İşte sarayı bile kıskandıran cami
Beşiktaş ilçesinin Yıldız semtinde yer alan Hamidiye Camii'nin ihtişamı sarayları kıskandıracak cinsten. Özellikle caminin iç mimarisi oldukça dikkat çekici özelliklere sahip...
ABONE OLYıldız Sarayı’nda 1877 yılından itibaren ikamet etmeye başlayan Sultan II. Abdülhamid, ibadet etmek için uzağa gitmek istememiş. Sarayın hemen yakınına bir cami yapılması emrini vermiş. Mimar Sarkis Balyan, 1885-1886 yılları arasında Barbaros Bulvarı’nda, Yıldız Sarayı’na giden yolun üzerinde bu görkemli camiyi inşa etmiş. Ortaya çıkan eser sarayın kendisini bile kıskandıracak güzellikte olmuş. Hem dış hem de iç dekorasyonunda barok, ampir, Yunan, Roma ve neo-gotik gibi farklı üslupların korkusuzca bir arada kullanıldığı yapı Osmanlı’nın son selatin camisi olması bakımından da önemli.
UYUMLU, FARKLI TARZLAR
Avlunun ortasında bir saray edasıyla duran yapıya doğru ilerlerken üzeri küçük bir kubbe ile örtülmüş, üç katlı saat kulesi çıkacak karşınıza. Kule 1890-1891 yılları arasında yapılmış ve yine farklı tarzlar uyum içinde kullanılmış. İkinci katında bir barometresi olan saat kulesinin saati elle kuruluyor. Saatten camiye doğru ilerlemeye devam ederseniz biraz ileride yeşil renkli muhteşem Hamidiye Çeşmesi ile göz göze geleceksiniz. Tuğra II. Abdülhamid’e ait. Camiye iki taraftan beyaz mermer merdivenlerle ulaşacağınız ve saray kapılarını anımsatan çok yüksek ve bir o kadar da azametli taç kapıdan giriyorsunuz. Üzerinde Nisa suresinin 103. ayeti (Türkçe meali: Namazı kıldınız mı? Gerek ayakta gerek otururken ve gerek yan yatarak hep Allah’ı anın. Güvene kavuştunuz mu? Namazı tam olarak kılın. Çünkü namaz müminlere vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır) ve Sultan II. Abdülhamid’in tuğrası var.
BAŞKA DÜNYAYA AÇILIYOR
Son dönem Osmanlı camilerinin bir özelliği de son cemat yerinin olmaması, Yıldız Hamidiye Camii’nde de yok. Onun yerini girişte dikdörtgen bir alan almış. Harime açılan bu alanda göreceğiniz güzel bezemeler içerisi hakkında ipucu veriyor. Camide birçok yerde olduğu gibi harim kapısının üzerinde de II. Abdülhamid’in tuğrası var. Gül ağacından yapılmış ve üzerinde Zümer suresi 73. ayetin bir kısmının “Selâmun aleyküm tıbtum fedhuluha halidun (Türkçe meali: Size selam olsun, tertemiz oldunuz, haydi ebedi kalmak üzere buraya (cennete) girin.) yazılı olduğu kapı kanatları bambaşka bir dünyaya açılıyor. Ana mekan tüm ihtişam ve vakarıyla bir selatin camisi olmanın hakkını veriyor.
ALTIN VARAKLI KUBBE
Önce derin bir nefes alın ve başınızı kaldırıp kubbeye bakın. Lacivert zemin üzerine altın varakla süslenmiş kubbe, gökyüzü ve sonsuzluğu öyle güzel ifade ediyor ki insanın gözüne olduğundan daha büyük görünüyor. Yıldız süslemelere mihrabın olduğu yerde de rastlayacaksınız. Altın varaklardan ve yoğun süslerden paylarına düşeni almış incecik ve zarif dört çelik sütun kubbeye destek vermiş. Bu kubbeyi nasıl taşıyorlar diye düşünmeyin çünkü asıl işlevleri taşıyıcılıktan ziyade dekorasyona katkıda bulunmak. Kubbenin tam ortasında göreceğiniz yazıda Neml suresinin ilk ayetleri bulunuyor (Türkçe meali: Bunlar Kur’an’ın, apaçık bir kitabın ayetleridir. Kur’an namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahirete de kesin olarak inanan müminler için bir hidayet rehberi ve bir müjdedir.)
NAKIŞ GİBİ İŞLENMİŞ
Burası başka camilerde zor karşılaşacağınız zenginlikte bir süslemeye sahip. Her santimetrekaresi nakış gibi işlenmiş. Usta elinin değmediği, bir süslemenin bulunmadığı kıymık parçası bile çıkmıyor karşınıza. Sadece kubbede değil tavanın diğer kısımlarında ve duvarlarda da altın varak sıkça kullanılan bir süsleme malzemesi olmuş. Kalem işleri, mukarnaslar, yazı şeritleri birbirleriyle ahenk içinde. Kemerli üst pencerelerin arasında göreceğiniz levhalar gülkurusu zemin üzerine mavi renkte nakşedilmiş dal motifleriyle süslenmiş. Üzerlerine de altın varak çerçevenin içine sedef kakma kullanılarak Allah, Hz. Muhammed, Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan ve Hüseyin’in isimleri yazılı madalyonlar asılmış. Ortaya çıkan eseri tasvir edecek kelime bulma işi ise tamamen ziyaretçilere bırakılmış.
GÖRKEMLİ AVİZELER
Camideki toplam 36 pencerenin 16’sı kasnakta bulunuyor. Ortam bu yüzden çok aydınlık ve ferah. Her pencerenin altında bazı yazılar dikkatinizi çekecek. Bunlar hat sanatının seçkin örnekleri arasında ve hepsinde “Hamd ve Şükür duası” ile “Elhamdülillah” (Allah’a hamd olsun.) yazılmış ve Abdülhamid’in adına da atıfta bulunulmuş. Muhteşem kristal avizelerin görevinin sadece aydınlatmak olduğunu düşünmek haksızlık olur, onlar ortamın görkemini artırma görevini de başarıyla sürdürüyor. En ortadaki kristal avizenin Alman Prensi Bismarck tarafından hediye edildiği rivayetler arasında.
Mukarnas yaşmakla süslenmiş, altın varakla bezenmiş muhteşem bir mihrabı var caminin. Taç kapının üzerindeki süslemenin benzerini burada da göreceksiniz. Minber ve vaaz kürsüsü mermerden yapılmış. İşçilikleri ise mermere ve sanata saygının doruk noktası. Yaklaşık 1,5 metre yüksekliğindeki vaaz kürsüsünün yekpare mermerden yapılmış olması sanat değeri açısından önemini daha da artırıyor.
HAŞMETLİ HÜNKAR MAHFİLİ
Caminin belki de en göz alıcı, en haşmetli bölümü hünkar mahfili. Altın varakla birlikte birçok rengin kullanıldığı mahfilde malzeme olarak gül ağacı seçilmiş. Sadece ahşap işçiliğindeki zarafeti izlemek bile insanın ruhunu okşuyor. Padişahın namazını eda ettiği bu yer saraydaki özel odasının dekorasyonu ile yarışıyor. Çini sobası, pencere süslemeleri ve baktığınız her köşede gözünüz sanatla buluşuyor. İyi bir marangoz ve ahşap ustasıymış Sultan II. Abdülhamid. Hünkar mahfilindeki kafesleri ve rahleyi bizzat onun yaptığı söyleniyor. Sanmayın ki bu özellikler sadece hünkar mahfiline ait. Hemen karşısında bulunan şehzadeler mahfilinde de aynı detayları görmeniz mümkün. Sekiz sütun üzerinde yükselen müezzin mahfili ise süsleme detayları ile Elhamra Sarayı’nı hatırlatıyor. Hamidiye selatin camisi olabilir ama burası da maalesef hırsızlıktan nasibini almış, bazı değerli eşyaların nerede oldukları bilinmiyor. Vakıflar Müdürlüğü’nce koruma altına alınan eşyalar şanslı olabilir ama kendi insanlarına karşı korunuyor olmaktan mutlu mudurlar, bilinmez!