İttihat Terakki mantığı nasıl biter?
Yeryüzünün arzu ettiği bir Türkiye'yi oluşturmak için start verildi' diyen Prof. Mehmet Altan, herkese dokunulabileceğini savundu. Altan'ın AK Parti'ye önemli bir tavsiyesi var.
ABONE OLMehmet Gündem'in röportajı
AK Parti dik durursa İttihatçı zihniyet biter
Prof. Dr. Mehmet Altan; “Türkiye'nin dokunulmazları ve dokunulurları olduğunda burası bir hukuk devleti olmaktan çıkıyor. Bunun aşılması lazım, hukuk dışı bir eylem varsa herkese dokunulabilir. Ben İttihat Terakki mantığıyla ciddi bir hesaplaşma sürecinin başladığını düşünüyorum. Yeryüzünün arzu ettiği bir Türkiye'yi oluşturmak açısından bir start verildi. Realite Türkiye'yi süratle demokratikleştiriyor”. diyor.
Türk siyasal hayatı, gerek Anayasa Mahkemesi'nin kapattığı, gerekse halkın desteğini çekmesiyle siyaset sahnesinden silinen partilerin hazin hikayeleriyle doludur. Siyasal tarihimiz bir anlamda bu partilerin başarısızlıklarının hikayesini anlatır. Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu o büyük dönüşümün aktörü olma iddiasıyla siyaset elbisesini giyenlerin kahir ekseriyeti “dönüşerek” iktidar oyunundan koptu. Derinliği idrak edemedi. Niyetleri onları siyaset sahnesinde var etmeye yetmedi. Küçük olanlar, büyüyemedi, marjinal kaldı. Kitle partisi olanlar, sistemin iktidarı kimseyle paylaşmama refleksini göremediğinden hükümet oldu ama iktidar olamadı. Tek parti döneminde müesseseleşmiş, İttihat Terakki ruhunu taşıyan bir çekirdek iktidar var. Değişime ve çağını yakalamaya direniyor. Bir intihar kararlılığı içinde. Kendi mezarını kazıyor. Bugün bu ideolojik tablo o kadar net ki. İktidarı uğruna devleti, milleti maceraya atabiliyor. Türkiye yol ayrımında. Açık bir iktidar kavgası var. Statükocu güçlerle, değişimden, yeryüzünde iddiadan yana olan güçlerin kavgası. Ya sıçrayıp gideceğiz ya da karanlığa mahkum olacağız. Bu tarihi noktada çare hukukun egemen olması, seçilmiş kadronun iktidar olmasıdır. Yeryüzü standartlarında bir devlet yapısının inşası için bu şarttır. Türk demokrasisi milletin oyuyla seçilmiş AK Parti üzerinden bir bozgun daha yaşarsa hukuksuzluk öylesine hakim olur ki, mevcut bilgilerimiz olabilecekleri öngörmeye yetmez. Mazeret demokrasinin hiçbir işine yaramıyor.
Cumhuriyetin kuruluşunda, güçlü bir İttihat Terakki zihniyeti var. Ankara halkı 'teba' olarak algıladı. İktidar olmasını hazmedemiyor. Bugün, tebanın iktidar olmasını sağlayan sosyal dönüşüm ve uluslararası konjonktürle Ankara'nın eski zihniyeti kavga ediyor. İktidarının ilk üç yılında AK Parti eliyle Türkiye muazzam bir dönüşüm yaşadı, demokrasi mücadelesi verdi.
Bu dönemde ana konumuz cumhuriyet ve demokrasiydi. Yeryüzü meşruiyetini arkasına almış AK Parti Kemalist cumhuriyeti demokratik hale getiriyordu. Genel seçimler yaklaşıp yerelleştiği vakit gündem laik-şeriat ikilemine döndü. Bu alanda kimse İttihat Terakki birikimiyle ve bel altı vurmasıyla yarışamaz. Mücadeleyi AB standartlarına uygun ve meşruiyet zemininde yapmak, cumhuriyet-demokrasi ikileminde kalarak laik-şeriat gibi bir saptırmaya yol açmamak gerekir.
İTTİHATÇI ZİHNİYET BİTMEK ÜZERE
Zaten iktidar olamazsanız yapabileceğinizi pek bir şey yok. İktidar olunsaydı yüzde 47 oy almış bir partiye kapatma davası açılamazdı. İçindi bulunduğumuz süreç iyi yönetilirse bu İttihat Terakki zihniyetinin sonu olur. İlk defa AK Parti'yle birlikte Ankara tarafından 'arzu edilmeyen' bir süreç başlatıldı.
Varoşu merkeze, merkezi yeryüzüne taşıdı. Yeryüzü gerçeği, demokrasi ve ekonomik akılla hareket etti.
Şemdinli'de hukukun gereğini yapmak yerine Ankara dengeleri gözetildi. Hukuku gözetmezsen hukuksuzluğu kendine pusula yapmış grup seni alt eder. Nokta dergisinin kapatılmasında pasif kalındı. Derginin gündeme getirdiği iddiaları hükümet çok ciddiye almalıydı. Bugün yaşadığımız sürecin ipuçları oradaydı. Üzerine gidilseydi belki de kapatma davası açılamayacaktı. Ayışığı, Sarıkız darbe girişimlerini duymazdan gelerek, hukuktan yana taraf olmaktan korkarak ayakta kalamazsınız. Ergenekon'un siyasal toplumsal boyutunu 301 oluşturdu. 301 gibi bir zemin olmasaydı Hrant vurulmazdı.
Türkiye'nin önünü açacak bir köklü reform fırsatını yakaladı, çok büyük de destek buldu ama geldiği noktada iktidar olduğunu varsaydı, öteki güçlerle anlaşırım zannetti ve yerelleşti. Cumhuriyeti demokratikleştirme zemininden kaydı, laik-şeriat ikilemine düştü.
Zaten görüyoruz tuzak olduğunu.
Çoktur. AİHM'de en fazla mahkum olmuş yargı bizim. Bu evrensel kurallara göre çalışmadığını gösterir. AK Parti bu konunun üzerinde ciddiyetle durmalı.
ERGENEKON DESTEK ALIYOR
Halk egemenliğini, çevrenin iktidar olmasını hazmedemeyen bürokratik ekibin İttihat ve Terakki geleneğiyle hareket etme ısrarını görüyorum.
Devlet içinde koruyan bir yapı olmadan kimse bu çapta bir işe cüret edemez.
NATO kalıntısı bir yapılanma var. Sivil unsurları silahlandırmaya dayanan, sürekli düşmanın ülkeye saldıracağı propagandasını yapan, tahrip edici, toplumsal yapıyı çürüten bir yapı. Soğuk savaştan sonra demokratik ülkeler bunu tasfiye etti. Türkiye bunu yapmadı. Bizde İttihat ve Terakki'den gelen silahlı bürokrasi eğilimleri her zaman olmuştur. Mesela 28 Şubat bir grubun çok öne çıkmasına neden oldu. Ordu, rejimi kurup sahibi benim dediği için siyasetin içinde duruyor ve hukukun üstünlüğü sağlanamıyor, asker-sivil ilişkisi normalleşemiyor. Bu vatan kurtarıcı anlayış her defasında ulvi amaçlarla olmuyor, buralarda çok büyük rantlar var, hak etmediğin bir yaşam standardı var. Kendi ikbali için kurumun dışındaki güçlerden medet uman, dayanak yapıp daha üstlere çıkmak isteyen bireysel iştahlı adamlar var. Yani Ergenekon'u uzantılarıyla görmek lazım.
Ortaya çıkan büyük tablonun küçük bir parçası. Büyük tablo, devlet içinde ona güç veren odaklar ortaya çıkmadan anlaşılamaz.
İlhan Selçuk, Perinçek, Kemal Alemdaroğlu'na dokunuluyor olması ne anlama geliyor?
Türkiye'nin dokunulmazları ve dokunulurları olduğunda burası bir hukuk devleti olmaktan çıkıyor. Bunun aşılması lazım, hukuk dışı bir eylem varsa herkese dokunulabilir. Ben İttihat Terakki mantığıyla ciddi bir hesaplaşma sürecinin başladığını düşünüyorum. Yeryüzünün arzu ettiği bir Türkiye'yi oluşturmak açısından bir start verildiğini düşünüyorum. Realite Türkiye'yi süratle demokratikleştiriyor ama Kemalist anlayış bunu anlamak istemiyor, AK Parti'nin ayağını çelmeliyor. Bu kavgaya Türkiye'nin sadece hukuktan yana devlet refleksi değil, yeryüzü de girmiş oldu.
Kapatılma davasına karşı yeryüzünün verdiği tepkiyi algılaması ve kullanması halinde Türkiye'yi değiştirebilir. Fırsat algılanmazsa buradan çok ciddi bir kaos da çıkabilir. Yol ayrımındayız. AK Parti her durumda hukuktan yana taraf olmalı.
Öyle olduğunu düşünmüyorum. Ergenekon güncel bir mesele değil. Ankara AK Parti iktidarını hazmedemedi ve 'nasıl bitiririz' diye ilk günden beri arayışta. Bir fiili denemeyi 27 Nisan günü yaşadık. Seçim bunun cevabı sayıldı ama bu hukuksal olarak suçtu. Hukuk dışında bir şeyden taraf olmak Türkiye'nin geleceğini bıçaklamakla eş anlamlıdır. Bugün AK Parti belki de kuruluşundan beri hiç olmadığı kadar güçlenebileceği bir noktada. Eski Ankara AK Parti'nin Kürt sorununu çözmesini istemiyor. Çünkü çözüldüğünde sistemin dönüşeceğini biliyorlar.
O zaman iktidar değişir Türkiye'de.
O açıdan çok kritik bir aşamadayız. Hukuksuzluk her şeyi yaptırır…
YÖK KAPATILMALI
Bu ülkeye en büyük ihanet kendi mesleğine ihanet edenlerden geldi. Rektör rektörlüğünü yapmazsa, profesör profesörlüğünü yapmazsa sen de ona karşı YÖK'ü kapatacaktın. Türkiye'nin anti demokratik kurumlarını kullanmaya çalışmayacaksın, o kurumların tamamını tasfiye edeceksin. Reformist rolünden vazgeçersen Ankara seni yutar. Bu zihniyet bakın üniversiteleri ne hale getirdi. İktidar da şu hataya düşmemeli, türban üstünden üniversite tartışılamaz, türban üzerinden özgürlükler tartışılamaz. YÖK'ü kaldırırsın türban sorunu biter, temel hak ve özgürlükleri sağlarsın türban sorunu biter. Anti demokratik yapılara dokunmadan iş yapayım dersen İttihat ve Terakki mantığı seni zehirler.
AK Parti 12 Eylül'le çok ciddi bir kavgaya girmedi, 28 Şubat'la hesaplaşmadı. Bu elbette kolay değil. Tek parti zihniyetinin en keskin, en radikal, en icraatçı muhalefeti AB'dir. AB'den uzaklaşmak tek parti zihniyetine yakınlaşma sonucunu doğurur. Bu da AK Parti'yi iktidarsız duruma düşürür.
Ama ona karşı elinde büyük imkan var. Bu bir iç egemenlik kavgası, sert, hukuk dışı bunu görüyoruz. Statükocu kesim bu kavgayı kuralsız bir iktidar savaşına dönüştürmek istiyor. Kaybetmekte olduklarını gördükçe daha da çıldıracaklardır. Onun için evrensel hukuk güçlerini yanına alma çok önemli. Biz AK Parti'den bir yenilginin mazeretini dinlemek istemiyoruz, onu yapan partiler bugün yoklar.
Hukuk dışı olanlara karşı yaptırım uygulamak lazım. Türkiye'nin meşru iktidarı vardır evrensel hukuk yanındadır.
Hukuktan yana taraf olmanın hiçbir çıkar sağlamadığına inanç herkeste var. AK Parti, 'benim en büyük dostum evrensel hukuk' mantığında olsaydı böyle bir süreç olmazdı.
Demokrasiye karşı odaklara da dava açılmalı
Esas sorun da burada. 27 Nisan muhtırası Meclis ve halk iradesine bir müdahaleydi. CHP bunu anında destekledi. Yargı CHP'ye “demokrasiye karşı odak oldun” diye bir dava açsaydı, bugün AK Parti'ye açılan dava ideolojik ve siyasal bulunmayabilirdi.
Evrensel hukuk hakim olduğu zaman. Cumhuriyeti kuran zihniyet Müslüman bir halkın demokrat olamayacağına o kadar inanmış ki, bunun için demokrasiden ziyade laikliğe vurgu vuruyor. Sürekli laiklikten dem vurmak, Müslüman bir ülkenin asla demokrat olamayacağı, çağdaş olamayacağı, halkın hiçbir zaman elitlerin istediği noktaya gelemeyeceğinin gizli ifadesi demektir. Bu da halka güvenmemeyi, halkın iktidar olmasına sonuna kadar karşı durmayı emreder onlara.
Daha önce kriz hiç bu noktaya gelmemişti. Kriz; eski yapının yeni durumu taşıyamaması. Halk egemenliği ve iktidarı hiç bu kadar güçlü ortaya çıkmadı. Onun için kriz derinleşti ve büyüdü. Eski Ankara artık eskisi kadar kudretli değil. Şimdi kırılmadan, yapının sakin bir şekilde dönüşmesini sağlamak lazım. Onun için AK Parti bu tartışmayı laik-şeriat ikileminden çıkarıp demokrasi-cumhuriyet ikilemine taşımalı, cumhuriyeti yeryüzünün dinamiklerini de arkasına alarak hızla demokratikleştirmelidir.
Başbakan'a kırgın değilim
Başbakan'a kırgınlığım yok, ben bir kısım tuzakları gösteren eleşti-rilerde bulundum, aman bu noktaya gelinmesin dedim ama olmadı.
Türkiye'deki yerel siyaset beni ilgilendirmiyor. Ben en devrimci, dönüştürücü siyasetin AB olduğunu düşünüyorum. AB'den kopulduğunda bakın neler oluyor. Ben körü körüne AK Parti'yi savunmadım, Türkiye'yi dönüştürecek iradeye destek verdim, bu çıkar desteği değil ilke desteğidir. Elbette statükonun yanında yer alacak değilim…
Elbette. Bundan sonra da görmezse zaten iktidarda kalması da çok mümkün olmayacak. AK Parti'nin en büyük tehlikesi, çevresinin eleştiriyi ortadan kaldıranlarla çevrilmiş olması…
Vahim bir noktadayız
Saydam, demokratik, berrak, karanlık ilişkiler içinde olmayan bir davranışın Türkiye'de zor ama en güçlü duruş olduğuna inanıyorum.
Üniversiteyi nasıl idare ettiğini, nasıl güçlerle ittifak içinde olduğunu biliyorum. Zaten rektörlüktün yasayı uygulamadığı için alındı.
Cumhuriyet gazetesinin eski binası İttihat ve Terakki'nin merkeziydi.
O da bir soru işareti. Türkiye'de esas devlet kim, medyayı kim yönlendirir ona bakmak lazım.
Daha vahim bir noktaya gidilmemesi için dua ediyorum. Bu kontrol dışı bir noktaya akma tehlikesini içinde barındıran bir süreç. Ülkenin eski bilgilerimizle öngörülemeyen bir hale gelmesinden ürkerim.