"Sanat Güneşi"nin "Kıvırcığı"nı duygulandıran ziyaret

ALİ BALLI - "Sanat Güneşi" ve "Paşa" olarak anılan ünlü sanatçı Zeki Müren'in, sağlığında sık sık görüştüğü ve "Kıvırcığım" diye hitap ettiği Raşit Göymen, sanatçının vefatından 21 yıl sonra ilk kez girdiği müzeye dönüştürülen evinde duygu dolu anlar yaşadı. "Ölünceye kadar ona içme suyunu ben verdim, aslında sandalet ustasıyım. Bana verdiği siparişi her gün gelsin diye kasıtlı geciktiriyordum çünkü o geldiğinde müşterim de artıyordu" diyen Göymen, gözyaşlarını tutamadı.

ABONE OL
GİRİŞ 22.03.2017 11:05 GÜNCELLEME 22.03.2017 11:43 KÜLTÜR
"Sanat Güneşi"nin "Kıvırcığı"nı duygulandıran ziyaret

Muğla'nın Bodrum ilçesinde yaşamını sürdüren 63 yaşındaki Göymen, ölümünden sonra sanatçının müzeye dönüştürülen evine ilk kez 21 yıl sonra girdi.

Göymen, "Sanat Güneşi" ile yaşadıklarını, sanatçının ölümünden sonra hiç girmediği, sahne kostümleri, çizdiği desenler, hayranlarından gelen mektuplar, aldığı ödüller ve özel eşyalarının sergilendiği evde duygusal anlar yaşadı.

Asıl işi sandalet ustalığı olan Göymen, Zeki Müren'le ilk tanışıklığının su sattığı döneme denk geldiğini belirterek, şöyle konuştu:

"Zeki Müren'in evinin mutfağında 500 litrelik bir içme suyu tankı vardı. Bu tankı boş bırakmazdım. O vefat edinceye kadar içme suyunu ben verdim. Kendisiyle çok güzel anılarımız oldu. Benimle sık sık sohbet ederdi. Ailemi sorardı, su getirmeye geldiğimde hal hatır sormaya devam ederdi, ben de yaşamımı ona anlatırdım."

- "Köpeğini bana hediye etti"

Göymen, Müren'in, evinde baktığı iki köpeğinden birini kendisine hediye ettiğini söyledi.

"Belçika kurdu" cinsi bu köpeğe yıllarca baktığını ifade eden Göymen, şöyle devam etti:

"Beslediği köpekler zaman zaman kavga ediyordu. Ben birkaç kez şahit olup ayırmıştım. Paşam 'Hayvanları seviyor musun?' diye sorunca, 'Severim' dedim. Köpeklerden birisini bana hediye etmek istedi. 'Hangisini vereceksiniz' diye sorduğumda, 'Adını Arap Müren koyduğum köpeğimi sana vereyim' dedi. Kimliği, her şeyi vardı. Ben de bekardım ve köpeği aldım. Evime götürdüm besledim, arada sırada da Paşa'ya götürürdüm severdi."

- "Yavrularını göremedi"

Bu köpeğin yavrularını her sevdiğinde gözlerinin dolduğunu dile getiren Göymen, "Bana hediye ettiği bu köpeği, onun rızasıyla çiftleştirdim, yavruları olacaktı ki Zeki Müren İzmir'e gitti. 'Yavrular doğduğunda gelir severim artık' demişti. Onları sevmek nasip olmadı, bir daha gelemedi Paşam." diye ağladı.

Zeki Müren'den kalan emanetlerine uzun süre baktığını belirten Göymen, "Söke'de bir arkadaşım vardı ve bu köpekleri istiyordu. Önce gittim yaşadığı yeri gördüm ve onlara, 'Bakın bu yavrular bana Paşa'mdan hatıra, hediye. Gözünüz gibi bakacaksınız' dedim ve onlar da aynı şekilde baktılar. Ben de zaman zaman kontrol ettim." dedi.

- "Paşa öldükten sonra bir daha evine giremedim"

Zeki Müren öldükten sonra evinin müze haline getirildiğini ve o günden bu yana içeri hiç girmediğini ifade eden Göymen, şunları söyledi:

"Müren, yaşamını yitirdiği günden bu yana ilk kez evine giriyorum. Televizyonda görmedim mi gördüm ama ayaklarım beni bu tarafa çekmedi. Her zaman evinin önünden geçtim fakat içeriye giremedim. Onu gözümün önünde eski haliyle yaşatmak istedim. Aklımda evinin son haliyle kalmasını istedim. Bu haliyle de güzel mi? Güzel. Ancak Paşa'nın evindeki sedirde oturuşunu, yatağında oturuşunu, benim o yavruları getirdiğimde sevmesini bu düzende göremem. Onun için gelmedim. O benim kalbimde başka türlü yaşıyor."

- "Paşa'nın karşısında her şeyi unutursun"

Zeki Müren'in karşısına geçip konuşmanın hiç de kolay olmadığına değinen Göymen, "Konuşmasıyla seni her zaman etkileyecek bir insandı. İstediğin şeyi düşün. Onun karşısına geldiğin zaman her şeyin biter, unutursun." diye konuştu.

Göymen, Zeki Müren'e özel bir sandalet diktiğini, yapım işini kasıtlı olarak uzattığını da belirterek, sebebini şöyle anlattı:

"Zeki Müren her geçtiğinde yanıma uğrardı ve 'Sandaletim hazır değil mi?' diye sorardı. Ben de her gün gelsin diye sandaleti geç tamamladım çünkü o ne kadar çok gelirse o kadar çok müşterim artıyordu. Ben bunu bir süre kullandım. O dönemde benim saçlarım kıvırcıktı ve bana 'Kıvırcığım' diye hitap ederdi. Paşa caddede yürürken arkasından 100 kişi yürürdü. Bir yerde durduğu zaman herkes dururdu ve görmek isterdi."



KAYNAK : AA