Komik bir zafer Lozan Antlaşması “1”

Tarihçi Ahmet Anapalı, Lozan'ın bir zafer olmadığını ifade etti.

ABONE OL
GİRİŞ 01.10.2016 09:37 GÜNCELLEME 01.10.2016 09:37 Tarih ve Fikir
Komik bir zafer Lozan Antlaşması “1”

Haber7.com yazarı Ahmet Anapalı Lozan'ın tarihi bir zafer olmadığının altını çizerken Misak- Milli'den de büyük bir taviz verildiğini ifade etti.

LOZAN ZAFER Mİ?

Lozan Konferansı bir zafer değil tam tersi hezimettir. Üstelik bizi zafer diye de fena kandırmışlar. İmzalanmasının üzerinden tam 93 sene geçmesine rağmen o günden bugüne Lozan üzerine çok söz söylendi, çok yazı yazıldı. Bugünlerde bile bir muzafferiyet mi? yoksa bir hezimet mi? olduğu hâlâ konuşulur. 

ANKARA'YA DAVETİYE

Cephede kanla, terle, duayla, maddeyle, manayla, sabırla, kazmayla, kürekle, tırnakla kazanılan bu zaferin masada imzalanacak diplomatik bir antlaşma metni ile taçlandırılmasına gelmiştir. Tarihler 1922 senesinin Ekim ayını gösterir. Savaşın mağlupları olan İngiltere-Fransa-İtalya-Yunanistan şer bloğu Osmanlı İmparatorluğu topraklarının ve Sultan-halifenin haklarını korumak için namus ve şereflerinin üzerine yemin edenler tarafından oluşturulan Ankara’daki TBMM meclisine bir davetiye gönderirler. Bu davetiyenin içeriği nerede olacağı kendileri tarafından belirlenen bir Avrupa semtinde bir Barış Antlaşması yapılacaktır.

Görüşme Yerini Biz Belirleyemiyoruz.

TBMM haklı olarak kazanmanın verdiği baskın duygularla bu antlaşma görüşmelerinin İzmir’de yani düşman işgalinden kurtarılan son Osmanlı toprağında yapılmasını taraflara teklif etti. Etti etmesine de bu teklif Avrupalı muhatapları tarafından ciddiye alınıp üzerinde görüşme bile yapılmadı. İngiltere’nin İstanbul Yüksek Komiseri Rumbold, 11 Ekim 1922’de Savaş Bakanlığı’na yazdığı bir telgrafta, Türklerin yalnızca Yunanlılar’a değil tüm müttefiklere karşı zafer kazandığı yolunda halk arasındaki yaygın inanca dikkat çekti. Ve şu bilgi bakanlığına sundu;

“…Bu izlenim, eğer konferans bir Türk şehrinde gerçekleşirse daha da güçlenecektir. Bu öneriyi kabul etmek, Türklerin sadece Yunanlıları değil tüm müttefikleri yendiğini kabul etmek demektir. Eğer Türk tarafının konferansı bir Türk şehrinde yapma teklifi kabul edilirse, bir heyet üyesi Türk, konferans başkanlığı talebinde dahi bulunabilir[1]

Lozan’daki İngiliz heyetinin başkanı Lord Curzon, Rumbold tarafından dile getirilen

bu sakıncalara tamamıyla katılıyordu ve bu nedenle Türk topraklarında bir barış konferansı toplanması fikrini hiç düşünmeden reddetti. Bu tür öneriler “kesinlikle kabul edilemezdi.” Çünkü bu durum Yunanistan Devlet Başkanı Elefterios Venizelos’un duygularını incitebilirdi.[2] Bir haftalık görüşmeler neticesinde İngilizler İzmir’i kabul etmedi ama Türkiye İsvçire’nin Lozan kentinde görüşmeyi kabul etti.

Türk orduları tarafından tartışmasız bir şekilde kazanılan bir savaşın neticesinde yapılan barış konferansının nerede, ne zaman yapılacağı ve neden orada yapılacağı meselesi bile İngilizler tarafından psikolojik savaş ayrıntıları olarak görülüyor ve bu yüzden her şartı Türk heyetinin aleyhinde olması için uğraşılıyordu. İşte bizi Lozan’da temsil eden bizimkilere örnek diplomasi ve diplomatik kişilik örneği…

Misak-ı Millî Namus ve Şerefti.

Ankara’dan Lozan’a gönderilen görüşme heyeti, başkan İsmet İnönü, 1.başkan yardımcısı Dr. Rıza Nur ve 2. Başkan Yardımcısı Hasan Saka önderliğinde kalabalık bir grup olarak 13 Kasım 1922’de Lozan’a ayakbastılar. Ankara’dan ayrılmadan önce bu heyete dikkat etmeleri gereken hususlarla ilgili olarak üç-beş sayfalık not verdiler. Bu notların başında ise ne olursa olsun, çiğnemeyeceklerine dair hem İstanbul’daki Meclis-i Mebusan üyelerinin hem de Ankara’daki TBMM üyelerinin namus, şeref ve haysiyetleri üzerine yemin edilen ve uğruna ölmekten çekinmeyeceğiz denilen “Misak-ı Millî”den “Milli Yemin”den taviz verilmemesidir. İyi ama vatan uğruna can vermeyi göze alan yiğitlerin şereflerinin üzerine yemin ettikleri ve canlarından aziz bildikleri bu Misak-ı Millî de nedir?

Misak-ı Millî; İstanbul'da toplanan son Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından 28 Ocak 1920'de oybirliği ile kabul edilmiş ve 17 Şubat'ta kamuoyuna açıklanmıştır. Buna göre; Suriye'de Azez, Cerablus, Rakka ve Deyrizor (Fırat Vadisi); Irak'ta Sincar, Musul, Altınköprü, Erbil, Kerkük ve Süleymaniye Misak-ı Milli sınırları içindedir. Doğuda ise "Vilayet-i Selase (Kars, Artvin ve Batum)" Ege’de Adalar, Batı Trakya, Hatay, Akdeniz’de Kıbrıs ve 30 Ekim 1918'de Türk ordularının kontrolündeki (Türklerle meskûn) Ahıska aynı şekilde Misak-ı Milli'ye dâhildir. İstanbul Hükümetinin kabul ettiği bu “millî and”ı aynen virgülüne bile dokunmadan Ankara’daki meclis de kabul etmiştir.  Lozan’a giden heyet’i Mustafa Kemal Paşa, bu sınırlara hassas olunması…… noktasında İnönü ve ekibini…… uyardığı tarihî kaynaklardan anlaşılmaktadır. 

Lozan'da karşımıza 8 Devlet çıktı: İNGİLTERE, FRANSA, AMERİKA, İTALYA, JAPONYA, ROMANYA, SIRBİSTAN ve YUNANİSTAN!...

 

Lozan Antlaşması’nın imzalandığı Rumine Sarayı

 

Çoğu yaver ve emir eri olarak görev yapan Türk Heyeti’nin bir kısmı

 

İsmet İnönü ve Yunanistan Başbakanı Venizelos.

 

Lozan’daki Türk heyetine Atatürk tarafından Başdanışman sıfatı ile daha sonradan dahil edilen başhaham Hayim Naum

 

Türkiye’de henüz “Şapka İnkılabı” yapılmadan İnönü ve Rıza Nur şapka ile İsviçre’de

 

Görüşmelerin ikinci bölümü için tekrar Lozan’a giden İsmet İnönü bu gidişinde eşi Mevhibe Hanım’ı da beraberinde götürdü. Mevhibe Hanım İsveçre Lozan’da Atatürk’ün eşi Latife Hanım için yüklü miktarda hediyelik alışveriş yaptı. Bu fatura Mevhibe Hanım’ın Latife Hanım için yaptığı bir alışverişin faturası

 

Lozan Antlaşması’nın İsmet İnönü tarafından imzalanması

[1] İngiltere Savaş Bakanlığı, 106/1426, No. 865, 11 Ekim 1922, Rumbold’dan Savaş Bakanlığına

[2] İngiliz Dışişleri Bakanlığı, 371/7903/E11024/27/44, 13 Ekim 1922, Curzon’dan Harding’e