Anadolu'nun Jeanne D’Arc'ı: Nezahat Onbaşı
Daha 9 yaşında bir kız çocuğuyken cepheyle tanıştı. Kaderi, küçük ellerine, oyuncak yerine silah tutuşturmuştu. Tam üç yıl elinde silah, at sırtında cepheden cepheye savruldu. O Fransızların ünlü kahramanı Jeanne D’Arc ile özdeşleştirilmiş, TürkR
ABONE OLEğer kökü, tarihin ulaşılmaz derinliklerine kadar inmiş bir milletseniz en zor zamanlarınızda bile filizlenirsiniz. Filizlenenler kahramanlardır ve gövdede yeni bir hayat inşa eder tarihe inat. Ve Tarih size hükmünü geçiremez.
Kurtuluş Savaşı hiç şüphesiz bir gövdenin yeniden kahramanlarıyla filizleniş evresidir ve yeryüzünde yazılan ender destanlardan birisidir. Bu savaş, bir insanın, bir milletin kudret sınırlarını zorlayarak zafere ulaşmasının da bir fotoğrafı, bir kanıtıdır aynı zamanda… Ancak zor zamanlarda filizlenen kahramanlar kimi zamanlar gövdede öylece kurutulur. Hak edilen mükâfat tarihin dar bir dönemine hapsedilip üzeri kalınca örtülür… Hatırlanmaz bile! Onbaşı Nezahat da o kahramanlardan biri. Meclisten madalya kazanmış – bu madalya kendisine hiç verilmemiştir- 12 yaşında tuğgenerallik rütbesiyle taltif edilmek istenmiş bu kız çocuğunun hikâyesine onlarca yıl sonra bir kitap sayfasında rastlıyoruz: Nesil Yayınları’ndan çıkan “Kuvayı İlmiye” adlı kitapta yer alan işte o sayfa…
… Kurtuluş Savaşı’nın unutulmuş çocuk kahramanlarından biri de tabur komutanı Binbaşı Halit Bey'in kızı 12 yaşındaki Nezahat Onbaşı’dır. Yaşı ve boyu küçük ama yüreği büyük bu kız, üzerine büyükçe bir asker kıyafeti geçirip elinde silahıyla çeşitli muharebelerin kahraman, sembol ismi olmuştur.
Ata binmesini ve silah kullanmasını çok iyi bilen bu kız, Milli Mücadele boyunca 70. piyade alayının bir mensubu olarak tam bir asker gibi cepheden cepheye koşmuştur.
Onbaşı Nezahat’ın kahramanlık hikâyesi şöyle başlar: Albay Hafız Halit Bey,komutasındaki 70. alayla birlikte Milli Mücadele saflarına katılmış; ancak eşi Hadiye Hanım daha 24 yaşındayken vereme kurban gittiğinden ve o yıllarda İstanbul işgal altında bulunduğundan, küçük kızını da yanında götürmek zorunda kalmıştır.
Böylece kader küçük Nezahat'ı, daha 9 yaşındayken cepheyle tanıştırmış, 12 yaşına kadar tam üç sene müddetle cephelerde bilfiil babasının yanında savaşmıştır.
Türk ordusunun Yunan saldırısı karşısında zor duruma düştüğü Gediz Muharebesi, yaklaşık 600 kişilik alayı ile Albay Halit’e sıkıntılı anlar yaşattığı ve umudunu tükettiği bir noktada küçük kızı Nezahat atıyla askerlerin önünü keserek babasının imdadına koşmuştur.
Küçük Nezahat, cephe gerisine kaçmaya çalışan askerlerin karşısına, vatan sevgisiyle dolu büyük yüreğiyle adeta duvar gibi dikilmiş ve bir çocuktan beklenmeyecek muhteşemlikteki şu müthiş sözü haykırmıştır:
'Ben babamın yanına ölmeye gidiyorum, siz nereye gidiyorsunuz?'
Atın üstündeki küçük kız, askerlerin yüzüne, “vatan sevgisini ve şehadeti” tokat gibi indirince beyninden vurulmuşa dönen Mehmetçiğin hepsi geri dönmüş ve çoğu o muharebede şehit düşmüştür.
Ama küçük Nezahat, bu büyük imtihanı kazanmıştır. O artık elinde oyuncakla askerlerin arasında gezinen bir kız çocuğu değil, 70. alayın “Nezahat Onbaşı”sıdır.
Nezahat Onbaşı’nın kahramanlık hikâyesi, Cumhuriyet'in ilânından hemen sonra 30 Ocak 1921'de, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin en hararetli tartışmalarından birine konu olacaktır.
Bir milletvekili Meclis Başkanlığı’na Nezahat Onbaşı'ya istiklal madalyası verilmesini teklif etmiştir. Küçük Nezahat, Fransız İhtilali'nin simge ismi 16 yaşındaki Jan Dark (Jeanna D'Arc) ile özdeşleştirilmiştir. Bolu mebusu Tunalı Hilmi Bey, istiklal madalyasının da ötesinde Nezahat Onbaşı'nın asker yapılmasını, tuğgeneral rütbesiyle ödüllendirilip, “Paşa Hanım” olmasını önermiştir.
Bundan 65 yıl sonra bir gazetecinin konuyu gündeme getirmesiyle dönemin TBMM Başkanı Necmettin Karaduman tarafından kendisine takdir beratı verilmiştir. Nezahat Onbaşı, 6 Temmuz 1986'da Dolmabahçe Sarayı'nda sessiz sedasız bir törenle şükran plaketini aldığında tam 78 yaşında idi. 6 yıl sonra da madalyasını göremeden hayata gözlerini kapayacaktı.
Unutulmuş kahramanları öğrenmek ve yâd etmek isteyenlere İsmail Çolak’ın yazdığı Nesil Yayınları’ndan çıkan “Kuvayı İlmiye” kitabı şiddetle tavsiye olunur…
(Haber 7)