Şamanist Türkçü Parti kuruluyor

Geçtiğimiz günlerde bildiri dağıtarak yeniden gün ışığına çıkan Şamanist Türkler siyasi parti kurmaya hazırlanıyor. Başbuğumuz Atatürk, Atamız Atsız diyen Türkçü parti yolda:

ABONE OL
GİRİŞ 02.06.2005 15:59 GÜNCELLEME 02.06.2005 15:59 SİYASET
Şamanist Türkçü Parti kuruluyor

Ülkücülerin Başbuğu Alparslan Türkeş ile son dönemlerinde aralarında büyük fikir ayrılığı olan Turan Davası'nın önemli isimlerinden Nihal Atsız'ın izinden giden Türkçüler, siyasi bir güç olarak örgütlenerek siyasi arenaya çıkmaya hazırlanıyorlar.

Türkçü Toplumcu Özbudun Teşkilatının sitesini ziyaret etiğiniz zaman karşınıza önce Kalpaklı bir Atatürk portresi çıkıyor. Daha sonra siyah zemindeki bu portrenin üzerine kırmızı kapital yazılarla 'Başbuğumuz Atatürk' yazısı düşüyor. Bunun akabinde bir Nihal Atsız portresi ve 'Yolgösterimiciz Atsız' yazısı ile karşılaşıyorsunuz.

Bu esnada ekranın üstünden, geçtiğimiz haftalarda Ankara sokaklarında dağıtılan bildirilerde yer alan 'EY TÜRK KADINI VE ERKEĞİ! TÜRKLÜK İÇİN BİR ÇOCUK DAHA YAP; ÇÜNKÜ SEN AZALIYORSUN, KÜRT ÇOĞALIYOR!' sloganı bir üst yazı olarak geçiyor.

Siteye giriş düğmesini tıkladığınız zaman karşınıza Türkçü Toplumcu Özbudun Teşkilatının kuruluş amacı ve hareketli ilgili tüm bilgiler yer alıyor. Burada karşımıza çıkan slogan ise 'Yeni Türkler Geliyor, Türkçü Devrim Doğuyor' ibaresi

Yan tarafta ise Tüzük, Sunuş, Yönetim kurulu, Başbuğ Atatürk, Atsız Ata, Makaleler, Kam Dergisi vs.. alt sayfalara açılan link düğmeleri yer alıyor.

HAREKETİN YÖNETİMİNDE KİMLER VAR?

Genel başkanlığını Cenk Özkoparan, Genel başkan Yardımcılıklarını Çağatay Uluğtürk ve Serdar Eren'in üstlendiği teşkilatın Yönetim Kurulu Üyeleri 1- Numan Tutkün, 2- Ertan Çevik, 3- Selma Karayazılı, 5- Egemen Yiğit, 6- Gürhan Tanga, 4- Mehmet Reşat Ata, 7- Kürşad Demirci olarak sıralanıyor.

HAREKET NEYİ AMAÇLIYOR?

Hareketin neyi amaçladığını algılayabilmek için önce Şamanist türklerin nerede durduğunu algılamak gerekiyor. H.O. Tercüman Gazetesi yazarı Sırrı Yüksel Cebeci; hareketi, 'Nihal Atsız'a bağlı Türkçüler ile Türkeş'e bağlı Ülkücüler'in kimyaları -geçici bir balayı dönemi dışında- pek uyuşmadı. Ancak, Nihal Atsız'ın 1975 yılında ölümünden sonra bir süre kararsız kalan Türkçü gençler, yavaş yavaş ülkücülerle birleşmeye ve birlikte hareket etmeye başladılar. Bir kısmı ülkücülerle kaynaştı, bir kısmının kaynaşması ise mümkün olmadı.

Başbuğ Atatürk, bilge Atsız

NİHAL Atsız, Türk milliyetçiliği ülküsünü hep siyaset üstü tutmaya çalışmıştı. Siyaseti zaten sevmiyordu. Siyasetten ve siyasetçilerden sürekli uzak durdu. Kendisine bağlı kalabalık kitleyi örgütlü bir siyasi güce dönüştürmeyi de hiçbir zaman düşünmedi.
Ama şimdi, Atsız'ın ölümünden sonra ülkücülerle birlikte hareket etmeye başlayan ama onlarla kimyaları bir türlü uyuşmayan Türkçüler, siyasi güç halinde örgütlenerek siyasi arenaya çıkmaya karar verdiler' diyerek özetliyor. 


Şamanist Türklerin amacını web sitesilerinde Genel Başkanları Cenk Tozkoparan'ın mesajından rahatlıkla özetlemek mümkün: 'Biz, bu ülkede bugün, 29 Ekim 1923 öncesi işgal güçleriyle işbirliği yapan şahsiyetsiz ve mandacı Damat Ferit gibi davrananlara karşı Anadolu'da Türk Kuruluş Savaşı'nı başlatan Kuvâ-i Milliye ruhunu yeniden haykıracak olan o erkek sesiz. Biz, Harbiye Marşı'nda en güzel ifadesini bulan 'Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız.' Biz, en büyük Türkçüler'den Atatürk'ün söylediği gibi, 'Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur' sözüne kayıtsız şartsız iman edenlerdeniz'

Örgüt için Atsız'ın görüşleri oldukça mühim. Yeni kurullacak partinin mimarları 'Yarın olacak bir devrim, daha öncekiler gibi, yine Buduncular'ın eseri olacak' diyecek kadar pervasız ve iddialı. Devrim için 'Gün bu gün saat bu saat' başlıklı uzun yazının giriş kısmında kullanılan ifadelerden siyasi hareketin diyalektiğinin ana hatlarını yakalamak mümkün: 'Derneğimizi 2000 yılında resmen kurarken, düşüncelerimizin tarihten gelen doğal kaynaklarından; Türkçeci, 'tevhid-i tedrisat reformunu' ilk kez dile getiren, baş veren ihtilalci Ali Suavi`den, Türkçülük düşüncesinin öncü isimlerinden Bursalı Mehmet Tahir Bey`den, Şinasi'den, Süleyman Paşa`dan, 1908 ihtilali ile Türkiye`yi (Osmanlı’yı) çağdaşlaştırmaya başlayan İttihat ve Terakki`den, Ziya Gökalp`ten, Yusuf Akçura’dan, İsmail Gaspıralı`dan ve bunlar gibi bir çok değerli karakterin, 1923 öncesi, bin yıldır Sami ırkının (Yahudi + Arap) kültürü ve dinlerinin etkisiyle kendisine yabancılaşan, beyni dumura uğrayan OTMAN (OSMAN)lı ümmetini, budunlaştırma(millileştirme) çalışmalarını kendimize örnek aldık. Bizim ve sözümüzün, bugün de, yarın da, önümüzdeki yüzyıllarda da esamisinin okunması için neler söylememiz, hangi iklimleri nasıl koklamamız gerektiğini tek tek belirleyebilmek için, hiç bir şeyden çekinmeden, nasyonel(budunsal) ve enternasyonel tüm sorunları masaya yatırdık.

29 Ekim'de, Cumhuriyetimiz’in ilan edilmesine kadar geçen süreçte Türkçü düşünürlerin düşünerek Osmanlı ümmetini TÜRKLEŞTİRME çabalarını, 1923’te Başbuğ Bozkurt Gazi Mustafa Kemal Atatürk, teorideki Türkçü devrimi, yurt içindeki ve dışındaki düşmanları yenerek, Osmanlı milletini(ümmetini) yavrukurtların ulumasıyla ayıklayarak ULUsallaştırdı. TÜRKİYE Cumhuriyeti’ni kurdu. GÖKTÜRK devletindeki BUDUN(millet), yeniden TÜRK ULU-SUN! dedi. Bu savaşı ve devrimi Kök(Gök)(mavi) kurtların ulumasıyla ULUsallaştırdığı için, bastırttığı her şeye; pullara, paralara, kurdurduğu İzcilik Teşkilatı'na, kemerine, şapkasına hep KURT resmini koydurttu. Çünkü Türk destanlarında belirtildiği gibi 'kurt'tan türemiş olmalıydı. Onun gibi asil, çevik, örgütçü ve tam özgür bir ruha sahipti. M. Kemal. Sami kültür ve inançlarının, Türk Budununu(millet) kendi özünden nasıl uzaklaştırdığını, Osmanlı devletine bir asker olarak hizmet ederken bizzat yaşayarak ve gözlemleyerek tanık olmuştu.Ortadoğu dinlerinin ve misyonerlerinin yüzünden, Yahudi ve Arap isimlerini yavaş yavaş çocuklarına koyan Karahanlı, Selçuklu ve Osmanlı milletinde, gün geldi tek bir tane Türk adı kalmadı; ta ki en büyük Türk buduncusu(milliyetçisi) soyadı kanununu çıkarana kadar.Bir budun ve özellikle başları ancak bu kadar kendine, atalarına ve öz değerlerine ihanet edebilirlerdi.Bundan dolayı Bozkurt Kemal Türk-ŞAMAN kültür ve inancını çok güzel ifade eden şu sözlerle kükredi: 'Çocuk önce tabiatın yağmurlarından, yıldırımlarından, kasırgalarından korktu sonra onlara alıştı, YAĞMUR oldu, YILDIRIM oldu, TABİAT(DOĞA) oldu.TÜRK budur.Yağmur, yıldırım, kasırgadır.TOPRAK,DEMİR, dünyayı aydınlatan GÜNEŞTİR.' dedi;. ve Türkler, Hıristiyan,
Musevi ve Müslüman Arap misyonerler karşısında dimdik ayakta duran, en büyük TÜRK MİSYONERİ olan ATATÜRK sayesinde, Yağmur, Yıldırım, Toprak, Demir, Bozkurt vs gibi TÜRK isimlerini yeniden almaya başladılar...'


DÖRT KURUMA ÖZEL VURGU:

GENELKURMAY, CHP, MHP ve CEM EVLERİ'ne sitede yer alan metinlerde  özel olarak vurgu yapılıyor. Türkiye Cumhuriyeti devletinin bedenini ayakta tutmaya çalışıtığı belirtilen bu dört kurumun aslında doğru yolda olmadıkları ve tek çarenin 'şamancı Türklerin' reçetesi olduğu da tabi özellikle vurgulanıyor:

'1944'te büyük dava adamı, 'TÜRKÇÜ' tarih, edebiyat ve siyaset öğretmenimiz, HÜSEYİN NİHAL ATSIZ, Bugün başımıza bela olan, Kürtçü ve ümmetçi ittifakını, o gün yüksek sesle bağırdı, haykırdı, UYARDI. Ama ne Genelkurmay, ne CHP ne MHP ne de Alevi, Bektaşi cem evleri bu sese kulak verdi. Üstelik ya tam tersine politikalar uyguladılar ya da merkezde durarak hiç bir şey yapmadan her şeyin kendiliğinden, ATA-TÜRK'E yalan saygı duruşu gösteren, milli eğitime ve kültüre, BAKANlıkları ile yön vermesi gerekenlerin, bu işi götürebileceklerini zannettiler. Bu dört kurumu özellikle saydım. Çünkü onlar diğerlerine göre hem kuruluş ve mayalarındaki yüce erekleri (amaç) ve hem de iç bünyelerinde bulunan vatanseverlerin hainlere göre çokluğundan dolayı, en çok eleştiriyi ve azarı hak ediyorlar. Diğerleri zaten TÜRKLÜĞÜ programlarına, tüzüklerine ve ağızlarına hiç almadıkları için onlara bir şey söylemeye gerek yok. İnsan az ama çok biraz olsun değer verdiğine ve elinde bulunan birçok olanağa, yetkiye rağmen, TÜRKİYE'nin başına gelen bunca şeye on yıllardır seyirci kalanlara, karşı atakta bulunamayanlara sitem eder ve konuşur. Ancak bu yakarış ve feveranlara rağmen, ONLAR hala tribünde ve koltukta oturup seyirci olmaya devam ederlerse, O RUH, gerekirse yüksek makamların hakkını veremeyenleri, oradan indirmesini bilir.

Bugün bu dört kurum GENELKURMAY, CHP, MHP, CEM EVLERİ ve baş yöneticileri ATATÜRK`ün, Türk Gençliğine emanet ettiği Türk Cumhuriyeti’ni, kağıt üzerinde ve sözde iyi niyetle savunur gözükmektedir. Ancak bu iyi niyetli savunma şimdilik yalnızca bedeni ayakta tutmaya yetmektedir. Fakat bedenin iç organları(Atatürk devrimleri) ve ruhu(Türk kültürü) ihmal edildiği ve iyi beslenmediği için, Cumhuriyetimiz’in(beden) içi giderek çürümeye başlamıştır. Nedeni ise ilgili bu kurumların uygulamada affedilmez büyük hatalar yapmasıdır. Önderimizin “devletin ve cumhuriyetin' varlığının ana fikrini anlatmak için, adeta Türkçülüğün manifestosu olan ONUNCU YIL NUTKUNDA “söylediği' Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli TÜRK kahramanlığı ve yüksek TÜRK KÜLTÜRÜ olan Türkiye Cumhuriyeti'dir.' sözünün takipçisi olamamışlar ve bu sözün gereğini yerine getirememişlerdir. Aksine, Genelkurmay, CHP, MHP ve Cem evlerindeki, asker ve sivil mevki sahipleri, yanlış teşhis ve metotlardan ötürü, bu söze İHANET(düşünsel açıdan) etmişlerdir. Sonuçta hızla artan bir KÜRT nüfusla(on milyon civarı) Kürtçülük, tarikatçılık, ümmetçilik, paraya ibadet eden ve tapan, rengarenk ÇOĞULCU zevksiz kalabalık; ABD ve Batı'da, yalnız aşağıdaki bir kültürün ürettiği, ahlaksız, ilkel hümanist ve popülist felsefe, bugün Türkiye'nin fotoğrafını çekmek isteyen herkese arsızca poz vermektedir. Tüm bunlara karşı, Türkiye Cumhuriyeti vücudunu koruyacak savunma mekanizmaları, dört kurumun yaptığı ihanet sonucu yerle bir olmuş, Türk olanlar ve içten 'ben Türk'üm' diyebileceklerin büyük bir bölümü, BOŞ KAFALAR haline getirilmiştir. Böyle olunca, içeriden ve dışarıdan herkes, istediği şeyi, fesadı, bu kafaların içine hiç bir engel görmeden rahat rahat doldurmuştur. Sonuç olarak bugün, Türk kültürü ve Türk dili işgal altındadır. Bravo size!'


Şimdilik, dağıttıkları bildirilerin haber olmasını bile büyük başarı olarak kabul ederek, sitelerinde bu haberleri 'Ses getirdik' diye övünerek duyuran teşkilatın yakın gelecekte seslerini daha geniş kitlelere duyurmak için neler yapacaklarını bekleyip görmek gerekiyor..