Öğrenci eylemleri 6. Filo'yu hatırlattı
Öğrenci eyleminin en renklisi şüphesiz 6.Filo!Dolmabahçe'ye demirlendiğinde, genelev kadınları dahil protestoya koşmuştu. Askeri deniz dökmek isteyen de, ona karşı namaza duran da vardı. İşte renkli protesto tarihi:
ABONE OLGürkan Hacır'ın yazısı
Yumurtalı şenliğe şükredin... 1969'da, ülkemize gelen Amerikan donanmasını bambaşka bir şenlik karşılamıştı
1980 darbesinin neye mal olduğunu şimdi daha iyi anlıyoruz. Tamamen apolitize edilmiş bir halk, sindirilmiş sivil toplum, örgütlenmesine izin verilmemiş bir gençlik... En ufak bir protestoya bile tahammül edememe hali...
Mülkiyeli gençlerin yaptığı 'yumurtalı eylem' dünyanın en masum eylemidir. Ne var bunda?.. Bundan daha naif nasıl bir tepki gösterebilirlerdi?
Ama Başbakan'ın öğrencilere kızması, Kuzu'nun onları şikayet etmesi normal...
Mesele özgürlükten ne anlaşıldığıyla ilgili... Bakın Amerikan 6. Filosu ülkemize geldiğinde neler yaşanmıştı?
GENELEV PROTESTOSU
O günlere uzanalım mı?
6. Filo'nun 60'lı yılların sonunda Türkiye'ye yaptığı ziyaret, eşi benzeri o tarihe kadar görülmemiş protestolara neden oldu. .
6. Filo'nun ilk durağı İzmir'di. İzmir Limanı'na demirleyen filo, protestoyla karşılaştı. Öğrenci örgütleri, sendikalar, sivil toplum örgütleri; emperyalizmin gözcüsü olarak düşündükleri bu filoyu kendi limanlarında görmek istemiyorlardı.
Ama 6. Filo'ya en ilginç protesto, bambaşka bir meslek grubundan geldi. 'Genelev çalışanları' bol parayla sahile inmiş Amerikan askerlerine 'dükkan'larının kapalı olduğunu açıkladılar.
Türk kadınıyla tanışmaya hevesli Amerikan denizcilerini içeri almadılar. Dünyada eşi benzeri olmayan bir eylem koymuşlardı. 'Tepecik sakinleri' ilk büyük anti-emperyalist eylemin sahibiydiler.
6. Filo bir sonraki durağında İstanbul Dolmabahçe önüne demirledi. Asıl büyük gürültü de orada koptu. Dünyada esen rüzgarla giderek hareketlenmiş 68 kuşağı için bu kabul edilemez bir şeydi.
Amerikan askerleri denize dökülecek ve çok yakınlarında hissettikleri devrimi yapacaklardı.
Hemen her gün protesto eylemleri yapılıyordu. Bu protestolardaki sosyalist motif ise İslamcı gençleri rahatsız etmeye başlamıştı.
Onlar da Milli Türk Talebe Birliği, İlim Yayma Cemiyeti gibi derneklerde örgütleniyorlardı. Ama solcuların giderek artan eylemlerine karşı bir direniş komitesi kurmuşlardı. 40'lar Komitesi.
Bu komitenin üyeleri arasında ünlü bir isim de vardı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül.
BEYAZIT'A KIZIL BAYRAK
Ama bu tepkileri örgütleyen asıl bir gazeteydi. Mehmet Şevket Eygi'nin sahibi olduğu Bugün Gazetesi. Olayların fitili Bugün Gazetesi'nde ateşlendi.
11 Şubat günü Beyazıt'ta yapılan eylemde Beyazıt Kulesi'ne kızıl bayrak çekilmesi bardağı taşıran damla olmuştu. Gazete ertesi gün 'Tarihimizin en kara günü' başlığıyla çıktı.
Mehmet Şevket Eygi 'Kızıl komünistler'e hadlerinin bildirilmesi gerektiği çağrısını yaptı. 14 Şubat günü Milli Türk Talebe Birliği'nin, Cağaloğlu'ndaki salonunda 'bayrağa saygı' toplantısı yapıldı.
MTTB Başkanı İlhan Darendelioğlu'na göre 'memlekete ihanet eden bu hainleri toprağa gömme zamanı gelmişti.'
AMERİKALILAR ŞOK OLDU
Ancak işin tuhaf yanı şuydu; muhafazakar gençlik, solculara olan tepkisinden dolayı Amerika'nın yanında yer almaya karar vermişti. Hatta 16 Şubat Pazar günü inanılmaz bir eyleme imza attılar. Dolmabahçe'ye demirlemiş 6. Filo'ya ait bir gemiyi kıble yaparak namaz kıldılar.
Amerikan deniz subayları şaşkındı. İzmir'de genelev kadınları onları kapıdan içeri almamıştı. Şimdi de İstanbul'da gemileri kıble kabul edilmiş, muhafazakar gençlik gemiye karşı namaz kılıyordu.
Devrimcilerse Amerikalıları denize dökmek için Dolmabahçe'ye yükleniyordu. Ancak aşmaları gereken hazırlıklı bir kitle vardı. Hazırlıklı diyorum, çünkü MTTB'ne gerekli aletler dağıtılmıştı.
16 Şubat 1969 Pazar günü ateşle barut yan yana gelmişti. Ve beklenen kan döküldü.
Protestocu solcular kalabalıktı. Yaklaşık 35 bin kişiydiler. Karşıda onları bekleyen 3 bin kişilik bir kalabalık vardı.
Ama polis protestocuları dağıtmaya kararlıydı. Taksim meydanında polis destekli İslamcı gençlik kendinden çok daha fazla olan bu protestocuları püskürtmeyi başardı. Ali Turgut Aykaç ve Duran Erdoğan hayatını kaybetti. Onlarca kişi yaralandı.
İçişleri Bakanı Faruk Sükan olayların sorumlusu olarak Türkiye İşçi Partisi'ni ilan etti. Aydınların tavrı ne oldu dersiniz? Şair Fazıl Hüsnü Dağlarca davetli olduğu 'Uluslararası Şiir Programı'na Amerika'nın ev sahipliğini yaptığı gerekçesiyle katılmaktan vazgeçti.
Peki, kanlı pazarın video görüntüleri var mı? Vardı. Üstelik bu görüntüler TRT tarafından kaydedilmişti. Hatta mart ayında 'Kanlı Pazar' adıyla yayınlanacaktı. Ancak Başbakan Süleyman Demirel son anda devreye girdi ve TRT'deki bu yayını önledi.
Gazeteci Atılay Kayaoğlu ise Ali Turgut Aykaç'ın öldürülüşünü çektiği fotoğrafıyla yılın en iyi fotoğrafı ödülünü aldı...)
Buram buram provokasyon kokan bu 'kanlı gün'ün bayraktarlığını yapan bir isim akıllarda kaldı. Bugün gazetesinin sahibi M. Şevket Eygi.
Ancak gazetedeki bir başka ilginç isim de Şule Yüksel Şenler'di. Şule Hanım yıllar sonra Türkiye'de türban meselesini gündeme ilk getiren kişi olarak ünlenecekti.
Şule Yüksel Şenler ile Şevket Eygi, Anadolu'yu il il gezerek kadınların tesettüre girmeleri gerektiğini anlatıyorlardı.
Hatta üniversitede ilk türban eylemi 1968 yılında Ankara DTCF'de yapılmıştı. Şule Şenler'in sıkı bir okuru olan Hatice Babacan türbanla derse girmek istedi. Ancak ısrarını sürdürünce okulla ilişkisi kesildi.
ÖZAKINCI'NIN BULDUĞU BELGE
Gelelim Şevket Eygi'ye...
Araştırmacı Cengiz Özakıncı, Şevket Eygi'nin Kanlı Pazar'dan tam 20 gün sonra hesabına yatan bir parayı bulup çıkarttı. Üstelik dekontuyla...
Özakıncı'nın yayınladığı belgeye göre 'Kanlı Pazar'dan tam 20 gün sonra Hollanda'da bir bankaya Mehmet Şevket Eygi adına 350 bin dolar yatırılmıştı. München Commerzbank a. g. jurnalist Mehmet Şevki Eygi.
Konte No: 86473/4936. Tarih: 8.3.1969.
Para Cidde'den gönderilmişti. Uğur Mumcu'nun deşifre ettiği Rabıta örgütünün bu para olayında bağlantısı bulunmuştu. Mehmet Şevket Eygi buna itiraz etti.
Ama dekont ortalık yerde duruyordu. Şevket Eygi bunu izah edemedi. Bu olay tarihimize 'Kanlı Pazar' olarak geçti.
Başbakan öğrencileri anlamıyor
BaŞbakan öğrencileri anlamıyor. Çünkü MTTB'den geliyor. Burhan Kuzu Mülkiye'yi anlamıyor. Çünkü Mülkiye geleneğini bilmiyor. Kendisi de hocalık yapan Kuzu belki de dünyanın en demokratik eyleminden dolayı öğrencileri hocalarına şikayet ediyor.
Bakınız sizlere çarpıcı iki örnek vereceğim.
1960'ta patlak veren 28 Nisan olayları tüm Türkiye'ye yayılmıştı. Bütün üniversite öğrencileri olayları protesto ediyorlardı. Ankara ve Mülkiye ise elbette durulmuyordu.
5 Mayıs 1960 günü saat 5.00'te Kızılay'da yapılan eylem tarihe '555 K' olarak geçmişti. Adnan Menderes'in Kızılay'a geleceğini haber alan gençler bir anda Kızılay'a çıkan sokaklardan 'akmışlar' ve başbakanın çevresini kuşatmışlardı.
İddia odur ki, bir öğrenci Menderes'in yakasına yapışmış ve 'hürriyet istiyoruz' demişti. Yıllarca o öğrencinin Deniz Baykal olduğu konuşuldu. Ama Baykal bu olaya meclis kürsüsünden açıklık getirdi.
Başbakan Özal'ın gözlerinin içine bakarak haykırdı: 'Menderes'in yakasına ben yapışmadım. Ama günü geldiğinde senin yakana yapışacağım.'
AYGEN, BAYKAL'I SAKLADI
O eylemin başaktörü Deniz Baykal değildi ama birçok öğrenci eyleminde onun ismi vardı.
Baykal, Tandoğan'da bir eylem sırasında polisten kaçarken Sümer Sokak'ta bir eve sığındı.
Bu ev Mülkiye'den hocası merhum Cemal Aygen'in eviydi. 'Hocam polis peşimde... Evinize girebilir miyim' dedi. Ayten ve Cemal Aygen çifti Baykal'ı birkaç saatliğine polisten sakladılar.
Üstelik oturdukları Onikiler Apartmanı'nda yan komşuları İçişleri Bakanı Namık Gedik, alt kat komşuları ise İmar ve İskan Bakanı Hayrettin Erkmen'di.
Yani bir hoca; kapı komşusu İçişleri Bakanı olmasına karşın polisten kaçan öğrencisine kapısını açıyordu.
AKSOY, İNAN'I İKNA ETTİ
İkinci örneğim bu olaydan tam 11 yıl sonra... 4 Mart 1971... Deniz Gezmiş ve arkadaşları Ankara'daki Amerikan üssünden 4 askeri kaçırdılar. Ve hükümetle rehine pazarlığına giriştiler.
Taleplerini açıklamalarına rağmen hükümet oralı bile değildi. Sıkışmışlardı. Geri adım da atmak istemiyorlardı. Birilerinin arabulucu olması gerekiyordu. Kime gittiler dersiniz?
Hukuk Fakültesi'ndeki hocaları Prof. Muammer Aksoy'a...
Hüseyin İnan, tüm Ankara'da köşe bucak aranmasına karşın, hocası Muammer Bey'in kapısını çaldı ve bu olayda devreye girmesini istedi. Muammer Bey, bunun yanlış bir eylem olduğunu, savunulamayacağını anlatmaya çalıştı.
Hocalarının sözü herhalde etkili oldu ki Deniz Gezmiş ve arkadaşları 4. gün sonunda Amerikalıları serbest bıraktılar.