Hud Suresi konusu nedir? Hud Suresi Arapça ve Türkçe okunuşu...
Kuran-ı Kerim'de yer alan Surelerin hepsi belli bir nedene bağlı kalarak indirilmiş, her sure kendi içinde ayrı ayrı konuları açıklığa kavuşturmaktadır. Hud Suresi ise Allah'ın varlığı, birliği, yüceliği ve merhametinin yanında peygamberlerin kıssalarına yer vermektedir. İşte Hud Suresi Arapça ve Türkçe okunuşu...
ABONE OLHud Suresi, Mekke Döneminde Yunus Suresinde önce ve İsra Suresinden hemen sonra gönderilmiştir. 123 ayetten oluşan Hud Suresinde anlam bütünlüğü olduğundan tek seferde gönderilmiş olma ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Hud Suresi 50. Ayetinden 60. Ayetine kadar Hud Peygamberin hayatını anlattığından bu ismi almaktadır. Kuran-ı Kerim’in 220. Sayfasında yer alan Hud Suresinin konusu ise Allah’ın varlığı birliğinin anlatılmasının yanında Nuh, Hud, Salih, İbrahim, Lut, Şuayb ve Musa Peygamberlerin kıssalarını anlatmaktadır. Hud Suresi aynı zamanda Allah’ın mucizelerini, hesap gününü ve ölümden sonra tekrar dirilmeyi de anlatmaktadır.
HUD SURESİ ARAPÇA OKUNUŞU
1.Elif lam ra kitabün uhkimet ayatühu sümme füssılet mil ledün hakımin habır
2.Ella ta'büdu illellah innenı leküm minhü nezıruv ve beşır
3.Ve enistağfiru rabbeküm sümme tubu ileyhi yümettı'küm metaan hasenen ila ecelim müsemmev ve yü'ti külle zı fadlin fadleh ve in tevellev fe innı ehafü aleyküm azabe yevmin kebır
4.İlellahi merciuküm ve hüve ala külli şey'in kadır
5.E la ninehüm yesunu sudurahüm li yestahfu minh e la hıyne yestağşune siyabehüm ya'lemü ma yüsirrune ve ma yu'linun innehu alımüm bi zatis sudur
6.Ve ma min dabbetin fil erdı illa alellahi rizkuha ve ya'lemü müstekarraha ve müstevdeaha küllün fı kitabim mübın
7.Ve hüvellezı halekas semavati vel erda fı sitteti eyyamiv ve kane arşühu alel mai li yeblüveküm eyyüküm ahsenü amela ve le in kulte inneküm meb'usune mim ba'dil mevti le yekulennellezıne keferu in haza illa sıhrum mübın
8.Ve le in ehharna anhümül azabe ila ümmetim ma'dudetil le yekulünne ma yahbisüh e la yevme ye'tıhim leyse masrufen anhüm ve haka bihim ma kanu bihı yestehziun
9.Ve lein ezaknel insane minna rahmeten sümme neza'naha minh innehu leyeusün kefur
10.Ve lein ezaknahü na'mae ba'de darrae messethü le yekulenne zehebes seyyiatü annı innehu le ferihun fe hur
11.İllellezıne saberu ve amilus salihat ülaike lehüm mağfiratüv ve ecrun kebır
12.Fe lealleke tarikum ba'da ma yuha ileyke ve daikum bihı sadruke ey yekulu lev la ünzile aleyhi kenzün ev cae meahu melek innema ente nezır vallahü ala külli şey'iv vekıl
13.Em yekulunefterah kul fe'tu bi aşri süverim mislihı müfterayativ ved'u menisteta'tüm min dunillahi in küntüm sadikıyn
14.Fe illem yestecıbu leküm fa'lemu ennema ünzile bi ılmillahi ve el la ilahe illa hu fe hel entüm müslimun
15.Men kane yürıdül hayated dünya ve zıneteha nüveffi ileyhim a'malehüm fıha ve hüm fıha la yübhasun
16.Ülaikellezıne leyse lehüm fil ahırati illen nar ve habita ma saneu fıha ve batılüm ma kanu ya'm'lun
17.E fe men kane ala beyyinetim mir rabbihı ve yetluhü şahidüm minhü ve min kablihı kitabü musa imamev ve rahmeh ülaike yü'minune bih ve mey yekfür bihı minel ahzabi fen naru mev'ıdüh fe la tekü fı miryetim minhü innehül hakku mir rabbike ve lakinne ekseran nasi la yü'minun
18.Ve men azlemü mimmeniftera alellahi keziba ülaike yu'radune ala rabbihim ve yekulül eşhadü haülaillezıne kezebu ala rabbihim e la la'netüllahi alez zalimın
19.Ellezıne yesuddune an sebılillahi ve yebğuneha ıveca ve hüm bil ahırati hüm kafirun
20.Ülaike lem yekunu mu'cizıne fil erdı ve ma kane lehüm min dunillahi min evliya' yüdaafü lehümül azabv ma kanu yestetıy'unes sem'a ve ma kanu yübsırun
21.Ülaikellezıne hasiru enfüsehüm ve dalle anhüm ma kanu yefterun
22.La cerame ennehüm fil ahırati hümül ahserun
23.İnnellezıne amenu ve amilus salihati ve ahbetu ila rabbihim ülaike ashabül cenneh hüm fıha halidu
24.Meselül ferıkayni kel a'ma vel esammi vel baıyri ves semiy' hel yesteviyani mesela e fe la tezekkerun
25.Ve le kad erselna nuhan ila kamihı innı leküm nezırum mübın
26.El la ta'büdu illellah innı ehafü aleyküm azabe yevmin elım
27.Fe kalel meleüllezıne keferu min kavmihı ma nerake illa beşeram mislena ve ma neraket tebeake ilellezıne hüm erazilüna bediyer ra'y ve ma nera leküm aleyna min fadlim bel nezunüküm kazibın Kale ya kavmi eraeytüm in küntü ala beyyinetim mir rabbı ve atanı rahmetem min ındihı fe ummiyet aleyküm e nülzimükümuha ve entüm leha karihun
29.Ve ya kavmi la es'elüküm aleyhi mala in ecriye illa alellahi ve ma ene bi taridillezıne amenu innehüm mülaku rabbihim ve laninnı eraküm kavmen techelun
30.Ve ya kavmi mey yensurunı minellahi in taredtühüm e fela tezekkerun
31.Ve la ekulü leküm ındı hazinüllahi ve la a'lemül ğaybe ve la ekulü innı meleküv ve la ekulü lillezıne tezderı a'yünüküm ley yü'tiyehümüllahü hayra allahü a'lemü bima fı enfüsihim innı izel le minez zalimın
32.Kalu ya nuhu kad cadeltena fe ekserte cidalena fe'tina bima teıdüna in künte mines sadikıyn
33.Kale innema ye'tıküm bihillahü in şae ve ma entüm bi mu'cizın
34.Ve la yenfeuküm nushıy in eradtü en ensaha leküm in kanellahü yürıdü ey yuğviyeküm hüve rabbüküm ve ileyhi türceun
35.Em yekulunefterah kul inifteraytühu fe aleyye icramı ve ene birıüm mimma tücrimun
36.Ve uhıye ila nuhın ennehu ley yü'mine min kavmike illa men kad amene fe la tebteis bima kanu yef'alun
37.Vasneıl fülke bi a'yünina ve vahyina ve la tühatıbnı fillezıne zalemu innehüm muğrakun
38.Ve yasneul fülke ve küllema merra aleyhi meleüm min kavmihı sehıru minh kale in tesharu minna fe inna nesharu minküm kema tesharun
39.Fe sevfe ta'lemune mey ye'tıhi azabüy yuhzıhi ve yehıllü aleyhi azabüm mükıym
40.Hatta iza cae emruna ve farat tennuru kulnahmil fıha min küllin zevceynisneyni ve ehleke illa men sebeka aleyhil kavlü ve men amen ve ma amene meahu illa kalıl
41.Ve kalerkebu fıha bismillahi mecraha ve mürsaha inne rabbı le ğafurur rahıym
42.Ve hiye tecrı bihim fı mevcin kel cibali ve nada nuhunibnehu ve kane fı ma'ziliy ya büneyyerkem meana ve la teküm meal kafirın
43.Kale seavı ila cebeliy ya'sımünı minel ma' kale la asımel yevme min emrillahi illa mer rahım ve hale beynehümel mevcü fe kane minel muğrakıyn
44.Ve kıyle ya erdubleıy maeki ve ya semaü akliıy ve ğıdal maü vekudıyel emru vestevet alel cudiyyi ve kıyle bu'del lil kavmiz zalimın
45.Ve nada nuhur rabbehu fe kale rabbi innebnı min ehlı ve inne va'dekel hakku ve ente ahkemül hakimın
46.Kale ya nuhu innehu leyse min ehlik innehu amelün ğayru salihın fe la tes'elni ma leyse leke bihı ılm innı eızuke en ketune minel cahilın
47.Kale rabbi innı euzü bike en es'eleke ma leyse lı bihı ılm ve illa tağfirlı ve terhamnı eküm minel hasirın
48.Kıyle ya nuhuhbıt bi selamim minna ve berakatin aleyke ve ala ümemim mimmem meak ve ümemün senümettiuhüm sümme yemessühüm minna azabün elım
49.Tilke min embail ğaybi nuhıyha ileyk ma künte ta'lemühü ente ve la kavmüke min kabli haza fasbirv innel akıbete lil müttekıyn
50.Ve ila adin ehahüm huda kale ya kavmı'büdüllahe ma leküm min ilahin ğayruh in entüm illa müfterun
51.Ya kavmi la es'elüküm aleyhi ecra in ecriye illa alellezı fetaranı e fe la ta'kılun
52.Ve ya kavmistağfiru rabbeküm sümme tubu ileyhi yürsilis semae aleyküm midrarav ve yezidküm kuvveten ila kuvvetiküm ve la tetevellev mücrimın
53.Kalu ya hudü ma ci'tena bi beyyinetiv ve ma nahnü bi tarikı alihetina an kavlike ve ma nahnü leke bi mü'minın
54.İn nekulü illa'terake ba'du alilhetina bi su' kale innı üşhidüllahe veşhedu ennı berıüm mimma tüşrikun
55.Min dunihı fekıdunı cemıan sümme la tünzırun
56.İnnı tevekkeltü alellahi rabbı ve rabbiküm ma min dabbetin illa hüve ahızüm binasıyetiha inne rabbı ala sıratım müstekıym
57.Fe in tevellev fe kad eblağtüküm ma ürsiltü bihı ileyküm ve yestahlifü rabbı kavmen ğayraküm ve la tedurrunehu şey'a inne rabbı ala külli şey'in hafıyz
58.Ve lemma cae emruna necceyna hudev vellezıne amenu meahu bi rahmetim minna ve ncceynahüm min azabin ğalıyz
59.Ve tilke adün cehadu bi ayati rabbihim ve asav rusülehu vettebeu emra külli cebbarin anıd
60.Ve ütbiu fı hazihid dünya la'netev ve yevmel kıyameh e la inne aden keferu rabbehüm e la bu'del li adin kavmi hud
61.Ve ila semude ehahüm saliha kale ya kavmı'büdüllahe maleküm min ilahin ğayruh hüve enşeeküm minel erdı vesta'meraküm fıha festağfiruhü sümme tubu ileyh inne rabbı karıbüm mücıb
62.Kalu ya salihu kad künte fına mercüvven kable haza etenhana en na'büde ma ya'büdü abaüna ve innena le fı şekkim mimma ted'una ileyhi mürıb
63.Kale ya kavmi eraeytüm in küntü ala beyyinetim mir rabbı ve atanı minhü rahmetem fe mey yensurunı minellahi in asaytühu fe ma tesıdunenı ğayra tahsır
64.Ve ya kavmi hazihı nakatüllahi leküm ayeten fezeruha te'kül fı erdıllahi ve la temessuha bi suin fe ye'huzeküm azabün karıb
65.Fe akaruha fe kale metetteu fı dariküm selasete eyyam zalike va'dün ğayru mekzub
66.Felemma cae emruna necceyna salihav vellezıne amenu meahu bi rahmetim minna ve min hızyi yevmiiz inne rabbeke hüvel kaviyyül azız
67.Ve ehazellezıne zalemüs sayhatü fe asbehu fı diyarihim casimın
68.Kel el lem yağnev fıha e la inne semude keferu rabbehüm e la bu'del li semud
69.Ve le kad cet rusülüna ibrahıme bil büşra kalu selama kale selamün fe ma lebise en cae bi ıclin hanız
70.Felemma raa eydiyehüm la tesılu ileyhi nekirahüm ve evcese minhüm hıyfeh kalu la tehaf inna ürsilna ila kavmi lut
71.Vemraetühu kaimetün fe dahıket fe beşşernaha bi ishaka ve miv verai ishaka ya'kub
72.Kalet ya veyleta e elidü ve ene acuzüv ve haza ba'li şeyha inne haza le şey'ün acıb
73.Kalu e ta'cebıne min emrillahi rahmetüllahi ve berakatühu aleykum ehlel beyv innehu hamıdüm mecıd
74.Femma zehebe an ibrahımer rav'u ve caethül büşra yücadilüna fı kavmi lut
75.İnne ibrahıme le halımün evvahüm münıb
76.Ya ibrahımü a'rıdan haza innehu kad cae emru rabbik ve innehüm atıhüm azabün ğayru merdud
77.Ve lemma caet rusülüna lutan sıe bihim ve daka bihim zer'av ve kale haza yevmün asıyb
78.Ve caehu kavmühu yühraune ileyhi ve min kablü kanu ya'melunes seyyiat kale ya kavmi haülai benatı hünne atheru leküm fettekullahe ve la tuhzuni fı dayfı e leyse minküm racülür raşıd
79.Kalu le kad alimte ma lena fı benatike min hakk ve inneke le ta'lemü ma nurıd
80.Kale lev enne lı biküm kuvveten ev avı ila ruknin şedıd
81.Kalu ya lutu inna rusülü rabbike ley yesılu ileyke fe esri bi ehlike bi kıd'ım minel leyli ve la yeltefit minküm ehadün illemraetek innehu müsıybüha ma esabehüm inne mev'ıdehümüs subh e leyses bi karıb
82.Felemma cae emruna cealna aliyeha safileha ve emtarna aleyha hıcaratem min siccılim mendud
83.Müsevvemeten ınde rabbik ve ma hiye minez zalimıne bi beıyd
84.Ve ila medyene ehahüm şüayba kale ya kavmı'büdüllahe maleküm min ilahin ğayruhv ve la tenkusul mikyale vel mızane innı eraküm bi hayriv ve innı ehafü aleyküm azabe yevmim mühıyt
85.Ve ya kavmi evfül mikyale vel mızane bil kıstı ve la tebhasün nase eşyaehüm ve la ta'sev fil erdı müfsidın
86.Bekıyyetüllahi hayrul leküm in küntüm mü'minın ve ma ene aleyküm bi hafıyz
87.Kalu ya şüaybüe salatüke te'müruke en netruke ma ya'büdü abaüna ev en nef'ale fı emvalina ma neşa' inneke le entel halımür raşıd
88.Kale ya kavmi eraeytüm in küntü ala beyyinetim mir rabbı ve razekanı minhü rizkan hasena ve ma ürıdü en ühalifeküm ila ma enhaküm anh in ürıdü illel ıslaha mesteta't ve ma tevfıkıy illa billah aleyhi tevekkeltü ve ileyhi ünıb
89.Ve ya kavmi la yecrimenneküm şikakıy ey yüsıybeküm mislü ma esabe kavme nuhın ev kavme hudin ev kavme salıh ve ma kavmü lutım minküm bi beıyd
90.Vestağfiru rabbeküm sümme tubu ileyh inne rabbı rahıymüv vedud
91.Kalu ya şüaybü ma nefkahü kesıram mimma tekulü ve inna le nerake fına daıyfa ve lev la rahtuke le racemnake ve ma ente aleyna bi aziz
92.Kale ya kami erahtıy eazzü aleyküm minellha vettehaztümuhü veaeküm zıhriyya inne rabbı bi ma ta'melune mühıyt
93.Ve ya kavmı'melu ala mekanetiküm innı amil sevfe ta'lemune mey ye'tıhi azabüy yuhzıhi ve men hüve kazib vertekıbu innı meaküm rakıyb
94.Ve lemma cae emruna necceyna şüaybev vellezıne amenu meahu bi rahmetim minna ve ehazetillezıne zalemus sayhatü fe asbehu fı diyarihim casimın
95.Keel lem yağnev fıhaela bu'del li medyene kema beıdet semud
96.Ve le kad erselna musa bi ayatina ve sültanim mübın
97.İla fir'avne ve meleihı fettebeu emra fir'avn ve ma emru fir'avne bi raşıd
98.Yakdümü kavmehu yevmel kıyameti fe evradehümün nar ve bi'sel virdül mevrud
99.Ve ütbiu fı hazihı la'netev ve yevmel kıyameh bi'ser rifdül merfud
100.Zalike min embail kur nekussuhu aleyke minha kaimüv ve hasıyd
101.Ve ma zalemnahüm ve lakin zalemu enfüsehüm fe ma ağnet anhüm alihetühümülteı yed'une min dunillahi min şey'il lemma cae meru rabbik ve ma zaduhüm ğayra tetbıb
102.Ve kezalike ahzü rabbikeiza ehazel kura ve hiye zalimeh inne ahzehu elimün şedıd
103.İnne fı zalike le ayetel li men hafe azabel ahırah zalike yevmim meşhud
104.Ve ma nüehhıruhu illali ecelim ma'dud
105.Yevme ye'ti la tekellemü nefsün illa bi iznih fe minhüm şekıyyüv ve seıyd
106.Fe emmellezıne şekufe fin nari lehüm fıha zefıruv ve şehiyk
107.Halidıne fıha madametis semavatü vel erdu illa ma şae rabbük inne rabbeke fe'alül lima yürıd
108.Ve emmellezıne süıdu fe fil cenneti halidıne fıha madametis semavatü vel erdu illa ma şae rabbük ataen ğayra meczuz
109.Fe la tekü fı miryetim mima ya'büdü haüla' ma ya'büdune illa kema ya'büdü abaühüm min kabl ve inna le müveffuhüm nesıybehüm ğayra menkus
110.Ve le kad ateyna musel kitabefahtülife fıh ve lev la kelimetün sebekat mir rabbike le kudiye beynehüm ve innehüm le fı şekkim minhü mürıb
111.Ve inne külül lemma leyüveffiyennehüm rabbüke a'malehüm innehu bima ya'melune habır
112.Festekım kema ümirteve men tabe meake ve la tatğav innehu bi ma ta'melune besıyr
113.Ve la terkenu ilellezıne zalemu fe temessekümün naru ve maleküm min dunillahi min evliyae sümme la tünsarun
114.Ve ekımıs salate tarafeyin nehari ve zülefem minel leylv innel hasenati yüzhibnes seyyiat zalike zikra liz zakirın
115.Vasbir fe innellahe la yüdıy'u ecral muhsinın
116.Fe lev la kane minel kuruni min kabliküm ülu bekıyyetiy yenhevne anil fesadi fil erdı illa kalılem mimmen enceyna minhüm vettebeallezıne zalemu ma ütrifu fıhi ve kanu mücrimın
117.Ve ma kane rubbüke li yühlikel kura bi zulmiv ve ehlüha muslihun
118.Ve lev şae rabbüke le cealen nase ümmetev vahıdetev ve la yezalune muhtelifın
119.İlla mer rahıme rabbük ve li zalike halekahüm ve temmet kelimetü rabbike le emleenne cehenneme minel cinneti ve nasi ecmeıyn
120.Ve küllen nekussu aleyke mir embair rusüli ma nüsebbitü bihı füadek e caeke fı hazihil hakku ve emv'ızatü ve zikra lil mü'minın
121.Ve kul lillezıne layü'minuna'melu ala mekanetiküm inna amilun
122.Ventezıru inna müntezırun
123.Ve lillahi ğaybüs semavati vel erdı ve ileyhi yürceul emru küllühu fa'büdhü ve tevekkel aleyh ve ma rabbüke bi ğafilin amma ta'melun
HUD SURESİ TÜRKÇE MEALİ
1-2. Elif. Lâm. Râ. (Bu,) öyle bir Kitab’tır ki âyetleri, hikmet sahibi, her şeyden haberi olan (Allah) tarafından sağlamlaştırılmış, sonra da Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye (her şey onda) açıklanmıştır. (De ki:) “Şüphesiz ben size, O’nun tarafından (gönderilmiş) bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.”
3. “Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O’na tevbe edin ki sizi belirlenmiş bir vakte kadar güzel bir geçimle faydalandırsın ve her erdemli/iyi hareket sahibine de (lâyık olduğu) ihsanını/mükâfatını versin. Eğer (imandan) yüz çevirirseniz, elbette ben, sizin için büyük günün azabından korkarım.”
4. Dönüşünüz ancakAllah’adır. O her şeye kâdirdir.
5. Haberiniz olsun ki (münâfıklar, müşrikler kinlerinden,) O (Allah’ın Resûlü’)nden gizlenmek için göğüslerini çevirir/görmezden gelirler. Yine haberiniz olsun ki (gizlenmek için) örtülerine büründükleri zaman da (Allah onların) neyi gizlediklerini ve neyi açığa çıkardıklarını bilir. Çünkü O sînelerin özünü bilendir.
6. Yeryüzünde kımıldayan hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allah’a ait olmasın. (Allah) onların eğleştiği yeri de, emanet edileceği (geçici olarak kalacağı veya toprağa verileceği) yeri de bilir. Hepsi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfûz’da)dır. [krş. 2/28; 6/59, 98; 29/17]
7. Arş’ı[1] su(dan ibaret olan kâinat)[2] üzerinde (her şeyi kuşatmış) iken, hanginizin amelinin (sevapça) daha güzel olacağı hususunda sizi imtihan etmek için gökleri ve yeri altı günde/devirde yaratan O’dur.[3] (Resûlüm! Böyle iken) eğer sen küfre sapanlara: “Muhakkak ki siz ölümden sonra dirileceksiniz.” demiş olsan, onlar mutlaka: “Bu, apaçık bir sihirden (aldatmadan) başka bir şey değildir.” derler. [bk. 18/7; 21/35; 41/11-12; 67/2]
8. Andolsun ki onlardan azabı sayılı (az) bir vakte[4] kadar geciktirsek, mutlaka onlar: “Onu alıkoyan nedir (gelse ya)?” derler. Haberiniz olsun ki o (azap) onlara geldiği gün, artık kendilerinden geriye çevrilecek değildir. Kendisiyle alay etmekte oldukları (azap) onları kuşatacaktır.
9. Andolsun ki biz, insana tarafımızdan bir rahmet (sağlık ve servet gibi bir nimet) tattırır da sonra onu ondan çekip alırsak, muhakkak o, (hemen önceki nimetleri unutan) çok ümitsiz ve çok nankör bir kimse olur.
10. Yine andolsun ki kendisine dokunan zarar (ve sıkıntı)dan sonra, ona nimeti (ve rahatı) tattırırsak mutlaka (insan): “Başımdan kötülükler gitti.” der (şükrü unutur). Doğrusu o, böbürlenir ve şımarır durur.
11. Ancak (sıkıntılara) sabredip sâlih (sevaplı) amellerde bulunanlar böyle değildir. İşte, gerçek mağfiret ve büyük mükâfat onlar içindir.
12. Belki sen, (putperestlerin:) “Ona bir hazine indirilmeli veya beraberinde bir melek gelmeli değil miydi?” demelerinden dolayı göğsün daralarak sana vahyolunanın bir kısmını (duyurmayı) neredeyse terk edecektin. (Şunu bil ki) sen ancak (Allah’ın azabına karşı) bir uyarıcısın. Allah ise her şeye hakkıyla vekildir (onların cezasını O verecektir). [bk. 15/97-98; 25/7-8]
13. Yoksa onu (Kur’an’ı) kendisi uydurmuş mu diyorlar? De ki: “Öyleyse siz de uydurulmuş olarak onun benzeri on sûre getirin. Allah’tan başka gücünüzün yettiği kimseleri de (yardıma) çağırın; eğer (iddianızda) doğru kimseler iseniz.” [krş. 2/23-24; 10/38; 17/88]
14. Şâyet onlar bu dâvetinizi kabul etmezlerse, bilin ki o (Kur’an), ancak Allah’ın ilmi (ve izni) ile indirilmiştir ve O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Artık müslüman (oluyor) musunuz?
15. Kimler (yalnız) dünya hayatını ve onun süs (ve saltanat)ını isterse, orada onlara çalışıp yaptıklarının karşılığını tastamam veririz. Onlar orada (hiçbir) eksikliğe uğratılmazlar. [bk. 17/18-21; 42/20]
16. İşte (haktan ayrılan, âhireti unutan, dünya menfaatleriyle yetinen) o kimseler için âhirette ateşten başkabir şey yoktur. (Dünyada) yaptıkları (iyi) şeyler heder olup gitmiştir. Zaten bütün yapageldikleri şeyler boştur.
17. (Yanında) Rabbinden (Kur’an gibi) açık bir delili bulunan ve bir de Rabbi tarafından (görevlenmiş olarak) onu izleyen/onu okuyan[5] bir şâhit (Cebrail) ve ondan önce de (yine bir şâhit olarak gelmiş) bir rehber ve rahmet olan Musa’nın Kitab’ı bulunan kimse, o (dünyaya dalıp âhireti unuta)nlar gibi olur mu? İşte bunlar o (Kur’an’ın hak olduğu)na inanırlar. Gruplardan (hiziplerden) kim onu inkâr ederse, ona vaadedilen yer ateştir. Senin bundan (asla) şüphen olmasın. Çünkü o (Kur’an ve onu inkâr edenlere vaadedilen bu yer)[6] Rabbinden bir gerçektir. Ne var ki insanların çoğu iman etmezler.
18. Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim kimdir? İşte bunlar Rablerinin huzuruna arzolunacaklar, (hakkındaki) şâhitler de: “İşte Rablerine karşı yalan söyleyenler bunlardır.” diyecek.[7] Haberiniz olsun ki Allah’ın laneti zalimler üzerinedir.
19. O (zalim) kimseler, (insanları) Allah’ın yolundan (Kur’an’dan/İslâm’dan) çevirirler ve onda bir eğrilik (aramak) isterler. Hem onlar, âhireti de inkâr ederler.[8]
20-21. Onlar, yeryüzünde (kendilerine azap etmesi bakımından Allah’ı) aciz bırakacak (engelleyecek) değillerdir. Onların Allah’tan başka (kendilerini kurtaracak) dostları da yoktur. Onların azabı kat kat olacaktır. Çünkü onlar (ilâhî hakikatleri) işitmeye tahammül edemez ve (gerçeği) görmezlerdi. İşte onlar kendilerini zarara uğratan kimselerdir. Uydurmakta oldukları (sahte tanrıları) da artık onlardan uzaklaşmışlardır.
22. Elbette, âhirette en çok zarara uğrayanlar onlardır.
23. (Şu) muhakkak ki iman edip sâlih amel işleyenler ve Rablerine gönülden boyun eğenler var ya, işte onlar cennet ehlidirler. Onlar orada dâimî kalacaklardır.
24. Bu iki grubun (küfre sapanlarla, mü’minlerin) durumu, kör ve sağır ile gören ve işitenin durumu gibidir. Bunların hali hiç, eşit/aynı olur mu? Hâlâ düşünmez misiniz?
(Buraya kadar olan âyetlerde, inançla ilgili esaslar, Kur’an’ın mucize oluşu, inanan ve inanmayanların durumları anlatıldı. Bundan sonra bazı peygamberler ve onların tevhid mücadeleleri anlatılmaktadır.)
25-26. Andolsun ki biz, Nuh’u da (peygamber olarak) kavmine gönderdik. (O:) “Şüphesiz ben sizin için (azaba karşı) apaçık bir uyarıcıyım. Allah’tan başkasına ibadet etmeyin. Gerçekten ben, size (gelecek) acıklı bir günün azabından korkuyorum.” (demişti).
27. Kavminin inkârcı ileri gelenleri de: “Biz, seni, ancak bizim gibi bir insan olarak görüyoruz. Basit ve dar görüşlü aşağı (insan)larımızdan başkasının sana uyduğunu da görmüyoruz. Sizde, bize karşı bir üstünlük olduğunu da görmüyoruz. Aksine biz, sizin yalancı olduğunuzu düşünüyoruz.” dediler.
28. (Nuh) dedi ki: “Ey kavmim! Söyleyin bana, ya ben Rabbim’den (dâvâmı ispat için verilen) açık bir delil üzerinde isem ve (Rabbim) bana katından bir rahmet (peygamberlik) vermiş, size de bu gizli bırakılmışsa, siz ondan hoşlanmadığınız halde, biz sizi on(u kabul)e zorlayabilir miyiz?” (Asla!)
29. “Ey kavmim! (Tebliğimden dolayı) sizden bir mal istemiyorum. Benim mükâfatım Allah’tan başkasına ait değildir. Ve (siz aşağı görüyorsunuz diye) ben inananları kovacak değilim. Çünkü onlarRablerine kavuşacaklardır. Fakat ben, sizi cahillik eden bir topluluk olarak görüyorum.”
30. “Ey kavmim! Ben onları kovarsam, Allah’a karşı bana kim yardım eder? Hiç düşünmez misiniz?”
31. “Ben size: ‘Allah’ın hazineleri benim yanımdadır.’ demiyorum. (Ben kendiliğimden) gaybı da bilmem. Doğrusu ben bir meleğim de demiyorum. Gözlerinizin hor gördüğü (mü’min) kimseler için: ‘Allah onlara asla bir hayır vermeyecek.’ de diyemem. Allah onların içlerinde olan şeyleri çok iyi bilir. (Eğer onları, siz iman edeceksiniz diye kovarsam) o takdirde ben mutlaka zalimlerden olurum.”
32. Dediler ki: “Ey Nuh! Gerçekten bizimle (dinine davette) mücadele ettin; üstelik bizimle mücadelende çok ileri gittin. Şâyet doğru söyleyenlerden isen, haydi bizi tehdit ettiğin (o acıklı azâb)ı bize getir!”
33. (Nuh:) “Onu size, dilerse ancak Allah getirir, (O’nu) aciz bırakacak değilsiniz.”
34. “Eğer Allah, sizi (bu âsî halinizden dolayı) sapıklıkta bırakmak isterse, ben size öğüt vermek istesem de öğüdüm size fayda vermez. O sizin Rabbinizdir ve ancak O’na döndürüleceksiniz.”
35. (Resûlüm!) Yoksa o (Nuh’un kıssası)nı, “kendisi uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Ben onu kendim uydurmuşsam suçum bana aittir. Halbuki ben (iftira etmek sureti ile) işlediğiniz (bu) suçlardan uzağım.”
36. Nuh’a vahyolundu ki: “Kavminden iman etmiş kimselerden başkası (artık asla) inanmayacak. O halde sen, onların yapmakta olduklarına üzülme!”
37. “Gözetimimiz (altında) ve vahyimizle gemiyi yap! Zulmedenler hakkında da (kurtulmaları için) benden bir istekte bulunma! Çünkü onlar (suda) boğulacaklardır.” [bk. 54/10; 71/26]
38. (Nuh) gemiyi yapıyordu; kavminin (inkârcı) birtakım ileri gelenleri de ona uğradıkça, onunla alay ediyorlardı. (O) dedi ki: “Bizimle alay ediyorsanız edin (bakalım!) Biz de sizinle, sizin alay ettiğiniz gibi alay edeceğiz.
39. Kendisini rezil (ve perişan) edecek bir azabın kime geleceğini ve dâimî bir azabın kimin üzerine ineceğini yakında görüp öğreneceksiniz.”
40. Nihayet buyruğumuz gelip tandır kaynadığı,[9] (yeryüzünde suların kaynayıp fışkırdığı) zaman Nuh’a: “(Hayvanların) her birinden (erkekli dişili) birer çifti, hakkında (boğulmaları için) söz geçmiş olanlar dışında çoluk çocuğunu[10] ve iman edenleri içine yükle.” dedik. Zaten beraberinde bulunan az sayıdaki kimseden başkası iman etmemişti. [krş. 23/27; 26/119-121; 54/11-14]
41. (Nuh) dedi ki: “Binin (geminin) içine. Onun akıp gitmesi de, (demir atıp) durması da Allah’ın adıyladır. Şüphesiz ki Rabbim çok bağışlayan, çok merhamet edendir.”[11]
42. O (gemi) onlarla dağlar gibi dalgalar içinde seyrederken, Nuh, bir kenara çekilmiş durmakta olan oğlu (Yam’)a: “Ey oğulcuğum! Bizimle beraber (gemiye) bin, kâfirlerle beraber olma!” diye seslendi.
43. (Oğlu) dedi ki: “(Hayır!) Beni sudan koruyacak (yüksek) bir dağa sığınacağım.” (Nuh da): “Bugün Allah’ın (azap) emrinden kendisinin esirgediğinden başka hiçbir korunacak yoktur.” dedi. Ve aralarına dalga girdi, o da boğulanlardan oldu.
44. (Nihayet:) “Ey yeryüzü! Suyunu yut! Ey gök! Suyunu tut!” denildi. Su çekildi, (helak olmaları için) iş bitirildi, (gemi de) Cûdî (dağının) üzerine oturdu ve zalimler topluluğu için: “Uzak olsunlar (yok olup gitsinler!)” denildi.
45. Nuh Rabbine şöyle seslendi: “Ey Rabbim! Benim oğlum da elbette benim ailemdendir. Elbette ki senin (ailemi kurtarma) vaadin haktır ve sen hâkimlerin hâkimisin.” [bk. 69/11-12; 54/13-14; 95/8]
46. (Allah) buyurdu ki: “Ey Nuh! O (oğlun, inanmayıp âsî olduğundan) senin ailenden değildir. Doğrusu o(nun yaptığı), iyi bir iş değildir. O halde, bilgin olmayan şeyi benden isteme! Doğrusu ben, sana cahillerden olmamanı öğütlerim.”[12]
47. (Nuh) dedi ki: “Ey Rabbim! Bilgim olmayan şeyi senden istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen ziyana uğrayanlardan olurum.”
48. Denildi ki: “Ey Nuh! Sana ve beraberinde olanlardan (gelecek nice mü’min) ümmetlere bizden selamet ve bereketlerle (gemiden) in. (Onların bir kısmından da gelecek) öyle birtakım (kâfir) ümmetler vardır ki biz onları da (dünyadan bir müddet) faydalandıracağız, sonra onlara tarafımızdan acıklı bir azap dokunacaktır.”
49. (Resûlüm!) İşte bunlar, bilinmeyen haberlerdendir ki sana onları vahyediyoruz. Onları, bundan evvel ne sen biliyordun ne de kavmin. O halde sabret; şüphesiz ki (mutlu) son, takvâya eren (Allah’ın emirlerini tutup, günahlardan sakınan)larındır.
50. Âd (kavmin)e de, kardeşleri Hûd’u (peygamber olarak gönderdik). “Ey kavmim!” dedi, “Allah’a kulluk edin. Zaten sizin için O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur (ve olamaz da). Ama siz (ortak koşmakla) iftira etmekten başka bir şey yapmıyorsunuz.”
51. “Ey kavmim! (Sizi uyarmam Allah için olup) bundan dolayı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım ancak beni yaratana aittir. Hâlâ hakikati anlamayacak mısınız?”
52. “Ey milletim! Rabbinizden bağışlanma dileyin. Sonra O’na tevbe edin (O’na yönelin) ki üzerinize gökten bol bol rahmet (ve bereket) göndersin, kuvvetinize kuvvet katsın (sizi çoğaltsın). Artık siz de günahkârlar olarak (Allah’tan) yüz çevirip durmayın.” [krş. 71/11]
53. Dediler ki: “Ey Hûd! Bize bir delil getirmedin. Biz, senin sözünden dolayı tanrılarımızı terk edecek değiliz. Sana inanacak da değiliz.”
54-55. “Biz (senin sözlerin için) ancak ‘Tanrılarımızdan biri, seni fena halde çarpmıştır.’ deriz.” (Hûd) dedi ki: “Şüphesiz ben Allah’ı şâhit tutuyorum Siz de şâhit olun ki ben, O’na ortak koştuklarınızdan (Allah yerine kendisine bağlılık gösterdiklerinizden) elbette uzağım. Artık hepiniz bana tuzak kurun, sonra (elinizden gelirse) mühlet de vermeyin.”
56. “Şüphesiz ben; benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a güvenip dayandım. Hiçbir canlı yoktur ki O, onun alnından tutmuş (onu hükmü ve denetimine almış) olmasın. Şüphesiz benim Rabbim dosdoğru bir yol üzeredir (O âdildir, hüküm ve tasarrufunda hakkâniyet üzeredir, kimseye zulüm ve haksızlık etmez).” [bk. 10/71]
57. “Yüz çevirseniz bile artık ben, kendisiyle (görevli) gönderildiğim şeyi, size tebliğ ettim. Rabbim, sizindışınızda bir kavmi yerinize getirir, siz de O’na hiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Rabbim her şeyi koruy(up gözet)endir.”
58. (Helak) emrimiz gelince Hûd’u ve beraberindeki iman edenleri tarafımızdan (büyük) bir merhamet eseri olarak (helak olmaktan) kurtardık. Üstelik onları (âhirette de) pek ağır bir azaptan kurtardık.
59. İşte bu Âd (kavmi), Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler. O’nun peygamberlerine isyan ettiler ve (Allah’tan yüz çevirmiş) inatçı her zorbanın emrine uydular.
60. Onlar bu dünyada, (şiddetli rüzgara) ve kıyamet gününde de lanet (cezasın)a tâbi tutuldular. Haberiniz olsun ki Âd (kavmi), Rablerine nankörlük ettiler. Biliniz ki Hûd’un kavmi Âd (yok olup Allah’ın rahmetinden) uzak olmuştur. [krş. 41/15-16; 69/6-7]
61. Semûd (kavmine) de kardeşleri Salih’i gönderdik. (Salih) dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Çünkü sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur. O sizi (önce) topraktan meydana getirmiş ve size orada ömür sürüp imar etmeyi istemiştir.[13] O halde O’ndan mağfiret dileyin, sonra O’na tevbe edin (O’na yönelin). Şüphesiz ki Rabbim (size) çok yakındır. O, (duaları) kabul edendir.” [krş. 26/146-158]
62. Dediler ki: “Ey Salih! Sen bundan evvel bizim aramızda kendisinden ümit beslenen (iyi bir kişi) idin. (Şimdi) babalarımızın taptığı şeye tapmaktan bizi engelliyor musun? Doğrusu bizi çağırdığın şeyden, endişelendiren bir şüphe içindeyiz.”
63. (Salih, onlara) dedi ki: “Ey kavmim! Söyleyin bana, ya ben Rabbimden açık bir delil (ve mucize) üzerinde isem ve O bana kendisinden bir rahmet (peygamberlik) vermişse, ben de O’na âsî olursam, Allah’(ın azabın)a karşı bana kim yardım eder? Sizin de bana zararımı artırmaktan başka bir katkınız olmaz.”
64. “Ey kavmim! İşte size bir âyet (mucize) olarak Allah’ın şu dişi devesi! Öyleyse onu (serbest) bırakın. Allah’ın arzında otlasın. Ona kötü maksatla el dokundurmayın. Sonra yakın bir azap sizi yakalayıverir.”
65. Yine de onu (ayaklarından biçerek) öldürdüler. Bunun üzerine (Salih) dedi ki: “Yurdunuzda üç gün (daha) faydalanın (artık sonunuz gelmiştir). Bu, yalanlanmayacak bir tehdittir.”
66. Nihayet (azap) emrimiz gelince, Salih’i ve beraberindeki iman edenleri tarafımızdan bir merhametle (helak olmaktan ve) o günün rezilliğinden kurtardık. Şüphesiz senin Rabbin çok kuvvetlidir, mutlak galiptir.
67. O zalim (inkârcı)ları ise, korkunç bir ses yakalayıverdi de yurtlarında çökekaldılar. [Krş. 7/78]
68. Sanki orada hiç yaşamamış gibi oldular. Haberiniz olsun ki Semûd (kavmi) Rablerine nankörlük ettiler/kâfir oldular. Bilin ki Semûd (yok olup Allah’ın rahmetinden) uzak olmuştur.[14]
69. Andolsun ki elçilerimiz (melekler),[15] İbrahim’e (bir evlat) müjde(si) ile gelip “selâm” dediler. O da “selâm” dedi; çok geçmeden (onlara) kızartılmış bir buzağı getirdi. [bk. 15/52-62; 51/26-27]
70. (Fakat İbrahim,) ellerinin ona (yemeğe) uzanmadığını görünce, onları yadırgadı ve onlardan yana içine bir korku düştü. Onlar: “Korkma, biz (meleğiz) Lût kavmine gönderildik.” dediler.
71. (İbrahim’in) karısı (Sâra) ayakta iken (onların melek olup kendi kavmine gelmediğini duyunca sevincinden hafif) güldü. Biz ona da (o meleklerle) İshak’ı, İshak’ın ardından da (torunu) Yakub’u müjdeledik.[16] [krş. 19/49; 21/72]
72. (İbrahim’in karısı:) “Vay başıma gelenler! Ben bir kocakarı, şu kocam da bir pîr-i fânî iken çocuk mu doğuracağım? Doğrusu bu pek şaşılacak bir şey!” dedi.
73. (Elçi melekler) dediler ki: “Allah’ın işinden dolayı hayrete mi düşüyorsun? Ey ev halkı! Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerinizedir. Şüphesiz O, övülmeye lâyıktır, şânı yücedir (ve iyiliği boldur).”
74. İbrahim’den korku gidip kendisine (çocukla ilgili) müjde gelince, Lût kavmi hakkında (affedilmeleri için) bizim (elçilerimiz)le tartışmaya başladı.
75. Çünkü İbrahim, hakikaten çok yumuşak huylu, çok duygulu ve ‘kendisini Allah’a vermiş’ bir kimseydi.
76. (Elçilerimiz:) “Ey İbrahim! Bundan vazgeç (tartışma), çünkü Rabbinin emri gelmiştir. Onlara artık geri çevrilmez bir azap muhakkak gelecektir.” dediler.
77. O elçilerimiz, (delikanlı şeklinde) Lût’a gelince, (Lût) onlar yüzünden endişelendi ve göğsü daraldı (sapık kavminin onlara saldırısından korkuyordu) ve: “Bu çok çetin bir gündür.” dedi.
78. Kavmi de (kafalarındaki kötü niyetle) alelacele yürüyüp koşarak ona geldi. Onlar, daha önceden de o çirkin (sapık) işleri yapıyorlardı. (Lût) dedi ki: “Ey kavmim! İşte bu (şehirdeki kızlar) benim kızlarım,[17] (elçilere dokunmayın) onlar(ı nikâhlamanız) sizin için daha temizdir. Allah’a hürmetiniz olsun/azabından sakının, misafirlerim yanında beni utandırmayın. İçinizde aklı başında bir adam yok mu?” dedi. [bk. 15/71; 26/165-166]
79. Dediler ki: “Senin kızların üzerinde hiç bir hakkımız bulunmadığını elbette bilirsin. Sen, bizim ne istediğimizi de pekâlâ biliyorsun.”
80. (Lût:) “Keşke sizekarşı bir gücüm olsaydı veya sarp bir kaleye sığınabilseydim.” dedi.
81. (Elçi melekler) dediler ki: “Ey Lût! Biz senin Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla ulaş(ıp dokun)amazlar; gecenin bir kısmında hemen aile fertlerinle yürü (buradan çık). Sizden hiçbiri (bu emirden) geride kalmasın. Ancak karın hariçtir. Çünkü onlara erişen (azap), ona da erişecektir. Onlara vaadedilen vakit sabah vaktidir. Sabah da yakındır, değil mi?” [bk. 15/63-66]
82-83. (Azap) emrimiz gelince (o yerin) üstünü altına getirdik ve üzerine de pişirilmiş balçıktan yapılıp istif edilmiş ve Rabbinin katında (nereye ve kime isabet edeceği) damgalanmış taş(lar) yağdırdık. O taşlar, (her zaman) zalimlerden de uzaklaşmış değildir. [krş. 105/1-5]
84. Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı (gönderdik, onlara) dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin için O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur (olamaz da). Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın! Çünkü ben, sizi bir hayır (ve bolluk) içinde görüyorum. Şüphesiz ben, sizi kuşatacak bir günün azabından korkuyorum.” [krş. 7/85-93]
85. “Ey kavmim! Ölçüyü ve tartıyı tam olarak, adaletle yerine getirin, insanlara eşyalarını (haklarını) eksik vermeyin ve yeryüzünde (Allah’ın koyduğu sosyal ilkeleri değiştirerek) bozgunculuk yapmayın, kargaşa çıkarmayın (ve fenalık yapmayın)!”
86. “(Ey kavmim!) Eğer iman eden kimseler iseniz, Allah’ın bıraktığı (helal kâr) sizin için daha hayırlıdır.(Yine de hile yaparsanız,) ben sizin üzerinize bir bekçi (ve azaptan koruyucu) değilim.”
87. Dediler ki: “Ey Şuayb! Atalarımızın taptıkları şeylerden veya mallarımızdan istediğimiz gibi harcamaktan vazgeçmemizi, senin namazın mı emrediyor? Halbuki sen, elbet yumuşak huylu, aklı başında (bir adam)sın.”[18]
88. (Şuayb) dedi ki: “Ey kavmim! Ya ben Rabbimden bir delil ile (gelmiş) isem ve (O) kendinden bana güzel bir rızık (helal kazanç) lütfetmişse? (Bu durumda O’na hıyanet edebilir miyim?) Size yasak ettiğim şeyleri (kendim yaparak) size aykırı davranmak da istemiyorum. Sadece, gücüm yettiğince (sizi) düzeltmek istiyorum. Başarım, ancak Allah(‘ın yardımı) iledir. Ancak O’na güvenip dayandım ve yalnız O’na yönelirim.”
(Çünkü helal kazanç, her türlü hileden uzak olup hakka sebatta, sâlih amel ve takvâda, güzel ibadette, temiz toplum oluşmasında çok önemlidir. Hiçbir kanunun ve kanun adamının ulaşamadığı yerde bile Allah’ın emrettiği helal kazanç ve Allah’a karşı sorumluluk duygusu geliştikçe kalbin bozulması ve toplumun kirli kazanç temini önlenecek ve toplum temiz hâle gelecektir. Bütün peygamberlerin görev ve amacı budur. Şuayb’ın kavmi olan “Medyen/Eyke” halkını helâke götüren sebeplerden biri de bu olmuştur.) [krş. 23/51; 83/1-3]
89. “Ey halkım! Bana karşı gelmeniz (ve düşmanlığınız) sakın sizin başınıza da, Nuh kavminin veya Hûd kavminin ya da Salih kavminin başlarına gelenin benzeri bir felâketi getirmesin! Lût kavmi sizden pek uzak değildir.”
90. “Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tevbe ed(ip yönel)in. Şüphesiz ki Rabbim çok merhamet eden, (inananları) çok sevendir.”
91. Dediler ki: “Ey Şuayb! Söylediğin şeylerden bir çoğunu anlamıyoruz ve seni içimizde hakikaten zayıf görüyoruz. Eğer kabilen (içinde bulunan beş on kişi) olmasaydı seni kesin taşlayarak öldürürdük. Sen bizden üstün de değilsin.”
92. (Şuayb) dedi ki: “Ey kavmim! Benim kabilem size göre Allah’tan daha mı üstündür ki O’na (ve emrine) sırt çevir(ip onların hatırını say)ıyorsunuz? Şüphesiz ki Rabbim(in ilmi bütün) yaptıklarınızı kuşatıcıdır.”[19]
93. “Ey halkım! Gücünüzün yettiğini (sonuna kadar) yapın. Şüphesiz ben de (vazifemi) yapacağım. Kendisini rezil eden bir azabın kime geleceğini ve kimin yalancı olduğunu yakında bileceksiniz. Artık (o azabı) gözleyin. Ben de sizinle beraber (onu) gözlemekteyim.”
94. Nihayet (azap) emrimiz gelince Şuayb’ı ve beraberindeki iman edenleri, tarafımızdan bir merhametle kurtardık. Zulmeden (inkârcı)ları, korkunç bir ses yakaladı da yurtlarında dizüstü yığılıp kaldılar.
95. Sanki orada hiç yaşamamış gibi oldular. Haberiniz olsun ki Semûd halkının (yok olup Allah’ın rahmetinden) uzaklaştığı gibi, Medyen halkı da öylece uzaklaşıp gitti. [krş. 7/85-91]
96-97. Andolsun ki biz, Musa’yı âyetlerimizle (mucizelerimizle) ve apaçık bir delille Firavun’a ve ileri gelenlerine gönderdik. (Ama yine de onlar bizim emrimize değil) Firavun’un emrine uydular. Firavun’un emri (işi, sistem ve yönetimi arzu ve hevâsına göre olup) hiç de isabetli/doğru değildi. [bk. 79/21-26]
(Bütün peygamberlerin tevhid mücadelesi, Firavun benzerleri ve ona uyanlarla olmuştur. Firavun, ilâhî hükümleri kabul etmeyip hükümranlığı sayesinde rabliğini ilan etmiş ve Allah’a rakip bir tavır almıştı.)
98. Kıyamet günü (Firavun) kavminin önüne düşer, artık onları (suya götürür gibi) ateşe götürür. Vardıkları yer ne kötü yerdir! [bk. 2/166-167]
99. (Onlar) burada da, kıyamet gününde de lanet (cezasın)a tâbi tutuldular. Verilen bu ikram ne kötü bir ikramdır!
100. (Resûlüm!) İşte bu sana anlattığımız, (o yok olan) memleketlerin haberlerindendir. Onlardan (eserleri) ayakta kalan da var, biçilmiş ekin (gibi yok) olan da vardır.
101. Biz onlara zulmetmedik. Fakat onlar (inkâr ve nankörlük etmekle) kendilerine zulmettiler. Rabbinin azap emri geldiği zaman, Allah’tan başka yalvar(ıp tapın)dıkları ilâhları onlara hiçbir hususta fayda sağlamadı ve onların ziyanlarını (ve yok olmalarını) artırmaktan başka bir şeye yaramadı.
102. İşte (halkı ilâhîemirden çıktığından dolayı) zalimleşen memleketleri (azapla) yakaladığı zaman Rabbinin yakalayışı (ve yok edişi) böyledir. Şüphesiz ki O’nun yakalaması (cezası) çok acıklı, çok şiddetlidir.[20]
103. Bu (anlatıla)nda, âhiret azabından korkan kimseler için elbette birer ibret vardır. O (kıyamet günü), bütün insanların bir araya toplanacağı bir gündür. O (her şeye) şâhitlik edilen bir gündür.[21]
104. Biz, onu ancak sayılı bir müddete kadar erteleriz.
105. O gün gelince hiç kimse, O’nun izni olmadan konuşamaz. Onların kimi bedbaht kimi de mesuttur. [bk. 20/108; 42/7; 78/38]
106-107. Bedbaht olanlar ateştedirler. Orada onların (çok fecî) iniltili ve haykırışlı nefes alıp vermeleri vardır ki (onlar), gökler ve yer[22] durdukça orada ebedî kalacaklardır; ancak Rabbinin (çıkarmayı) dilediği hariçtir. Çünkü Rabbin dilediğini istediği gibi yapandır.
108. Mesut olanlar isecennettedirler. Rabbinin dilediği hariç, gökler ve yer durdukça, hiçbir zaman kesilmeyen bir lütuf olarak orada ebedî kalacaklardır.
109. Artık onların taptıkları şeyler(in onları azaba götürdüğün)den şüphen olmasın. Onlar da önceden babalarının taptığı gibi tapıyorlar. Biz de elbette onların (azaptan) paylarını eksiksiz vereceğiz.
110. Andolsun ki biz,Musa’ya Kitab’ı verdik de o(na iman hususu)nda ayrılığa düşüldü. Eğer Rabbinden (cezalarının âhirete kalması hakkında) bir söz geçmemiş olsaydı, elbette aralarında hüküm verilir (onlar da yok olup giderler)di. (Resûlüm!) Kesinlikle (bil) ki o (kâfir ve müşrik ola)nlar Kur’an hakkında bir tereddüt ve şüphe içindedir(ler).
111. Şüphesiz Rabbin her birinin amellerinin karşılığını elbette tam verecektir. Çünkü O, onların yaptıklarından hakkıyla haberi olandır.
112. O halde sen (Resûlüm!) Beraberindeki tevbe edenlerle birlikte, sana emredildiği gibi, istikamet üzere (dosdoğru) ol. Aşırı gitmeyin (asla ilâhî hududun dışına çıkmayın). Çünkü O, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.
(Peygamberimiz, bu âyetteki yüce Allah’ın, “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” hitabının dehşetini ve etkisini öyle derinden hissetmişti ki bunun üzerine: “Hûd sûresi saçımı ağarttı.” buyurmuştu. Çünkü Allah’ı gerçek anlamıyla tanımak ve bilmek; emirlerinin gereğine verızasına uymayı tam anlamıyla (ihmalsiz, aşırısız) yerine getirmeye bütün benliği ile özen göstermek demektir.)
113. Zulüm (ve haksızlık) edenlere de sakın meyletmeyin/güvenip dayanmayın! Sonra size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostunuz yoktur. Sonra size yardım da edilmez.[23]
114. Gündüzün iki tarafında (öğle ve ikindide) ve gecenin (gündüze) yakın (üç)[24] vaktinde (akşam, yatsı ve sabahda) dosdoğru namaz kıl. Muhakkak ki iyilikler (beş vakit namazın sevâbı, aradaki) kötülükleri (küçük günahları) giderir. İşte bu, düşünen, Allah’ı ananlara bir öğüt/bir hatırlatmadır.
115. Sabret. Çünkü Allah ‘iyilik yapan, iyi harekette bulunan’ların mükâfatını zâyi etmez.
116. Sizden önceki devirlerde ‘akıl ve fazîlet’ sahibi olanların yeryüzünde (ilâhî buyruklara karşı yapılan) bozgunculuğa engel olmaları gerekmez miydi? Ancak onlardan (bu vazifeyi yaptığı için) kurtardığımız kimseler (pek) azdır. Zalim olanlar ise, kendilerine sağlanan refah içinde şımarıp azdılar ve böylece günahkâr oldular.
117. Rabbin -halkı (birbirlerini günahlardan ve kötülüklerden) ıslah edip dururlarken- o memleketleri haksız yere (afet ve felaketlerle) yok edecek değildir.
(İnsanların kendini ve diğerlerini ıslah edip her türlü günahlardan ve en büyük günah olan şirkten kurtarması, halklar ve milletler için helaki önleyecek bir emniyet süpabı niteliğindedir.)
118. Eğer Rabbin dileseydi, (bütün) insanları bir tek millet yapardı (Fakat İslâm’da/Kur’an’da birleşmelerini ve sâlih amellerde yarışmalarını tercihlerine bıraktı). Ama onlar, (menfaatleri doğrultusunda) ihtilaf etmeye devam edeceklerdir. [bk. 2/208; 10/99; 11/7; 16/93; 67/2]
119. Ancak Rabbinin rahmetine nâil olanlar hariçtir. Zaten (Allah), onları bunun için (irade hürriyeti vererek) yaratmıştır.[25] Böylece Rabbinin: “Andolsun ki ben, cehennemi tümüyle insan ve cinlerden (hak edenlerle) dolduracağım.” sözü gerçekleşecektir. [krş. 6/149; 42/8]
120. Peygamberlerin haberlerinden senin kalbini takviye edecek her şeyi sana anlatıyoruz. Bunda (bu sûrede) de sana gerçeği bildirme, mü’minlere de bir öğüt ve bir uyarı gelmiştir.
121. İman etmeyenlere de ki: “Gücünüzün yettiğini (elinizden geleni) yapın. Biz de (tebliğ vazifemizi) yapmaktayız.”
122. “(İnkâr ve engellemelerinize karşı başınıza gelecek azabı) bekleyin Doğrusu biz de bunu beklemekteyiz.”
(Dinin aleyhine planlar hazırlayanlara karşı, Allah’ın da güç yetmez çeşitli azap planları vardır. bk. 105/1-5ve dipnotu)
123. Göklerin ve yerin gaybı(nı bilmek) Allah’a aittir. Bütün işler ancak O’na döndürülür. O halde O’na kulluk et. O’na güvenip dayan. Rabbin yaptıklarınızdan asla habersiz[26] değildir