Yarım asır sonra Yassıada utancı

27 Mayıs darbesi sonrası Yassıada'da 15 ay eziyet çeken eski DP Milletvekili Gıyasettin Emre, 92 yaşında ilk kez yaşadıklarını anlattı. Emre'nin anlattıkları dehşet verici:

ABONE OL
GİRİŞ 30.05.2008 11:23 GÜNCELLEME 30.05.2008 11:23 SİYASET
Yarım asır sonra Yassıada utancı

Röportaj: Erdal Şen

Eski DP Milletvekili Gıyasettin Emre, 27 Mayıs darbesinin ardından Yassıada'da yargılandı. Emre, adada geçen 15 ayını Zaman'a anlattı.
27 Mayıs darbesinin ardından Yassıada'da bir insanlık dramı yaşandı. Siyasetçiler, valiler, demokrasiyi savunan askerler ağır işkencelerden geçti. Kiminin kafası yarıldı, kiminin yüzünde sigara söndürüldü, kimisi üzerine binilerek aşağılandı... 

92 yaşındaki Gıyasettin Emre, bu acı günleri bizzat yaşadı. Yassıada'da 15 ay eziyet çeken Demokrat Parti (DP) milletvekillerinden. O günleri anlatırken dudakları titriyor, gözleri doluyor. Her şeye rağmen, çocuklarıyla asker arasına soğukluk girmesini istemediklerini söylüyor. Bunu şu sözlerle dile getiriyor: 'Yaşadıklarımızı çocuklarımıza anlatmamak için aramızda sözleştik.'

Emre'nin Zaman'a yaptığı açıklamalar bir dönemin perdesini aralıyor.

Darbe öncesi ülkeye nasıl bir hava hakimdi?

Gerilim tırmandırılıyordu. Nümayişler yaptırılıyor ve darbe ortamı planlı şekilde hazırlanıyordu.

Basın ve muhalefetin pozisyonu?

Gazeteler körüklüyordu özellikle. Bugün nasılsa o günlerde de aynısını yapıyorlardı. CHP'nin tutumu çok sertti.

Bu gerilimin darbeye kadar gideceğini tahmin ediyor muydunuz?

O günlerde Irak'ta darbe olmuştu. Arkadaşlara diyordum ki: 'Oradakine benzer şeyleri bizde de yapacaklar galiba.' İşaretler aynıydı çünkü.

Endişenizi Adnan Menderes'le paylaşmış mıydınız?

Darbeden iki gün önce Başvekilimiz randevu verdi. Kendisine dedim ki: 'Artık darbenin ayak sesleri sağır sultanın kulağına geliyor. Tehlikeyi sizler görmüyor musunuz?' Yanımda bakanlardan Celal Yardımcı vardı. O da 'Hava biraz sıkıntılı.' diyerek beni destekledi. Menderes ikimizin kollarından tutarak pencerenin önüne götürdü. Nöbet tutan askerleri gösterdi ve şöyle dedi: 'Şu Mehmetçikler başbakanlarının gece 1'e kadar burada beklediğini, sabahın 7'sinde tekrar çalışmak için geldiğini görüyor. Bunlar mı bana darbe yapacak?' Ertesi gün Eskişehir'e gittik. Kalabalığı görünce, 'Böyle bir hareketi millet kendi elleriyle boğar.' dedi bana. Hakikaten ben de inandım o halkı görünce.

27 Mayıs sabahını anlatır mısınız?

Önce Meclis'e götürüldük. Arabam oradaydı. Binbaşı binmiş benim Mercedes'e. Kendimizi tanıtınca, 'Ben de siz davarları arıyordum.' dedi. Harp Okulu'nun kapısına bıraktı. 'Mucip Ataklı Albay bekliyor. Sizi arayacağım.' deyince, arayamayacağını ve halen hüviyetimizin devam ettiğini anlatmaya çalıştım. Alaylı bir şekilde, 'Siz gidin derdinizi Marko Paşa'ya anlatın.' dedi.

Birkaç gün sonra da Yassıada'ya götürüldünüz...

Üçer kişi elleri bağlı halde uçağa bindik. Camlar açık. Burhan Onat, çok üşüyünce 'Kapatsanıza şunları, soğuktan öldüreceksiniz.' dedi. Askerlerin en başındaki kişi, 'Bilmediğiniz bir diyara gidiyorsunuz. Deprendiğiniz takdirde vur emri verilmiştir.' uyarısında bulundu.

Yeşilköy'de gemiye bindirildiğiniz ana kadar çok arbede olduğu doğru mu?

Askerî havaalanında uçaktan indiriliyoruz. Sille tokat, tekme, küfür...

Aranızda bayan vekiller de vardı.

Aynen. Aynı sopa, aynı yumruk, aynı tekme, aynı hakaret.

Yassıada'daki ilk izleniminiz ne oldu?

En fazla bir ay yaşarız dedim. Koku, pislik, alışık olduğumuz bir görüntü değildi.

15 ay orada kaldınız. Günler nasıl geçiyordu? Düzenli yemek gelir miydi?

Yemekte konuşamıyorduk. Konuştuğu için dayak yiyen çok oldu. Her sabah kumlu pırasa, akşam da taşlı fasulye veriyorlardı.

Sıkıntılar pek anlatılmıyor. Aradan geçen yarım asır sonrasında ne dersiniz?

Yassıada'daki gibi bir siyasî cinayet dünya tarihinde az görülür. Fakat o acıları çekenler öylesine necip çıktı ki, oradan ayrıldığımızda kimse bu eziyetlerden bahsetmedi. Çocuklarımızla askerler arasına soğukluk girmesin diye anlatmamaya söz vermiştik aramızda. Acılarımız o günlerde efkar-ı umumiye intikal ettirilse de, bu ordu ile millet arasında bir daha köprü kurmak mümkün olamazdı.

Yassıada'da en fazla etkilendiğiniz olay neydi?

Konya Valisi Cemil Keleşoğlu'nun intiharı. Yanımdaki ranzada yatıyordu. Bir gün bir teğmen geldi. Keleşoğlu'na, 'Hatırlıyor musun beni? Şurada birlik kumandanıydım, siz beni oradan aldırdınız.' deyip küfür etti ve tokat attı. Öyle şiddetli idi ki tokatın sesi yükseldi gitti adeta. Mahcubiyetinden gözlerinden yaşlar akmaya başladı valinin. 1 saat sonra tuvalete gitti. Ranzanın altında demirler vardı. Koparmış yerinden ve tuvalette o demirlerle boynunu kesmiş.

Siz bir işkenceye maruz kaldınız mı?

Yassıada kumandanı Tarık Güryay beni bir keresinde çağırdı. Bir ara Menderes'le ters düştüğümü öğrenmiş. Önce iltifat etti sonra duruşmalarda Menderes aleyhine tanıklık etmemi istedi. 'Ben kendimi kurtarmak için başkasına iftira edecek insanların seviyesinde değilim.' deyince, getirdikleri çayı yudumlatmadan, 'Alın bu adamı.' diye bağırdı. Yeraltındaki mahzene götürdüler. Beni iterlerken direndim. Kafam demirlere sürttüğü için yarıldı. Üç saat kan akar vaziyette kaldım. Sonradan 12 dikiş atıldı.

İşkence mahzenleri miydi onlar?

Evet. Bizans döneminde de işkence mahzeni olarak kullanılmış.

Mahzende başka kimse var mıydı?

'Bana bir sigara verebilir misiniz?' diye bir ses duydum. Bu Menderes'in sesiydi.

Ona da işkence yapılmış mıydı?

Elinde sigara söndürülmesi meselesi var. Defalarca söndürmüşler.

Başka hatırladığınız kişiler var mı?

Duruşmalarda Mahkeme Başkanı Başol ağır konuşur ve alaylı ifadeler kullanırdı. Başvekili, 'Adnan bu tarafa gelsin' diye çağırırdı. Fatin Rüştü Zorlu, bir keresinde sert karşılık verdi. Ertesi sabah Fatin Rüştü'nün gözünün mosmor olduğunu gördük, gözünü patlatmışlardı.

Siyasilerin yanı sıra adada tutuklu olan komutanlar da vardı. Onlara ayrı bir muamele oluyor muydu?

Onlar çok daha acı yaşadılar. Mesela Hava Kuvvetleri komutanı iken tutuklanan Tekin Arıburun. (Arıburun'un babası Çanakkale'deki 57. Alay Komutanı Yarbay Hüseyin Avni Bey.) Meydanda onunla alay ediyorlardı. Eşek yapıyor sırtına biniyorlardı.

Ya Genelkurmay başkanlığı yapmış olan Rüştü Erdelhun ve Nuri Yamut?

Erdelhun'u çok mahzun görüyorduk. Bu tür hareketler onlara çok daha fazla acı veriyordu. Nuri Yamut'un yüzünde sigara söndürdüklerini yanında bulunan Erzurum Mebusu Rıza Topçuoğlu anlattı. Bir teğmen yüzünde sigara söndürmüş. O da dönüp demiş ki, 'Oğlum baban eşek de olsaydı bunu yapmazdı.' Nuri Paşa bir süre sonra Yassıada'da kalbine yenik düşüp vefat etti.