Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri! Üstat Necip Fazıl’ın Unutulmayan Özdeyişleri ve Resimli Sözler

Türk-İslam dünyasının fikir ehillerinden üstat Necip Fazıl Kısakürek, yaşadığı çağın ötesine uzanan şiirleri ve özdeyişleriyle, günümüzde de hayırla yâd ediliyor. İslam şiarını korkusuzca meydanlarda haykıran şair, hayatı boyunca hapishanelerde “Çile” çekti. Öyle ki, vefat ettiğinde dahi işleme koyulmamış 1,5 yıllık hapis cezası bulunuyordu. O aramızdan ayrılırken “Demek ki böyle ölünürmüş” vecizesini buyurdu. Üstadın her biri bin anlam yüklü özdeyişleri, resimli sözler halinde paylaşılmaktadır. 78 yıllık ömrüne onlarca eser sığdırmayı başaran Necip Fazıl Kısakürek’in şiirleri ve özdeyişleri…

ABONE OL
GİRİŞ 17.01.2022 19:43 GÜNCELLEME 17.01.2022 19:44 YAŞAM
Necip Fazıl Kısakürek Şiirleri! Üstat Necip Fazıl’ın Unutulmayan Özdeyişleri ve Resimli Sözler

Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti Dersaadet’te (İstanbul) dünyaya gelen Necip Fazıl Kısakürek, 78 yıllık ömrüne onlarca şiir ve bin anlam yüklü özdeyişler sığdırdı. Heybeliada’da ilk eserlerini kaleme aldığında “Şair” mahlasıyla tanınan Kısakürek, zaman içerisinde Türk-İslam düşüncesini benimsemiş kitleler tarafınca “Üstat” olarak anıldı. 1942 yılındaki Sultanahmet Hapishanesi’nde geçirdiği zorlu süreçten sonra kendisini topluma adadı ve “Büyük Doğu” mücadelesini başlattı. Büyük Doğu için canhıraş çabalarken, dönem hükümetleri tarafınca sık sık hapse atıldı. O, çağdaşı Nazım Hikmet Ran gibi Rusya’ya kaçmaktansa; Erenköy’deki evinde vefat ederken ardında işleme konulmamış 1,5 yıllık hapis cezası bıraktı. Dönem hükümetleri Necip Fazıl’a binlerce lira teklif etti. Servet önerdi. Üstat, kalemini kırmak isteyenlerin tuzağına düşmedi. Tıpkı İmam Azam’ın (Ebu Hanife Hazretleri) Abbasi halifesine karşı çıktığı gibi HAKK’ı savundu. “Allah’a itaat etmeyene itaat edilmez” hadisini çevirdiği için bin bir emekle çıkardığı Büyük Doğu Mecmuası’ndan oldu. Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in günümüze dek uzanan şiirleri, özdeyişleri ve resimli sözleri…

NECİP FAZIL KISAKÜREK ŞİİRLERİ

BEKLENEN

Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.

Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar?

ANNECİĞİM

Ak saçlı başını alıp eline,
Kara hülyalara dal anneciğim!
O titrek kalbini bahtın yeline,
Bir ince tüy gibi sal anneciğim!

Sanma bir gün geçer bu karanlıklar,
Gecenin ardında yine gece var;
Çocuklar hıçkırır, anneler ağlar,
Yaşlı gözlerinle kal anneciğim!

KALDIRIMLAR

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi...

Başını bir gayeye satmış bir kahraman gibi,
Etinle, kemiğinle, sokakların malısın!
Kurulup şiltesine bir tahtaravan gibi,
Sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın!

Fahişe yataklardan kaçtığın günden beri,
Erimiş ruhlarınız bir derdin potasında.
Senin gölgeni içmiş, onun gözbebekleri;
Onun taşı erimiş, senin kafatasında.

İkinizin de ne eş, ne arkadaşınız var;
Sükût gibi münzevî, çığlık gibi hürsünüz.
Dünyada taşınacak bir kuru başınız var;
Onu da, hangi diyar olsa götürürsünüz.

Yağız atlı süvari, koştur, atını, koştur!
Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları.
Ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur...
Ne senin anladığın kadar, kaldırımları...

Bir esmer kadındır ki, kaldırımlarda gece,
Vecd içinde başı dik, hayalini sürükler.
Simsiyah gözlerine, bir ân, gözüm değince,
Yolumu bekleyen genç, haydi düş peşime der.

Ondan bir temas gibi rüzgâr beni bürür de,
Tutmak, tutmak isterim, onu göğsüme alıp.
Bir türlü yetişemem, fecre kadar yürür de,
Heyhat, o bir ince ruh, bense etten bir kalıp.

Arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım;
Onu bir başkasına râm oluyor sanırım,
Görsem pencerelerde soyunan bir karaltı.

Varsın, bugün bir acı duymasın gözyaşımdan;
Bana rahat bir döşek serince yerin altı,
Bilirim, kalkmayacak, bir yâr gibi başımdan...

ANNEME MEKTUP

Ben bu gurbet ile düştüm düşeli,
Her gün biraz daha süzülmekteyim.
Her gece, içinde mermer döşeli,
Bir soğuk yatakta büzülmekteyim.
Böylece bir lâhza kaldığım zaman,
Geceyi koynuma aldığım zaman,
Gözlerim kapanıp daldığım zaman,
Yeniden yollara düzülmekteyim.
Son günüm yaklaştı görünesiye,
Kalmadı bir adım yol ileriye;
Yüzünü görmeden ölürsem diye,
Üzülmekteyim ben, üzülmekteyim

AĞLAYAN ÇOCUKLAR

Kafesli evlerde ağlar çocuklar,
Odalarda akşam olurken henüz.
O zaman gözümün önünde parlar,
Buruşuk buruşuk, ağlayan bir yüz.

Ne vakit karanlık kaplasa yeri,
Başlar çocukların büyük kederi;
Bakınır, korkuyla dolu gözleri:
Ya artık bir daha olmazsa gündüz?

Gittikçe kesilir derken sedalar,
Gece; bir siyah el gözümü bağlar;
Duyarım, içime sığınmış, ağlar,
Bir ufacık çocuk, bir küçük öksüz...

AKROSTİŞ (Üstadın İsmet İnönü’ye yazdığı akrostiş şiir)

İhtilal acentası...
Solun tam da ortası.
Moskof ’un oltası…
Eli, zulüm muştası…
Tek ümidi, cuntası

İnkılap, avantası...
Nemrut, onun atası...
Ölüm yolu, rotası…
Namlı servet çantası…
Ünlü küfür softası…

ANNEME

Anne girdin düşüme.
Yorganın olsun duam;
Mezarında üşüme.

Anlamam, anlatamam.
Düşen düştü peşime,
Artık vadeler tamam...

SURDA BİR GEDİK AÇTIK

Surda bir gedik açtık,

Mukaddes mi mukaddes…
Ey kahpe rüzgar,

Artık ne yandan esersen es...

BÜYÜK DOĞU MARŞI

Allahın seçtiği kurtulmuş millet!
Güneşten başını göklere yükselt!
Avlanır, kim sana atarsa kement,
Ezel kuşatılmaz, çevrilmez ebet.

Allahın seçtiği kurtulmuş millet!
Güneşten başını göklere yükselt!

Yürü altın nesli, o tunç Oğuz’un!
Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun.
Nur yolu izinden git, KILAVUZ’un!
Fethine çık, doğru, güzel, sonsuzun!

Yürü altın nesli, o tunç Oğuz’un!
Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun.

Aynası ufkumun, ateşten bayrak!
Babamın külleri, sen, kara toprak!
Şahit ol, ey kılıç, kalem ve orak!
Doğsun BÜYÜK DOĞU, benden doğarak!

Aynası ufkumun, ateşten bayrak!
Babamın külleri, sen, kara toprak!

DUA

Bıçak soksan gölgeme,
Sıcacık kanım damlar.
Gir de bak bir ülkeme:
Başsız başsız adamlar...

Ağlayın, su yükselsin!
Belki kurtulur gemi.
Anne, seccaden gelsin;
Bize dua et, emi!

NECİP FAZIL KISAKÜREK ÖZDEYİŞLERİ VE RESİMLİ SÖZLER

Camiler serbest ama bütün yolları yasak; onlar meydana hâkim, bizse camide sürgün.

Ölüm güzel şey budur perde ardından haber. Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber?

Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var; oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var

Büyük randevu... Bilsem nerede, saat kaçta? Tabutumun tahtası, bilsem hangi ağaçta?

Zaman döne dursun, o güne hasret.

Karacaahmet bana neler söylüyor neler!

Uzasan, göğe ersen; cücesin şehirde sen.

Gönlüm uçmak isterken semavi ülkelere, ayağım takılıyor yerdeki gölgelere…

Anladım işi, sanat ALLAH’ı aramakmış; marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.

Sen “Ol” dersen olur. Nur bize ALLAH’ım nur…

Benim istediğimi ALLAH istemiyorsa konu kapanmıştır.

Öleceğini bilerek yaşayan tek canlı insandır ve hiç ölmeyecekmiş gibi yaşar.

Sadece ALLAH’a inanın, gerisi inanılacak gibi değil.

Fazla ciddiye almayın bu hayatı, nasıl olsa içinden canlı çıkamayacaksınız.

Geminin tek kaptanı olur, gerisi mürettebattır. Kalbinde tek sahibi olur, gerisi teferruattır.

Üzülme! Davanın sahibi HAK’tır. HAK olan davada zafer muhakkaktır.

Tomurcuk derdinde olmayan ağaç odundur.

Arsızlığa cesaret, zinaya aşk dediler! Bir neslin ahlakını işte böyle yediler…

Artık fikir kurtlandı; iş lazım…

Bu nasıl dünya, hikâyesi zor…

Bazı insanlar alçakgönüllüdür. Bazıları ise alçak olmaya gönüllüdür.

Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum. Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.

NECİP FAZIL KISAKÜREK’İN NAZIM HİKMET RAN’A MEKTUBU

Nâzım Hikmet!

Nafile çabalıyorsun.

Sana kızmıyorum. Kızmayacağım.

Hiçbir operatör, ameliyat masasından kendisini yumruklayan kanserliye, hiçbir gardiyan, parmaklığı içinden kendisine deli diye bağıran çılgına, hiçbir hâkim darağacı önünde küfürler savuran mahkûma kızamaz.

Ben kendimi ne kanser operatörü ne deli gardiyanı ne de ağır ceza hâkimi şeklinde görmüyorum. Fakat görüyorum ki her hareketim, seninle hiç de alâkadar olmadığı halde, ciğerine neşter gibi saplanıyor, seni delilerin parmaklığı gibi bir azap çerçevesine hapsediyor ve başının üstünde ip varmış gibi kudurtuyor. Beni, doktor, gardiyan ve hâkim şeklinde gören sensin! Senin bu halini sezer sezmez artık sana kızmıyorum. Merhamet ediyorum.

Sanma ki ben öfke kabiliyetini kaybetmiş bir adamım. İnsan başiyle fare kafasını birbirinden ayıran tek hassa, bence fikir öfkesidir. Bir hiç için ölçüsüz öfkeler duyacak kadar alıngan ve hassas bir mizaç taşıdığımı sen de bilirsin. Fakat bu öfke, iyi kötü bir kudreti, bir şahsiyeti, bir mesuliyeti kalmış insanlara ve hadiselere karşıdır. Sen mazursun.

Çünkü iflâs nedir, onu bütün hacmiyle idrak ettin.

O kadar yalnızsın ki etrafında bir sürü (namı müstear) dan başka kimse yok. O kadar konuşulmuyorsun ki, isminden ancak kendi (namı müstear) ların bahsediyor. Eskiden herkesin dilinde bir problem gibi gezinmeyi tercih eder ve bir dedikoduya, bir ankete doğrudan doğruya iştirak etmeyi Greta Garbo esrarına aykırı bulurdun. Şimdi bir yerde anket oldu mu, kıymeti ve seviyesi nedir, hiç düşünmeden, kapısı önünde aç biilâç bekleşen yedi sekiz kişinin başına en evvel sen geçiyorsun ve sıranı kaybetmemek için kim bilir nelere başvuruyorsun?

Fıkraların baş sahifelerden moda sahifelerine atılıyor, gene yazıyorsun. Hatırlanmak şartı ile ne hakaretlere razı değilsin? Tükürüğü bile uzun zaman gıda edindin. Şimdi o da yok. Bir zamanlar, şiirlerinde (kıllı ve kalın) olduğunu ilân ettiğin sarışın ve pembe ensenden, şunun bunun tokat izleri bile uçmuş. Zaman seni değil, yüz karalarını bile götürmüş. Ne hazin bir manzaran var. Akşamları, Beyoğlu sokaklarında, yüzlerinde kalın bir duvak, ayaklarında bir çift siyah bot, ellerinde köpek başlı bir şemsiye, ağır ağır geçen sabık Rum aşüfteleri bile senin kadar merhamete şayan değildir. Artık nefret vermiyorsun. Zamanın hainliği önünde insanları tefekkür ve merhamete çağırıyorsun.

Bundan birkaç ay evvel Bâbıâlide, Ştaynburg lokantasında seninle şöyle konuşmadık mı:

Ben- Gazetelere yazdığın bu fıkraları nasıl yazıyorsun, bu kadar adileşmeye nasıl tahammül ediyorsun?

Sen- Ne yapayım, ekmek paramı kazanıyorum. Başka ne yapabilirim?

Ben- Kendinden ve haysiyetinden bu kadar fedakârlık edeceğine niçin potin boyacılığı etmeyi tercih etmiyorsun?

Sen- Potin boyacılığı etsem, bir şey zannederler de beni bu işten menederler.

Kendisini bu kadar saçma bir mazeretle teselli ediveren, hakikatte tesellisi olmayan seninle görüyorsun ki ben hiçbir gün kavga etmedim. Sana selâm verdim. Sana acıdım. Bu kadar düşmene -acısını ben duyuyormuşum gibi- razı olmadım.

Şimdi bana -tam da senden bekleyebileceğim bir tarzda- çatıyorsun. Devlet günlerinde seni rakip diye almaya tenezzül etmeyen adam, bu perişan halinde sana nasıl tenezzül eder? Artık sen benim gözümde hiçbir şeyi temsil etmiyorsun. Ne hokkabaz şiirini ne işporta komünizmanı ne hile ustalığını ne 24 saatlik reklâm açık gözlülüğünü… Senin nene mukabele edeyim?

Aynı ideoloji içinde vaktiyle sarmaş dolaş olduğun ve içlerinde fikirlerine taban tabana zıt olmama rağmen konuşulabilecek insanlar bulduğum gruplar, yani sana benden daha yakın zümreler bile seni, fikir ve sanat adiliğinin, dolandırıcılığının prototipi diye gösteriyorlar. Bana ne düşer?

İşte açıkça söylüyorum: Ben senin kâbusun, geceleri uykuna giren umacın, her an yokluğunu hissettiren şeytanınım. Sana acıyorum. Fakat elimden ne gelir?

Çektiğin yokluk ıstırabına hürmeten, sana vaktile vermediğim şerefi veriyorum. Seninle ilk ve son defa olarak konuşuyorum. Fakat hepsi bu kadar. Dediğim gibi sen, bence artık mazursun. Seni affediyorum ve ne yapsan affedeceğim. Bu vaade güvenerek istediğini yap! Sakın bu fırsatı kullanmamazlık etme!

Yalnız bil ki sönmüş ve pörsümüş hüviyetine, o kadar muhtaç olduğun ve elde etmek için ne yapacağını bilemediğin hayatı nefhedemiyeceğim. Ölü diriltmek ve müflis kurtarmaktan âcizim.

Benim hakkımda, içinde hapsettiğin şeylerin hacmini bilmiyorum. Rivayete göre üç perdelik bir piyes, rivayete göre bir roman…

Fakat sana karşı hiçbir taktiği kalmamış adamın, bütün bir samimiyet ve açıklıkla içini tasfiye etmesine rağmen söyleyebileceği her şey ve sırf sana hitap etmekle düşebileceği bayağılık burada toptan ve ebediyen nihayete eriyor.

İşte görüp göreceğin rahmet!” (11 Nisan 1936)

Necip Fazıl Kısakürek kimdir? Hayatı, eserleri ve fikirlerine dair...

NECİP FAZIL KISAKÜREK’İN ESERLERİ

  • Örümcek Ağı (1925)

  • Kaldırımlar (1928)

  • Ben ve Ötesi (1932)

  • Birkaç Hikâye Birkaç Tahlil (1933)

  • Tohum (1935)

  • Beklenen (1937)

  • Bir Adam Yaratmak (1938)

  • Künye (1938)

  • Sabır Taşı (1940)

  • Namık Kemâl (1940)

  • Çerçeve (1940)

  • Para (1942)

  • Vatan Şairi Nâmık Kemâl (1944)

  • Müdafaa (1946)

  • Halkadan Pırıltılar (Veliler Ordusundan) (1948)

  • Nam (1949)

  • Çöle İnen Nur (İzinsiz Baskı) (1950)

  • 101 Hadis (Büyük Doğu'nun 1951'de verdiği ek) (1951)

  • Maskenizi Yırtıyorum (1953)

  • Sonsuzluk Kervanı (1955)

  • Yılanlı Kuyudan (1955)

  • Mektubat'tan Seçmeler (1956)

  • At’a Senfoni (1958)

  • Büyük Doğu'ya DOĞRU (İdeolocya Örgüsü) (1959)

  • Altun Halka (Silsile) (1960)

  • O ki O Yüzden Varız (Çöle İnen Nur) (1961)

  • Çile (1962)

  • Her Cephesiyle Komünizm (1962)

  • Türkiye'de Komünizm ve Köy Enstitüleri (1962)

  • Ahşap Konak (Büyük Doğu'nun 1964'te verdiği ek) (1964)

  • Reis Bey (1964)

  • Siyah Pelerinli Adam (Büyük Doğu'nun 1964'te verdiği ek) (1964)

  • Hazret (1964)

  • İman ve Aksiyon (1964)

  • Ruh Burkuntularından Hikâyeler (1965)

  • Büyük Kapı (O ve Ben) (1965)

  • Ulu Hakan II. Abdülhamid Han (1965)

  • Bir Pırıltı Binbir Işık (1965)

  • Tarih Boyunca Büyük Mazlumlar I (1966)

  • Tarih Boyunca Büyük Mazlumlar II (1966)

  • Büyük Kapı'ya ek (Başbuğ Velilerden) (1966)

  • İki Hitabe: Ayasofya/Mehmetçik (1966)

  • El Mevahibü'l Ledüniyye (1967)

  • Vahidüddin (1968)

  • İdeolocya Örgüsü (1968)

  • Türkiye'nin Manzarası (1968)

  • Tanrı Kulundan Dinlediklerim I (1968)

  • Tanrı Kulundan Dinlediklerim II (1968)

  • Peygamber Halkası (1968)

  • 1001 Çerçeve 1 (1968)

  • 1001 Çerçeve 2 (1968)

  • 1001 Çerçeve 3 (1968)

  • 1001 Çerçeve 4 (1968)

  • 1001 Çerçeve 5 (1968)

  • Piyeslerim(Ulu Hakan/Yunus Emre/S. P. Adam) (1969)

  • Müdafaalarım (1969)

  • Son Devrin Mazlumları (1969)

  • Sosyalizm Komünizm ve İnsanlık (1969)

  • Şiirlerim (1969)

  • Benim Gözümde Menderes (1970)

  • Yeniçeri (1970)

  • Kanlı Sarık (1970)

  • Hikâyelerim (1970)

  • Nur Harmanı (1970)

  • Reşahat (1971)

  • Senaryo Romanları (1972)

  • Moskof (1973)

  • Hazret (1973)

  • Esselâm (1973)

  • Hac (1973)

  • Çile (Tertip) (1974)

  • Rabıta (1974)

  • Başbuğ Velilerden 33 (Altun Silsile) (1974)

  • O ve Ben (1974)

  • Bâbıâli (1975)

  • Hitabeler (1975)

  • Mukaddes Emanet (1976)

  • İhtilal (1976)

  • Sahte Kahramanlar (1976)

  • Veliler Ordusundan 333 (Halkadan Pırıltılar) (1976)

  • Rapor 1 (1976)

  • Rapor 2 (1976)

  • Yolumuz, Halimiz, Çaremiz (1977)

  • Rapor 3 (1977)

  • İbrahim Ethem (1978)

  • Doğru Yolun Sapık Kolları (1978)

  • Rapor 4 (1979)

  • Rapor 5 (1979)

  • Rapor 6 (1979)

  • Aynadaki Yalan (1980)

  • Rapor 7 (1980)

  • Rapor 8 (1980)

  • Rapor 9 (1980)

  • Rapor 10 (1980)

  • Rapor 11 (1980)

  • Rapor 12 (1980)

  • Rapor 13 (1980)

  • İman ve İslâm Atlası (1981)

  • Batı Tefekkürü ve İslâm Tasavvufu (1982)

  • Tasavvuf Bahçeleri (1983)

  • Kafa Kâğıdı (1984)

  • Hesaplaşma (1985)

  • Dünya Bir İnkılâp Bekliyor (1985)

  • Mümin (1986)

  • Öfke Ve Hiciv (1988)

  • Çerçeve 2 (1990)

  • Konuşmalar (1990)

  • Başmakalelerim 1 (1990)

  • Çerçeve 3 (1991)

  • Hücum Ve Polemik (1992)

  • Başmakalelerim 2 (1995)

  • Başmakalelerim 3 (1995)

  • Çerçeve 4 (1996)

  • Edebiyat Mahkemeleri (1997)

  • Çerçeve 5 (1998)

  • Hâdiselerin Muhasebesi 1 (1999)

  • Püf Noktası (2000)

  • Bekleyen

  • Bayram