24. İlahiyat ve İslami İlimler Fakülteleri Dekanları Geleneksel Toplantısı
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, "Batının teklif ettiği hatta dikte ettiği düşünce ve davranış biçimi, insanlığın özlediği huzuru ve güveni tesis edemediği gibi, bilakis huzur ve geleceğe dair umudun daha da zayıflamasına sebep olmaktadır." dedi.
ABONE OLErbaş, İnönü Üniversitesi Turgut Özal Kongre Merkezi'nde düzenlenen 24. İlahiyat ve İslami İlimler Fakülteleri Dekanları Geleneksel Toplantısı'nda, bilginin en büyük imkan ve güç olduğunu ancak bizatihi güç ve iktidar kaynağı bilginin, insanlığın huzuruna vesile olması için ahlak, hikmet ve hukuk ile ilişkisinin hayati önem taşıdığını söyledi.
Okumayı, anlamayı, aklını kullanmayı, bilgiye sahip olmayı emreden ve tavsiye eden birçok ayet-i kerime ve hadis-i şerifler bulunduğunun unutulmaması gerektiğini anlatan Erbaş, "Bu inanç ve azimle Müslüman alimler, 7. yüzyıldan Rönesans'a kadar 7 asır boyunca ilmin bütün alanlarında insanlığın inkişafına öncülük etmişlerdir. Hal böyleyken şimdi kendi medeniyeti ve kaynakları ile ünsiyet kurmakta ve yaşanan hayatın dinamiklerini takip etmekte zorlanan bir durumun varlığı gerçekten üzüntü verici ve dikkat çekicidir." diye konuştu.
Bilgi üretmeyenlerin, üretilen bilginin takipçisi hatta mahkumu olmaya mecbur bulunduğunu belirten Erbaş, şöyle devam etti:
"İslam dünyası bilim, teknik, tıp, sosyal bilimler, dahası ilahiyat alanında bilgi üretme, bilgiyi güncelleme, değere dönüştürme ve hayata kılavuz yapma konusunda, maalesef, zamanın gerisinde kalmanın bedelini geçtiğimiz yıllarda acı tecrübelerle ödemiştir. Bu mesafeyi telafi etmek zorundayız. Bugün batı merkezli bilginin insanı ve hayatı dizayn ettiğine şahit oluyoruz ancak söz konusu anlayışın, insan-evren-Allah tasavvurunda var olan ciddi krizler ve paradoksların bütün insanlığı derin bir çıkmaza doğru sürüklediğini de hepimiz görüyoruz. Batının teklif ettiği hatta dikte ettiği düşünce ve davranış biçimi, insanlığın özlediği huzuru ve güveni tesis edemediği gibi, bilakis huzur ve geleceğe dair umudun daha da zayıflamasına sebep olmaktadır."
- "Batı umutsuz"
Erbaş, batının kendi içinden bakıldığında bile bu umutsuzluğun dikkat çekici hale geldiğine işaret ederek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bunun yanında, vahye, köklü bir medeniyete, dinamik insan kaynaklarına sahip olduğu halde İslam dünyası, insanı ve hayatı inşa edecek bir bilgi ve dünya tasavvurunu güçlendirip izah ederek yeryüzüne henüz teklif edebilmiş değildir. Doğru ve sahih bilgi zeminini kaybettiğimizde, bilgi üretmeyi ve geliştirmeyi ihmal ettiğimizde sağlıklı düşünmeyi, sorunları tespit etmeyi ve çözüm üretme imkanını da kaybediyoruz. Dolayısıyla bilgiyi, hikmet, ahlak ve hukuk boyutuyla beraber yeniden inşa etmek, müminler için bir iman ve kulluk sorumluluğu olduğu gibi, daha yaşanabilir bir dünya kurmanın da yegane yoludur. Bugün ülkemizin ve İslam coğrafyasının özellikle dini alanda yaşadığı sorunların ve karmaşanın da en önemli sebeplerinden birisi sahih dini bilginin ötelenmesi ve ihmal edilmesidir. Irk ve mezhep eksenli kavgaların, yapay sınırlar ve ideolojik yaklaşımlar üzerinden yapılan tartışmaların cehaletten beslendiği aşikardır."
İslam coğrafyasında özellikle dini alanda yaşanan sorunların, acıların, küresel müdahalelerle uluslararası faktörlerin sömürgeci politikalarıyla ilgili boyutunun varlığının inkar edilemeyeceğini bildiren Erbaş, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Yaşanan her travmanın küresel emperyalizmle elbette ilişkisi var ancak bu durum, sorunlarımızı tamamen harici unsurlara indirgeyerek, sorumluluklarımızı ve hatalarımızı görmezden gelmeye mazeret olamaz. Kabul edelim ki bizim ümmet olarak maalesef çok ciddi hatalarımız, zaaflarımız ve ihmallerimiz var. Bugün öncelikle İslam tasavvurumuzu ve din anlayışımızı ciddi şekilde konuşmamız gerektiğini düşünüyorum. Dini alanda yaşanan bilgi karmaşası, yanlış dini algı ve tasavvurlar, bireysel ve sosyal sorunlara neden olmaktadır. Din istismarı bugün sosyal boyutları aşarak bir güvenlik meselesi haline gelmiştir. Yüce dinimiz İslam değişik isim, görüntü, tutum, davranış ve söylemlerle maalesef istismar edilmektedir. Dinin temel kaynaklarına ve akla aykırı, gerçeklere dayanmayan söylemler, hikayeler, rüyalar üzerinden din anlatılarak vatandaşlarımızın samimi duyguları istismar edilmekte ve maalesef sömürülmektedir. Doğru bilginin ilkelerini ve metodolojiyi göz ardı eden bir yaklaşımla dinin hakikatleri alt üst edilmektedir. Diğer yandan inanç esaslarını cedel konusu yapmak; fıkhın özünü ve maksadını gözetmeksizin, zahiri boyutu dikte etmek ibadetlerde şekilciliğini öne çıkararak, ibadetin ahlaka ve hayata yansıyan boyutunu ihmal etmek önemli bir sorundur. Tebliğde metodu kaybederek, kaba, katı ve itici bir tutum takınmak; öncelikleri dikkate almamak ciddi bir sorun olarak önümüzde durmaktadır. Diğer yandan din, ticari beklentilerin, çıkar tutkusunun, popülist kaygıların aracı ve payandası haline getirilmektedir."
- "Milli birlik ve beraberliğimizi zedeleyen anlayışlar İslami olamaz"
Din adına hakikatlerle bağdaşmayan söz ve davranışlardan en fazla yine Müslümanların ve bilhassa genç neslin olumsuz etkilendiğini aktaran Erbaş, "Referansını dinden aldığını iddia ederek toplumda bozgunculuk yapan FETÖ, DEAŞ, Boko Haram gibi terör örgütlerinin, Müslümanlara, birlik beraberliğimize ve geleceğimize verdiği zarar ortadadır. Doğru şekilde karşılanmayan her ihtiyacın istismara açık olduğunu, bugün daha yakından görüyoruz." ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Erbaş, birlik ve beraberlik mesajı verdiği konuşmasında, şunları kaydetti:
"Milli birlik ve beraberliğimizi zedeleyen, barış ve huzuru bozan, ayrıştırıcı ve tefrikaya sebep olan anlayışlar İslami olamaz. Kadına dönük şiddet merkezli eylem ve söylemin, istismarın ve tacizin her çeşidinin rahmet ve esenlik dini olan İslam'dan referans bulması asla mümkün değildir. İslam'ın bireysel ve sosyal ilkelerine, ahlak ve hukuk perspektifine, insan, evren ve varlık tasavvuruna göre, şiddete meşruiyet sağlayan, merhameti öteleyen, herkes için aynı derecede dokunulmaz olan can, akıl, inanç, nesil ve emek özgürlüğünü ihlal eden bütün düşünce, tavır, davranış, yaklaşım ve politika reddedilmelidir. Yine açıkça ifade etmek gerekir ki bugün milletimizin ve bütün Müslümanların dini hayatına, insanlığın aydınlık geleceğine rehberlik etmek sorumluluğu ilahiyat, İslami ilimler fakültelerinin ve Diyanet İşleri Başkanlığının üzerindedir. Bu anlamda hep beraber, özellikle yaşanan hayatın sorunları ile milletimizin ve insanlığın geleceğine dair meselelerde daha gerçekçi olmaya, daha cesur yaklaşımlarla inisiyatif kullanmaya mecburuz."
- "İlahiyatçılar daha görünür olmalı"
En büyük arzu ve hedeflerinin, akademinin ürettiği taze ve sistematik bilginin din hizmetlerinde görünür olmasını, teşkilat aracılığıyla hayata karışmasını temin etmek olduğunu dile getiren Erbaş, şöyle konuştu:
"Entelektüel birikimin daha etkili ve verimli bir irşat stratejisine, manevi danışmanlık perspektifine ya da yurt dışı din hizmetine rehberlik etmesi adına Başkanlığımızın üzerine düşeni yapmaya hazır olduğunu ve yapmaya çalıştığını ifade etmek istiyorum. Bu bağlamda, bütün camilerimizin mihrapları, minberleri ve kürsüleri akademisyenlerimize açıktır. Tüm hocalarımızı mihraplarımıza, kürsülerimize daha yoğun şekilde bekliyoruz. Elbetteki pek çok hocamızdan istifade ediyoruz, yeterli olmadığını düşünüyorum. Türkiye'de madem ki ilahiyat fakültelerinin sayıları yüzü aştı, camilerimizde kürsülerimizde daha fazla görünür olmalarını bekliyoruz. Değişik vesilelerle başkanlığımızın halkımızla buluştuğu her türlü ilmi ve kültürel faaliyette akademisyenlerimizi yanımızda görmek istiyoruz. Akademinin ilmi birikimiyle başkanlığımızın irşat ve eğitim potansiyelini birlikte düşünmeye dair daha kapsamlı eylem planları oluşturmak ülkemiz ve İslam alemi için hayati önem taşımaktadır. Zira bu sayede muhatabın duygu, düşünce, algı ve beklenti dünyasını dikkate alan, anlaşılır ve yaşanır bir hizmet üretmek mümkün olacaktır. Bu noktada, ilmin hem bireyi hem de toplumu geliştiren, zenginleştiren ve kemale taşıyan temel vasfına dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Bu vasfın devamı, ancak dini yükseköğretim kurumlarımızın bilimsel çalışmalarında, yaşanan hayatı ve sosyal gerçeklikleri dikkate almalarıyla mümkündür. Planlanan bütün tezlerle ilgili temel sorulardan birisi de 'hayata katkısı nedir?' sorusu olmalıdır. İlahiyat ve islami ilimler fakültelerimizde hazırlanan tezlerde özelikle buna dikkat etmemiz gerekiyor. Bugünün problemlerine dinin temel referanslarından çözümler üretme çabası, akademiyi de başkanlığımızı da dinamik tutacak, polemiklere son verecektir."
Bu alandaki en büyük hassasiyetlerinin de akademisyenlerin büyük kısmının dünyasıyla halkın dili ve dünyası arasındaki mesafe olduğunu belirten Erbaş, bu toplantıyı önemli bulduğunu ve aynı şekilde daha kapsamlı, planlı, derinlikli çalışmalarla ortak düşünce ve eylem planları oluşturmaları gerektiğini sözlerine ekledi.