Org. Başbuğ'a Siyasi demeci kapat ricası
Ertuğrul Özkök'ün dün Başsavcı Yalçınkaya'ya ‘parti kapatma defterini kapatması’ için ricacı olmasının ardından be kez de benzer bir rica Murat Yetkin'den Org. İlker Başbuğ'a geldi. Yetkin, iki kişiyi sorumluluğa çağırdı.
ABONE OLErtuğrul Özkök'ün yargının ve askerin siyasete müdahale etmemesi yönündeki ricasına katılan Radikal gazetesi yazarı Murat Yetkin, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'a siyasi demeç defteri kapatması için köşesinden ricada bulundu.
Ne olur sayın Başbuğ?
Artık lafı uzatmadan söylemek gerekiyor. Türkiye, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün deyişiyle yeniden bir ‘kısır’ döngüye girdi.
Halkın yakıcı gündemi olan işsizlik, hayat pahalılığı, ayrımcılık gibi konular gündemde yer tutamıyor. Çok önemli dış gelişmelerle karşı karşıyayız: Kıbrıs Rum Cumhuriyeti garantörlük anlaşmasını yırtıp atarak, Ermenistan protokolü Meclis’inden geçirerek Ankara’yı köşeye sıkıştırmaya çalışması, İran’da -içinde olduğumuz- nükleer pazarlık, Balkanlarda Bosna’nın yeniden patlama işaretleri vermesi, enerjide kavşak ülke olacağız derken şarampole yuvarlanma tehlikesinin baş göstermesi gibi konular gündemde yer tutamıyor.
Ekonomisi baş aşağı giden Arjantin’in bugünlerde halkın dikkatini dağıtmak için olsa gerek, yeniden İngiltere ile Falkland krizi icat etmesini bilmem izliyor musunuz?
Türkiye komşularla sıfır sorun politikası izlemeye başladığından bu yana, örneğin zamanında Tansu Çiller’in Kardak kayalığı fırsatını ganimet bilip Yunanistan’la savaşacakmış gibi yapması gibi bir seçenek de şu anda yok. Zaten o seçenekler hep askerin siyaset karşısında gücünü artırıcı olarak yorumlandı; en azından şu sıralar rağbet bulan yorumlar o yönde.
Yanlış anlaşılmasın, yargının kendi içindeki siyasallaşma kavgasını küçümsüyor, bunun suni bir kavga olduğunu düşünüyor değilim.
Kazanan olmazsa, hepimiz kazanırız
Bu kutuplaşmanın hiçbir tarafın galibiyetiyle sonuçlanmaması ve dolayısıyla Türkiye’nin siyasi ve ekonomik yönden daha özgür bir ülke olmasına katkıda bulunmasını umuyor ve bekliyorum.
Çünkü şu anda süren bir hukuk devleti tartışması değildir; daha çok kanunların kimin kontrolünde olacağı tartışması görünümündedir.
Bu kısırdöngünün kırılması için Türkiye’de artık siyasetin kendi haline, akışına bırakılması gerekiyor.
İki gün önce Radikal’de yayımladığımız bir AK Parti yetkilisinin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yeniden kapatma davası açması halinde hemen seçime gitmek isteyecekleri sözleri, bence çok öğretici. İsmi bende saklı yetkili, 28 Şubat 1997 gibi, 27 Nisan 2007 gibi siyasete dışarıdan, askeriye, ya da yargı üzerinden yapılan müdahalelerin ters teptiğine ve müdahale ile hedef alınanın güçlenmesine yol açtığını AK Parti örneğiyle veriyordu.
Dün Milli Güvenlik Kurulu toplantısındaydı, ama Başbakan Tayyip Erdoğan’ın son günlerdeki alışılmadık suskunluğu gelişmeleri dikkatle izlediğini gösteriyor.
Ertuğrul Özkök dün Hürriyet’te Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’ya açık mektup yazarak, kapatma davası açmamasını, siyasete yargı yoluyla müdahale devrini kapatma onurunu taşımasını için kendi deyimiyle yalvardı.
Bu isteğinde Özkök’e katılıyorum.
Genelkurmay Başkanı’ndan bir talep
Bir eklemede bulunmak istiyorum: Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin saldırı altında olduğuna inanıyor. Tahmin ediyorum, bir yandan kurumunu, personelini korumak, moral vermek kaygısıyla, bir yandan bunca yılın müfredatı ve alışkanlıklarıyla yetişmiş alt kademelerini teskin etmek için -görevi ilk devraldığındaki söylemini esneterek- demeçler veriyor.
Saldırıların sabrını taşırdığını söylüyor.
Tepkisinde haklı olabilir, en son dün, kendi personeliyle yaptığı bir toplantıdan olduğu bildirilen bir ses kaydı yayımlandı. AK Parti iktidarının çalışabileceği en makul Genelkurmay Başkanı’nı ne yazık ki harcamak, kaybetmek üzere olduğu yolunda Ankara kulisinde dolaşan fısıltılar var.
Ama Türk siyasi tarihinin, en son Kazım Karabekir’i anma gününde Başbuğ’un kendisinin de üstü kapalı kabul ettiği gibi askerle kötü deneyimleri de var. Siyasetin müdahalelerle kesintiye uğraması Türkiye’ye ne yazık ki kazandırmadı. Bugün, Yunanistan’la birlikte AB’ye üye alınmış, terörizm sorunu olmayan, daha geniş özgürlüklerin tadını çıkaran, ya da Güney Kore ile birlikte sanayi toplumundan ötesine geçmiş bir ülke olabilirdik; onlardan daha iyi durumda olabilirdik.
Özkök’ün dün YC Başsavcısı’na ‘parti kapatma defterini kapatması’ için ricacı olması gibi, ben de Genelkurmay Başkanı’na siyasi yöne çekilecek, hükümetlerle siyasi-idari çekişme olarak istismar edilecek demeç verme defterini kapatması için ricacı oluyorum. Sabrının sürmesini temenni ediyor, asıl böyle bir sabrın sonunun selamet olduğuna inanmasını diliyorum.
Türkiye’nin artık siyasetine dışarıdan müdahale edilen bir ülke olmaktan, siyasetçilerinin bu müdahale alışkanlıklarını lehte ya da aleyhte istismar ettiği bir ülke olmaktan çıkması için bugünlerde en çok iki kişiye, Yalçınkaya ve Başbuğ’a sorumluluk düştüğüne inanıyorum.