Demirel: Türbanlı Arabistan'a gitsin

Süleyman Demirel'den tepki çekecek sözler. Türban konusunda 'Başı bağlı okumak istiyorsan, S.Arabistan'a git' diyen Demirel, Arınç'ı düelloya çağırdı, Erdoğan'a yüklendi.

ABONE OL
GİRİŞ 01.05.2006 00:10 GÜNCELLEME 01.05.2006 00:10 SİYASET
Demirel: Türbanlı Arabistan'a gitsin

9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Habertürk TV'de katıldığı Basın Kulübü'nde gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
"Orası üniversite, oranın kuralları var. Danıştay, Anayasa Mahkemesi karar vermiş" diyen Süleyman Demirel, "Ben bu ülkede imamlara müezzinlere maaş bağlayan kişiyim. Eğer bu ülkede 70 bin camide 5 vakit ezan okunuyorsa, ben bunun destekçisiyim. Bütün bunlara dayanarak söylüyorum ki, Türkiye geriye gitmez ! Türkiye Lalikten vazgeçemez. Herkes aklını başına toplasın. Yani bu ülkenin halkı yüzde 99'u müslüman diye, müslümanlığı istismar ederek, bu milleti arkamıza düşürürüz diye düşünen varsa aldanıyor" dedi.

Soru : Sizden yeni bir siyasi organizasyon bekleyenler artık böyle bir beklenti içine girmesinler mi? Parti kurmak, meydanlara çıkmak gibi niyetiniz yok diye mi anlasınlar?

Cevap: Hayır bunu anlamasınlar. Benim bugünkü konumumu söylüyorum. Ama bu bundan sonra ne yapacağımı tayin etmez.
Bana sorduğunuz sorunun cevabı siyah beyaz, evet veya hayır diye verilecek bir cevap değil.
Şimdi ben günlük siyasetin içinde değilim. Parti siyasetinin üstündeyim. Ama ülkede bir gün başka birisinin yapamayacağı, ama mutlaka benim yapmam gereken bir hizmet çıkarsa orta yere ben bundan kaçamam, benim kapım açıktır.

Soru: Yani milli takım teknik direkdörlüğüne çağrılmak gibi öyle mi?

Cevap: Bu benzetme yanlış.. Ama inşallah böyle bir durum çıkmaz. Ben desem ki, unumu eledim, eleğimi astım, kapımı da kapattım. O zaman vatandaşım diyebilir ki, 40 sene senin peşinden gittik. bizim herhangi bir ihtiyacımız olduğunda sana gelemeyecek miyiz? Bu nedenle kapımı açık bıraktım.
Bakın ben gizli bir şey yapmam. Benim yaptığım, yapmaya karar verdiğim bir şey olduğu zaman ta Hint'den Çinden duyulur. Ve gürültü patırtı olur. Eğer olmazsa gürültü patırdı benim 40 senelik hizmetim o zaman mediork'dur, ortanın altıdır.
Benim şu anda yakın bir zaman için bir tasavvurum yok.

Soru: o zaman siz şu anda gidişattan memnunsunuz?

Cevap: Hayır, değilim. Bakın ben kendimi fevkalade haller için saklıyor değilim. Fakat ben diyorum ki, ben günlük siyasetle uğraşmıyorum. Umarım ki, bana ihtiyaç olmaz, ama bana ihtiyaç olduğu vakit de bunun ne zaman hangi şartlar altında olup olmayacağını bilmem. Bana ihtiyaç olduğu zaman ben halkımın hizmetindeyim... Bakın siyasette yarın ne olacağı belli olmaz. Siyaset bilinmeyenlerle, meçhullerle doludur. Bir takım beklentilerin içine girmeye luzüm yok. Hadiseler gelir sizi bulur, sizinle kucaklaşır. Ben mutlaka bir parti kuracağım, yeniden sahaya çıkacağım falan demem lazım değil, bu söylediklerim de yeterince önemlidir.

Soru: Size böyle bir görev düşerse, siz kendinizde çıkıp meydanları dolaşacak, Anadolu'yu dolaşacak bir enerji görüyor musunuz kendinizde?

Cevap: Ben günde 12 saat çalışıyorum. 12 saat de istirahat ediyorum. Şu halimle bir takım şeyleri yapabilecek gücüm hâlâ var. Zihnî gücüm de var, fikrî gücüm de var. ... Bugün Türkiye'de sıkıntı içinde kitleler vardır. Bunalım yaşayan kesimler vardır. Zaman gelir ki, bu hoşnutsuzluk artar, vatandaş buna çare bulmak için çözüm bulmak için her kapıyı çalar, benim kapıma da gelir.
.. Türkiye'de son zamanlarda sorunlar arttı. Yani 6 ay zarfında sorunlar çok çok arttı. Türkiye'nin içinde bulunduğu durumlardan, yapılan tartışmalardan rahatsız olan çok kimse var. Acaba nereye gidiyoruz diye insanlar birbirine soruyor.
Yani nereye gidiyor Türkiye dediğiniz zaman, Türkiye'nin sıkıntıları da var ama Türkiye'nin iyi tarafları da vardır.


BAŞBAKANLAR ASILMAKTAN KORKUYOR, CESUR KARAR ALAMIYOR

Soru: Asker, bundan sonra siyasete müdahale eder mi?


Cevap: Yalnız bir ülkede halkın önemli bir kısmı askerin idareye müdahelesini istiyorsa, ve asker müdahele ettiği zaman alkışlarsa ve askerin müdahelesini bir çare olarak görüyorsa, o zaman mesele askerin meselesi değil, halkımızın meselesidir.

Soru: Yani halk böyle istiyorsa, asker de müdahele eder o zaman, diyorsunuz öyle mi?

Cevap: E öyle olur tabiî.. Ülkenin büyük kısmı itibariyle henüz demokrasiyi hazmetmemişsiniz demektir. Halkın seçtiği parlamentonun yerine başkası gelsin bu işi çözsün diyorsanız, demokrasi yerleşmemiş demektir. Ama eğer halk derse ki, birisi gelsin memleketi düzeltsin, asker yapsın derseniz, o da gelir.

Soru: Askerler bugünden sonra, halk bizi istiyor diye müdahale ederler mi?

Cevap: Bakın; Silahlı Kuvvetler başka ülkelerin askerlerinden farklıdır. Kurtuluş Savaşı'nı askerler yapmıştır. Cumhuriyeti onlar kurmuştur. Türkiye Cumhuriyeti'nin 10 Cumhurbaşkanından 6'sı askerdir. Yani Türkiye yönetiminde askerlerin önemli bir rolü var. Halbuki bugün uygar dünyada demokrasi askerin sivil idarenin emrindedir... Asker 2.5 kez Türkiye'de darbe yaptı.
Bundan sonra bu tür şeyler olabilir mi diye soruyorsunuz, umarım ki olmaz. Müdahele ihtimali, müdahele korkusu aslında Türkiye'de devletin işlemesini sekteye uğratıyor. Parlamentonun çalışmasını sekteye uğratıyor. Cesur kararlar alınamıyor. Bu kararları alacak olanlar, acaba bir gün idareye el konur da, acaba hepimizi mahmemeye götürürler mi diye düşünüyor. Cesur kararlar almak isteyen bir başbakan düşünür 'acaba yarın ben bu kararı aldığım için beni asarlar mı' korkusundan kurtulmuş değildir. Niye? Çünkü Türkiye seçilmiş bir başbakanı asmıştır.

Soru: Sizce bu korku hâlâ sürüyor mu?

Cevap: Evet. Yani bu korkuyu hemen böyle sabunlu suyla yıkarayarak silemezsiniz. Ancak kafi zaman geçmesi gerekiyor. Kamuoyunun kafasından bu korku giderse, uzun zaman sonra bu korku atılabilir. Bu öyle kolay atılamaz

Soru: Siz cumhurbaşkanı iken asılma korkusunu yaşadınız mı?

Cevap: Ben hissetmeyebilirim. Mesele yalnız ben değilim. Sadece ben yokum ki, benimle birlikte çalışan bir sürü insan var... Yani parlamento seçiyorsunuz, askerle gelip onu kapatıyor. Sonra yeni bir parlamento kuruluyor. Yeni insanlar seçiliyor. O koltuklara oturan insanlara düşünmeyecek mi? Bu sıralarda daha önce oturanların başına ne geldi diye. Bu korku hemen atılabilir mi... Zaman gerekiyor... Bakın askeri müdahalelerin çoğunda asker kendiliğinden insiyatif almamıştır. Gidilip onlara denilmiştir ki, ne duruyorsunuz. Sıkıntıları görmüyor musunuz denmiştir. Bugün Türkiye'de sıkıntılar var, hoşnuzsuzluklar, memnuniyetsizlikler ve bazı tartışmalar var. Bu tartışmalar ülkenin moralini bozuyor. Bunlar yaygın hale geliyor. Bu defa ne oluyor, büyük bir karamsarlık meydana geliyor. Ne olacak bu işin sonu diye bir karamsarlık meydana geliyor. Avrupa Birliği, askerin idare üzerindeki vesayeti kabul edilemez diyor. Tamam ama bakın 7'nci Cumhurbaşkanı Kenan Paşa ne diyor Ali Baransel'in kitabında;
'Eğer, üniter devlet tehlikeye girerse, eğer laiklik tehlikeye girerse, Silahlı Kuvvetler ne Avrupa Birliği dinler, ne şunu dinler, ne de bunu dinler, müdahale eder' diyor.
Bakın bunu ben söylemiyorum. Bunu 7'nci Cumhurbaşkanı söylüyor... Ama ben buna katılıyorum demiyor ama bu sözü de size naklediyorum Eğer Türkiye'de üniter devlet tehlikeye girerse, bence bunu siviller çözmeli.

Soru: Bugün 28 Şubat önceki gibi bir durum var mı Türkiye'de?

Cevap: Hayır; bugün 28 Şubat öncesindeki gibi bir durum yok. ama ne var? Bugün bir tartışma var Türkiye'de. Devletin başı çıkıyor Harp Akademileri'nde çok önemli şeyler söylüyor, Laliklik tehlikede diyor, bunlar önemli şeyler.


Türkiye bir kurumlar devletidir. Bugün kurumlar arasında bir sürtüşme olduğu kesindir. Bu sürtüşmenin daha ileri gitmesi durumunda bu bunalım demektir. Onun çaresi de seçimdir.


ERDOĞAN KÖŞKE ÇIKARSA, TARTIŞILAN BİR CUMHURBAŞKANI OLUR, ORADA DURAMAZ..

Soru: Erdoğan köşke çıkmak ister mi? Bunu deneyecek mi?

Cevap: Bu göreve kendisini ehil görüp de bunu yapmak istemeyecek kimse yoktur. 82 yılda 59 Başbakan oldu Türkiye'de, sadece 10 cumhurbaşkanı görev yaptı. Kim oraya çıkmaya kanuni ehilse, o işi götürebilecek ehliyette ise oraya çıkmak ister.

Soru: yani Sezer'den sonraki cumhurbaşkanımızı Tayyip Erdoğan demek mümkün mü?

Cevap: Hayır, neden hayır çünkü daha bir sene vakit var. Siyasette bir haftada herşey değişir. Ayrıca bugün büyük bir tartışma var Türkiye'de. Cumhurbaşkanlığına gelen kişi makamda tartışılmamalıdır. Tartışılırsa devlette zaaf olur. Bugün Türkiye'de 41 milyon oy var. 41 milyon oyun meclisteki temsilcisi 16 milyon oydur. Yani bugünkü meclis halkın yüzde 40'nın temsilcisidir. Bugünkü meclis halkın sadece yüzde 40'nın temsil ediyor. Ayrıca Ak Parti Türkiye'de oyların yalnızca Yüzde 26'sını almıştır. Bu içe sığacak bir durum değildir. Yüzde 26 ile yüzde 66 mecliste çoğunluk elde edilmiştir. Bu temsilde adalete aykırıdır.

Soru: Yani Erdoğan'ın başbakanlığı meşru değil mi?

Cevap: Hayır, hukuken sorun yok. Bu meclisten Cumhurbaşkanı olarak de seçilebilir. Hukuken sorun yok. Fakat tarşılır.
Başbakanlık yapıyor ama şunu da diyor herkes ' Yüzde 26 ile yüzde 66 sandalyeye nasıl sahip olabilirsin'. Sayın Özal'ın da durumu böyleydi. Sayın Özal eğer vefat etmeseydi, orada barınabilir miydi? Orada duramazdı. Bir ülke düşünün ki, bir cumhurbaşkanı halkın yüzde 26'sı ile seçilmiş. Bu doğru olur mu. Tayyip Erdoğan bu meclis ile cumhurbaşkanlığına seçilirse, bu rahatsızlık yaratır, tartışmalı bir cumhurbaşkanı olur. Eğer Erdoğan, cumhurbaşkanı olmayı kafası koydu ise, erken seçime gitmeyecektir. Çünkü seçime giderse, mecliste yine böyle bir çoğunluğa sahip olacağını kim söyleyebilir.

Soru: Erdoğan'ın eşinin türbanı ile köşke çıkması bir sorun çıkarır mı? Erdoğan türbanlı eşi ile köşke çıkarsa, büyük rahatsızlık çıkar mı?

Cevap: Cumhurbaşkanının eşi sarılı diye ordu harekete geçmez. Ama Cumhurbaşkanının eşi siyasi bir simge olarak sarılı ise, Türkiye'de de türban tartışma var ise, bana göre kanuni olarak bir engel yoktur. Ama bir şey var ki, Türkiye'de önemli sayılabilecek kurumların bundan hoşnut olmayacağı kesindir... Bir rahatsızlık yaratacaktır. bu rahatsızlık bugün de vardır.
.. Türkiye'de cumhurbaşkanlığı tartışmaları 2 yıl önce başlamaz. Demek ki ortada bir durum var.

TÜRKİYE, BUGÜNKÜ SİYASİ İKTİDARDAN HOŞNUT DEĞİLDİR.
ERKEN SEÇİME GİDİLMESİ GEREKİYOR
DUR BAKALIM NE ALIRSIN.


İktidar 3.5 yılını doldurdu. Bugün geniş kitleler durumundan hoşnut değildir. Zaten Türkiye'de 4 yıldan uzun süre işbaşında duran bir hükümet yoktur. Gidin bakın Türkiye'ye bu geniş hoşnutsuzluğu görürsünüz. 82 anayasası hükümete 5 yıl işbaşında kalma imkanı verdi, ama kimse 5 yıl kalmadı... Şu anda harmoni içinde, ahenk içinde bu ülkenin idare edildiğini söyleyebilir misiniz. Bu ahenk yoksa, sonu ne olur, bunalım olur. Bugünkü iktidarın halktan aldığı destek yüzde 26. E efendim ben bugün seçime gidersem daha fazla oy alırım. Dur Bakalım ne alırsın, dur bakalım ne alırsın ! Halkın nabzını tutarsanız, göreceksiniz. Bugün köylü fevkalade şikayetçi, küçük orta boy esnaf fevkalade şikayetçi, işsizlik fevkalade büyümüş, yoksulluk fevkalade büyümüş. Bu manzaraya baktığınız zaman, gayet tabii ki, iktidarın oyunun düşmüş olması lazım.

AKP'NİN İÇİNDE AHENKSİZLİK VAR.

Bir kurumlar devleti olan Türkiye'de nasıl kurumlar arasında bir ahenksizlik varsa, demek ki AKP'nin içinde de bir ahenksizlik var. Öyle görünüyor. Şimdi onlara sorsanız yok derler. Bunu itiraf etmez kimse. Ben böyle söyledim diye, yarın çıkarlar biz sağlamız derler. Ben böyle şeyleri çok gördüm. Yok demeleri olmadığı anlamına gelmez.
Bugün Türkiye'de büyük bir rahatsızlar var. Birincisi Türkiye'nin bütünlüğü, birlikteliği meselesi. Üniter yapı tehlikede endişesi duyuluyor. Bu tartışmalar büyük rahatsızlık yaratıyor. İkincisi laiklik meselesi.
Türkiye'de bir tane millet var, bunun adı üniter devlettir. İki tane millet yoktur. Kürtler, Türk milletinin ferdidir.

Soru: Kürtler millet değil, peki Kürtler nedir?

Cevap: Kürtler insandır. Halktır.

Soru: Kürtler bir halktır öyle mi?

Cevap: Evet Kürtler bir halktır. Bakın Kürtler diye bir halk vardır. Bunu önce ben söyledim. Bu realite vardır dedim.
Türkiye'de yapılan bu tartışmalar neticesinden ortada bir kaygı var. Bugün sokaktaki vatandaşa sorsanız, birinci meselesi terördür. Bütünlük Türkiye'nin en önemli meselesidir.

SORU: AKP'nin alternafi var mı?

Cevap: Alternatif yok olur mu... Öyle şey olur mu... Bunlar kimin alternatifi idi. seçime 3 kala gelince kimin alternatifi idi. Bakın, halkın sırtında yumurta küfesi yoktur. Halk yarın alternafini çıkarır.

Soru: Yani halk mevcutlar dışında bir alternatif mi çıkaracak?

Cevap: Bunlardan birini çıkarır diye, yahut bunları birleştirir alternatif çıkarır. Daha seçim konuşulmuyor bu ülkede. Yarın seçim konuşulsun bir bakalım. O zaman çıkarır alternatifini çıkarır. Şu haliyle ikidar partisi kendi kendine alternatif mi? Halk çeresiz mi, mutlaka bir alternatifini bulur.

TÜRKİYE RAHATSIZ

Bugün Türkiye'de kurumlar arası ahenksizlik var. Bunun yanısıra iki mesele daha rahatsızlık yaratıyor. Bunlardan biri terörün beraberinde gelen bölücülük tehlikesi, diğeri laikliktir.

TÜRBANLILAR ARABİSTAN'A GİTSİN.
AKP TÜRBAN SORUNUNU ÇÖZEMEZ.
DEMİREL, ARINÇ'I CANLI YAYINDA DÜELLO'YA DAVET ETTİ

Bakın Cumhuriyet dünya işleri ile dünya işlerini ayırmıştır. Cumhuriyet'le Kur'an-ı Kerim'deki ahlak ayetleri denen, dünyayı tanzim eden 230 ayet kaldırılmış, yerine kanunlar getirilmiştir. İşte bu, Türkiye'yi müslümanlıktan uzaklaştırdı mı, uzaklaştırma dı tartışması başlamıştır. Bugünkü tartışma da budur.
Türkiye'de Laiklik nedeniyle özgürlüklerin kısıtlandığı görüşüne katılmıyorum.
Bugün Türkiye'de başörtüsüne karışan var mı? Başörtüsü ayrı bir olay, türban ayrı bir olay. Anadolu kadınının yüzde 60, 70'i başını yazma ile sarıyor. Buna bir şey diyen var mı? Sokakta, evde ona karışan var mı?
Başörtüsüne bir şey diyen yok. Ne zamanki siz bunu dini simge olarak sarmak istiyorsunuz o zaman sıkıntı yaratır.
Türban sorunu icad edilmiş bir sorundur. Kim sorun var diyorsa, bunu icad etmiştir.

Soru: Arınç, Laikliği yeniden yorumlayalım dedi.

Cevap: Efendim Laikliği tartışalım. Neyini tartışacaksın. ( ARINÇ'A) Laikliği tartışalım. Peki gel tartışalım. Nesini yorumlayacaksın. Bu ülkede müslümanlığın en rahat yaşandığı ülkedir. Cumhuriyet bir devrimdir. Devrim diyor ki, bunları yapacaksınız. E efendim, o zaman yaptık da şimdi yapmıyoruz derseniz, bunu yapamazsınız. Ben şimdi kendimi ortaya koyuyorum, ben hazırım. Kim benimle laikliği tartışmak istiyorsa, ben hazırım. Ben buradayım.

Soru: O zaman biz bu davetinizi buradan sayın Meclis Başkanı Bülent Arınç'a iletiyoruz.

Cevap: Evet, Benimle tartışsın. Neyi beğenmiyorsa, gelsin tartışalım. Ben 40 yıldır bu ülkenin hizmetindeyim. Ben Laikliği de savundum, müslümanlığı da savundum. Gelsin tartışalım.

SORU: AKP TÜRBAN SORUNUNU ÇÖZECEK DÜZENLEMELERİ YAPABİLECEK KUDRETTE Mİ? BU SORUNU AKP ÇÖZEBİLİR Mİ? BUNA İNANIYOR MUSUNUZ?

CEVAP: Hayır inanmıyorum. Bunu yapamaz. Bunu yapamaz çünkü Anayasa Mahkemesinin kararı var, Danıştayın kararı var, AİHM'nin kararı var. Hadi aş bakalım bunları da görelim.

Soru: Anayasayı değiştirerek yapamazlar mı?

Cevap: Neyle değiştereceksin! Gel değiştir de görelim bakalım.! O işe kalktığınız zaman bakalım ne kadar destek göreceksiniz. Yani siz halktan aldığınız yüzde 26 oyla Türkiye'nin herşeyini mi değiştiereceksiniz. Türkiye'de başka güçler de var. Halk da var Türkiye'de. Siz halktan destek aldığınızı iddia ediyorsanız, hadi gidin bakalım yüzde 50'nin üzerinde oy alın da gelin göreyim. Mahkemeye kadıya mülk değildir. Sandığa gittiğinizde saç kesilir, önünüze düşer. Bir ülke düşünün ki 2.5 milyon insan işşiz. 19 milyon insan hayat şartlarının altında. 25 milyon köylü perişan. protestoler geçen yıla nazaran 4 misli artmış. Anadolu esnafının ağzını bıçak açmıyor. Ve burda siz yüzde 51 oy alacaksınız. Yüzde 41 oy alacaksınız. Bu olabilir mi? Böyle şey olur mu? Yani halk aç kalmaktan, işsiz kalmaktan memnun mu diyeceksiniz.

Soru: Sizin türban sorunu için çözümünüz ne? Türbanı çıkarmaları mı sizin çözümünüz?

Cevap: Orası üniversite, oranın kuralları var. Danıştay, anayasa mahkemesi karar vermiş. İlle başı bağlı okumak istiyorsan, başı bağlı olarak okunabilen yerler var, oraya git. Arabistan'da falan öyle yerler vardır, oraya gidin. orada okuyun. Ben bu ülkede imamlara müezzinlere maaş bağlayan kişiyim. Eğer bu ülkede 70 bin camide 5 vakit ezan okunuyorsa, ben bunun destekçisiyim. Bütün bunlara dayanarak söylüyorum ki, Türkiye geriye gitmez ! Türkiye Lalikten vazgeçemez. Herkes aklını başına toplasın. Yani bu ülkenin halkı yüzde 99'u müslüman diye, müslümanlığı istismar ederek, bu milleti arkamıza düşürürüz diye düşünen varsa aldanıyor. Hem de çok aldanmaktadır. Cumhuriyet 5'inci neslini yetiştirmiştir. ve bu nesil cumhuriyete sahip çıkmaktadır. Türban özgürlük falan değildir. Bu gericiliktir.

Soru: Başı kapalı başbakan olabilir mi?

Cevap: Olur heralde, ona mani olan bir şey yok. Milli güvenlik siyaset belgesi denen belge 60 senedir Türkiye'de var. Bu belge kanun kudretinde bir belge değildir.

Soru: ne kudretindedir?

Cevap: Bir belge kudretindedir.

Soru: Bu belge, anayasa mı, kanun mu, kararname mi, yönetmelik mi, tüzük mü, ne?

Cevap: Tamam, bu belge bir kararname. Kararnameye bağlı bir belge. Bu belgede devletin milli güvenliğine ilişkin siyaset var. Ama bu belge anayasa ve kanunlara aykırı bir belge değildir. Zaten aykırı olsa sorumluluk doğurur.Bu belgenin icraatına geçildiği zaman, kanun istiyorsa, hükümetler kanun çıkarır. Bu prensipler manzumesi olan bir belgedir.

Soru: belgenin hilafına bir kanun çıkarabilir mi hükümet veya meclis?

Cevap: Çıkarabilir. Tabiî ki çıkarır ama belge var ama ben buna uymuyorum derse, orada sorumluluğu doğar. Eğer hükümet belgenin hilafına bir iş yapacaksa, o zaman önce belgeyi değiştirmelidir. Hükümetin boğazını sıkan bir şey yok. Türkiye'de iki tane devlet yok. Eğer zaman zaman iki tane devlet var gibi görünüyorsa o zaman kaos olur. Bu belgedeki hususlar hiç kimseden saklanmış, gizlenmiş, kaçırılmış şeyler değildir. Devletin gizliliği riyaette ne kadar ölçüsü var ise o kadar gizlidir.

Soru: Milletvekilleri bu belgeyi görebilmeli mi?

Cevap: Bir milletvekili isterse, o belgeyi göstermekte bence hiç bir mahzur yoktur. Bir milletvekili o belgeyi görmek isterse, ona gösterirler. Ama açık bir belge değildir. Bir milletvekili görmek isterse, ondan saklayacaklarını sanmıyorum.

Soru: Bu belgenin hazırlanması sürecine Bülent Arınç'ın dediği gibi mecliste katılmalı mı?

Cevap: Hayır, meclis siyasi bir organdır.

Soru: Ama hükümet de siyasi bir organ ?

Cevap: hükümet icraat yapan bir organ. Bu icraat için lazım olan bir belge. Kanun değil ki, meclis yapsın.

Soru: Nasıl bir şey bu?

Cevap: Bu kırmızı bir kitaptır.

Soru: Siz bir değişiklik yaptınızı mı hiç bu belgede?
Cevap: Evet, çok yaptım.


BÜYÜKANIT'IN GENELKURMAY BAŞKANI OLMASI ENGELLENEMEZ.
Şemdinli iddianamesini hazırlayan savcı yetkilerinin dışına çıkmıştır.
Bu iddianame ile orada görev yapmış, yarın yapacak güvenlik güçlerini sindirmeye matuf bir olay olarak ortaya çıkmıştır. O iddianamede bir takım olayların çok önemli bir kumandana kadar götürülmesi bir Mustafa Muğlalı psikozunun ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Bu iddinamenin bu savcıya verilmesi yanlıştı. Bu iddianamenin o şekilde yazılması da yanlıştı.
Fakat bu iddianame nedeniyle savcının ihracı da yanlıştı.Yanlışlıklar silsilesidir.
Mademki böyle bir iddianeme yazıldı, mahkeme bu iddianemede şu hususlar yanlıştır deyip ayıklamalıydı. Bu yapılsaydı, yargıya siyasi müdahele var tartışması olmazdı.

Soru: derin devlet ne peki?

Cevap: Sorunlar arttığında, ülke uçurumun kenarına geldiğinde sesler yükselir. Kurtaralım diye. Bu ses, genelde askerden gelir. Ve asker el koyar. Devlet görev yapamaz hale geldiğinde, devlete el koyan askerdir. Derin devlet odur. Zaten başka devlet kalmaz o zaman. Birini kaldırıp kendisini getirir.

Soru: Bu olaylar Büyükanıt'ın genelkurmay başkanlığını engellemek için mi yapıldı?

Cevap: Devletin 40 senede yetiştirdiği bir kumandanı hileyle desise ile yapacağı bir görevden uzaklaştırmaya kimse teşebbüs edemez.

Soru: Yani Büyükanıt'ın genelkurmay başkanlığına kimse engelleyemez mi diyorsunuz?

Cevap: Evet, engelleyemez. İsterlerse onu genelkurmay başkanı atamayabilirler, yetkileri var ama böyle hilelerle bunu engellemeye kalkmayı fevkalade ahmakça bir şey bulurum. Bu ahmaklığı da devlet idaresine gelmiş kişilerin yapabileceği kanaatinde değilim. Yani genelkurmay başkanını tayin etmek hükümetin tasarrufudur. Hükümet birisini mutlaka kötülüyerek, birisinin üzerine bir pislik atarak, attırarak onun önünü yolunu kesmek gibi bir hilenin içine girmek, böyle şey olmaz.

Soru: Bütün bu tartışmalardan sonra hükümet Büyükanıt'ı genelkurmay başkanı yapmayıp başka birini atayabilir mi? Siyaseten soruyorum

Cevap: Eğer yolunu kesmek için yaptılarsa, yolunu açtılar demektir...

Soru: Yani Artık Büyükanıt'ın genelkurmay başkanlığını kimse engelleyemez diyorsunuz öyle mi?

Cevap: Engellemeye kalkarlarsa şeyin altında kalırlar. Biraz evvelki iddianın ( şemdinli büyükanıtı engellemek için yapıldı) altında kalırlar.

MEYDANLARI ÖZLÜYORUM, BİR MEYDANLARA ÇIKSAM, BİR MİKROFON ELİME GEÇSE...

Soru : En çok neyi özlediniz?

Cevap: Halkı , kalabakları, meydanları özlüyorum. Enine boyuna meydanları. Bir meydanlara çıksam, bir mikrofon elime geçse. Ve sallana sallana ülkenin durumunu anlatsam, bir de yol gösteriversem.

AİLEMLE ORTAKLIĞIM YOK

Soru: TMSF'nin Göltaş'a el koymasını soruyorum. Siz daha önce bizim ailede herkesin kazandığı bir kasede toplanır, orada birikenden ihtiyacı olan alır demiştiniz. Şimdi o kasede ne var?

Cevap: Ben öyle bir söz söylemedim, kimin söylediğini de bilmiyorum. Yani bizim hepimizin hesabı ayrıdır. Benim hesabım ben devlette hizmet yolunda çalıştım. Ailem dahil, hiç kimseye muhtaç olmadım. Ailemin diğer fertleri de kendi başlarınadır. Malum hadiseden dolayı Şevket Demirel'in malların en konması gasptır. Hukuken tutulur hiç bir tarafı yoktur. Oğlun borcunu babadan tahsil etmek gasptir. Şevket demirel'in hiç kimseye, hiç bir bankaya bir kuruş borcu yoktur. Herhangi bir gayri meşru işi yoktur. Kardeşim olduğu için söylemiyorum. Keşke kardeşim olmasaydı çok daha başka türlü olurdu, büyük haksızlık vardır orta yerde.

ZENGİN DEĞİLİM

Soru: siz Süleyman Demirel olarak zengin misiniz?

Cevap: Hayır, değilim. Kendimi götürecek kadar. benim bir zenginliğim falan yok. Kendimi götürecek kadar varlık sahibiyim ben.

Soru: Yalnız ben sizin 'bizim ailede herkesin kazandığı bir yerde toplanır, ihtiyacı olan oradan alır ' dediğinizi hatırlıyorum.

Cevap: Hayır öyle bir beyanım yok, bulur getirirseniz, mahcubiyeti kabul ederim.

Soru: Erdoğan, sizin için Emekli Cumhurbaşkanı dedi, ne diyorsunuz?

Cevap: Biraz yanlış kullanmış tabiri. Yani eski Cumhurbaşkanı dese olurdu. Yalnız ben size şunu söyleyeyim. Ben devletin trilyonlarını sarfettim. Bir kör kuruşun hesabını kimse bana sormadı, soramaz da. ihtilaller yaşadım. Ben Devlet Su İşleri'ni yönettim. Devletin en büyük sarflarını ben yaptım. Ben herşeyin hesabını verdim. Ben meydan okuyarak gelen bir adamım."