Kılıçdaroğlu bırakma şartını açıkladı
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Trabzon ve Karabük yolunda Haber7 yazarı ve Kanal 7 Ankara Temsilcisi Mehmet Acet'e konuştu.
ABONE OLAna muhalefet partisi CHP, 22 Mayıs 2010’dan bu yana Kemal Kılıçdaroğlu tarafından yönetiliyor.
Yani tam 5 yıldır.
Kılıçdaroğlu, girdiği 4 seçimde kaplumbağa yürüyüşünü andıran küçük kıpırdanmalarla teselli buldu, dramatik düşüşler yaşanmadığı için, bir de Parti ‘kaht-ı rical’ sorunu yaşadığı için koltuğunu korumasını bildi.
Şimdi 5 inci seçimine hazırlanıyor.
Geçen hafta CHP Milletvekili adayı Enis Berberoğlu aradı, “seni Genel Başkan’ımızın uçağına davet ediyoruz” dedi.
Ayarlamalar yapıldı, dün öğle vakti Trabzon ve Karabük mitinglerine katılmak üzere İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’nda buluştuk Citation C560xls Plus tipi uçağa bindik.
Kemal bey, sormak istediğim bütün soruları yanıtlamaya hazır olduğunu beyan edercesine karşısındaki koltuğu işaret edip kibar bir şekilde “buyur” etti.
Zor soruları biraz erteleyerek ısınma hareketleriyle konuşmaya başladık.
“Sesinizin kısıldığına hiç şahit olmadık, nasıl oluyor?” diye sordum.
“Üç şey yasak, içki, soğuk su ve acı yemekler” dedi. Sonra öğrendik ki, diyafram dersi de almış Kılıçdaroğlu.
Sesini bu şekilde koruyor.
“Anket yaptırıyor musunuz?” Ne çıkıyor diye devam ettim.
“Amerikalı bir şirkete anket yaptırdık. Oyumuz yüzde 31 çıktı. Ama 35 i aşacağız dedi.” dedi.
“Hangi Amerikalı şirket?” Diye sorunca yüzünde bir tereddüt hasıl oldu. Düzeltme ihtiyacı hissetti. “Amerikalı bir şirketle yerli Metropoll birlikte çalışıyoruz” dedi.
“Geçen seçimde yüzde 26 almıştınız, bu rakam ve altında kalırsanız bırakacak mısınız?” Diye devam ettim.
“Elbette. İlla ben koltuğumda kalacağım diye bir anlayışım yok” cevabını verdi.
Kılıçdaroğlu, meydanlarda “aylık geliri bin liranın altında 8 milyon emekli var. 17 milyon kişi aylık 200 liranın altında bir gelirle yaşıyor” diyor.
Başbakan Davutoğlu, bu rakamların doğru olmadığını, Kılıçdaroğlu’nun ispat etmesi halinde bu işi bırakacağını açıkladı.
Kemal Bey'e sordum.
-Madem Başbakan rest çekti, bu rakamların kaynağını açıklar mısınız?
-Çok basit, madem öyle başbakan bunu ispat etsin
-İyi ama bu rakamları siz veriyorsunuz?
-Başbakan'ın veri konusunda iyi bir kaynağı yok. Açıklasın hadi.
-Tamam ama müddei iddiasını ispatla mükelleftir diye bir söz vardır hani. Burada iddia sahibi sizsiniz?
Kılıçdaroğlu’na bir taraftan soru sorup bir taraftan not tutarken kafamı kaldırdığımda önünde bir kağıt peydah olduğunu gördüm.
Milyonlu küsuratlı rakamlar üzerinden toplama çıkarma işlemleri yapmaya başladı.
“Bu rakamlara Çalışma Bakanı, Başbakan ulaşamaz ama ben ulaşırım. Neden çünkü ben hesap uzmanıyım” dedi.
Rakamlar ciddi bir matematik çalışması gerektirdiği için, “bu kağıdı bana verir misiniz?” dedim.
Ama Kemal bey kafasını yukarıya doğru kaldırdı, gülümseyerek “olmaz vermem” dedi.
Oysa uçakta benim dışımda iki gazeteci daha vardı.
Doğrusu üçümüze birden dönüp “alıp bunu haber yapabilirsiniz” demesi olurdu.
Çünkü o rakamlardan hiçbirimiz bir şey anlamadık.
Bu sırada yolculukta bize eşlik eden CHP İstanbul adayı Mehmet Bekaroğlu araya girdi,“bu rakamlara dul ve yetim maaşları da dahil” diyerek bir eklemede bulundu.
Kılıçdaroğlu, verdiği cevaplarda ikna ediciliği, tutarlılığı tartışılır olsa da, her türlü soruya açık birisi.
Soru-cevap faslının ilerleyen bölümlerinde başörtüsü serbestliği konusuna girdik.
“Eskiden CHP üniversitelerde başörtüsü yasağını bile bir rejim tehdidi olarak görürdü. Şimdi bırakın üniversiteyi kamu da bile serbest hale geldi. Ama memlekette kıyamet kopmadı. Sonuçta bu suni bir gündem maddesi imiş diye düşünüyor musunuz?” diye sordum.
“Öyle demeyelim de şöyle yazalım” dedi önümdeki not defterini göstererek.
“Kadının kılık kıyafeti üzerinden siyaset yapmayı doğru bulmuyoruz. CHP’nin 1934 kongresinde kadınların çarşaf giyip giymemesi tartışılmış ve böyle bir yasağın uygun olmayacağına karar verilmişti” dedi.
CHP’nin o kongredeki kararı sadece ‘sokak’ ile sınırlı idi.
Neden derseniz, 1934’ten birkaç yıl öncesine kadar devlet kurumlarında örtülü kadınların çalışmasına zaten hiç izin verilmemişti.
2010 referandumuyla bir paradigma değişikliği olmasaydı yine böyle mi derdi emin değilim ama sonuçta Kılıçdaroğlu’nun bu konularda seleflerinden çok daha pozitif bir yerde durduğunu teslim etmek lazım.
Trabzon’dan Karabük’e geçerken Başbakan Davutoğlu’nun Adana ve Mersin’de HDP binalarına yapılan saldırıları gerçekleştiren kişinin bir DHKP-C militanı olduğu yönündeki açıklaması geldi.
Uçağa binince Kılıçdaroğlu’na bu açıklamayı hatırlatıp “daha önce bu saldırının arkasında iktidar partisinin olduğu” yönündeki sözlerini hatırlattım.
“Bunu şartlı olarak söyledim” dedi.
“Eğer bu saldırıların faili bulunmazsa bunun sorumlusu iktidar partisi olur” dedim”diye devam etti.
Dönüşte açıklamasına baktım.
Şartlı bir ifadeye rastlamadım.
Kılıçdaroğlu’nun bütün gazetelerde aynı ifadelerle karşılığını bulan cümleleri şu şekilde:
“Hiçbir siyasi partinin ofisine saldırı yapılmaması lazım. Bu provokasyondur. Provokasyonların arkasında iktidar kanadının olması çok güçlü bir olasılıktır”
İşin bu kısmıyla ilgili kanaat oluşturma hakkını okuyucuya bırakalım.
Kılıçdaroğlu ile bir günümüz böyle geçti.
Davet sahibi Kılıçdaroğlu ve Enis Berberoğlu ile birlikte misafirperver tutumları nedeniyle uçak mürettebatına ve koruma amiri Koray Beye teşekkür ediyorum.
mehmet.acet@kanal7.com