Cemil Çiçek açıkladı: Büyükanıt’a ulaşamadık!

Milliyet yazarı Abdullah Karakuş, Türk siyasi tarihine e-muhtıra olarak geçen 27 Nisan bildirisinin perde arkasını Cemil Çiçek ile konuştu.

ABONE OL
GİRİŞ 19.04.2021 11:28 GÜNCELLEME 19.04.2021 11:29 SİYASET
Cemil Çiçek açıkladı: Büyükanıt’a ulaşamadık!

Milliyet yazarı Abdullah Karakuş, bugünkü köşe yazısında, 27 Nisan 2007’de dönemin Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü olan Cemil Çiçek ile Türk siyasi tarihine e-muhtıra olarak geçen 27 Nisan bildirisinin perde arkasını konuştu.

Çiçek, Abdullah Gül ile buluşmaya kimin arabası ile gittiğinden dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’a kaç saat sonra ulaştıklarına, Büyükanıt’ın ulaşılamamasıyla ilgili neler söylediğinden karşı bildiri olarak kimin yanıt vermesi tartışmalarına kadar birçok önemli detayı 27 Nisan’ın yıldönümü yaklaşırken anlattı.

Abdullah Karakuş'un bugünkü köşe yazısından ilgili bölüm şöyle:

"Emekli amirallerin gece yarısı bildirisi tartışılırken tarihe e-muhtıra olarak geçen 27 Nisan bildirisinin 14 yılına giriliyor.

27 Nisan 2007’de AK Parti’nin Cumhurbaşkanı adayı olan Abdullah Gül’ün TBMM’deki oylamasının yaşandığı gece Genelkurmay Başkanlığı gece yarısı muhtıra yayınlamıştı. Hükümette bu muhtıraya sert yanıt vermişti. 

Türk siyasi tarihine e-muhtıra olarak geçen 27 Nisan bildirisinin perde arkasını ve o gece yaşananları dönemin Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü olan Cemil Çiçek ile konuştuk.

27 Nisan gecesi 14 saat dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’a ulaşamadıklarını belirten Çiçek, “Ne biz ulaşabildik ne Sayın Başbakan ulaşabildi. Şu garabeti görüyor musunuz? 14 saatte bir ülkenin bir başından bir başına düşman girer çıkar. Zaten savaşlar bile 1-2 saat içinde bitiyor. Bir ülkenin siyasi sorumluluğunu taşıyan hükümet, emrinde çalışan bir makama 14 saat ulaşamıyor. Siz burada iyi niyet arar mısınız? Niye ulaşılamadığı sorulunca ‘eee ben torunumu görmeye gidiyordum. Karayolu ile gidiyordum. Jammerlar olduğu için telefon çekmedi.’ Şimdi bu izah olabilir mi ya? Düşman girse çıksa torununu görmeye gidiyorsun, bu çağda Jammerlar çekmedi olur mu böyle şey? Her hâlükârda herkes herkese ulaşabilir. Yani böyle bir dönemi yaşadık” diyor.

Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi ve eski TBMM Başkanı Çiçek sorularımı şöyle yanıtladı:

İŞARET FİŞEĞİ 12 NİSAN

27 Nisan bildirisi Cumhurbaşkanı adayına yönelikti. Süreç nasıl gelişti?

Cumhurbaşkanı kim olacak tartışmaları 1.5 yıl önce başladı. 27 Nisan bildirisini veren Genelkurmay Başkanı’nın 12 Nisan konuşmasına bir bakın. ‘Özde Atatürkçü olacak sözde olmayacak’ diye işaret fişeği çakılıyor. 27 Nisan’ın hazırlığı hemen tencereye koyar konmaz ısınmıyor. Adayın eşinin başı açık mı kapalı mı tartışmaları yaşandı. O gece cumhurbaşkanlığı süreci başlamıştı. Abdullah Gül aday gösterildi. İlk oylama yapılıyor. Gece post modern dedikleri elektronik muhtıra dedikleri demokraside olmaması gereken bir ayıp bildiri internete kondu. Ondan sonra da dünya acaba Türkiye’de ne oluyor demeye başladı. Gece 23.00’de oldu. Nedense gündüzün aydınlığında kimse bir şey yapmıyor. Hep gece karanlığında yapılıyor. Gece karanlığında yapılan işlerde karanlık işler olur.

İÇİŞLERİ BAKANI’NIN ARABASIYLA GİTTİK

27 Nisan gecesi neler oldu?

27 Nisan’a gelirken bizde böyle bir sıkıntı gözükmüyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminin sancılı olacağını bilenlerdenim. Ama özel bir bilgi yok. Ben o zaman Adalet Bakanıydım. İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu ile aynı apartmanda oturuyoruz. O da ben de Ankara dışı bir programdan geliyoruz. Tam eve girdim, saat gece 11.05, bir gazeteci aradı. Aynı zamanda Hükümet Sözcüsüyüm. ‘Bu bildiri için ne diyorsunuz’ dedi. Dedim ki ‘ne bildirisi?’. ‘Genelkurmay, Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili internete bir bildiri koydu’ dedi. Benim haberim yok, kapıdan yeni girdim. Bir bakayım size döneyim dedim. Bu arada televizyonlar vermeye başladı. Ben de arabamı göndermiştim. İçişleri Bakanı olan Aksu’yu aradım ‘böyle bir şeyden haberin var mı?’ dedim. ‘Yok, ben de yeni eve giriyorum’ dedi. ‘Arabanı gönderdin mi?’ dedim. ‘Yok’ dedi. ‘Arabanı gönderme, Genelkurmay bir bildiri yayınlamış, bunun önüne arkasına bakalım. Ben Abdullah Bey’i bir arayayım’ dedim. Neden Abdullah Bey’i aradım? Birincisi aday ikincisi de bu iş kendi başına olan bir iş değildir. Darbelerin hepsinin şu veya bu şekilde dış bir irtibatı vardır, arkasında bir kısım şeyler vardır. O da Dışişleri Bakanı olduğu için acaba oradan buradan kulağına bir bilgi geldi mi diye. Yani bir yol çizmemiz lazım. Ne yapacağımızı bilebilmemiz için de iyi kötü bilgiye ihtiyaç var. Sayın Cumhurbaşkanımızda o dönem Başbakan ve Balgat’ta. Abdullah Bey’e bir araya gelsek bir konuşsak dedim. Abdullah Bey ‘iyi olur. Ben de Tayyip Beyi aradım’ dedi. Onlar telefonla görüşmüşler.

14 SAATTE DÜŞMAN GİRER ÇIKAR

İlk toplantı nerede oldu?

Abdülkadir Bey ile Dışişleri Konutu’na gittik. Kendisinden başka iki arkadaş daha var Konut’ta. Nedir, ne değildir dedik. Kimsenin bir şey bildiği yok. Eee bildiriyi yazanı arıyoruz, ‘buna neden ihtiyaç duydunuz, ne demek istiyorsunuz’ falan. 14 saat biz Genelkurmay Başkanı’na ulaşamadık. Ne biz ulaşabildik ne Sayın Başbakan ulaşabildi. Şu garabeti görüyor musunuz? 14 saatte bir ülkenin bir başından bir başına düşman girer çıkar. Zaten savaşlar bile 1-2 saat içinde bitiyor. Bir ülkenin siyasi sorumluluğunu taşıyan hükümet, emrinde çalışan bir makama 14 saat ulaşamıyor. Siz burada iyi niyet arar mısınız? Yok şu manada değildir gibi bir hayra yoran bir yorum yapabilir misiniz? 14 saat ulaşamadık. Anlamaya çalışıyoruz. Kimsenin bildiği yok. Neticede ertesi gün benim açıkladığım konu üzerinde değerlendirmeler yaptık sabaha kadar. Sonra Sayın Başbakan’ın başkanlığında dar kapsamlı Başbakanlık Konutu’nda toplantı yapıldı.

AÇIKLAMAYI KİM YAPSIN?

Açıklamanın çerçevesi nasıl çizildi?

Ve bir açıklama yapmaya karar verdik. Açıklamayı da saat 15.00’de yapacağız. İlan ettik medyaya. Açıklamayı kim yapsın? Onlarınki bildiri oldu biz de internet sitesine mi koysak dedik. Yok. Muhtıranın muhatabı kim? Hükümet. Hükümetin başı kim? Tayyip Erdoğan. O mu yapsın? Orada da bir yanlışlık var. Mahiyetinde çalışan kişiye karşı Başbakan bunu muhatap kabul edecek, bildiri yayınlayacağız. O da olmaz. Sonuçta Hükümet Sözcüsü olarak benim yapmam karar verildi. Zaten taslağı belli ölçüde gece şekillendirmiştik. Bazı değişiklikler oldu. Toplantıyı konutta yapıyoruz. Basın toplantısını eski merkez binada yapacağız. O saate kadar hala Genelkurmay Başkanı’na ulaşılamadı.

TORUNUMU GÖRMEYE GİDİYORDUM, ÇEKMEMİŞ

Genelkurmay Başkanı’na ne zaman ulaştınız?

Saat 14’ü biraz geçerken, Genelkurmay Başkanı’nın aradığı söylendi. Basın toplantısı 15.00’te. Niye ulaşılamadığı sorulunca ‘ee ben torunumu görmeye gidiyordum. Karayolu ile gidiyordum. Jammerlar olduğu için telefon çekmedi.’ Şimdi bu izah olabilir mi ya? Düşman girse çıksa torununu görmeye gidiyorsun, bu çağda Jammerlar çekmedi olur mu böyle şey? Her hâlükârda herkes herkese ulaşabilir. Yani böyle bir dönemi yaşadık. Bunu da herkesin bilmesi lazım. Ben basın toplantısına giderken hala Başbakan, Genelkurmay Başkanı ile konuşuyordu. Ben bir kısmını dinledim. Vakit geliyor. Açıklamayı geciktirirsek bu defa başka sıkıntı çıkar. Açıklamayı vaktinde yapmamız lazım. Herhalde zannettiler ki önceki hükümetler gibi bunlar sineye çeker eski muhtıralar gibi. Ama açıklama yapacağımız ortaya çıkınca arama durumu söz konusu oldu diye ben yorumluyorum. Ondan sonra telefondan gelen bilgiyi hesaba katarak böyle bir açıklamayı yaptık.

SİYASETTEKİ ÇİRKİN DARBE GELENEĞİ

Siyasi partilerin tutumu nasıldı o gece?

Belli konularda fikri farklılıklar olabilir, görüş farklılıkları olabilir. Demokraside olacak. Muhalefet ve birden çok parti bunun için var. İktidarın her yaptığını doğru bulmayabilir, bunu eleştirecek. Ama darbe meselesi demokrasiyi katletmektir. Bu katil fiilinin işlenmek için hazırlık hareketlerinin yapıldığı dönemde herkesin demokrasiye sahip çıkması lazım. Halbuki 27 Nisan bildirisi ile ilgili bazı siyasiler ‘bu silahlı kuvvetlerin refleksidir’ tarzında yumuşatmaya, hak vermeye çalışıldı, geçmişte de bu tür şeyler oldu. Demek ki sadece darbeyi yapanların huyları devam etmiyor, siyasette de böyle çirkin bir gelenek var. Halbuki demokrasi hepimizin ortak paydasıdır.

KAVGALI EVE KIZ VERMEZLER

Darbeler dönemi hala kapanmadı mı?

Kapansın istiyoruz. Demokraside hiç akla getirilmemesi gereken konu darbedir. Şu anda 105’ten fazla parti var. İktidar yanlış yapıyorsa bu muhalefete altın fırsat çıkarır. Türkiye’de seçim yapılıyor.

Neden darbe yoluyla ülke sorunlarını çözmek gibi bir alışkanlığı hala sürdürüyoruz. Kaldı ki darbeler hangi sorunu çözdü diye sorduğumuzda hiçbir sorunu çözmediği, mevcut sorunları daha kangren hala getirdiği görülür. Ülkeyi 30-50 yıl geriye de götürdü. En çok darbe Ortadoğu’da yapılır, Ortadoğu’nun hali belli. Mümkün olsa da bunu hem lügatimizden hem hayatımızdan hem de zihnimizden çıkarsak. Bu bizim ruh sağlığımızı bozuyor. Ülkenin geleceği ile ilgili olumsuz değerlendirmelere sebep veriyor, iç huzurunu bozuyor. Devlet hayatında işlerin yürümesine engel çıkarıyor. Ekonomiye büyük zararlar veriyor. Türkiye yabancı yatırımcıya ihtiyaç duyan bir ülke. Kavgalı eve kız vermezler. Yıkılacak duvarın altına kimse oturmaz.

DARBELER VE TERÖR VEKALET SAVAŞININ İKİ YÖNTEMİ

Darbelere yönelik dış desteklerle ilgili neler söyleyeceksiniz?

Gelişmiş ülkeler kendi ordularıyla savaş yapmıyorlar. Vekalet savaşlarıyla istediklerini yaptırmaya çalışıyorlar. Bunlardan biri terör biri darbelerdir. Demek ki darbeler ve terör vekalet savaşının iki ayrı yöntemidir. Bazen bu ikisi birbiriyle de irtibatlıdır. Darbe yapabilmek için teröre yol verirler. Ülkede huzur bozulur, kargaşa çıkar, ne yapalım, gelsin o ülkenin ordusu bu işi halletsin. Darbelere davetiye çıkarmak için terör çıkarılır. Uluslararası güçlerin Cumhurbaşkanımızın dış güçler dediği ülkelerin sayısı da 7-8’dir. Bunlardan bazıları ile stratejik ortağız. Onun için vatandaşımızın olup bitenlere bu açıdan bakmasında fayda var. Türkiye vekalet savaşlarına en fazla sahne olan dünyadaki birkaç ülkeden biridir. 50 yıla yakındır biz terör ile uğraşıyoruz. 15 Temmuz darbe girişimiyle herkesin foyası ortaya çıktı. Demek ki Türkiye’nin 50 yıldır uğraştığı terörün arkasında bu 7-8 ülke var."

KAYNAK : Milliyet