Annesi, İran Prensesi Süreyya'yı anlattı

Son İran Şahının güzelliği dillere destan eşi Soraya'nın mutlu günleri sayılıydı. Türk halkı onu Prenses Süreyya olarak tanıdı ve sevdi. Pek çok Sürreya adını ondan aldı. Annesi onu bakın nasıl anlattıyor:

ABONE OL
GİRİŞ 02.09.2010 15:30 GÜNCELLEME 02.09.2010 15:30 YAŞAM
Annesi, İran Prensesi Süreyya'yı anlattı

Soraya İsfendiyari Bahtiyari (Prenses Süreyya) o kadar güzel gözlere sahipti ki son İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi görür görmez ona vuruldu.  18 yaşındaki Zümrüt Gözlü güzel 12 Şubat 1951’de 15 kiloluk görkemli gelinlikle ve muhteşem törenle evlendi. Ancak  şaha erkek çocuk veremediği için şahın ailesi tarafından 13 Şubat 1958’de saraydan uzaklaştırıldı. 

Soraya'nın "Prenses" ünvanını kullanabileceği, Şah'ın kız kardeşleri ile aynı haklara sahip olacağı, diplomatik pasaporta ve belirli miktarda gelire sahip olacağı belirtilirken, Şah İran halkına hüzünlü satırlarla çok sevdigi eşinden ayrılmak zorunda kaldığını açıklıyordu. Artık o Kraliçe değil "mahzun Prenses" ünvanına sahipti.

TESSELİYİ HOLYWOOD'DA ARADI

Pehlevi, Soraya'dan sonra 1959'da Farah Diba Pehlevi ile yeni evliliğine imza atarken, Soraya hiç kimse ile evlenmeden yaşadı.

Mahzun Prenses teselliyi Avrupa'da ve sinemada aradı. 1965 yılında Dino de Laurentiis'in yönettiği "Bir Kadının Üç Yüzü" filminde rol aldı.

Ancak sinema macerası da onun yaralı yüreğine merhem olamadı. 5 Ekim 2001'de Paris'te yalnız olarak hayata gözlerini yumdu.

PEK ÇOK TÜRK KIZINI ADINI ONDAN ALDI

1950'li ve 60'lı yıllarda Prenses Süreyya'nın yaşam tarzı ve yaşadıkları, sadece İran'da değil Avrupa ve Türkiye'de de çok yakından takip edilDİ. '50'li ve '60'lı yılların gazete ve magazin dergilerinde Prenses Süreyya'nın bolca haber ve kapak konusu olduğunu görüyoruz.

İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi'nin 1956'daki Türkiye ziyareti sırasında yanında gelen Süreyya İsfendiyari Bahtiyari, Türk Halkının gönlünde taht kurdu ve basın kendisine büyük ilgi gösterdi. Türk halkı zümrüt gözlü Soraya'yı "Süreyya" olarak adlandırdı. O günlerde doğan kız çocuklarının çoğunun adı Süreyya oldu.

HATIRALARI ÇOK OKUNAN KİTAPLAR ARASINDA YER ALDI

Prenses Süreyya’nın 1961’de yazmaya başladığı, dönemin yüksek tirajlı gazete ve dergilerinde yayınlanmış, 17 dilde kitaplaştırılmış "Hayatım" başlıklı hatıralarını, daha sonra "unuttuklarım" adıyla yayınlanan hatıraları ile birleştirerek 2007 yılında, daha sonra Sürgündeki Prenses: Süreyya adıyla Türkçeleştiren Kaknüs yayınları, geçtiğimiz günlerde ünlü hayat hikayesini bu kez ona en yakın insanın yani annesinin gözünden anlatan bir kitap daha neşretti. 

ANNESİ SÜREYYA'YI ANLATTI

Süreyya'nın annesi Prenses Eva İsfendiyari 1906 yılında doğdu. Isfendiyari'nin babası Franz Kari, St. Petersburg'da doğmuş bir Alman. Büyük babası Christian Kari 1860 yılında Almanya'dan Rusya'ya gelmiş ve Çar II Alexander'ın isteği üzerine büyük bir silah imalathanesinin yönetimine geçmiş. Rusya'daki ihtilal sonrası Kari ailesi Berlin'e kaçmış. Eva Kari, Berlin'de büyümüş. Henüz 18 yaşındayken İran'ın köklü ailelerinden lsfendiyari ailesine mensup Halil lsfendiyari ile evlenmiş. Bu evlilikten Süreyya ve Bijan adlarında iki çocuğu dünyaya gelmiş.

1994 yılında vefat eden Prenses Eva İsfendiyari'nin kitabı, Kızım Süreyya adıyla yayınlandı. Annesi Süreyya'nın öyküsünü anlatmaya,  "Bir kızımız dünyaya geldiği zaman babası ile ona Süreyya adını verdik. Süreyya, “Yedi Yıldız” anlamına gelir ve Batı'da “Büyük Ayı” diye isimlendirilen yedili takımyıldızın bizdeki adıdır. İşin tuhafı, yedi sayısının onun hayatında oynadığı önemli rolü ben sonradan, bu yazı dizisini kaleme aldığım sırada fark ettim.

Gerçekten de kızımın yaşayışı, her yedi yılda bir kendini hatırlatan, garip fakat ilahî bir kanunun etkisi altında gibidir: Süreyya 12 Şubat 1951 tarihinde İran Kraliçesi olmuştu. Ne acıdır ki tam yedi yıl sonra gene aynı gün, İran Sarayı'nı terk etmek üzere son hazırlıklarını yapacaktı.

Milano'da, 12 Şubat 1965'in ilk saatlerinde, ilk filminin gala gecesinde hazır bulunup sokağa adımını attığında aradan bir yedi yıl daha geçmişti…" cümleleri ile başlıyor. Ve onun hayatının bilinmeyen yönlerini resimlerle süslenmiş anılarıyla biraz daha gün ışığına çıkartıyor.

Kitaptan Haber 7 Kitap Dünyası olarak sizler için göz kirası olarak seçtiğimiz bazı ilginç bölümler şöyle:  

“Süreyya’ya Estetik Yapıldı mı?”

(...) Dedikoducular kızımın bir ameliyat geçirdiğini ve yüz hatlarının değiştirildiğini söylüyorlardı.

Oysa bu haber yalan olduğu kadar gülünçtü. Çünkü sinema seyircisi onu beyaz perdede Süreyya olarak, gerçek çehresiyle görmek isteyecekti. Fakat ona en fazla yakışacak makyaj şekli için araştırmalar yapılmadı değil. (...)

“Kızım Para İçin Aşkını (...)”

(...) Keşke Süreyya’ya engel olsaydım. Keşke daha ilk günden yapımcıya “Hayır” demesini sağlasaydım...

Artık olan olmuştu fakat işlerin uzaması kadar, Laurentiis’in tanıştırdığı yönetmenlerin ısrarları da canımı sıkıyordu. Hepsi sözü dönüp dolaştırıp filme bir sevişme sahnesi katma konusuna getiriyorlardı. (...)

“Artık Hesabını Biliyor”

1959’dan sonra Süreyya paranın ne demek olduğunu, onu nasıl kullanacağını yavaş yavaş öğrendi. Artık o da sizler gibi dünyada her adımın, her nefesin para olduğunu biliyor. (...)

Bir zamanlar hediyelere boğulan Süreyya, normal hayatta kimsenin kimseye karşılıksız bir şey vermeyeceğini öğrendi. (...)

“Haremde On İki Kadın”

Rahmetli kayınpederim Serdar Esad hayattayken kadın hizmetkârlarla birlikte otururmuş ve hareminde on iki karısı varmış. Evlendiğinde, Halil’İn annesi on dört yaşındaymış. (...)

“Süreyya’nın Gelinliği 15 Kilo Geliyordu”

“Gelinliğimi taşıyamıyorum” diyordu. “Kurşun gibi ağır, omuzlarımı çökertecek gibi bastırıyor.”

Gerçekten de Christian Dior’un atölyelerinde dikilen gelinlik tam on beş kilo geliyordu. (...)

“Hırsız Balkondan Süreyya’nın Odasına Geçmişti – Şöhret Olmanın Derdi”

Paris’te bir gece daireye hırsız girdi. (...) Gece otele geldiğinde odasını karmakarışık buldu. Hırsızlar, Süreyya’nın hanedana ait mücevherlerle seyahat ettiğini duymuşlar ve içinde gerçek bir hazinenin saklı olduğu mahfazayı almaya gelmişlerdi. (...)

“Şah Süreyya’nın Üzerine Evlenmek İstiyor”

Onu görür görmez üzüntülü olduğunu anladım. (...) “Kızım nen var?” diye soracak oldum. O bu sorumu bekliyormuş gibi hiç yapmacığa kaçmadan: “Anne galiba Şah benden boşanmak niyetinde” dedi. (...)

“Prens Orsini İle Flört Etmesine Ses Çıkartmıyorum”

(...) Orsini, önceleri sırf Süreyya’ya kur yapabilmek için bizim kaldığımız otele yerleşmişti. Nereye gidersek bizi takip ediyor, her yerde ansızın karşımıza çıkıyordu. Neticede (...)

“Süreyya İyi Bir Meslek Kadını Olamadı”

Birkaç ay süren Amerika gezisinden bambaşka fikirlerle döndü. (...) “Ben artık böyle başıboş yaşamaktan sıkıldım. İyi bir iş bulabilirsem meslek hayatına atılacağım. İnsan sabık (eski) İmparatoriçe kimliğiyle ilelebet yaşayamıyor.” (...)

“İlk Çalışma Girişimi”

(...) Süreyya hemen hisse verme teklifinde bulundu. (...) Süreyya, otomobil modelinin Viyana’da dünya basınına sunulacağı gün yapılacak toplantıda bulunmaya söz verdi ve sözünü tuttu. (...) Ben de kendimi bin hayale kaptırmış, kızımı geleceğin Henry Ford’u olarak görmeye hazırlanıyordum! (...)

10 MEŞHUR GÜZELİN GÜZELLİK GÖRÜŞLERİ DE BU KİTAPTA

Kitapta, Süreyya'nın annesinin kızıyla ilgili hatıralarıyla beraber, dönemin Hayat mecmuasında Süreyya ile aynı yıllarda İstanbul'da yaşayan on meşhur kadınla yapılmış röportajları da okuyucuyla buluşturulmuş.

Yaşam tarzlarıyla toplum hayatına örnek olan kadınları yakından tanımak; onların gündelik hayatları ve ayırıcı özellikleri olan güzelliklerini koruma konusunda başvurdukları yöntemler hakkında bilgiler oldukça dikkat çekici. Kitapta ayrıca gözellerin, "Güzelliğin yalnız makyajla sağlanabileceği" şeklindeki yaygın kanıya verdikleri şaşırtıcı cevaplar da okunabilir.

(Haber 7)

Kitapla ilgili teknik bilgileri görmek için bu linki kullanabilirsiniz