GENAR Başkanı : İttifakın ruhu korunmalıdır

GENAR Başkanı İhsan Aktaş Star Gazetesi'ne verdiği röportajda Cumhur ittifakına ilişkin, "MHP ile AK Parti’nin uluslararası meselelerde bakış açıları aynı. Bu tutumun korunması gerekir." ifadelerini kullandı.

ABONE OL
GİRİŞ 29.10.2018 09:17 GÜNCELLEME 29.10.2018 10:02 SİYASET
GENAR Başkanı : İttifakın ruhu korunmalıdır

Geçen salı günü anlaşıldı ki Cumhur İttifakı tarafları, AK Parti ve MHP yerel seçimlerde birlikte hareket etmeyecek. Bütün dengeleri bozacak bir gelişme mi bu?

Bütün dengelerin bozulacağını düşünmüyorum. 15 Temmuz’da ortaya çıkan Cumhur İttifakı sosyolojik bir tabana dayanıyor çünkü. İki parti de “aklımıza esti” diye değil de artan terör saldırıları ve darbe girişimi sonrasında ülkenin geleceğiyle alakalı taşıdıkları endişeler nedeniyle yaptı bu ittifakı. Beka sorunu ağır bir sorundur ve bu iki parti ittifak sayesinde bugüne dek çok önemli işler başardılar. Biri Tanzimat Fermanından bugüne dek süren merkezi vesayete dayalı sistemi değiştirerek halka dayandırmaları. Tabii sistemi değiştirebilirsiniz ama misyona uygun başkan seçmediğinizde o iş de yarım kalır. Nihayetinde bu iki parti, Cumhur İttifakı ile sistemi dönüştürdükten sonra sistemin ilk Başkanını da seçti. Dolayısıyla Türkiye’de topluma ve dış dünyaya siyasi istikrar mesajı verdiler.

 

 

DEVLET-MİLLET BÜTÜNLEŞMESİ SAĞLANDI

Özel bir anlam atfediyorsunuz. Nedir Cumhur İttifakı, Türkiye aslında neyi kaybetme riskiyle karşı karşıya?

Özünde toplumun yüzde 60-70’ine hitap eden bir sosyolojiye dayanmakla beraber bu iki partinin ittifakı küresel hegemonyaya karşı direnç hissiyatı veriyor. Düşünün dışarıdan Türkiye’ye müdahale etmek isteyen güçler nasıl müdahale edebilirler? Hükümeti bozabilirler, zayıf düşürebilirler. Yüzde 60’lık bir siyasi sosyolojiye dayanan bir siyasi ortam kolay kolay dışarıdan müdahale görmez.

İkincisi, var ya da yok, azaldı ya da eksildi, tek parti döneminden beri bir vesayet sistemi yaşıyorduk. Bu iki Anadolu partisinin dayanışması vesayet sistemine karşı da siyasetin gücünü ortaya koydu. Kurumlar değil siyaset eliyle devletin yönetilmesi.

Bir de Türkiye’de ordu, devlet, millet çoğu zaman dayanışma içerisinde olmamıştır. MHP ve AK Partinin dayanışması ordu, millet, devlet dayanışmasının da zeminini oluşturdu.

Benim bakış açımdan bu üç nokta bir yapı oluşturdu, siyasiler çok kıymetli bir adım attılar. Fakat Türkiye’de maalesef bir entelektüel zafiyet var.

ENTELLEKTÜELLER KAFA YORMADI

Ne manada?

Siyaset ortamı gergindir. Rekabete dayalıdır. Ne zaman problem çıkacağı belli olmaz. Ama eğer entelektüel çevre, yazarlar, akademi çevresi Cumhur İttifakı hakkında yazsa, sıkı araştırmalar, çalışmalar yapsaydı ve bunun zeminini oluştursalardı siyaset de buradan beslenebilirdi. Türkiye’de milliyetçilik kuruluş dönemlerinde daha sekülerdi ve daha batıcıydı. İslamcılık da 80’li 90’li yıllarda fazla evrensellești. Yerel unsurları unuttu. Fakat şu son 10 yılda İslamcılık daha ziyade yerlilești. Milliyetçilik de dindarlaștı. Dolayısıyla bu, iki parti tabanının ciddi anlamda yakınlaştığı anlamına geliyor. Aşırı yakınlaşma partilerin isteyeceği bir şey midir? MHP’nin misyonu var, AK Partinin misyonu var. Türkiye’deki yüzde 60’lık, 70’lik sosyolojik tabanın birbirine yakın olması kötü müdür? Değildir. Belki entelektüellere düşen buydu, konuya kafa yormak.

DAĞILIM YÜZDE 70 YÜZDE 30’DUR

Türkiye’de siyasi dağılımın yüzde 70, yüzde 30 olduğu varsayılır. MHP ve AK Parti birlikteliğinin “sağ” diye tanımlanan, siyasetin ve toplumun ana gövdesini oluşturan yüzde 70’e tekabül edeceği öngörüldü lakin 24 Haziran’da gördük ki yüzde 70 yok, 60 da yok. Yüzde 42 AK Parti, yüzde 11 MHP var. Neden dar bir alanda kaldı Cumhur İttifakı?

Dağılımın sosyolojik temelinde yakınlaşma-uzaklaşma teorisi var. Biz de 15 Temmuz sonrası yaptığımız çalışmada uyguladığımız kümelemede şunu gördük. AK Partili, MHP’li, muhafazakar, dindar -Kürt dindarları da kapsayan birinci küme yüzde 75 oldu. İkinci küme de CHP’li, görece HDP’li, seküler, biraz milliyetçi yüzde 25 çıktı. Aslında Cumhuriyet Halk Partisinde muhafazakar bir seçmen var. Din algısı araştırmalarımızda da bu çıkar. CHP yönetici eliti farklı olmakla beraber toplumsal tabanı, din algısında genel kitleden fazla kopmuyor. Sağcı bir taban var CHP’de. Aynı şekilde HDP her ne kadar Marksist, Leninist ve materyalist politika gütse de yani Türkiye’de Kürtlerin dindar ortalaması Türk ortalamasından daha yüksek. İyi Parti de kendini henüz tam tanımlayamadı ama sağ hanededir.

GEÇİŞKENLİK SAĞLIK İŞARETİDİR

Bu dağınıklık, geçişkenlik Türkiye için bir tür sağlık işareti aslında?

Bence de sağlık işareti. Türkiye’de ve Müslüman ülke toplumlarında bir gelenek, tarih var, kültür vardır, bir birikimimiz var. Laikleştirme-Batılılaştırma var olan durumun hilafına bir çalışmaydı ve toplumda dar bir kesimde kaldı. Toplum ortalaması kendisini sağlıklı şekilde temsil edebiliyor.

AK PARTİ 200 YILLIK

AK Parti bir merkez parti. Kuruluşundan itibaren öyle, kendi içinde pek çok eğilimi birleştirdi ama dindar muhafazakar da bir özü var. Öte yandan terör saldırılarının biçim değiştirdiği 2015’den itibaren şu tür eleştiriler de yapıldı: “AK Parti çok milliyetçi devletçi hale geldi”. “İslamcılar devletçi oldu, milliyetçi oldu”. Bunun karşılığı nedir?

200 yıllık İslamcılık geleneğini baz alırsak AK Parti yeni bir parti değil. Muhalefet dönemlerinde, ademi merkeziyetçilik tartışmalarında kendisini çevrede tanımladı. Partilerin büyük oranda fikirleri, iktidara gelmeden önce oluşuyor. İktidara geldikten sonra girdiği sistem tartışmaları, askeri vesayet, baskı geniş anlamda bilimsel ve sosyolojik olarak tartışılmadı. Önceki fikirlerle geldi, devletle yüzleşti. Ademi merkeziyetçilikten merkeziyetçiliğe doğru kaydı.

KANUNİ’DEN BERİ KENTLERE EN ÇOK YATIRIMI AK PARTİ YAPTI

Neden ve nasıl?

İki türlü bakabiliriz. Bir, “karşı karşıya kalınan problemler bizi buraya itti”. İki, “iktidara geldikten sonra rejimle siyasetin mücadelesinden diğer konulara ayıracak zaman ve zihinsel çaba kalmadı”. Örneklendirelim. AK Parti, Kanuni Sultan Süleyman döneminden beri yerele ve kentlere en çok kaynak aktaran parti oldu. Kentler inşa edildi yoluyla, binasıyla, suyuyla, elektriğiyle. Ama bugün parti şunu soruyor; “acaba iyi yaptık mı, hizmetlere tek tek baktığımızda çok iyi ama ortaya çıkardığımız şehir bizim medeniyetimize uygun mu?”

Türkiye’de kısa sürmesine rağmen örnek alınacak bir dönem vardır; Tayyib Erdoğan’ın İstanbul’u yönettiği dönem. Bu kısa zamanda hem yönetilemez bir şehir yönetilir hale geldi, hem de geriye ve arkasındaki 10-15 yılı besleyecek entelektüel tartışmalar yapıldı. O verimli tedvin dönemine benzer faaliyetler yapıldı. Bu kültür devam etmiş olsaydı muhtemelen bugün siyasetten sosyolojiye pek çok alanda, çok daha yeni fikirler, yeni uygulamalar olabilirdi.

AK PARTİ’NİN ÇEKİM GÜCÜNE KAPILDILAR

Neden devam etmedi?

Aslında AK Partinin ilk yedi sekiz yılı buna açıktı. Orada iki problem var. Bütün vakıflar, dernekler siyaset güçlenince kendilerini orada temsil etmeye başladılar. Kimse bulunduğu kurumda kendisini temsil etmedi. Hatta kendi kurumunda bulundu, akademide, vakıfta ya da dernekte ama reytingi siyasetten bekledi. Parti güçlendikçe bütün o enerji kendisini partiye doğru itti. Oysa akademide, enstitülerde, vakıflarda, derneklerde herkes kendi sosyal fonksiyonunu doğru dürüst icra ederse partinin gücüne güç katar. Ama bu fonksiyonu icra etmek yerine insanlar siyasete yöneldi. Bu da doğal bir şeydir, siyasetin gücü ve çekimi vardır.

AK PARTİ KENDİ KENDİSİNİ ELEŞTİRMEYE BAŞLADI

Bu geçici bir evre midir sizce? AK Parti iktidarı dönemi devam ederse, Tayyip Bey’in belediye başkanlığından itibaren geçmişi eklersek 22 yıllık tecrübenin üzerine yeni dönem medeniyet inşası dönemi olabilir diyebilir miyiz?

AK Parti kendi eleştirisini kendisi yapmaya başladı. Bir iktidarın ilk önce yapması gereken o fiziki yatırımları AK Parti yaptı ve başarılı da oldu. Mesela 10-15 yıl önce derslik meselesi vardı, öğrenciler 80 kişilik sınıfta ders yapardı. Ama artık bina, sınıf problemi aşıldı, artık derslik değil eğitimin içeriği konuşuluyor. Demek ki fiziki imkanlar tamamlandı, şimdi daha sofistike alanlarda çalışması gerekiyor. Nedir, eğitim, kültür ve şehir alanları.

AK Parti’nin ilk yıllarında rejimin muhafazakar düşünceyi dışlamasından dolayı kültür ve hatta   eğitim alanında toplumun iki tarafına da hitap edecek, renksiz temsiller oldu. Kişi hatalı bile olsa bir görüş üzerinde olması daha kıymetlidir oysa. Hem İsa’ya hem Musa’ya yaranacak insanlardan bugüne dek topluma fayda gelmedi. Bu ikilemi yaşadık.

Şehircilikte ise fiziki problemlere odaklandık. Diğer alanı unuttuk. Eğer 1994’deki gibi bir yandan şehri yönetilebilir hale getirirken öte yandan kültür-sanat faaliyetleri, akademik faaliyetler, sempozyumlar, paneller o dozda devam etseydi daha başarılı olunabilirdi. Ama açık ki muhalefetin de itici gücü yok bu konularda.

CUMHUR İTTİFAKININ RUHU KORUNMALI

Cumhur ittifakına geçmek istiyorum. Türkiye Tanzimat’tan beri süren sistemin dönüşümünü demokrasi yoluyla yaptı ve bunu da Cumhur İttifakı gücüyle yaptı. Vesayeti ortadan kaldırdı. Lakin MHP’nin Cumhur İttifakındaki kilit rolü bir süre sonra öyle bir noktaya geldi ki “AK Parti’nin üst aklı”, “AK Parti iktidarı üzerinde bir tür vesayet kurumu” eleştirilerine sebep oldu. Katılır mısınız, AK Parti’yi baskılayan bir durum mu bu?

Şöyle bakalım. MHP’nin 4-5 yıl öncesine gidersek, büyük bir badire atlattığını görürüz. Bölünme tehlikesi atlattı, mahkemeler yoluyla kongre istemi, taban kaymaları yaşandı. MHP’nin öncelikli amacı kurumsal kimliğini koruyarak var kalmaktı. Devlet Bahçeli bunu başardı. Kurumsal kimliği elinde tuttu. Kendi kongresini yaptı, hatırı sayılır da bir oy aldı. Kendilerinden ne kadar gitti, dışardan ne kadar geldi tartışılır ama AK Parti de, MHP de Türkiye’de vaatleri, misyonları, farklılıkları olan iki köklü parti. İkisi de 200 yıllık sistem geleneğinin bir yansıması. Elbette siyaseten farklılıkları olacak.

Bir de iki etkin lider var. Recep Tayyip Erdoğan partisini yönetmiş, etkin olmuş, diskur konusunda çok başarılı. Son 3-4 yıldır da Devlet Bahçeli kendi partisinde çok başarılı. Şimdi soru şu, acaba iki parti, ülke için fayda getiren bir ittifak için daha çok müzakere kültürünü geliştirmeli mi? Problem çıktıkça, mevzu oldukça konuşan iki parti değil de belli aralıklarla konuşma danışma halinde olunabilirdi belki o kadar sapmaya uğramayabilirdi. Bir proje olgunlaşıp toplumun önüne konulduğunda konuşmak başka şey, olgunlaşmadan konuşmak başka şey. Tansu Çiller’in Refah-Yol hükümeti zamanında söylediği bir cümle vardı. “Hükümette ortağım ama siyasette rakibim” diye. Siyasetin doğası böyle, bir taraftan ortaklık yapacak diğer taraftan kendi toplumsal tabanınızı muhafaza edeceksiniz. Cumhur İttifakının ruhunu korumak için tarafların daha dikkatli davranması çözüm olabilir.

CUMHURUN BEREKETİ ÖNEMLİ

“Yerelde herkes kendi yoluna” dendi ama iki lider de bu yönde konuştu aslında. Lakin Bahçeli “bu işin tadı kaçtı” da dedi. Bu sözün üzerine o gönül birlikteliği mümkün mü?

Cumhur İttifakının bereketine bakmak gerek. Bundan sonra daha dikkatli olunacağı da kesin. Ama bazen aile içi kavgalar komşularla olandan daha sert geçermiş çünkü duygusallık var. Fazlaca bir duygusallık oluştu bu tartışmada da. Türkiye’de siyaseti çok içeriden, öznesinden takip eden biriyim ama yarına dönük söz söylemek zor. Bu ülke zor bir coğrafyada, dostundan çok düşmanı var ve pek çok alanda mücadele veriyor. Gönül ister ki bütün siyasi partiler omuz omuza dış dünyaya karşı mücadele versin. Görünen o ki Milliyetçi Hareket Partisi ile AK Parti’nin uluslararası meselelerde bakış açıları aynı. En azından bu alanda omuz omuza dayanışmayı sürdürürler, iç politika da ayrışabilirler. Siyasetin doğası böyle.

BEKA RİSKİ SÜRDÜKÇE

Türkiye için beka kaygısı oldukça Cumhur ittifakı da sürer diyorsunuz…

Tabii. Her alanda. Afrin hadisesinde Türkiye müdahil olduğunda halkın yüzde 85-90’ı hükümetin yanında oldu. İşte bu, iki partinin güçlü şekilde durmasıyla oldu, diğerlerinin de evrilmesine sebep oldu.

YERELDEKİ ZORLUKLAR AŞILAMADI

Cumhur İttifakında taraflar bu noktaya nasıl geldi? Görünürde ant mevzuu var, af tasarısı ve MHP’nin ısrarlı var ama nasıl bir birikimin sonucuydu bu?

Aslında yerel seçimlerde ittifak yapmak zordur. Herkes kendi baktığı yerden kendisini daha avantajlı görebilir. Ben yerel ittifak konuşulduğunda çok sınırlı ve zımni bir ittifak olur diyordum. Yoksa aşağıya indikçe zorlaşır. İlçede kişiler, siyasiler meclis üyesi hesabı yaparlar. Benim adamım mı seçilecek senin adamın mı der. Yukarıya çıktıkça tartışmalar daralır çünkü liderler büyük paydaya, ülke paydasına bakar on yıl sonrasını görürler ama siyaset en nihayetinde alttaki tabakayı ihmal edemez. Yerel seçimlerdeki zorluk bu bence. Af ve andımız tartışmasının da ötesinde ittifakın zorlukları vardı. Muhtemeldir ki bu zorluklar aşılamadı. Tarafların talepleri birbirinden uzak düşmüş olabilir.

BAZEN BİR CÜMLE BİLE…

Eğer öyleyse partiler arası heyet ve lider görüşmeleri sürüyor, pekala kamuoyuna bu şekilde deklare edilebilirdi. Sert ve tatsız haksız şekilde Bekir Bozdağ’a, Cumhurbaşkanına yönelik sözler sarf edildi?

Siyasette bazen bir sürü bahane edilecek mevzu olur, edilmez ama olmadık bir yerde bir cümle bile rast giden bir şeyi terse döndürebilir. Nihayetinde iki ayrı dünya, iki ayrı düşünce. Yarın farklı şeyler de önümüze gelebilir, bekleyip göreceğiz.

BAHÇELİ’NİN DEMECİ ÇOK SERTTİ

Sayın Bekir Bozdağ’a, Cumhurbaşkanına sarf edilen sözlerin sahibi Bahçeli idi…

Acaba şöyle bir bakış açısı var mıdır MHP’de? “Biz bu süreçlerde çok fayda ürettik, katkıda bulunduk, şu taleplerimiz de çok büyük değil” denmiş midir, bir kırıklık olabilir mi ona bakmak lazım. İkincisi siyasette ılımlı, uyumlu dayanışma kültürü var ama öte yandan Türkiye’de siyaset çok sert zeminde yürür. O sert bir demeçti.

MHP ANT KONUSUNDA CHP GİBİ

MHP bu noktaya nasıl geldi peki? Bir fayda ürettik madem, biz de faydalanalım beklentisi mi yoksa yerel seçimler öncesinde İP ve CHP ile paylaştığı kesişen kümeden daha fazla oy alabilme kaygısı mı?

Türkiye’de vesayetçi kesimin elinde fazla malzeme kalmadı. Eskiden vesayetin kurduğu çok tuzak vardı ve sürekli toplumun başında boza pişirilirdi. Laik, anti-laik vs. gibi. Demokrasi ve hürriyet ortamında vesayet tarafının elde tutacağı fazla konu kalmadı. Andımız böyle bir nefes aldırdı onlara. Çünkü o eski argümanlar işe yaramıyor. Toplum kabul etmedi onları. Vesayetçiler de biraz Atatürkçülük, biraz milliyetçilik, biraz eski tekrarlardan medet umdu, nefes aldı. Tamam, bir konu bulduk gibi oldu. CHP için de, aşırı milliyetçiler için de. MHP’nin de doğasında var. Dolayısıyla o kesişim kümeleri de zaman zaman bir taraftan diğerine şekil değiştirebiliyor. Her ne kadar milliyetçi taban dindarlaşmış olsa da, bu konuda MHP tavrını CHP gibi koydu. O kitlenin yanına koydu ama çok da kıymetli bir konu değil.

BÜYÜKŞEHİRLERDE BÜYÜK PARTİLER KAZANIR

24 Haziranda AK Parti yüzde 42 oy aldı, MHP ise yüzde 11. Yüzde 7’nin AK Parti’den MHP’ye kaydığı, AK Parti’ye mesaj vermek isteyen AK Parti seçmeninin oyunu Cumhur İttifakı çatısı altında tutarak MHP’ye tuttuğu varsayılıyor. Bu doğruysa, “herkes kendi yoluna” da dendiğine göre ne olur, oylar geri mi gelir?

Sektörle ilgili olanlar için, bizim için bu çok önemli bir soru. MHP’den İyi Parti’ye ciddi bir oy geçişi olduysa AK Parti’den de MHP’ye geçtiyse ve AK Parti’den MHP’ye geçen insanlar da başkanlık seçiminde Cumhurbaşkanına oy verdiyse yerelde refleks nasıl olacak? Biz şunu tecrübe olarak biliyoruz, ölçümlerde de öyle, özellikle büyük şehirlerde büyük partiler yani AK Parti ve CHP küçük partilerden hatırı sayılır oy alıyor. Bugün İstanbul’da 42 dediğimiz, AK Parti oyu niye 47’lerde? MHP’den, zımnen İyi Parti’den oy alıyor AK Parti büyükşehirde. CHP’nin de oyu yüksek çünkü o da İyi Parti’den ve MHP’den alıyor. İttifaklar olmadan da büyükşehirlerde MHP ile AK Parti arasında ciddi oy yakınlaşması vardı. Ankara’da da öyle İstanbul’da da… Cumhur İttifakı korunursa büyükşehirlerdeki refleks çok değişmez. Velev ki aday olsun… İyi Parti’de CHP yakınlığı, MHP’de AK Parti yakınlığı devam eder. Ortaya çıkan polemik manzarasının devam etmemesi lazım ama. Cumhur İttifakına saygıyla iş yürüdüğü zaman büyükşehirlerde fazla dezavantaj olmaz.

MHP’nin de ana muhalefet gibi doğrudan AK Parti’nin karşısına geçeceğini düşünmüyorum. Elbette ki siyaset dolayısıyla güçlü oldukları şehirlerde yarışırlar ama bunun karşılıklı söz düellosuna dönüşeceğini düşünmüyorum. Böyle kalırsa büyükşehirlerde hem AK Parti’nin hem de CHP’nin avantajı devam eder.

KARŞILIKLI FAYDALAR UYUŞMADI

AK Parti en fazla anket yaptıran parti. “Görüldü ki AK Parti, MHP’nin güçlü olduğu şehirlerde bile daha güçlü. MHP ise giderek zayıflıyor ve seçimlerde eski yerleri alamayacak, AK Parti’ye ihtiyacı var ama Bahçeli İstanbul’da aday göstermeyeceğiz ama şu illerde de adayımız bu, diyerek AK Parti’yi diyet ödemeye zorladı, ama AK Parti de anketlerde durumu gördü, göze aldı” deniyor. Soru şu; ittifakı anketler mi bozdu?

Ben öyle olduğunu düşünmüyorum. Nihayetinde bir yerde ittifak varsa, ortaklık varsa karşılıklı fayda vardır. İki tarafın da kazanacağı formüller aranır. Araştırmalar, teşkilatlardan alınan bilgiler, toplum ortalamasından alınan bilgiler, gidişat vs. gibi birçok şeye bakılır. Şöyle düşünün: Mesela AK Parti bir ittifaka giriyor, beklediğinden daha az fayda görecekse nazlı bakar. Veya MHP, beklentisinden daha az karşılık gördüğünde. Referandum ve genel seçimde Bahçeli bir beklentimiz yok dedi. Yerel seçimler ise beklenti olmadan yapılmaz. Bence burada her iki partinin de beklentilerinin muvafık olmadığı ortaya çıkıyor.

KARŞI İTTİFAK DAĞILIR MI?

24 Haziran’da karşı ittifakı oluşturan partiler, Cumhur İttifakına karşı bir mecburiyet olarak da yaklaştılar birbirlerine. Cumhur İttifakı yerelde birlikte çalışmayacak. Bu durumda Millet İttifakını oluşturan –buna HDP’yi de dahil edelim- partilerin bir araya gelme ihtimali zayıflar mı?

Bir yönü ile zayıflatıyor ama toplumsal psikolojide de bazı değişikliklere sebep oluyor. Türkiye’de dindarlık, milliyetçilik, Kürtlük gibi kavramlar çok dönüşüme uğradı. Bununla birlikte CHP şu tezi öne sürebilirdi. “MHP gibi bir parti AK Parti’nin yanında, Kürt Milliyetçileri gelin siz de bizim yanımızda olun”. Bir manevi zorlamaya dönüşebilirdi bu. Kürt seçmenin Güneydoğu’da ve İstanbul’da yüzde 30’a yakını AK Parti’ye meyyal duruyor, burada bir gevşeme olabilir AK Parti lehine.

İYİ PARTİ’DE MAYA TUTMADI

Diğer taraftan İyi Parti’nin önünde iki yol var. Partileşecek mi yoksa ittifaklarla gidip belediye falan mı kazanacak. Bence onlar için daha kıymetli olan partileşebilmek. Hala parti maya tutmadı, istifalar olduğunda enteresan beyanatları oluyor… Biri istifa ederken “Bu parti Milliyetçi değil o yüzden istifa ettim” diyor, diğer “seküler değil”, öbürü “sağcı değil, o yüzden” diyor. Demek ki bir toplama var.

MERKEZ PARTİ AK PARTİ

Seçim kazanacağını iddia eden Meral Akşener yüzde 10 oy aldığı seçim akşamı dedi ki “Sonuçtan memnunuz, demek ki Türkiye’nin bir merkez partiye ihtiyacı varmış, biz o boşluğu doldurduk”. Yüzde 10’la merkez parti olunur mu?

Merkez parti şuan AK Parti Türkiye’de. AK Parti yüzde 40-50’yi muhafaza ettikçe ne CHP’nin oyu yüzde 30’a çıkar ne kendine merkez diyen bir partinin oyu yüzde 20’yi bulur. Belirleyici olan AK Parti burada. İyi Parti ya partileşecek ya ittifak arayışına gidecek. Onların handikapı bu.

CHP’NİN İKİ HANDİKAPI

CHP’nin handikapı ne?

CHP’nin de önünde iki handikap var. İyi parti “MHP iyi milliyetçi değil biz daha milliyetçi olacağız”. Biri bu. Diğer taraftan vesayetten canı yanmış bir Kürt seçmen ve HDP var. 40 katır mı 40 satır mı gibi HDP’yi yanına alsa bir dert almasa bir dert CHP için. İstanbul’da HDP ile ittifak yapan CHP Ankara’da İyi Parti ile yapmak gibi bir zorunluluğa giriyor. Sosyolojik tabanı 20-25 bandına sıkışmış bir CHP var. Daha enteresanı CHP sadece oy oranı olarak yüzde 25 ile sıkışmış değil sosyolojik sınıra... Figürleri ve temsilcileri de toplum ortalamasına hitap etmiyor. Onun için her seçimde CHP bir sağcı aday arayışına gidiyor. Abdullah Gül denemesi böyleydi. Bir partinin oyları yüzde 25 ile 20 arasına sıkışmış olabilir ama temsilcileri de bu banda sıkıştıysa onu sürekli toplum ortalamasına hitap edecek aday araması gerekir. CHP’nin zorlanacağı alan bu. Bu sefer de şöyle bir problem ortaya çıkıyor, kendi partisinden kendi temsilcisinden aday koyamıyor, çünkü yüzde 25’e hitap edebiliyor. Bu yüzden de birinci sınıf adaylar çıkamıyor. Yüzde 25’i mutlu edebilirler ama artık oylar yerel yönetimde yüzde 40 ve üzerinde tartışılıyor.

HDP PKK VESAYETİNİ RET EDER Mİ?

Başka partilerin HDP ile ittifakında da zorluklar var. HDP içinde de öyle. PKK ile bitmeyen ilişkisi bir yana, Selahaddin Demirtaş ile şu anki eş başkan Sezai Temelli arasında epey sert bir atışma oldu mesela. HDP ne durumda?

HDP’nin daha derin handikapları var. Türkiye’de siyaset yapacak mı yapmayacak mı? Örgüt de HDP’yi hür bir parti olarak bırakmıyor. Türkiye’de iki vesayet var, biri Türkiye Cumhuriyeti rejim vesayeti -ki geride kaldı. Ama Kemalist vesayetten daha katı bir PKK vesayeti var ve tarzı, biçimi, şekli aynı. Onu kopyalamış gibi duruyor. Zaten örgütler hep mücadele ettiği şeye bürünürlermiş. O eski vesayeti örnek aldı PKK ve HDP’ye siyaset alanında açık bırakmıyor. Onları ancak kendi mevzularının sözcüsü pozisyonunda tutuyor. Bu defa HDP bu handikaptan kurtulabilecek mi? Bu birinci mesele.

Kürt seçmenlerin refleksi var bunun üzerine çok kafa yormak lazım. Hendek teröründen bugüne dek PKK’nın hiçbir çağrısına cevap vermiyor. Milyonluk miting yapan parti 3-5 bin kişiyle miting yapıyor, hatta Diyarbakır’da belediye başkanı görevden alındığında 130 kişi ile gösteri yaptılar. CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ‘Aslında milyonlar var, korkudan gelemiyorlar” demişti. Ama hayır, baskının daha şiddetli olduğu dönemlerde HDP yüz bin kişilik mitingi çok rahat yapardı Diyarbakır da. Şimdi vatandaş gitmiyor, örgüte destek vermiyor.

HDP’NİN HANDİKAPLARI, ÇIKMAZLARI

Ama HDP’ye oy veriyor?

Öyle. Diyorum ki acaba vatandaşın beklentisi şu mudur? Benim siyasi desteğim, oyum senin arkanda ama sen de memlekete dönük iş yap. Yerelde belediyede refahımız için uğraş, yolumuz için uğraş… Türkiye’de de Türkiye siyasetine dönük çalış”.

HDP örgütle aralarındaki durumu problem görüyor mu? Birincisi bu. İkincisi de Türkiye’ye dönük siyaset yapacaklar mı yapmayacaklar mı? 20-30 yıl önce rejimin eskiden yaptığı zulümlere sığınırlardı. Şimdi de sürekli Erdoğan düşmanlığı üzerinde kampanya yapıyorlar. Niye? Zulmeden eski vesayet rejimi, vesayeti temsil eden CHP. Peki, Erdoğan’a düşmanlık nereden kaynaklanıyor? Kürt seçmeni etkileme kabiliyetinde olduğu için. Çünkü oyların yüzde 50’si HDP’ye gidiyor yüzde 40’ı AK Parti’ye gidiyor. Ve son iki seçimdir HDP’den AK Parti’ye oy geçişi var. AK Parti’yi Erdoğan’ı sürekli düşmanlaştırırsak oy bize gelir sanıyorlar. “Tayyip Yahudilerle anlaştı Kürtleri kesecek” falan diyorlar. Ya da Paris’te saldırı olduğu zaman “Tayyip Erdoğan insanları helikopterlere bindirdi Paris’e indirdi” gibi mantıklı da olmayan. Bu tür gerçek dışı söylemlerle bölge siyaseti ne kadar yönetilebilir semin değilim.

KAYYUM BELEDİYECİLİĞİ SANDIĞI DEĞİŞTİRİR Mİ?

Kayyum belediyeciliği diye bir gerçekle de tanıştı artık bölge halkı. HDP’nin yapmadığı belediyecilik hizmeti yapılıyor. HDP’nin PKK’ya aktardığı finans, şehir için kullanılıyor. Bu durum nasıl etkiler seçimi? Kayyum olarak atanan kişiler aday gösterilebilir mi? Halk nasıl tepki verir?

Kayyumlar, yapılan hizmetler konusunda AK Parti’nin çok ümitli olmasını gerçekçi bulmuyorum. AK Parti hükümetinin yaptığı fiziki faaliyetler, insan hakları faaliyetleri o kadar çok, o kadar çok ki. Diyarbakır yoluna bakın, İzmir gibi. Hükümet yatırımları, barajlar, yollar, tüm yatırımlar zaten çok iyi. Nihayetinde bölgede bir oluşum var, PKK ve HDP. AK Parti STK’larıyla, fikriyatıyla bir siyasi mücadele vermeden kalıcı bir sonuca ulaşamaz. Kayyumlar sokakları altından yapsınlar, her gün insanlara yemeklerini bedava versinler, fiziki hizmet siyasi tutuma dönüşmediği zaman büyük toplumsal kaymalar olmaz. İyi hizmet insanın hoşuna gider. Temiz su içmek, temiz kaldırımda yürümek, kentte rahat etmek, hoşuna gider ama çözüm, siyasi bir hesaplaşma ile siyasi bir mücadele. AK Parti siyasetini güçlendirecek, STK’larını güçlendirecek. İnsanlarla birebir oturup güven verecek, bunu uzun vadeli düşünecek, o zaman köklü bir değişim olabilir.

AK Partinin Kürt tabanda yüzde 40 oyu bu hizmetler karşılıyor. Türkiye’de de öyle. Tartışma zaten AK Parti’nin yüzde 40’ının üzerinde başlıyor. Hizmetleri ve yatırımları yüzde 40’ı zaten muhafaza ediyor. Kürk seçmende de AK Parti yüzde 40’ların üzerinde oy alabiliyor.

AK PARTİ NE YAPMALI?

Eskiden seçim dönemlerinde bölgede “AK Parti’nin listeleri ya da başkan adayları iyi olmadı, hoşnutsuzluk var” gibi tartışmalar çıkardı. Böyle bir isabetsizlik bulguladınız mı siz?

İsabetsizliğin kaynağı şudur. Bir bölgede networkünüz, siyasetiniz zayıflıyorsa bilgi kaynaklarınızda zayıflıyor, hata payınız yükseliyor demektir. Güneydoğu Anadolu’da AK Parti siyaseti zayıfladı. 2007’de Öcalan’ın bir açıklaması var. Diyor ki; “her bölgede en güçlü olanla savaşırız. Bugün AK Parti bölgede devletten daha güçlü halk nezdinde. Dolayısıyla bundan sonra AK Parti ile savaşacağız”. İşledikleri siyasi cinayetler, baskılar ve alabildiğine derin örgütlenmeleri… Çözüm sürecini ben faydalı bir süreç olarak görüyorum, bölge halkına olumluyu tattırmış oldu. Şimdi AK Parti’nin siyasi bir projeksiyon ortaya koyması lazım, 10 yılda bölgeyi şöyle normalleştireceğiz, gibi.

SAADET PARTİSİ ÜSTÜNLÜK SÖYLEMİNİ DE KAYBETTİ

Abdullah Gül projesinde Saadet Partisi taşıyıcı aracı olacaktı, kilit parti havasına büründürüldü ama olmadı. Bu hal bir fayda da getirmedi. Hatta Saadet Partisine ilişkin bütün algıları, beklentileri ve hatta geçmişe yönelik hatıraları zedeleyen bir sonuç doğdu. Şimdi ne yapar Saadet?

Saadet Partisi’nin kabiliyeti daha çok zayıfladı. Şimdiye kadar seçimlere girer, madden kaybederdi ama kendilerince manevi bir üstünlük iddiaları vardı. Milli Görüş fikriyatını çok temsil edemeseler de. O hatırayı temsil ettiklerini söylerlerdi, söz üstünlüğü kurabilme kabiliyetleri vardı. Saadet Partisi HDP’nin ve CHP’nin Erdoğan’ı düşürme projesinin parçası gibi oldu. İster Gül ile bu işe kalkışsın ister başkasıyla. CHP’lilerin Türkiye sosyolojisini okuma problemleri var zaten, dindar sosyolojiye karşı hepten körler. Düşündüler ki Saadet Partisini sahneye sürersek yüzde 5 gelir, İP’i sürersek şu kadar, HDP’yi sürersek şu kadar gelir. Fakat kendi oyları HDP’ye gitti, İP’e gitti. CHP’nin sosyolojisi bu kadar ortağı beslemeye yetmedi. Ne Saadet Partisi AK Parti’den 5 puan aldı, ne de İyi Parti oyunu 20’ye çıkarabildi. İyi Parti oylarının yarısı da CHP’den geldi.

CHP’Yİ YÜZDE 17’YE GERİLEMEKTEN MUHARREM İNCE KURTARDI

Hatta bunu da hikayeleştirelim, İyi Parti kurulduğu zaman sol entelektüel çevrede bir ala-u vala ile karşılamak vardı. İlk yaptığımız araştırmalarda CHP’den alınan oran 3’e, 4’e çıktığı zaman AK Partiden hala yüzde 1’di giden. O zaman bir durdular. Ne yapıyoruz diye. Meral Akşener tek aday olarak çıkmış olsaydı muhtemelen CHP’nin oyları 17-18’lere kadar da düşebilirdi. Muharrem İnce başkanlıkta CHP’yi kurtaran kişi oldu.

AK PARTİ İSTANBUL’DA ÇOK GÜÇLÜ

Adaylara geçelim. Ankara ve İstanbul’da AK Parti için bir risk var mı, Cumhur İttifakı yokken? Ankara’da özellikle?

İstanbul muhafazakar karakterli bir şehir. Muhafazakar bir temsilci olabilir. Hatırı sayılır bir banko oyu var. Kadir Topbaş adayken Mustafa Sarıgül o gün için yıpranmamış popüler bir isimdi. 41.9 gibi bir oy aldı. Aslında bugün CHP’nin oyları Sarıgül’ün gerisinde olmakla beraber yerel seçim oylarından yüksektir. 35-36 bandında bir oyu var. AK Parti de ondan 10 puan yukarıda. Elbette ki bu ittifak tartışmaları küçük değişiklikler yapabilir ama nihayetinde AK Parti İstanbul’da güçlü bir parti. Örgütü ona göre, belediyesi ona göre. Zannediyorum ki İstanbul da adaya karşı aday konulacak. AK Parti İstanbul’u elinde tutmayı ister. Zaten oy oranları da buna müsait. Bugüne kadar AK Parti ilçe kaybetti. Ama muhtemeldir ki alma hevesi şuan AK Parti’de ilçelerde daha yüksek görünüyor. İlde de, ilçe de de.

Yerel yönetimlerde değişkenlik çoktur. Partilerin iyi hizmet yapıp yapmaması, başarılı olup olmaması... Büyükşehir adayı olmakla beraber partilerin ilçe adayları da koyması kıymetlidir. Büyükşehirde çok güçlü bir aday koyabilirsiniz, ilçede sıradanlaşırsanız, büyükşehir oyunu etkiler.

ANKARA MİLLİYETÇİ KARAKTERLİ BİR ŞEHİR

Ya Ankara?

Ankara’ya gelince, Ankara milliyetçi karakterli bir şehir, ama yine AK Parti, parti olarak oy oranı iyi, güçlü. CHP’nin 28-29’larda bir oy tabanı var ve şuan yorumcuları yanıltan bir şey var. Mansur Yavaş hikayesi gerçekleşecekmiş gibi bir algı var. O gün ki gibi olacağı sanılıyor ama şöyle düşünün: Bugün MHP, İyi Parti, CHP, AK Parti içindeki milliyetçileri sayalım bir ittifak vardı. Herkes aynı takımdaydı. Melih Gökçek’in uzun yıllar başkan olmasına karşı bir tepki var. Öncelikle MHP ayrı bir parti, İyi Parti ‘A’ dediğinde o ‘B’ diyecek. Refleksi ne olursa olsun. Taban da buna uyar. CHP’nin 30 oyu varsa, bu iki partiden birisi yanında yok demektir. Velev ki milliyetçi bir aday konulsun, AK Parti’nin milliyetçi karakterli bir adayı işi zora sokmadan sonuca götürebilir.

Tabii bugünkü verileri, şartları konuşuyoruz. Genel siyasette de, yerelde de böyle. AK Parti muhalefetin çalışmalarıyla, muhalefet saikiyle oy kaybedip, kazanan bir parti değil. Ülkeyi, işleri, ekonomiyi yönettiği zaman AK Parti oyunu artırıyor, şartlar biraz olumsuza gittiği zaman azalıyor. Oylar kalıcı olarak bir partiye gitmiyor. AK Parti’den ayrı bir partide temsil eden oy şartlar iyi olduğu zaman tekrar geriye dönüyor. Dolayısıyla burada muhalefetin ne yapıp yapmadığı değil de AK Parti’nin ne yaptığı oy hareketi açısından daha kıymetli.

MELİH GÖKÇEK BAŞKA PARTİYE GEÇMEZ

MHP için Melih Gökçek ismi geçiyor ne diyorsunuz?

Melih Bey uzun yıllar AK Parti de görev yaptı başka bir partiden aday olacağını sanmam. Nihayetinde bugüne kadar her girdiği seçimi kazanmış, başarılı olmuş biri herhangi bir partiden girip seçim kaybetme riskini göze almaz.

İzmir?

CHP’nin Ankara da, İstanbul’da alabilmek için olağanüstü, olağanüstü gayretler göstermesi gerekirken AK Parti de İzmir’de bu durum geçerli. AK Parti’nin araştırmacılığı, toplumu kollaması, uygun aday belirlemesi AK Parti kültürü olarak kalmadı aslında. Artık herkes ciddi araştırma yapıyor, ciddi taban yokluyor. Okuma biçimlerinde hata oluyor.

İZMİRLİLER CHP YÖNETECİLERİNİ TANISA CHP KAYBEDER

CHP’li İzmir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu “CHP çalışmıyor, devlet yönetmeye yönelik hiçbir tezi yok” diyerek kendi partisini çok ağır ve içeriden eleştirdi. Bunun yansıması olur mu?

CHP’li bir temsilci, Sünni kesimden bir adam partinin giderek Sünnilerin partiden dışlandığına dair bir bakış açısı var. Diyor ki “İzmirliler evinde oturur partiye gitmezler, gider sandığa oyunu verir. Yöneticileri hane hane dolaştırıp tanıştırsanız CHP seçimde kaybeder. Yönetim profili ile halkın ne kadar koptuğunu görürsünüz”. İzmir çok dışa kapalı bir şehir, kendi kendine yeten bir şehir, tarım olarak ekonomik olarak, sanayi olarak. Mutlu huzurlu, yaşam tarzını önemsemiş, başka şehirlerdeki gelişmeleri gören bir halkı yoktur İzmir’in. Duruma bakar, oyunu CHP’ye verir. AK Parti gelirse hayat tarzımıza müdahale eder, düşüncesi canlı tutuluyor CHP tarafından. Bu şekilde oylar sabitkadem duruyor. AK Parti orada ne yapacak? İzmir ortalamasına hitap eden bir aday bulacak.  Ama o aday CHP ile bir konuda tartışınca o orada kalamıyor.

KAYNAK : Star