağmurlu günde ve ıslak pistte koşuldu 11,9'luk derecesiyle altın madalyayı kazanırken yarışın favorisi olan İngiliz Doroty Manyel'i geride bırakmıştı.
"... artık çok geç sevgili Fanny!" Öyle mi Mr. Crump?"
4 Ağustos
80 metre engelli yarışının finalinde 11,2'lik derecesiyle Olimpiyat rekoru kırarken 19 yaşındaki İngiliz atleti Maureen Gardner ile Avustralyalı ve yarışın tartışmasız favorisi Shirley Stricland'i geride bıraktı.
"... artık çok geç sevgili Fanny!" Öyle mi Mr. Crump?"
Bu yarıştan, ölünceye kadar kahkahalarla hatırlayacağı bir anısı vardı Fanny'nin: Son engelden sonra yarışı kaybettiğini hissetmişti. Gardner'den korkuyordu. Göğüs göğse bitirdiler. Kimin kazandığı belli değildi. Hakemler fotofinişi incelemeye aldılar. O anda stadyumun hoparlörlerinde İngiliz ulusal marşı çalınmaya başladı "God save the King... Tanrı Kralı Korusun." Heyhaaat! Kaybetmişti işte... Üzgün ve yıkılmış bir halde çevresine aptal aptal bakarken birden gözü skor tabelasına ilişti. En yukarıda kendi adı vardı. Bir şaşkınlık daha... Bir dakika geçmeden gerçeği öğrenecek ve bu olayı andıkça yıllarca kahkahalarla gülecekti: Ulusal marş o anda stada gelen kralı selamlamak içindi... Üstelik nerede görülmüştü yarış bittiği anda birincinin marşının çalındığı? Fanny ve Dorothy'nin dereceleri aynı idi: 11,2.
"... artık çok geç sevgili Fanny!" Öyle mi Mr. Crump?"
6 Ağustos
Bir gün önce, 5 Ağustos'ta 200 metrenin seçmeleri başlamadan önce Fanny kendisini yorgun hissediyordu. Üstelik öteden beri 200 metre yarışım sevmezdi. Birden evini ve iki çocuğunu özledi. Antrenör olan kocasını buldu ve sıkıntısını anlattı. Jan Blankers karısını iyi tanıyordu: "Bak", dedi. "İstemiyorsan koşma. Ama unutma ki yaşamın boyunca her Tann'nın günü, girmediğin bu yarışı hatırlayacak ve üzüleceksin." Fanny korkusunu attı ve o gün koşarak finale kaldı.
6 Ağustos'ta yağmurun çamura çevirdiği pistte 22,4'lük derecesi ile üçüncü alanını kazanırken İngiliz atlet Audrey Williamson'u geride bırakıyordu.
"Benim için çok geç... Öyle mi sevgili Jack Crump?"
7 Ağustos
4x100 metre yarışında stres filan yoktu. Üstelik artık yalnız da değildi: Üç genç arkadaşıyla beraberdi. Sonuç 47,5 ve altın... Avustralya ikinci, Kanada üçüncü, Jack Crump'ın İngiltere'si dördüncü oluyordu... "... Nerelerdesin sevgili Jack Crump?"
Londra'dan dönüşünde üstünde bir yeni yağmurluk, çantasında Londra'dan alınmış birkaç giyim eşyası vardı. Acaba gümrükte deklare etmeli miydi? Gümrükçüler güldüler: "Getirdiğiniz altınların gümrüğü yoktur madam." Ve bir demet gül sundular.
Londra'dan Sonrası
1950 Helsinki'de Avrupa Atletizm Şampiyonası ve 3 altın madalya: Fanny 32 yaşında...
İki yıl sonra 1952, Helsinki Olimpiyatı... Fanny 34 yaşında. Doktorlar antrenmanı kesmesini ve Olimpiyata gitmemesini söylediler. Dinlemedi ve gitti. Neden? İhtiyar olmadığını göstermek için... Ne var ki Helsinki'de ilk girdiği yarışta iki engel devirdi ve dereceye giremedi. Son yarışını 1955'de koştu: Yaşı 34. Sonra antrenörlüğü denedi. 1968'de Mexico'da Hollanda Atletizm Takımının menajeri olarak gitti.
1999'da Uluslararası Atletizm Federasyonu Fanny (Francina) Blankers Cohen'i yirminci yüzyılın en büyük kadın atleti olarak seçti.
2004 yılı başında 86 yaşında öldü.
(Haber 7)