Önce ortam hazırlandı, sonra darbe

Bugün 12 Eylül darbesinin 25. yıldönümü. Tam 25 yıl önce bugün ‘siyasî iradenin önünü bir türlü alamadığı anarşiyi’ gerekçe gösteren TSK, bir kez daha yönetime el koymuştu:

ABONE OL
GİRİŞ 12.09.2005 06:45 GÜNCELLEME 12.09.2005 06:45 SİYASET
Önce ortam hazırlandı, sonra darbe

Meclis kapatıldı, partilerin kapılarına kilit vuruldu. Bir gün önce ülkeyi kasıp kavuran terör, bir gün sonra bıçak gibi kesildi. Bu durum yıllarca darbenin en çok konuşulan konusu oldu. Meclis eski başkanlarından Sabit Osman Avcı, ‘Asker isteseydi darbe yapmadan da anarşinin kökünü kazırdı.’ görüşünde. Ordunun, ‘12 Eylül öncesinde terörle mücadelede siyasilerden gerekli desteği görmedik’ savunmasına katılmıyor. Kenan Evren’in, “Müdahale için darbenin olgunlaşmasını bekledik.” sözüne dikkat çeken Avcı, “İhtilalciler rahatlıkla terörün kökünü kazırdı. Ama beklediler. Önce ortamı hazırladılar sonra ihtilal yaptılar.” diyor.

Darbe sürecini Zaman’a anlatan Osman Sabit Avcı, hükümetin terörün sona ermesi için ülkenin birçok yerinde sıkıyönetim ilan ederek askere her türlü desteği verdiğini belirtiyor. Ancak ihtilalcilerin kendi menfaatlerini düşündüklerini öne sürüyor. Meclis eski Başkanı, bu düşüncesini iki ilginç olayla destekliyor: “İhtilalden bir hafta önceydi. İstanbul’da jandarma üsteğmen bir manifaturacıdan oldukça uzun patiska bezi alındığını tespit ediyor. Bezi alanların pankart yapacaklarından şüpheleniyor. Faturayı bulup adrese gidip basıyor. Bunun üzerine o dönemin İstanbul Sıkıyönetim Komutanı kendisini yanına çağırarak, ‘Bir daha böyle şeyler yapma. Gençsin, kendine yazık edersin. Solcular seni vurur.’ diyor. O da ‘Ben gitmezsem kim gider. Bu benim görevim.’ diyor. Sonra İstanbul’a Kenan Evren Paşa geliyor. O da üsteğmenden yapacağı çalışmaları komutanına haber vermesini istiyor. Yine 11 Eylül günü Demirel ile görüştüm. Ankara’dan İstanbul’a geleceğim. Ankara’da Yenişehir’de subay ve astsubay orduevinin hemen karşısındaki Atatürk heykeline bombalı pankart asılmış. Kim astı o bombalı pankartı gündüz vakti? Ama ertesi gün olunca bir anda bıçak gibi kesildi bu tür eylemler.”

Avcı, günümüzde askerlerin eskiye nazaran demokratik geleneklere daha çok bağlı olduğunu düşünüyor. 12 Mart muhtırasını yaşayan Avcı, askerlerin o dönemde “Demirel çekilsin. Avrupa’ya gitsin, köyüne gitsin, rapor alsın ne yaparsa yapsın partinin başından çekilsin.” diyebildiğini belirtiyor. Yeni anlayışı, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün ‘Komutanlık da, benim komuta ettiğim subaylar da değişti.’ sözleriyle özetleyen Avcı, “Çünkü dünya değişiyor. Benim zamanımda Harp Okulu’ndaki tarih ders kitaplarında Demokrat Partililerden ‘Kuyrukları düşükler’ diye söz edilirdi.” ifadelerini kullanıyor.

Taksim’e cami projesini Demirel de desteklemiş

Meclis eski Başkanı Avcı, 28 Şubat sürecine giden yolda tartışmalara yol açan Taksim’e cami projesi konusunda da yeni bir iddia atıyor ortaya. Avcı’ya göre eğer 12 Eylül darbesi olmasaydı, kapatılan Refah Partisi’nden önce Demirel Taksim’e cami yaptıracaktı. İhtilalden bir gün önce 11 Eylül 1980 tarihinde Demirel’in makamına gittiklerini anlatan Avcı, şöyle devam ediyor: “İshakhol boyalarının sahibi Rizelidir. Taksim’e cami yapılmasını finanse ediyordu. Demirel’den de yardım bekliyorlardı. Ben AP genel başkan yardımcısı olduğum için kendilerini Demirel ile görüştürmemi istemişlerdi. Vali Vefa Poyraz, Taksim’e Cami Yaptırma Derneği’nin başkanlığını yapıyordu. İşte orada anlattık. Su deposunun olduğu yere cami yapılacaktı. Atatürk Kültür Merkezi’nden bakıldığı zaman muhteşem bir manzara olacaktı. İki minareli, altında mağazaları olan, müftülük dairesini barındıran haşmetli bir yapı düşünülüyordu. Bunları duyan Demirel, ‘Keşke Mimar Sinan sağ olsa da Süleymaniye gibi bir cami yapsaydınız. Ne kadar istiyorsanız vereyim.’ dedi. O görüşmenin ertesi günü 12 Eylül ihtilali oldu.”

12 Mart muhtırasına direnseydik komutanlar emekliliklerini isterdi

1971’de Meclis başkanı olan Sabit Osman Avcı, 12 Mart muhtırasını İstanbul’da öğrenmiş. Avcı, bu sırada Belediye Başkanı Fahri Atabey’in de aralarında bulunduğu arkadaş grubuyla Karaköy’de yemekteymiş. Öğlen saatlerinde radyodan muhtıra okununca TBMM Başkan Vekili’ne telefonla ulaştığını ifade eden Avcı, muhtıra metninin Meclis’te okunmamasını istemiş. Ancak hükümet istifa edince bu planının suya düştüğünü vurguluyor. Sabit Osman Avcı, bir ay sonra bir araya geldiği Faruk Gürler Paşa’yla aralarında şu diyaloğun geçtiğini kaydediyor: “Öyle yapsaydım ne yapardınız?’ diye sordum. ‘Hiçbir şey yapamazdık, emekliliğimizi isterdik.’ dedi. Vallahi öyle söyledi. Daha sonra Muhsin Batur’a (Muhtırada imzası bulunan Hava Kuvvetleri eski komutanı) söyledim. O da ‘Üçüncü maddeyi işletir, TBMM’ye el koyardık.’ dedi. Yani kafalarında bir birlik yoktu. Eğer Erbakan 28 Şubat’ta bildiriyi imzalamasaydı, askerlerin ne yapacağı bana göre yine belli değildi. Ama imzalıyorlar.”