Başkan Erdoğan'ın Kıbrıs ziyareti dünya siyasetinde deprem etkisi yarattı!
Başkan Erdoğan'ın Kıbrıs ziyaretini köşesine taşıyan Haber7 yazarları Prof. Dr. Ata Atun ve Taha Dağlı, Erdoğan'ın ziyaretinin dünya siyasetinde inanılmaz bir deprem etkisi yarattığını yazdı.
ABONE OLHaber7 yazarı Prof. Dr. Ata Atun, bugünkü "Kıbrıs’lı Türklere Pasaport Tehdidi" başlıklı yazısında, Başkan Erdoğan'ın Kıbrıs ziyareti ve açıklamalarının dünya siyasetinde inanılmaz bir deprem etkisi yarattığını açıkladı.
Altun, "Beş’lerin, Helen dünyası ve yardakçılarının Türkiye’yi kınamaları boşuna ve usulen." diye yazdı.
Haber7 yazarı Taha Dağlı ise, "Kıbrıs konusunda BMGK diliyle konuşmak gerek" başlıklı yazısında, "Bakmayın siz, Maraş kararını oy birliğiyle kınamalarına. Kıbrıs konusunda aynı safta sonuna kadar duracak ülkeler değiller onlar. Hele ki iş sahaya gelince, güce gelince, hepsinin güçlünün yanında olma gibi bir huyu varken." açıklamasında bulundu.
Ata Atun'un bugünkü köşe yazısı şöyle:
"Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 19-20 Temmuz’da KKTC’ye, Türkiye’nin önde gelen siyasileri ve bazı Bakanlar ile birlikte yaptığı ziyaret ve açıklamalar, dünya siyasetinde inanılmaz bir deprem yarattı.
Her fırsatta “Dünya Beş’ten büyüktür” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kastettiği BM Güvenlik Konseyi üyeleri, bunlara ilaveten AB Yöneticileri, Helen dünyası ve Helen dünyasının yardakçıları hop oturup hop kalktılar, ard arda açıklamalar yaptılar ama hiçbir işe yaramadı.
Maraş’ta ikinci etap olarak yaklaşık 175 bin metre kare alanın açılmasının verdiği mesaj, algılandığından çok daha öte anlamlar içeriyor. Başta Rumlar olmak üzere bu açılımın ne demek olduğunu anlayanlar, bu siyasi adımın nerelere kadar ulaşacağını net bir şekilde kestirebildiklerinden ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar.
Beş’lerin, Helen dünyası ve yardakçılarının Türkiye’yi kınamaları boşuna ve usulen.
Gerçekte 16 Temmuz’da aldıkları bir kararla Maraş’ın ikinci etap açılışına karar veren KKTC Bakanlar Kurulu, KKTC devleti. Kınanması gereken gerçekte de KKTC Hükümeti ama, KKTC’nin varlığını tanımadıkları için “vur abalıya” misali, sadece Türkiye’yi kınamak ellerinden geliyor.
Maraş’ta taşınmaz malı olduğunu iddia ederek, Maraş’a yerleşmeye ve yaşamlarını KKTC toprakları içinde, Kıbrıslı Türklerin egemenliği altında devam ettirmeye gelecek olan Rumların yaratacağı siyasi deprem ise çok daha büyük olacak. Kısa ve öz olarak, KKTC’nin varlığının ve yasallığının öncelikle Rumlar tarafından kabul gördüğü ortaya çıkacak. Zaten Rum lider Anastasiadis’i de çıldırtan bu olasılık.
Anastasiadis 22 Temmuz Perşembe günü toplanan Rum Ulusal Konsey’de, Maraş’ın 2. etap açılımına karşılık; KKTC siyasilerinin, -1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurucu ortaklarından olan Kıbrıs Türk halkının bir ferdi olmaları nedeni ileü- sahip oldukları AB pasaportlarının geri alınmasını talep etti, sanki de kendisi lütfederek vermiş gibi. Keşke geri alacak, iptal edecek kararı alabilse…
Anastasiadis’in yaptığına “siyasi gaf” deniyor, uluslararası politikada. Söylediğini yapması zor ama bizim için sıkıntı değil. 60 Cumhuriyeti’nin bize sağladığı pasaportları almakla Türklerin maruz kaldığı bir başka haksızlık daha ortaya çıkar, ki Türkiye Cumhuriyeti, siyasilerimize Diplomatik Pasaport, bürokratlarımıza da, hiç bir yerde vize gereksinimi olmayan Yeşil Pasaport verir. Bu gelişmelerin ardından da Rum’dan kopuş ve adadaki ayrılık daha da kalıcılaşır.
Öte yandan; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB’nin Maraş açılımının kınamasına “2004 yılında Annan Planı sürecinde verdiğiniz sözleri halen daha tutmadınız, yerine getirmediniz” yanıtını vermesi, AB’nin nasıl tek yanlı davrandığını, açık ve net olarak bir “Hristiyan devletlerden oluşmuş birlik” olduğunu ortaya koymakta, işine geldiğinde “yalan söylemeyi” politik strateji olarak uyguladığını ve güvenilemez bir birlik olduğunu gözler önüne sermekte.
İsrail’in Türkiye’yi kınaması ise çok normal.
25 bölümlük “Yahudi Protokolleri” zaten İsrail’e bu şekilde davranmasını emretmekte.
Kendisinin, BM’nin tüm kararlarına rağmen halen daha Golan Tepelerini, Kudüs’ü, Sina Yarımadasını ve Süveyş Kanalı’nın doğu yakasını işgal etmesine bakmaksızın, Maraş’ın KKTC toprakları içinde olduğunun göz ardı ederek Türkiye’yi kınamaya çalışması çok gülünç ve bir başka siyasi gaf gerçekten.
Son söz külliye tartışmalarına; Adının ne olduğu önemli değil. Şayet bu topraklara çaktığımız tek çivi bile Rumları/Türk düşmanlarını rahatsız ediyor ve Türklerin Kıbrıs adasına imza atmaları sorun oluyorsa biz doğru yoldayız demektir. Devlet olmanın tüm unsurlarını taşıyan KKTC, bu devleti güçlendirecek, mamur kılacak, varlığını perçinleyecek adımlar atarak yoluna gitmek durumundadır. Eğer 2023 Ekiminde, 2004 yılının 24 Nisanında oylanan Annan Planında yer alan “Kıbrıs Türk Devleti”ne geçiş olacaksa, Metehan’da 500 dönümlük bir alan içinde, Meclis binası, kütüphanesi, Konferans salonları ile bir Cumhurbaşkanlığı külliyesinin olması, “Kıbrıs Türk Devleti”nin saygınlığına saygınlık katacaktır. Buradaki rahatsızlık Türklerin adaya imzalarını atmalarıdır, tıpkı 450 yıldır olduğu gibi…"
Haber7 yazarı Taha Dağlı'nın yazısı ise şöyle:
"Maraş, KKTC’nin. Zamanında inisiyatif alınıp, kapatılmış. Geçen yıl açıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan son KKTC ziyaretinde Maraş açılımından bahsedince kıyamet koptu.
BMGK kararı kınadı.
Oysa Maraş KKTC’nin toprağı.
KKTC yıllar önce o dönemin şartları uyarınca burayı kapatmış.
Kendi isteğiyle kapattığı kendi toprağını şimdi kendi iradesiyle açıyor.
Mesele bu.
Ama BMGK kınıyor.
Kim o kınayan ülkeler.
Başta Amerika.
Irak’ı işgal eden Amerika.
Suriye topraklarını PKK’lılara veren Amerika.
Dahası var, saymakla bitmez.
Bir diğeri Fransa.
Afrika’da 14 ülkeyi yıllarca sömürüp sonra “sizi özgürleştirdim” diyen ama asla özgürleştirmeyip, yarım asırdır o ülkelerin tamamını haraca bağlayan, haraç vermeyen ülkelerde darbe yapıp, liderlerine suikast düzenleyen Fransa.
Bir diğeri İngiltere.
Yeryüzünde sömürgecilik denince, ilk akla gelen İngiltere.
Bir diğeri Rusya.
Kırım’ı “aldım” deyip, haritasına katan, Kafkasya’da istediği yeri askeri bölge ilan edip, askeri üs kuran Rusya.
Bir diğeri Çin.
En başka Doğu Türkistan sabıkası olan ve başka ülkelerin, hakların toprakları üzerinde hak talep etme mahiri olan Çin.
Türkiye ve KKTC’nin Maraş açılımı, Maraş kararını kınayan BMGK Daimi üyesi 5 ülkenin başka topraklar üzerinde yediği haltlarla kesinlikle karıştırılmasın.
Çünkü Maraş, KKTC’nin kendi toprağı.
Kendi toprağını kapatmış şimdi yeniden açıyor.
Buna karşı gelenler ise başkalarının topraklarını gasp etme ustası ülkeler.
Demek ki, BMGK üyesi ülkeler gibi olmalı.
Yani Maraş’la kesinlikle yetinilmemeli.
Adada yüzyıllarca Türk damgası vardı.
Hala da var.
Ne kadar silmeye çalışsalar da hala var.
O damgayı o mührü hatırlatma işini sadece Maraş’la sınırlamamalı.
BMGK üyeleri ne yapıyorsa, onların anlayacağı dilden konuşup, pazarlıksa pazarlığa en tepeden oturmalı.
Hakkın olana “bu benim” dediğinde gürültü koparıyorlar.
Madem öyle, onların yaptığını yapıp, bir de öyle denemek lazım.
KKTC egemen eşitlik ilkesiyle hareket ediyor.
Bu bile zorlarına gidiyorsa, daha fazlasını yapmak gerek.
Çünkü uluslararası hukuk ne derse desin, işlerine gelmeyince takmıyorlar.
Dünya’nın 5’ten ibaret olduğuna öyle alışmışlar ki, aksine tahammül edemiyorlar.
Ama dünya 5’ten büyük.
Bunu sahada da onların yüzüne vurma vakti geldi.
KKTC’nin hakları Maraş’tan başlayıp, Maraş’la sınırlı bırakılmadan bir an önce garanti altına alınmalı.
Kimse unutmasın.
1974’te belki de adanın tamamı Rum işgalinden kurtarılacaktı.
Çünkü Türkiye iradesiyle, adada yumruğunu masaya vurduğu sürece ne Yunan ne Rum, buna asla dayanamaz. Arkalarındakiler de ancak ve ancak bir yere kadar dayanabilir.
Hele ki BMGK’nin 5 daimi üyesi, diyoruz ya, aslında 5 birbirine benzemez onlar.
Hepsinin kendi içlerinde ayrı ayrı savaşları var.
Bakmayın siz, Maraş kararını oy birliğiyle kınamalarına.
Kıbrıs konusunda aynı safta sonuna kadar duracak ülkeler değiller onlar.
Hele ki iş sahaya gelince, güce gelince, hepsinin güçlünün yanında olma gibi bir huyu varken."