Yeni yapımlar neyi hedefliyor? "Yeşilçam'dan bu yana birileri tarlamızı çok kötü ekiyor"
Televizyonda yer alan yeni yapımların önemli bir bölümünde muhafazakar kesimi temsil eden karakterler, Yeşilçam'dakine benzer rollerle ve mesajlarla ekrana getiriliyor. Haber 7'ye konuşan sanatçılar, bu algıyı okurlarımız için yorumladı.
ABONE OL- HABER 7 - ÖZEL
Kanadalı iletişim kuramcısı Marshall McLuhan'ın "Araç mesajdır" sözü, "Küresel köy" öngörüsü gibi yıllar içerisinde defalarca kez kendini kanıtlamayı başardı. McLuhan, küresel köy ile internet teknolojisine imada bulunurken, "araç mesajdır" çıkışıyla mesajın iletildiği aracın, insanın algısını şekillendirebileceğini savunuyordu.
Bu bağlamda ABD, kendi değerlerinin yüceltildiği bir küresel köy inşası için Hollywood'u araç olarak kullanmış ve dönemin diğer büyük süper gücü olarak bilinen Sovyetler Birliği'ni top atmadan fethetmişti. Ruslar, kendi keten pantolonlarını bir kenara bırakıp Amerikalı çiftçilerin giydiği kot pantolonlarına ulaşabilmek için can atıyor, bağlı bulundukları Sovyet rejimini hor görüyordu.
Buna benzer bir iklim, Yeşilçam'la beraber Türkiye'de de oluşturulmak istenmişti. Recep'lerle, Ramazan'larla, Şaban'larla kadim Anadolu topraklarında hüküm süren hak dine savaş açılmış, üçkağıtçı hacı bakkal amca tipolojisiyle toplumun önemli bir bölümünü temsil edenler kötü bir üslupla sınıflandırılmıştı.
Parayla yağmur duasına çıkan sözde alimler, abdest aldığı sırada argo ifade kullanan din adamları, üç kuruş daha fazla kazanabilmek için türlü hileye başvuran Anadolu esnafı örnekleri üzerinden ülkenin kurucu unsuru olan Muhafazakarlar aleyhinde yeni bir Soğuk Savaş'a girişilmişti.
Son dönemde ekrana getirilen yeni yapımların önemli bir bölümünde Muhafazakar kesimin ve mütedeyyinlerin tıpkı Yeşilçam'daki gibi 'üçkağıtçı', 'ahlaksız' ve 'menfaatçi' kişiliklerle anlatılmak istenmesi, Türkiye aleyhinde oluşturulmaya çalışılan kültür mühendisliği kavramını beraberinde getirdi.
Haber 7, bu noktada dizi, film ve tiyatro sektörünün önemli isimlerinden Bahadır Yenişehirlioğlu'nun; Ahmet Yenilmez'in, Ali Nuri Türkoğlu'nun ve kültür sanat yazarı Bedir Acar'ın görüşlerine başvurdu. Yenişehirlioğlu; Yenilmez, Türkoğlu ve Acar, tarlamızı sürenlerin emellerini ve yeni yapımların kitlelere vermek istediği mesajı okurlarımız için anlattı.
İSLAM DÜŞMANLARININ ELİNDE PROPAGANDA ARACINA DÖNÜŞEN MECRALAR
Yedi Güzel Adam, Sevda Kuşun Kanadında, Payitaht "Abdülhamid" ve Barbaros yapımlarındaki oyunculuğuyla geniş kitlelerin takdirini kazanan Bahadır Yenişehirlioğlu, görsel medyanın insan üzerindeki etkisini Haber 7 okuyucuları için şu sözlerle anlattı:
"Görsel medya, özellikle görsel sanatlar çok güçlü bir iletişim dili oluşturuyor. İnsanları birebir etkileme, yönlendirme, değiştirip dönüştürme, müspet ya da menfi yönden nereye istiyorsanız oraya doğru kanalize etmenize uygun olan mecralardır. Bu mecralar, gerçek İslam düşmanlarının elinde bir propaganda aracına dönüşebiliyor.
Dünyadaki ulus devletleri yok etmek isteyenler, milletleri yok etmek isteyenler, küresel dünya arzusunda bulunanlar ve bu noktada tek tipleştirilmiş insan popülasyonu üzerinden kendi varlıklarını kurgulamak isteyenler açısından, aile kavramının, değerler manzumesinin, menkıbelerin, masalların, kendi kadim değerleriyle vatandaşın arasını açmayı hedefliyor. Bu bütün dünyada var. Sosyal medyada, dizi sektöründe, sinema sektöründe hep bu var. Yani bu araçları nasıl kullanıp nasıl kullanmadığınızla alakalı bir durum…
ABD yıllarca kendi hegemonyasını malumunuz Hollywood’la Universal’la ve buna benzer Yahudi sermayesinin olduğu şirketlerle oluşturuyordu. Özel mecralar olsun, dijital alanlar olsun, akıllı telefonlar olsun, birçok alanda insanları değiştirip dönüştürmek, aile yapılarını ve cinsi yapılarını bozmaya çalışıyorlardı. İnsanları kendi kadim değerlerinden kopardıkları takdirde kullanabileceklerini bildikleri için bu minvalde yol ve yöntemlere başvuruyorlar açıkçası."
"HEDEFLENEN KİTLE GENÇLERİN ŞUURALTI"
Haziran Gecesi, İyi ki Varsın, Vazgeç Gönlüm, Firar ve Payitaht: "Abdülhamid" gibi dizilerde rol alan Ali Nuri Türkoğlu, ekrana gelen yeni yapımlardaki Muhafazakar tiplemesinde asıl hedefin genç neslin şuuraltı olduğunu şu ifadelerle belirtti:
"Yani eskiden de olduğu gibi bu yeni bir şey değil bir kere, onun altını çizmek lazım. Şimdi bir seviye daha atlayıp daha açıktan, daha simgeler üzerinden yapılmaya başlanan ve devam eden bir saldırıdır. Tabii ki bizler, gördüğünü taklit eden varlıklarız… Bu ilk insandan beri böyledir ve medeniyetler bunun üzerine inşa edilmiştir. Dolayısıyla görsel iletişimin görsel etkileşime dönülmesinin amacı ve gayesi güdülmektedir.
Ben bununla alakalı sosyal medya hesabımdan bir paylaşım yapmıştım. ‘Bırakınız videoyu, bir fotoğraf karesinin bile insanın şuuraltında nelere neden olabileceğini gördüğünde insan dehşete düşüyor’ şeklinde bir paylaşımdı… Dolayısıyla burada artık bazı şeylerin daha da ayyuka çıktığını, seviye atladıklarını görüyoruz. Biz ‘Dur’ demedikçe, insanlar ‘dur’ demedikçe bir seviye daha, bir seviye daha artırmaya gayret edecekler. Bu bir anlamda, insanlık tarihinin başından beri var olan ‘İyi-Kötü’ çatışmasıyla açıklanabilir. Birileri ahlakı, doğruyu, iyiyi savunacak, birileri de onu bozmaya çalışacak. Bu başından beri var olan ‘İyi’ ve ‘Kötü’ savaşıdır bana kalırsa.
Türkiye özelinde de burası mühendisliğin sürekli olarak yapılabildiği, rahat bir alan olarak, deneme tahtası olarak addedilmiş maalesef. Özellikle Yeşilçam’dan itibaren manevi değerlerimize fazlasıyla hakaret edilmiş, tahkir edilmiş ve biz de buna şahit tutulmuşuz maalesef. İsimler üzerinden, üçkağıtçı hacı bakkal amcalar gibi karakterler üzerinden, Recep’ler, Şaban’lar ve Ramazan’lar üzerinden hakaret etmişler… Üzücü olan bugün aynı yanlışın devam etmesi… Aynı insanların aynı çaba içerisinde olması… Yani birilerinin mirası devralmış olması… Ve burada hedeflenen kitle belli ki gençlerin şuuraltı… Çünkü belli bir yaşa gelmiş insanın çok daha az etkileneceğini düşünecek olursak, onların dahi rahatsızlık duyabileceği kadar da ilkelce yapılıyor bu iş… ‘Kör kör parmağım gözüne’ gibi…
Dolayısıyla bu açıktan saldırı toplumun irfanından geri döner… Toplumda büyük bir infiale sebebiyet verir eğer niyetleri buysa… ‘Ne yapıyorsunuz siz?’ diye karşılarında durur toplum… Nitekim sosyal medyadaki tepkileri gördük… Bütün televizyon programlarında da sağda solda konuşulacaktır, tartışılacaktır. Daha az badireyle atlatırız inşallah bu süreci… Herkesin çekidüzen vermesi gerekiyor kendine. Bu ülkenin değerlerini gözetmek, kollamak, güzelleştirmek gerekir…
Son söz olarak şunu söyleyeyim, eğer burası Müslüman bir ülke olmasaydı, örneğin faraza olarak söylüyorum, burası ineklerin kutsa sayıldığı bir ülke olsaydı ineğe saygısızlık yapmazdınız. Buraya gelen insanlar, turistken bile ineğe saygı duyarlardı. Ama bizim kendi içerimizdeki insanlar, bizden daha saldırgan, daha holigan turistlere dönmüşler diye düşünüyorum."
"BİRİLERİ BİZİM TARLAMIZI ÇOK KÖTÜ EKİYOR"
Belirli kesimlerin üzerinde dirsek çürüttüğü toplum mühendisliğinin bugün başlamadığını vurgulayan oyuncu Ahmet Yenilmez, şehit Muhsin Yazıcıoğlu'nun bir sözünden örnek vererek eleştirisini şu sözlerle dile getirdi:
"Meseleye bugünkü gözle bakarsak yanlışa düşeriz. Bu yıllardan beri anlatılamayan bir gerçektir. Kapitalizmin vahşi doğasından ötürü bugün reytinglere endekslenmiş dizilerden hassasiyet beklenemez… Sanat, bugünün en büyük silahıdır… Ve maalesef bu tehlikenin farkında değiliz. İHA, SİHA yaparsın, savaş uçağının tanıtımını yaparsın ama anlatamazsın insanlara… Yani askerlerin Libya’da olur, birisi der ki ‘Ne işimiz var Libya’da?’… Cumhuriyet’in 100’üncü yılındayız… Cumhuriyeti kuran, kurucu Cumhurbaşkanı gözünü kaybetti Trablusgarp’ta, Libya’da… Bunu anlatamazsın… Bu bizim yaramız… Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu ağabeyimiz diyor ya, ‘Birileri bizim tarlamızı çok kötü ekiyor’ diye… Gerçekten birileri bizim tarlamızı çok kötü ekiyor… Ekti de… Şimdi mahsulünü alıyor… Ki bunu sadece dizilerle de yapmıyor…"
"BİZİM BİR ALIŞKANLIĞIMIZDIR BU..."
Akşam gazetesinin kültür sanat yazarı Bedir Acar, yeni dizi yapımlarında zemini hazırlanan muhafazakar tipolojiyi ve bundaki asıl amacı şöyle özetledi:
"Zaten bu dizilerde ne zaman başörtülü ya da muhafazakâr bir karakter olsa, hep kötülüğü ya da üçkâğıtçılığı temsil eden bir figür, bir karikatür haline getiriliyor. Asıl amaçları geleneklerine, göreneklerine bağlı anne babalarından nefret eden, yaşadığı eve sığamayan bir gençlik inşa edebilmek.
Yani diyelim ki muhafazakâr bir ailesi var, bir gencin veya bir genç kızın… Ve bir bakıma bu dizilerdeki örneklerin ailesine ne kadar benzediğini görüyor. O eleştirel gözle bakıyor ailesine… Onların da niyeti, gençliği sorgulamaya, ailesinden nefret eder hale getirmekte zaten. Yani dindar insanların, muhafazakârların bu kadar dar kafalı figürlere indirilmesi doğru değil. Bir bakıma gençlere ‘Muhafazakâr insan böyledir’ denilmeye çalışılıyor. Ve bu dizilerin, bu kötülüğe, bu gidişata hizmet eden bir tarafları var.
Her kesimin gerçekten samimiyetle eleştirilebilecek yanları olabilir. Muhafazakârın, laikin, Atatürkçünün, dindarın, dinsizin… Türk insanının kumaşında bir şeyler varsa, bu dindarına veya dinsizine bakmıyor aslında. Mesela yemekten sonra çay içmenin zararlı olduğunu söyler bütün doktorlar ama Türk milletinin kendine has geleneğidir. Gider o çayı içer… Tam da yemeğin üzerine tüketilmemesi gereken şeyleri yeriz, içeriz… Bizim bir alışkanlığımızdır bu… Gerçekten bu alışkanlıklarımız, bu özelliklerimiz sosyal dokumuzda da yani sosyolojimizde de varsa ve iyi niyetle eleştiriliyorsa, zaten onu anlayabiliyorsunuz… İyi niyetle yapılan eleştiriyi hissedebiliyorsunuz…
Ama bu dizilerde muhafazakâr karakterler bazen bir aydın gibi gösteriliyor ve çıkarına hizmet etmeyen bir durum olduğunda ne denli sert bir karaktere dönüştüğüne yer veriliyor. Bunun alt metninde, genç nesillerin, ailelerinden nefret ettirilmek istendiğini görüyoruz."