Erdoğan TOBB'daki vaat mesajı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan TOBB'daki, Genel Kurul öncesinde konuştu. Seçimlerde yalan vaatlerin artık işe yaramadığını söyleyen Erdoğan Ak Parti'nin hedef alındığını söyledi.

ABONE OL
GİRİŞ 16.05.2011 11:17 GÜNCELLEME 16.05.2011 11:17 Partiler
Erdoğan TOBB'daki vaat mesajı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ülkenin ne çektiyse, 'Dün dündür, bugün bugündür' anlayışından çektiğini belirterek, ''Kim ne veriyorsa, ben 5 fazlasını veriyorum siyasetinden bu ülke çok çekti.

'İki anahtar veriyorum' diyenlerden çok çekti. Bu anahtarlardan hangisi acaba benim vatandaşıma ulaştı, soruyorum'' dedi.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin (TOBB) 66. Genel Kurulu, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesinde (ETÜ) toplandı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Genel Kurulda yaptığı konuşmada, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin eski başkanlarından ve başbakanlardan Necmettin Erbakan başta olmak üzere birliğe, geçmişte hizmet edenleri rahmetle ve minnetle andığını ifade etti.

TOBB'un Genel Kurullarının, Türkiye ekonomisinin bir muhasebesinin yapıldığı, sorunların masaya yatırıldığı, çözüm önerilerinin, dilek ve temennilerin dile getirildiği çok önemli bir platform olduğunu dile getiren Erdoğan, kendisinin de başbakanlığı döneminde, TOBB'un birçok genel kuruluna katılarak görüşlerini ifade ettiğini ve konuşmacıları dinleme fırsatı bulduğunu kaydetti.

Geçen yılki genel kurulda verdikleri sözleri yerine getirdiklerini ifade eden Erdoğan, çıkardıkları çeşitli yasalarla iş dünyasının rahat bir nefes almasını sağladıklarını söyledi.

Son 8.5 yılda Türkiye'nin çok farklı bir konuma yükseldiğini vurgulayan Başbakan Erdoğan, ''Bunu birlikte yaptık, birlikte başardık. 8.5 yıl boyunca istişareyle birbirimize danışarak yürüdük; Türkiye'yi birlikte büyüttük. Her aşamada bir olmaya, beraber olmaya bundan sonra da devam edeceğiz'' dedi.

HAYAT MECMUASINDAKİ, MENDERES'İN İDAMA GÖTÜRÜLÜŞ SAHNESİ

Türkiye'nin çok partili demokratik yaşamında geçmişte yaşananları değerlendiren Erdoğan, şöyle konuştu:

''Ben, 1960 darbesini hayal meyal hatırlıyorum. Babam o günleri anlatırdı. Hayat Mecmuasındaki, Menderes'in idama götürülüş sahnesi, gözümün önünden hiç silinmedi. Ardından, 12 Martları, 12 Eylülleri, 28 Şubatları yaşadık.

Onlarca seçim gördük, hükümet gördük, başbakan gördük. Belki hepsinden fazla, siyasi krizler, ekonomik krizler, terör ve çatışmalar gördük. Biz, partimizi kurarken ve 3 Kasım seçimlerine girerken en önemli hedeflerimizden bir tanesi, Türkiye'yi, o bizim yaşadığımız aksak demokrasiden kurtarmaktı, ileri demokrasiyi tesis etmekti.

Siyaseti, üzerine yapışıp kalmış haksız etiketlerden, haksız lekelerden temizlemek gibi bir amaçla yola çıktık. Siyasetle yalan, birbirinden ayrılmayan iki kavram haline gelmişti.

Siyasetçiyle güvensizlik, aynı şekilde birbirinden kopmayan iki kavram haline gelmişti. Bu millet, açık söylüyorum: Siyasette dürüstlüğe, doğruluğa, sözünü tutan, yalan söylemeyen siyasetçilere hasret kalmıştı. 3 Kasım seçimlerine girerken, yapamayacağımız hiçbir vaatte bulunmadık.

Biz samimiyetle, açık yüreklilikle milletimize şunu söyledik; '3 yıl bizden bir şey beklemeyin, 3 yıl enkazı kaldıracak, tamir, telafiyle uğraşacak, ardından da inşa etmeye, üstüne koymaya başlayacağız' dedik. Milletimiz de bizim bu samimiyetimiz üzerine emaneti bize devretti.

3 Kasım 2002 tarihiyle birlikte Türkiye'de siyasetin dili, üslubu, Türkiye'de siyaset yapma tarzı kökünden değişti. Siyaseti, kuru gürültüden, olmayacak vaatlerden, sınırsız popülizmden arındırdık; proje, plan, hedef siyaseti artık millet nezdinde itibar görmeye başladı. Vadettiğimiz her hedefin azimle peşinde koştuk, bir çoğuna ulaştık, bir çoğuna da ulaşmak üzereyiz.''

Genel Kurul'un, 12 Haziran'da yapılacak seçimlere 27 gün kala gerçekleştirildiğini anımsatan Erdoğan, burada bugünün muhasebesini yapmayı, gelecek adına bir vizyon ortaya koymayı daha çok önemsediğini ifade etti.

Verdikleri vatleri seçimi kazandıktan sonra yerine getirmeyen adayları eleştiren Erdoğan, bunun bir müeyyidesinin bulunduğunu, bu müeyyideyi seçim sandığında milletin uyguladığını söyledi.

''DÜN DÜNDÜR, BUGÜN BUGÜNDÜR'' ANLAYIŞI

Ülkede, siyasetçinin, millete, gençlere, seçmene karşı üst bir dil oluşturma sorumluluğu bulunduğuna işaret eden Erdoğan, şunlara işaret etti:

''Açık söylüyorum: Bu ülke, ne çektiyse 'Dün dündür, bugün bugündür' anlayışından çekmiştir. Sizler sanayinin içindesiniz. 'Kim ne veriyorsa, ben 5 fazlasını veriyorum' siyasetinden bu ülke çok çekti. İki anahtar veriyorum diyenlerden çok çekti. Bu anahtarlardan hangisi acaba benim vatandaşıma ulaştı, soruyorum.

Bu ülkede yıllarca devam eden, yüksek enflasyonun, yüksek faizin, kamu açıklarının, yolsuzluğun ve yoksulluğun en önemli sebebi, işte bu anlayıştır. İstikrar ve güven zeminini tahrip eden, bozan, sağlıklı bir yatırım, üretim, istihdam zeminini ortadan kaldıran yaklaşım, bu yaklaşımdır. 8.5 yıldır Türkiye, istikrar ve güven zemininde ilerliyor.

Yatırımcı, üretimci, girişimci, artık önünü görüyor, ileriyi görüyor ve üç beş günlük değil, 20-30 yıllık projeksiyon yapabiliyor. İyi hatırlarsınız, Çukurova'nın, Menderes Ovası'nın, Trakya'nın çiftçisi, tarlaya tohum atarken, oradaki havaya değil, Ankara'nın havasına bakıyordu.

Bugün çiftçi, esnaf, sanayici Ankara'nın havasından emin, artık güvenle tohumunu atıyor. Fark bu. Güvenle yatırım yapıyor. Artık Türkiye sanayisinde, fabrikalarımız çöplük değil. Artık birinci sınıf makinalar ülkemize giriyor. Bilemediniz ikinci sınıf makinalar ülkemize giriyor. Güvenle işini kuruyor.''

İş dünyasının, temiz siyaset, dürüst siyaset, ilkeli siyaset konusunda artık çok duyarlı olduğuna inandığını ifade eden Erdoğan, proje siyaseti ile popülist siyaset arasında iş dünyasının çok net bir çizgi çizdiğini söyledi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şu anda Türkiye'nin, IMF'ye 5 milyar dolar borcu bulunduğunu belirterek, ''Biz bunu şu anda öderiz fakat çok ucuza satın alınmış olması sebebiyle de acelemiz yok. 2012'nin Nisan sonu, 2013 Nisan'ında bu işi tamamen sıfırlayacağız'' dedi.

Başbakan Erdoğan, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin (TOBB) 66. Genel Kurulunda yaptığı konuşmada, 12 Haziran seçimlerine 27 gün kalmış olmasına rağmen, Türkiye'de ekonomiye ilişkin hiçbir belirsizlik, hiçbir kaygının söz konusu olmadığını belirterek, ''İşte nisan ayı itibarıyla bütçemiz, 1 milyar dolar fazla vermiştir'' dedi.

12 Haziran'ın sonrasında çıkacak sonuçların, piyasalarda şimdiden satın alındığını, Türkiye'yi bu seviyelere taşımış olmanın memnuniyetini yaşadıklarını ifade eden Erdoğan, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu'nun senet ve çeklerle ilgili sözlerine işaret etti. Erdoğan, ''Bunlar Türkiye'nin nereden nereye geldiğini gösteriyor. Daha da iyi olacak, bundan endişem yok. İşsizlikte şubat ayı rakamlarını aldık. Bugün orada da 11.5'e düştü, daha da düşecek. Artık şu anda mevsim lehimize gelişiyor'' diye konuştu.

İşsizlik oranlarının daha da düşeceğini kaydeden Erdoğan, konuşmasında ekonomideki gelişmelere de dikkati çekti.

Merkez Bankası rezervlerindeki artışa işaret eden Erdoğan, ''Şu anda Merkez Bankasının döviz rezervi, altın dahil 95.3 milyar dolar oldu. 8.5 yılda 68 milyar dolar artmış'' dedi.

1999 yılında, Türkiye'nin IMF'ye toplam borcunun 891 milyon dolar olduğunu, 3 yılda Türkiye'nin IMF'den 28 milyar dolar kaynak kullandığını ve sadece 9 milyar dolar geri ödeme yapabildiğini anlatan Erdoğan, ''Faizleri, SDR kur farkıyla, 2002 sonunda bize 23.5 milyar dolar olarak devredildi. Şu anda, IMF'ye olan borcumuz, 5 milyar dolar. Biz bunu şu anda öderiz fakat çok ucuza satın alınmış olması sebebiyle de acelemiz yok. 2012'nin nisan sonu, 2013 Nisanında bu işi tamamen sıfırlayacağız'' şeklinde konuştu.

Ülkedeki otomobil ve beyaz eşya satışlarındaki artışlara da dikkati çeken Erdoğan, bu yılın ilk 4 ayında 177 bin otomobil satıldığını, geçen yılın ilk dört ayındaki bu rakamın 104 bin adet olduğunu, bunun nereden nereye gelindiğinin göstergesi olduğunu söyledi.

Erdoğan, ''Kimse kalkıp yoksulluğun istismarını yapmasın. Onun da 19 milyondan 12 milyon 750 bine düştüğünü lütfen görelim'' dedi.

Yurt içinde satılan otomobil sayısının 2010 yılında tüm zamanların rekorunu kırarak 510 bin adede ulaştığını, 2002'de bu sayının sadece 91 bin adet olduğunu vurgulayan Erdoğan, buzdolabı ve çamaşır makinesi satışlarının da yılın ilk üç ayında, geçen yıla göre yaklaşık 2 kat yüksek seviyede bulunduğuna dikkati çekti.

Turizm geliri 2002'de 8.5 milyar dolarken, 2010 sonunda 21 milyar dolara ulaştığını kaydeden Erdoğan, açılan şirket sayısının da 2010 yılının ilk üç ayında 14 bin iken bu yılın ilk üç ayında 16 bin olduğunu, kapanan şirket sayısının ise neredeyse değişmediğini söyledi.

Küresel ekonomik kriz yaşanırken mevduat bankalarının verdiği toplam krediyi de önemsediğini ifade eden Erdoğan, bunların önemli gelişmeler olduğunu vurguladı.

Başbakan Erdoğan, ''Seçim sürecinde olmamıza rağmen, küresel kriz sürecinde olmamıza rağmen, hemen tüm göstergelerimizde, 2010 yılından daha iyi durumdayız, 2008 seviyelerini yakalamış durumdayız. Faizlerde en küçük bir oynama yok. Yüzde 63'ten almıştık, yüzde 8 seviyelerinde şu anda muhafaza ediyoruz'' diye konuştu.

Enflasyondaki düşüşe de dikkati çeken Erdoğan, ''Türkiye, hiçbir seçim döneminde böyle bir istikrar ortamı görmedi. Hiçbir seçim döneminde Türkiye, böyle bir güven ortamına şahit olmadı'' dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bu ülkenin gençlerinin vizyonunun, yerelin ötesine geçemediğini, Karabüklü gencin en büyük hayalinin Kardemir'de iş bulabilmek olduğunu belirterek, ''Bugün, gençlerin de çocukların da vizyonu, kuru fasulye ve bisküviti aştı, dizüstü bilgisayara ulaştı'' dedi.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin (TOBB) 66. Genel Kurulu, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesinde (ETÜ) toplandı.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, genel kurulda yaptığı konuşmada, siyasetin yapısına ilişkin önemli bir konunun siyaset dışı güçlerin müdahaleleri olduğunu söyledi.

Erdoğan, 1960 yılından itibaren, Türkiye'de siyasetin, millet iradesinden daha ziyade, siyaset dışı odaklar tarafından şekillendirildiğini; bugün ibretle takip ettikleri çirkin komploların, ne yazık ki Türkiye'de geçmişte de sık sık yaşandığını belirtti.

Özellikle 28 Şubat sürecinde, medyanın da aktif olarak görev aldığı kampanyalarda, görüntüler yoluyla siyasete yön verilmek istendiğini ifade eden Erdoğan, ''Esasen, bizim 3 Kasım 2002'den itibaren başlattığımız mücadele, işte bu siyaset mühendislerine yönelik bir mücadeledir. Biz, Türkiye'ye, siyaset mühendislerinin değil, bizzat milletin rota çizmesini istedik. Derdimiz bu. Türkiye'de siyasetin üzerindeki vesayeti kaldırmak için yoğun çaba gösterdik. Üstünlerin hukukundan hukukun üstünlüğüne geçiş için mücadele verdik'' diye konuştu.

12 Haziran'dan hemen sonra yeni anayasanın çok daha önem arz ettiğini dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:

''Farklı yol ve yöntemlerle, siyaset tasarlayan, siyaset mühendisliği yapan, milli irade üzerine adeta karabasan gibi çöken çetelere karşı amansız bir mücadele yürüttük, yürütmeye devam edeceğiz. Çetelerin, önce komplo yoluyla siyasi partileri şekillendirip, ardından da bu partilerin listelerine sirayet etmeleri, açık söylüyorum, Türkiye'nin çetelerle mücadelesine bir karşı duruştur, bunu başarmamız lazım.

Çetelerin yön verdiği, siyaset mühendislerinin istikamet çizdiği, vesayetin milli irade üzerinde gölge ettiği bir Türkiye'ye dönüş asla mümkün olmayacaktır. Eski hal, muhaldir. Türkiye o eski günlere dönmeyecektir ve inanıyorum ki iş dünyası da bu noktada hassasiyet göstermeye devam edecektir. Zira çeteler, bu ülkede sadece demokrasiye musallat olmakla kalmadılar.

Çeteler, istikrara, istihdama, sofradaki ekmeğe, fabrikadaki tezgaha, alın terine de musallat oldular ve bu ülkenin adeta enerjisini emdiler. Tek tek bireyler, bu çetelerin saltanatında nasıl bizar olduysa, iş dünyasının her bir üyesi de tek tek bu çetelerden etkilendi. Bugün çeteleri yeniden diriltme hevesinin, demokrasi adına, özgürlükler adına, ülkenin geleceği adına son derece tehlikeli bir oyun olduğunu hatırlatmak isterim.''

Erdoğan, partisine yönelik de bu tür saldırılar olduğunu, PKK terör örgütüyle, ülke içindeki çetelerin irtibatının, iddianamelerde geniş olarak yer aldığını belirterek, ''Her seçim öncesinde, terör örgütünün ve onun uzantılarının şiddet ve tahrik eylemleri, Türkiye'de siyaseti şekillendirmekten, sandık iradesine müdahaleden başka bir anlam taşımıyor.

Son haftalarda, partimize yönelik çok ciddi eylemler var. Önce Kastamonu, ardından Silopi'de polise karşı alçakça saldırılar yapıldı. Adana'da, Van'da, Diyarbakır'da seçim bürolarımıza, il ve ilçe başkanlıklarımıza molotoflu saldırılar yapıldı. Birileri, adeta mesaj vermeye, korkutmaya, bizi sindirmeye çalışıyor. Organize bir şekilde, ittifak halinde yürütülen bu kampanya karşısında boyun eğmeyeceğimizi burada açık açık ifade ediyorum'' diye konuştu.

Başbakan Erdoğan, 14 Mayıs'ta, merhum Menderes'in tek başına iktidara gelişinin heyecanını 61 yıl sonra tekrar yaşadıklarını, 10 gün sonra ise 27 Mayıs müdahalesinin yıl dönümünde, o acıyı bir kez daha hatırlayacaklarını ifade ederek, ''Ve şimdi istikrardan rahatsızlık duyanlar bir kez daha kaybedecek, istikrar bir kez daha kazanacak.

Güven ortamından rahatsızlık duyanlar bir kez daha kaybedecek, güven ortamı bir kez daha kazanacak. Altını çizerek ifade ediyorum, yeni bir anayasadan, özellikle de milli birlik ve kardeşlik sürecinden rahatsız olanlar kaybedecek, bir kez daha hukuk ve kardeşlik kazanacak. Bu noktada hiçbir taviz vermeyeceğiz. Yolumuza da aynı kararlılıkla yürüyeceğiz'' dedi.

GENÇLERİN YENİ VİZYONU...

12 Haziran seçimlerinin hemen ertesinde, yeni, katılımcı, sivil, özgürlükçü bir anayasa çalışmalarını başlatacaklarını kaydeden Erdoğan, bu noktada Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin de katkılarını alacaklarını anlattı.

Erdoğan, ''Söyleyecek sözü olan herkesi dinleyerek, herkesin katkısını, yapıcı eleştirisini alarak, milletin, 'işte bu benim anayasam' diyeceği bir anayasayı hep birlikte yapacağız.

Zira bugünkü Anayasa, sadece demokrasinin önünü tıkamakla kalmıyor, iş dünyasının da ayağına prangalar takıyor. Hukukun güçlü olmadığı, hızlı işlemediği hiçbir zeminde ekonomi büyümez.

Bunu zaten siyasi tarihimizde defalarca gördük, yaşadık. Şimdi, 12 Haziran'dan sonra, en önemli hukuki metni, Anayasayı da Türkiye'ye yaraşan bir yapıya kavuşturacak, demokrasinin olduğu kadar ekonominin de önündeki engelleri kaldıracağız'' diye konuştu.

Açıkladıkları yeni projeleri anımsatan Erdoğan, yollarla, konutlarla, okullarla, yaşam kalitesini her alanda artıracaklarını, 8,5 yıl önce dile getirilse, gülünüp geçilecek bir çok projenin, bugün farklı bir şekilde değerlendirildiğini, kuracakları ''şehircilik bakanlığıyla'' illeri gecekondu kent olmaktan kurtaracaklarını anlattı.

Bu ülkenin gençlerinin vizyonunun, yerelin ötesine geçemediğini, Karabüklü gencin en büyük hayalinin Kardemir'de iş bulabilmek olduğunu belirten Erdoğan, ''Bugün, gençlerin de çocukların da vizyonu, kuru fasulye ve bisküviti aştı, dizüstü bilgisayara ulaştı. Artık Anadolu'da gittiğim yerde o yavrular bana 'Başbakan Amca bilgisayar verir misin' diyorlar'' ifadesini kullandı.

''İSRAİL ENDİŞELERİMİZİ ARTIRIYOR''

Türkiye'nin yatırımlarıyla yabancı ülkelerdeki vizyonunun da arttığını söyleyen Erdoğan, ''Bugün artık tüm dünyada, başı sıkışan, zulme uğrayan, Türkiye'ye yönünü dönüyorsa, bu Türkiye'nin gerçekleştirdiği büyük değişimin bir neticesidir.

Bugün eğer, Ortadoğu sokaklarında birileri 'Türkiye Türkiye' sloganları atıyorsa; bu geldiğimiz seviyenin bir eseridir. Çünkü Türkiye dik duruyor, Türkiye hakkı söylüyor, Türkiye mazlumları, mağdurları, hakkı, hukuku ve adaleti cesaretle savunuyor'' diye konuştu.

Erdoğan, Filistinlilerin, ''Büyük Felaket'', diğer adıyla Nakba'nın 63. yıl dönümünü, maalesef yine kan ve gözyaşıyla anmak zorunda kaldıklarını, Doğu Kudüs ve Batı Şeria'da yüzlerce kişinin gözaltına alındığını, tutuklandığını, Lübnan-İsrail sınırında gösteri düzenleyenlere ateş açıldığını, İsrail'in sınır bölgelerinde 16 kişinin hayatını kaybettiğini söyledi. Başbakan Erdoğan, şöyle devam etti:

''İsrail'in, şiddetten beslenen politikaları ısrarla devam ettirmesi, hatta bu şiddeti, korsanlık derecesine vardırarak, Akdeniz'deki gemileri hedef alacak kadar genişletmesi şüphesiz ki endişelerimizi artırıyor. İsrail'in yol açtığı sorunlar bölgede barışın tesisinin önündeki en büyük engel olmaya devam ediyor.

Suriye'deki gelişmeleri çok yakından izliyor, oradaki gelişmeleri adeta iç politikamız olarak değerlendiriyoruz. Devlet Başkanı Beşar Esad'la bir kaç kez görüşmeler yaptık.

Kendisine, özellikle provokasyonlara dikkat etmesi, gösterileri bastırmak için güç kullanmaktan çekinmesi, reformları hızla devreye sokması tavsiyelerinde bulunduk. Suriye'de en büyük endişemiz, yeniden bir Hama, Humus, Halepçe bunlara geri dönülmesidir.

Mezhep çatışmalarını engellemek için yoğun gayret gösteriyor, uyarılarımızı yapıyoruz. En yakın komşumuz olan Suriye'de istikrar ve huzurun sağlanması için, taraflara gereken telkinleri yaptık, yapıyoruz. Temennimiz, Suriye'deki olayların dinmesi, Suriye'nin bir an önce huzur ve güvenliğe kavuşması.

Yakından izlediğimiz bir başka ülke Bosna-Hersek. Bosna'da, Sırp ve Hırvat ayrılıkçıların provokatif eylemleri, ülkenin çok zor elde ettiği barış ortamını tehdit eder bir nitelik arz ediyor. Avrupa'nın ortasında en son arzu ettiğimiz gelişme, Bosna'da bir huzursuzluk olacaktır.

Bosna'da, yakın tarihimizde yaşadığımız acı olayların tekrar yaşanmasını istemiyoruz ve Bosna'nın toprak bütünlüğünün korunması, barışın daha da güçlendirilmesi için Türkiye olarak üzerimize düşeni yapacağız.

Avrupa Birliği maalesef, vizyonsuz, öngörüsüz, popülist siyasetçilerin elinde, kendi içine kapanmış bir birlik görüntüsü veriyor. Avrupa'da Schengen'in bile tartışma konusu yapılmasını da kaygı verici bulduğumuzu belirtmek istiyorum.

İş dünyasını çok yakından ilgilendiren bir başka ülke Libya. Libya ne yazık ki bazı Avrupa ülkelerinin hırsları neticesinde büyük acılar yaşadı ve yaşamaya devam ediyor.

Önceki hafta, Kaddafi'ye açık açık çağrımızı yineledik. Kaddafi'nin, koltuğunu terk etmeyerek, Libya'yı ateş içinde tuttuğunu görüyoruz. Buna yönelik endişelerimizi ilettik, oğluna da açıkça söyledik. Libya'da toprak bütünlüğünün korunması, barışın sağlanması için Türkiye olarak aktif çaba içindeyiz.

Muhalifler nezdinde aleyhimizde kampanyalar tertip edildiğini biliyoruz, bunun kaynağını da biliyoruz. Biz, samimiyetle, Libya için ter dökmenin gayreti içindeyiz. Libya'nın bir an önce eski istikrar ve barış günlerine kavuşmasını arzuluyoruz.''

Türkiye'nin yakaladığı ivmeyi muhafaza etmenin, bunu daha ileriye taşımanın, hükümetin olduğu kadar, iş dünyasının da sorumluluğunda olduğunu vurgulayan Erdoğan, ''Bugüne kadar birlikte yaptık, birlikte başardık, bundan sonra da Türkiye'yi birlikte 2023'e taşıyacağız.

Türkiye, tıpkı Menderes döneminde, tıpkı Özal döneminde olduğu gibi, tek partili bir iktidarın, yani istikrarın meyvelerini topluyor ve inşallah daha da fazlasını toplayacak. Ve 2023'te 500 milyar dolar ihracatı yakalayacağız.

8,5 yıl boyunca Türkiye'yi kardeşlik üzerine büyüttük, bundan sonra da kardeşliği yücelterek büyüyeceğiz. Biz, çok rahat bir şekilde dünyanın en büyük 10 ülkesinden biri olabiliriz.

Buna bugün her zamankinden fazla inanıyoruz. İş dünyamızın, her zamankinden fazla umutlu olduğunu, sorunların çözüleceğine, Türkiye'nin her engeli aşacağına daha çok inandığını görüyoruz.

Bugünlere, sorunları çözerek geldik, daha bir azimle, daha bir gayretle, daha çok sorunu çözecek, yolunuzdaki engellerin tamamını inşallah kaldıracağız'' şeklinde konuştu.

Başbakan Erdoğan'ın salona girişinde çoğunluk ayağa kalkarken, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran ayağa kalkmadı. Erdoğan, protokolün ön sırasındakilerle tek tek tokalaştı. Bu sırada Kılıçdaroğlu ve Oran da ayağa kalkarak Erdoğan ile tokalaştılar.

Erdoğan, konuşmasının ardından divan kurulu üyelerinin tek tek elini sıktı. Daha sonra protokol bülümüne gelen Erdoğan, Kılıçdaroğlu ile tokalaşarak salondan ayrıldı.

KAYNAK : AA