Atıf Yılmaz'ın ölümünün 5. yılı
Türk sinemasının en uzun soluklu yönetmeni unvanını hâlâ koruyan Atıf Yılmaz'ın ölümünün 5. yılında anılıyor...
ABONE OLSungu Çapan'ın haberi
5 Mayıs 2006’da 81 yaşındayken perdeyi indiren, yarım yüzyıl süresince, konu bakımından öz kaynaklara dönmeyi yeğleyip komediden drama, epikten polisiyeye bütün farklı türleri deneyerek yeni üslup arayışlarına giriştiği 114 film yapmış, ölene dek sinemamızın en verimli ve önemli yönetmenlerinin başında gelmiş Atıf Yılmaz’ı kaybedeli 5 yıl olmuş!
9 Aralık 1925 Mersin doğumlu Yılmaz, ortaöğreniminin ardından bir süre İstanbul Hukuk’a devam edip rotayı Güzel Sanatlar Akademisi’ne çevirdikten, 1947’de Asmalımescit’teki Nuri İyem atölyesine devam ettikten ve “Tavanarası Ressamları” sergisine katıldıktan sonra 1950’de Semih Evin’e “Allah Kerim” filminde çıraklık ederek sinemaya girdi. Dönemin tutulan oyuncularından Hüseyin Peyda’nın yönetip oynayacağı, gişede çok iyi çalışan ve ağdalı Doğu melodramları denen türü de başlatan “Mezarımı Taştan Oyun”un (1951) senaryosunu yazdı.
İlk filmi “Kanlı Feryat”ı 1952’de çeken Yılmaz, Kemal Bilbaşar’ın iki öyküsünden uyarlayarak kasaba gerçeğini ele aldığı, toplumsal içerikli “Gelinin Muradı”yla (1957) Ethem İzzet Benice, Esat Mahmut Karakurt, Aka Gündüz gibi yazarların piyasa romanlarından yapılan vasat uyarlamalara dayanan ilk dönem filmlerinin en başarılısını imzaladı. Zaten daha sonra filmografisinde Yaşar Kemal (“Murad’ın Türküsü”- 1965, “Ölüm Tarlası”- 1966), Orhan Kemal (“Suçlu”- 1960), Haldun Taner (“Keşanlı Ali Destanı”- 1964), Vedat Türkali (“Dolandırıcılar Şahı”- 1961), Kemal Tahir (“Battı Balık”- 1962, “İki Gemi Yanyana”- 1963), Orhan Hançerlioğlu, Recep Bilginer vb. gibi namlı edebiyatçılarla sürekli çalışmayı sürdürecektir üstat.
“Ah Güzel İstanbul”, “Kozanoğlu”, “Pembe Kadın”, “Köroğlu” vb. gibi, “iyi niyetli ama olmamış” filmleriyle sona eren 1960’ların ardından yeni biçim-anlatım denemelerine giriştiği 1970’lerde Aragon’un dünyanın en güzel aşk romanı dediği, ünlü Cengiz Aytmatov eserinden uyarladığı “Selvi Boylum Al Yazmalım” ve kırsaldaki bağnaz inançlara dair bir gazete haberine dayanan “Adak”la iki küçük başyapıt ortaya koydu.
Kadının kimlik arayışını konu edinen, Müjde Ar’ın başını çektiği “Kadın Filmleri” denen yeni bir dönemi de başlattığı 1980’leri, gözde yıldızı Türkan Şoray’ın taşradaki çevre baskısına direnip özgür seçimini yapan, kasabalı bir kadını oynadığı, Necati Cumalı uyarlaması “Mine”, İlyas Salman’lı “Talihli Amele”, “Dolap Beygiri”, Müjde Ar’lı “Adı Vasfiye”, “Aahh Belinda”, Duygu Asena’dan uyarladığı “Kadının Adı Yok”, Türkan Şoray’lı “Hayallerim, Aşkım ve Sen” gibi seçkin fantezi filmlerle geçirdi.
Oldukça erotik “Düş Gezginleri”, epey festival dolaşan “Berdel”, senaryosunu Yıldırım Türker’in yazdığı “Gece, Melek ve Bizim Çocuklar”, Habib Bektaş’ın “Gölge Korkusu” adlı romanından Gaye Boralıoğlu’nca uyarlanan “Eylül Fırtınası”yla 1990’larda da ileri yaşına karşın üretkenliğini sürdürmüş Yılmaz, uzun kariyeri boyunca Yılmaz Güney’i keşfetmesinin yanı sıra ustalık ettiği Zeki Ökten, Şerif Gören, Ali Özgentürk gibi yönetmenleri de sinemamıza kazandırmıştır.
1950-60’lı yıllarda oyuncu Orhan Günşıray’la, 1980’lerdeyse yönetmen Yavuz Özkan ve Ömer Kavur’la ortaklaşa yapım firmaları da kurmuş olan Atıf Yılmaz kuşkusuz (saygın sinema yazarı Rekin Teksoy’un da belirttiği gibi) “Türk sinemasının en uzun soluklu yönetmeni” unvanını hak etmektedir hâlâ.