Sinan Burhan: Türkiye üzerinde kaos planı var!

Anadolu Yayıncılar Derneği Başkanı Sinan Burhan, Haber7.com'un 'Gündem Masası'na konuk oldu. Burhan gündeme dair özel açıklamalarda bulundu.

ABONE OL
GİRİŞ 14.06.2019 11:37 GÜNCELLEME 14.06.2019 11:47 SİYASET
Sinan Burhan: Türkiye üzerinde kaos planı var!

Anadolu Yayıncılar Derneği Başkanı Sinan Burhan, "Şuanda Türkiye'ye yönelik uluslararası bir operasyon var. Kaos planlıyorlar. Türkiye'nin uyanık olması gerek" dedi.

İşte Sinan Burhan'ın açıklamaları:

- Geçtiğimiz günlerde 5 yabancı medya kuruluşu Türkiye'de ortak Youtube kanalı kurup yayın yapma kararı aldı. Yabancı medya kuruluşlarının Türkiye üzerine bu denli düşmelerini neye bağlıyorsunuz? 

"TÜRKİYE ÜZERİNDE BİR OPERASYON VAR"

Şuanda Türkiye'ye yönelik uluslararası bir operasyon var. RTÜK ve Türksat'ın denetimi dışında internet gibi sanal bir alemin üzerinden uluslararası basında rekabet halinde olan kuruluşlar Türkiye konusunda görüş birliğine vardılar. Türkiye'nin sosyal ekonomik yönünü şekillendirmek ve propaganda yapmak için kurulan bu kanalın denetimsiz olması çok tehlikeli. Sözde özgürlük, tarafsızlık adı altında, bunu hepimiz istiyoruz, bu işe girişiyorlar. Ama Gezi olaylarında ne oldu? Günlerce yayın yaptılar, turuncu devrim yapmak istediler, Başbakanı hal etmek istediler.

Sosyal medya üzerinden, sanal alem üzerinden Türkiye'nin sosyo-ekonomik haritası çizilmiştir. Sizin beğenilerinizi, hassasiyetlerinizi dikkate alarak bir Ar-ge çalışması yapıyorlar, bir mutfak oluşturuyorlar. Dolayısıyla politik, ekonomik, siyasi propagandayı bunun üzerinden yapıyorlar. Türkiye'deki insanların hassasiyetlerini ölçtükleri için yarın bir kıvılcımla ortalığı karıştırabilirler. Sözde demokrasi, bağımsızlık adına yapılıyor tüm bunlar. Biz Irak'a gittik, her yer bariyer, sözde ABD oraya demokrasi, özgürlük götürdü. Ortadoğu'da özgürlük demek ölüm, katliam demektir. Suriye'de özgürlük ne oldu, ülkeyi 7-8 parçaya böldü. Eğer Batı, bir ülkede özgürlük, demokrasi diyorsa, bilin ki o ülkeye katliam ve ölüm gelecektir. Libya'da Kaddafi diktatör dediler, evet yanlışları vardı ama ne oldu? Şuanda iç savaş var. Ortadoğu'da etnik ve mezhepsel bir bölünme var. Amaçları Ortadoğu'nun büyük İsrail için bölünmesidir. Rahmetli Erbakan hocanın bir sözü vardır, "Suriye düşerse hedef Türkiye'dir." İşte şimdi hedef Türkiye.

"KAOS PLANLIYORLAR"

Biz inanmıyoruz. Bu medya kuruluşlarının Türkiye'ye özgürlük getirmeleri mümkün değildir. Kaos planlıyorlar. 12 Eylül darbesi olduğu zaman Jimmy Carter, opera izliyormuş. Orada ona bir CIA mensubu not uzatmış, "Bizimkiler Türkiye'de darbe yaptı" yazıyor. Türkiye bir huzur adasıdır. Eğer istikrarsızlaştırılırsa, Suriyelilerin, Iraklıların sığınacağı hiçbir yer kalmaz. Ben bu girişimi çok tehlikeli buluyorum. Son dönemde dikkat ederseniz çok fazla uluslararası kurumlar sosyal medya ve internet üzerinden kanallar açıldı. Ben bu tehlikeye işaret ediyorum. Demokrasiye ve basın özgürlüğüne eyvallah ama kamu güvenliği, ülkemizin milli birlik ve bütünlüğü tehdit altında olabilir. Bu konuda dikkat diyorum.

Türkiye'de bazı çevrelerin iddia ettiği gibi, basın özgürlüğü olmadığını ve gazetecilerin tutuklandığını düşünüyor musunuz? Medya üzerinden yürütülen bir operasyondan bahsettiniz. Özellikle toplumsal çatışma noktaları kaşınıyor. Buna karşı ne yapılmalı, nasıl hareket edilmeli?

Türkiye'de zaman zaman Türk-Kürt, Alevi-Sünni, laik-antilaik gibi suni çatışma alanları ortaya çıkararak bu konuda operasyonlar düzenlediler. Türkiye'nin bu konuda canı çok yandı. Çok şükür ki Türkiye'nin tarihsel birikim ve tecrübesi bu çatışma ve tuzakları aşacak konumdadır. Elbette dikkatli olalım ama ümidimizi de kaybetmeyelim. Bu coğrafya Selçuklu'nun Osmanlı'nın bakiyesidir. Bunları aşmaya bu coğrafyanın tecrübesi yeter. FETÖ'cüler bu konuda örgütlü bir yapı. Bunların işleri güçleri yok, şuan boş durumdalar bunlarla uğraşıyorlar. PKK'lılar diyor ki bu adamlar bizim kökümüzü kazıyorlar, FETÖcüler diyor ki Erdoğan giderse biz Türkiye'ye döneriz. Bunlar birleşmiş sosyal medyadan operasyon yapıyorlar. Churcill diyor ki, "Türkiye bir ata benzer. Atı ne çok besleyip semiz edeceksiniz ne de açlıktan öldüreceksiniz." Türkiye her zaman bu tip operasyonlarla zayıflatılmaya çalışılıyor. Türkiye ya bağımsız bir Türkiye olacak, ya da müstemleke olacak, bölünecek, parçalanacak. Batılıların tezgahı budur. 

HİÇBİR FARKLILIK TABU HALİNE GETİRİLMEMELİ

Sağcı olabiliriz, solcu olabiliriz. Her şeyden önce yurtsever olacağız. Bu ortak bir payda. Bunun dışında ikinci ortak payda demokrasi. Demokrasiyi güçlendirmemiz gerekmektedir. Burada önemli olan hakarete ve şiddete varmadan bütün farklı toplumsal kesimlerin din ve vicdan özgürlüğü ile ilgili çalışan sivil toplum örgütleri görüşlerini rahat rahat ifade etmeleri lazımdır. Çünkü Batılılar buralardan yaklaşıyor.  Suriye'ye bakıyorsunuz, diyorlar ki Suriye Sunnidir, Esed Nusayridir. Bizim bu kaşıma alanlarını ortadan kaldırmamız lazım. Bizim vatanımız, türkümüz bir. Buna izin vermemek için medyanın kutuplaşma dilini azaltarak yayınlar yapması lazımdır. Önem vermemiz gereken şey hiçbir farklılığı tabu haline getirmemektir. Medya olarak da farklılıkları problem olarak değil, zenginlik olarak gören bir yayın yapmamız gerekmektedir. 

Diyorlar ki Türkiye'de diktatörlük var. Halbuki sayın Cumhurbaşkanımız Türkiye'nin özgürlük anlamında her türlü önünü açmıştır. Geçtiğimiz hafta Adalet Bakanımızın açıkladığı bir yargı reformu mevcut. Bakınız, hepimizin sığınacağı şey hukuktur. Devletin imanı adalettir. Dolayısıyla devlet olarak adil bir devlet olmamız gerekir. Elbette adalet mekanizması zaman zaman eleştirilebilir, hata da olabilir. Ama bunları büyütmeyerek ders almalıyız, zira adalet hepimize lazım.

Bakınız 20 sene önce Kürtçe isim koyamazdınız, selam veremezdiniz. Şuan TRT Şeş var, TRT Kürdi var. Bir zamanlar Şivan Perwer dinleyemezdik, Ahmet Kaya hapisten çıkamazdı. AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan büyük bir sorumluluk ve zorluk altına girerek bu özgürlükleri sağladı. Bugün Ermenice yayın yapan televizyon kanalları var. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı Kürtçü diye suçladılar, Ermeni taraftarı diye suçladılar. Niye? Bu hakları verdi diye. Bakınız bunun adı demokrasidir. Biz sahip çıkmazsak bir sabah çocuklarımızın gidecek okulu olmaz. Bakın biz 10 yıl önce Saadet Partisi yetkilileriyle Suriye'ye gittik. Şam ışıl ışıldı, bir hayat vardı. Bugün elektrik yok, su yok. Ülkemizin kıymetini bilelim. Ufak tefek sorunlar olabilir. Bu sorunları büyütürsek daha büyük sorunlar ortaya çıkar. Bin yıldır bu topraklardayız, adaleti ve refahı ortaya çıkaracak olanlar yine bu topraklardır.

İstanbul seçimlerine dönecek olursak, CHP adayı Ekrem İmamoğlu'nun bir konuşmasında bazı medya kurumlarını ve kurum sahibi aileleri 'tehditvari' sözlerle hedef almıştı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Sayın İmamoğlu ilk çıktığında halis mulis, demokrasiyi özümsemiş bir portre çizmişti. Fakat son dönemdeki üslubunda büyük bir problem olduğunu görüyoruz. Demek ki güç eline geçmiş olsa çok daha ağır kararlar alacak. Sayın Cumhurbaşkanımızı suçluyorlar ya medyada özgürlük yok diye. Sabahtan akşama kadar Cumhurbaşkanı aleyhine yayın yapıyorlar, özgürlük var. Sayın İmamoğlu, daha belediye başkanı olmadan medyayı eleştirdi, tehdit etti. Biz bunu kınadık, bunu kabul edemeyiz. Daha gelmeden siz bunu yapıyorsanız, geldikten sonra hiçbir basın kuruluşunun özgür olma ihtimali yok. Nimeti bilmezseniz, Allah onu elinizden alır. 28 Şubat olduğunda, Refah Yol kapatıldı, Erbakan yasaklı hale geldi, hükümet devrildi, bir tane yazı yazmadılar. Hangi demokrasiden bahsediyorsunuz? Bunlar güçleri eline geçirsin hemen aynısını yaparlar. Sayın İmamoğlu bugün reklam veriyor, sadece kendini destekleyenlere. Kendinize gelince basın özgürlüğü, başkalarına gelince yandaşlık. Buna kimse inanmaz. Ne diyor Mustafa Kemal Atatürk, "Basın özgürlüğünden doğan bir sorunun çözüm yolu yine basındır."

İMAMOĞLU'NUN ORDU VALİSİNE ÇİRKİN SÖZLERİ

Güncel bir mevzu var. Sayın İmamoğlu'nun Ordu valisine hakareti gündemde. İmamoğlu ben "basitlik" dedim diyor. Hadi bize inanmıyorlar, Fatih Portakal da hakaret etti diyor. Ortada ya bir iftira var, ya da bir yalan. Basın özgürlüğünden bahsediyorsak, bunu açıklayın. İstanbul'u yönetecek bir adayın saydam olması lazım. İmamoğlu'nun kullandığı iki cümleden biri "şeffaflık, açıklık" Sayın Portakal, videoyu yayınlamalıdır. Ortada bir iftiracı, bir de yalancı var bunun ortaya çıkması lazımdır.

Seçimler ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Tabloyu nasıl görüyorsunuz? 

Diyorlar ya yandaş, ben bunu kabul ediyorum. Türkiye'de muhafazakar gelenekten gelenler yandaştır deniliyor. Peki soruyorum, sayın Can Ataklı Demokratik Sol Parti'den aday olmadı mı? O tarafsız gazeteci. Sayın Yılmaz Özdil, Binali Yıldırım'ın resminin önünde bir selfie çekerek bir propaganda yaparak, Binali Yıldırım'ı alaya alan bir paylaşım yaptı. O tarafsız gazeteci. Ben bunu anlamıyorum.Uğur Dündar bey, CHP'den adaylık teklifi edildi, Halk Tv'de açık propaganda yapıyor, bu tarafsız gazetecilik. İnsanların siyasi görüşleri olabilir, benim var. Ben yandaşım. Dürüstçe bunu söyleyebiliyorum. Size gelince objektif gazetecilik, bizimki taraftarlık. Eğer hepimiz objektif, siyasetten ari olacak olursak olalım. Bu isimler o kadar çok ki... Yandaşlık sadece bize mi ait? Yoksa öteki cenaha da ait mi? Dürüst olalım. Kardeşim siz nasıl tarafsızsınız, bize de öğretin biz de kendimizi gizleyelim? Ama millet kral çıplak diyor. Siz tarafsız değilsiniz.

"BİNALİ YILDIRIM SEÇİMİ RAHAT KAZANACAKTIR"

Seçime gelirsek, AK Parti seçmeni sandığa sahip çıkıyor. Yoğun bir çalışma temposu mevcut. AK Parti, İstanbul'a çok hizmet etti. Ben İstanbul Üniversite'sine okumaya geldiğimde İstanbul korkunç durumdaydı. Hatıraları unutmayalım. Binali Yıldırım gerçekten pratik zekaya sahip çözüm odaklı bir lider. İmamoğlu'nun bir başarısı var mı? Ben bilmiyorum. Ben iki tarafında projelerini takip ediyorum. Binali Yıldırım'ın geçmiş referansları çok sağlam. Türkiye'de havalimanı olmayan il kalmadı. Bugün Binali Yıldırım İstanbul'un trafiğini, deprem sorununu çözecektir. Ben Binali Yıldırım'ın çok rahat bir şekilde seçimi alacağına inanıyorum.

Bize biraz derneğinizden bahseder misiniz? Ne gibi faaliyetlerde bulunuyorsunuz?

 

 

Son dönemde en fazla öne çıkan vasfımız sivil toplum çalışmaları. Sadece teknik ve idari konularda değil de ülkemizi ilgilendiren sosyal olgu ve olaylarla ilgili tavır koyan bir kuruluşuz. Anadolu Yayıncıları Derneği'nin temelleri ilk olarak 28 Şubat sürecinde atıldı. O zaman Refah Yol hükümetine karşı ulusal basın bir darbe sürecini yönetti. Genelkurmaylık'ta brifingler oldu, balans ayarından bahsedildi. O tarihlerde ulusal güvenlik belgesi istendi. Kanal 7 ile birlikte biz yerel televizyonlar bir araya geldik, "Ulusal güvenlik belgesi hukuka, anayasaya, basın özgürlüğüne aykırıdır" diye 28 Şubatçılara yönelik Ankara'da önemli bir toplantı yaptık. İki profesörün hazırlamış olduğu bir rapor vardı, bunu kamuoyu ile paylaştık. Bizim milli iradeye olan desteğimiz o süreçten başlar.

Ülkemizin kritik virajları oldu. Gezi olaylarında denildi ki çevreyi koruyacağız, parkı koruyacağız. Daha sonra bunun ağaç meselesi olmadığı ortaya çıktı, uluslararası medyanın da içerisinde olduğu bir tezgaha dönüştü. Günler öncesinde CNN, BBC, Reuters gibi kuruluşlar canlı yayın araçları kiraladılar. Sorosvari bir turuncu devrim hevesindeydiler. Dolmabahçe'ye doğru yürüyüş başlatıldı. Sözde o zamanki Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan'ı orada yakalamak, yeniçerivari bir tavır ile hal etmek hevesindeydiler. Günlerce otobüsler, bankalar, kurumlar yakıldı. Biz Anadolu Yayıncıları Derneği olarak, ilk günden buna tepki koyduk, bu bir darbedir dedik. Yeşili biz sizden daha çok severiz, ayrı bir konu ama bu bir darbedir. 

 

 

Daha sonra 17-25 Aralık süreci oldu. Burada FETÖ'cüler tarafından sayın Cumhurbaşkanımız ve ailesine yönelik bir hukuk darbesi yapılmaya çalışıldı. Amaçları sayın Cumhurbaşkanımızı yolsuzlukla suçlayarak hukuken indirmek, hukuksuzluk darbesi yapmak idi. Biz hemen 142 yerel televizyon kanalı ile Cumhurbaşkanımızı ziyaret ettik. Biz, "Sizin düşmeniz Filistin'in düşmesidir, Türkistan'ın düşmesidir, Türk-İslam dünyasının düşmesi demektir" dedik.

Daha sonra 15 Temmuz süreci oldu. Sayın Cumhurbaşkanımızın Marmaris'te bir konuşması vardı, Anadolu Ajansı teknik nedenlerle geçememişti. Bizim oradaki muhabir arkadaşımız görüntüyü bize attı. Bizde hem Anadolu Yayıncıları Derneği'nde hem de Kon Tv'de o konuşmayı yayınladık. Bu sebeple dönemin Başbakanı Binali Yıldırım tarafından "Milli İrade'ye Sahip Çıkma Ödülü" aldık. Günlerce yerel televizyonlar yayın yaptı, halkı meydanlara çağırdı.

Sadece yerel değil uluslararası siyaset ile de yakından ilgiliyiz. Bakın Mısır'da Sisi seçilmiş lider olan Mursi'ye darbe yaptı. Biz Anadolu Yayıncıları Derneği olarak hemen Mısır Büyükelçiliği'nin önüne giderek protesto ettik. Dolayısıyla biz ülkemizi ilgilendiren her türlü sorun karşısında beraberiz. Bunun dışında Suriyeliler için "Şimdi Ramazan, Şimdi Yardım Vakti" başlıklı bir kampanya düzenledik. Geçen sene Temmuz ayında Bakü'ye 40 gazeteciyi götürdük. Orada FETÖ'yü anlattık, 15 Temmuz'u anlattık. Azerbaycan medyası günlerce bizim yaptıklarımızı takip etti. Elazığ'da uyuşturucuya karşı yerel medyanın rolü konulu, Kanal Fırat işbirliğiyle bir proje yaptık. Rize'de Çay Tv ile, medya ve demokrasi konulu toplantılar yaptık. Ayrıca de bizim yıllık ödül törenlerimiz var. Bunları çok önemsiyoruz. Zira bu zamana kadar dernekler, sivil toplum kuruluşları ödül törenleri yapıyorlar, sadece kendi görüşlerine uygun insanlara ödül veriyorlar. Bizim yapmamız gereken iyi ve güzeli özendirmek. 5. senemizdeyiz, milli ve manevi değerlere sahip bütün gazeteci ve sanatçılara ödül veriyoruz. Bu yönüyle Türkiye'nin sayılı ödül törenlerinden biri haline geldi. 

Bizler milli ve yerliyiz, darbecilere her zaman karşı olduk ve bu ülkenin diniyle imanıyla dalga geçmiyoruz. Biz Azerbaycan'a "iki devlet bir millet" gözüyle bakarız ama bazı medya kuruluşları Ermeni diasporası gözünden bakar, Fransızlar ne diyor diye bakar. Biz tarihimize kültürümüze sahip çıkan bir anlayıştayız. Bu toprakların özü, özetiyiz.