Ladikli hacı babamız; Ladikli Ahmet Ağa

Anadolu’da anlatılan efsanelere, Ladikli Ahmet Ağa’nın hayatından iki örnek vererek değerlendirmeye çalışacağız.

ABONE OL
GİRİŞ 02.06.2016 15:06 GÜNCELLEME 02.06.2016 15:06 Tarih ve Fikir
Ladikli hacı babamız; Ladikli Ahmet Ağa

Anonim halk edebiyatı türlerinden olan  efsaneler  dinî  inandırıcı  özelliğe sahip nesir şeklindeki anlatmalar olup bunlar içerisinde, tayyimekân ve tayyizaman ile ilgili efsaneler de ayrı bir alanı oluşturur.

Sözlüklerde, mekânı ve zamanı atlarcasına geçme olarak açıklanan tayyimekân ve tayyizaman kavramları, genellikle  efsane  metinlerinde  kahramanın zaman ve mekân değiştirmesi, bir yerden bir yere zaman sınırlaması olmadan gidip gelmesi şeklinde karşımıza çıkar (Devellioğlu 2004: 1042).Efsaneler içerisinde ele alarak değerlendirdiğimiz bu durum olağanüstülüklerle  örülüdür.  Anadolu’nun  birçok bölgesinde anlatılan konumuzla ilgili efsanelere burada, hâlen de anlatılmakta olan Ladikli Ahmet Ağa’nın hayatından iki örnek vererek değerlendirmeye çalışacağız.  Anadolu’nun  diğer  yörelerinde konumuzla ilgili anlatılan efsanelerle de yeri geldikçe karşılaştırmalarda bulunulacaktır

Ahmet  Elma  (Ahmet  Ağa)’nın Hayatı:

Konya’nın  Sarayönü  ilçesine  bağlı Ladik kasabasında 1304 (1888) tarihinde dünyaya gelmiştir. Babasının adı Mehmet, annesinin adı ise Emine olup iki erkek ve bir kız kardeşi vardır.Soyadı  Kanunu’ndan  sonra  Elma soyadını seçmiştir. Okuryazar olmayan Ahmet  Elma,  aynı  zamanda  İstiklal Savaşı gazisidir. Kanal harekâtında İngilizlere  karşı  savaşırken  yaralanmış, 26 yıl askerlik yapmıştır. Vatanın kurtuluşundan sonra Ladik’e dönerek hayvancılık ve tarımla geçimini sağlamıştır

TAYYİMEKÂN VE TAYYİZAMAN BAĞLAMINDA LADİKLİ AHMET AĞA İLE İLGİLİ EFSANELERİN ÇÖZÜMLENMESİ

Efsanelerde  Tayyimekân  ve Tayyizaman Motifi

Efsanelerimizde,  tayyimekân  ve tayyizaman içinde bulunan kahramanları, daha çok efendisi ya da ağası hacta iken,  ona  çeşitli  yiyecekler  götürürken görürüz. Örneğin, Şeyh Bilecen ve Memik Dede ile ilgili anlatılan efsanelerde bu durum vardır.Şeyh Bilecen; Gaziantep ilinin Oğuzeli  ilçesine  bağlı,  eski  adı  Şıhbilecen olan bugün ise Arslanlı olarak adlandırılan köyde yaşamıştır. O, köyün zenginlerinden bir ağanın yanında çalışırken yılın  birinde  ağası  hacca  gider.  Ağası hactayken eşi ağanın çok sevdiği yemek olan içli köfte yapar. Eşinin de orada olmasını arzu ettiği sırada Şeyh Bilecen içli köfteleri bir mendilin içine sararak hactaki ağasına ulaştırır. Hac dönüşü ağanın elini öpmeye gelen köylülere ağa, Şeyh Bilecen’i göstererek onun elini öpmelerinin daha doğru olacağını söyler. O sırada Şeyh Bilecen kaybolur (Sakaoğlu 2003: 126-127). Yine, Memik Dede de Gaziantep’in köylerinden  birinde,  köyün  zenginlerinden birinin yanında çalışırken ağası hacca gider. Ağa hactayken, ailesi ağanın çok sevdiği yemek olan içli köfteyi yaparlar. Ağanın da olmasını arzu ettikleri sırada Memik Dede bir tabakla içli köfteyi alır ve biraz sonra boş tabakla geri döner. Ağa hactan döndükten sonra tarlada çalışan Memik Dede’nin elini öpmeye yakınlarıyla beraber gittiğinde Memik  Dede  elindeki  değnek  ile  yere vurur ve kaybolur .

Buradaki efsanelerimize bu yıl derlenen iki efsane metnimizi de eklememiz gerekecektir. Bu efsanemiz özetle şöyledir: Elbistan’ın Ozanya köyünde bir ağanın yanında Kıyan adında bir işçi çalışmaktadır. Yılın birinde ağa hacca gider. Ağa hactayken, eşi ağanın çok sevdiği köftelerden  yapar  ve  Kıyan’la  beraber yerlerken, “Keşke ağan da olsaydı.” der. Bunun üzerine Kıyan köftelerden bir tabak alarak hactaki ağasının yanına götürür. Hac dönüşü ağa, kendini karşılayanlar arasında Kıyan’ı göremeyince eli öpülmesi gereken kişinin Kıyan olduğu söyler. Kıyan’ı tarlada çalışırken bulurlar. Bunun üzerine Kıyan dağa doğru kaçarak ortadan kaybolur. Kıyan’ın kaçtığı dağa Kıyan Dağı adı verilir, civardaki pınar ve tepe de bu adla anılır

Yine Kahramanmaraş’ta Hafız Ali ile ilgili anlatılan efsane de yukarıdaki efsanelerin  bir  varyantı  konumundadır. Orada Hafız Ali’nin hanımı bayram günü  içli  köfte  yapar  ve  askerde  olan kardeşinin köfteleri çok sevdiğini düşünerek “Keşke o da olsaydı.” der. Bunun üzere Hafız Ali köfteleri bir çanta ve tabak  içerisinde  kaynına  götürür.  Asker dönüşü eşi, kardeşinin yanında çantayı ve tabağını bulur (Bozkurt 2007: 78).Yukarıdaki efsanelerin yanına Ladikli Ahmet Ağa ile ilgili olarak da anlatılan efsaneleri çok rahat koyabiliriz. Aşağıda tayyimekân ve tayyizaman motifli iki efsanenin özeti verilmiştir. Ahmet  Ağa  ile  ilgili  anlatılan tayyimekân  ve  tayyizaman  konulu efsanelerLadik’ten  birisi  senenin  birinde hacca gidecektir. Ladikli Ahmet Ağa ile görüştüğünde kendisinden bir isteğinin olup olmadığını sorar. Ahmet Ağa da:“İki  gün  sonra  gel,  sana  bir  kart vereceğim. İnşallah Mekke’ye gittiğinde Arafat’a çıkacaksın. Orada onuncu elektrik direğinin yanındaki çadıra varacaksın. Burada sana vereceğim kartı gösterdiğin zaman çadırın önündeki bekçi seni içeriye alacak.”Aradan zaman geçer. O köylü hacca gider. Köylü kartı yerine ulaştırdığında orada Ahmet Ağa’yı da görmüştür. Ama Ahmet Ağa o sene hacca gitmemiştir.Hactan  döner  dönmez  hemen  Ahmet Ağa’nın yanına gelir ve:“Sen, bu sene hacca gitmediğin hâlde senin o tarif ettiğin kartla girdiğim çadırın içinde seni gördüm. Bu ne hâldir?” deyince, Ahmet Ağa:“Belki  birisini  bana  benzetmişsindir.” diyerek olayı kapatır

İkinci efsanemiz ise şöyledir:Bir gün çok sayıda misafir Ahmet Ağa’ya ziyarete gelir ve birkaç gün kalırlar. O dönem memleket harpten yeni çıkmış olduğundan hemen hemen herkes fakirdir, her yerde yokluk vardır.O günlerde Ahmet Ağa’nın evinde de ekmek yapacak hiç un kalmaz. Akşam yemeğinde iyi kötü birkaç ekmekle idare edilir ama sabah sofrasına konacak hiç ekmek yoktur. O dönem bakkalda, fırında da ekmek satılmaz; ekmeği herkes kendi evinde, kendi fırınında yapar. Böyle zor şartlar içinde Ahmet Ağa, misafirlere un ve ekmek yapılması için buğday almaya, Sarayönü’nde bulunan daha önce buğdayını sattığı arkadaşına gider.Arkadaşı, ‘Senden aldığım buğdayın tamamını  Akdoğan  yaylasındaki  falan adama verdim.’ der. Ahmet Ağa oradan ayrılıp Akdoğan’a gider ve o adamı bulup buğdayı satın alır. Oradan aldığı buğdayları da Kadınhanı’ndaki su değirmenine götürüp öğüterek un yaptırır. Hemen değirmendeki unları Ladik’e getirir.Hanımı gece tandırı yakıp gelen buunlardan epeyce ekmek yapar ve ekmekleri sabahleyin misafirlere ikram ederler.Bir  gecede  Ahmet  Ağa;  ekmekleri hazır etmek için Ladik, Sarayönü, Akdoğan, Kadınhanı ve tekrar Ladik arasında dolaşır (Elma-Kaya 2006: 80-81).

Sonuç

Anadolu’da  genellikle  veliler  etrafında  anlatılan  efsanelerde  karşımıza çıkan  tayyimekân  ve  tayyizaman  motifli efsaneler, yardımın amaç edinildiği olayları olağanüstülükle bütünleştirerek sunarlar. Buradaki yardım, bir savaşta Türk askerine olabileceği gibi yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi farklı farklı şekillerde de karşımıza çıkabilir. Yukarıdaki efsaneler göz önüne alındığında tayyimekân ve tayyizaman motifinin dört unsur etrafında toplandığını söyleyebiliriz.  Bunlardan  birincisi  bir isteğin yerine getirilmesidir. Daha önce Anadolu’dan  derlenmiş  efsanelerimizi makalemizin başında hatırlatmıştık. Bu efsanelerle birlikte Kahramanmaraş’taki Kıyan  ve  Hafız Ali’yle birlikte  Ladikli Ahmet Ağa’yı da sayabiliriz. Zira efsane kahramanını, karşısındaki kişinin isteğini olağanüstü bir şekilde yerine getirirken görüyoruz. İkinci  olarak  efsanelerde  olağanüstü  olarak  hac  yolculuğu  karşımıza çıkmaktadır. Ladikli Ahmet Ağa ile ilgili ilk efsanemizde de aynı şey görülür. Tayyimekân ve tayyizaman motifli efsanelerin birçoğunda gidilen mekân olarak kutsal toprakların ve zaman olarak da hac  döneminin  seçilmesi  dikkat  çekicidir. Ama bu durumu efsanenin genel tanımı ile açıklayabiliriz. Zira efsaneler dinî içerikli inandırıcılık vasfı olan metinlerdir. Buradan hareketle hac dönemi ve kutsal toprakların karşımıza çıkması inandırıcılık özelliliğinin pekiştirilmesine yardımcı olmaktadır. Böylece efsane ile tayyimekân ve tayyizaman motifi bütünleşmektedir.Yine  bir  başka  unsur  efsanelerde yiyeceklerin  kullanıldığını  görüyoruz. Türk kültüründe yiyecek ya da bir başka adla nimet özel bir ilgiyle değer bulmutur. Nimete saygısızlık yapanlar birçok efsanemizde de cezalandırılmıştır. Hatta öyle olmuştur ki, insanlar taşa, kayaya, kuşa, vb. dönüşmüşlerdir. Yiyeceklerin efsanelerde kullanılmasını bu bağlamda düşünmek gerekir. Ayrıca, genellikle kişilerin en sevdiği yiyeceklerin karşımıza çıkması gurbette olanları hatırlatmaya yardımcı olmaktadır.Tayyizaman  ve  tayyimekân  motifi içerisinde  gördüğümüz  kişinin  bir  veli olduğu olay gerçekleştikten sonra anlaşılmaktadır.  Efsanelerde  düğümün  çözülmesi sona saklanmıştır.Genellikle; bir veli, bir yiyecek, hac mevsimi,  kutsal  topraklar  ve  ayrılıkla  bütünleşerek  anlatılan  tayyizaman ve tayyimekân motifli efsaneler, efsane dünyamızın ayrı bir alanını oluştururken insanların inanma, kutsallık verme ya da yakıştırma ihtiyaçlarını doyuran bir malzeme olarak da kültürel ürünlerimize zenginlik katmaktadır.