Yazar Zekeriya Efiloğlu: 'Aman biz yaşamadık çocuklarımız yaşasın' demeyin!

Günümüzün başarılı yazarlarından Zekeriya Efiloğlu, yeni çıkardığı "Kendine Bir İyilik Yap" kitabının tanıtımı öncesinde günümüzdeki evlilik, aile ve çocuklarla evde yaşanan sorunlar için çözüm olabilecek açıklamaları Yasemin.com editörlerinden Busenur Çalık'a yaptı.

ABONE OL
GİRİŞ 03.12.2019 10:30 GÜNCELLEME 03.12.2019 10:30 Aile
Yazar Zekeriya Efiloğlu: 'Aman biz yaşamadık çocuklarımız yaşasın' demeyin!
Yazar Zekeriya Efiloğlu: 'Aman biz yaşamadık çocuklarımız yaşasın' demeyin!

Hem sosyal medya hesaplarında hem de YouTube platformunda binlerce kişinin aile sorunlarını ortadan kaldıracak çözüm önerileriyle ses getiren yazar Zekeriya Efiloğlu, çocuklarımızı yetiştirirken bazı konuları anlatmakta geç kaldığımızı belirterek ailenin temelini oluşturan asıl değerlerimizi, cep telefonlarıyla beraber yok ettiğimizi vurguladı. Boşanma nedenlerinin geçmiş yıllarda şiddetli geçimsizlik olduğunu günümüzde ise yerini aldatmaya bıraktığını söyleyen Zekeriya Efiloğlu, aileye rol model olabilecek projelerin de hızlandırılması noktasında önerilerde bulundu.

Yasemin.com/ÖZEL

Sosyal medya kullanımı arttıkça sevgi ve saygı kavramlarının azaldığını görüyoruz. Özellikle yeni yetişen nesillerde bu oran daha fazla. Bunun önüne geçilebilir mi?

Siz gençlerimize teknolojinin esiri olmayı, teknolojiye sahip olmayı, onunla yaşamayı öğretirseniz neden mümkün olmasın. Ancak biz de "hemen yasaklayalım" diye bir algı var. Neden yasaklıyorsunuz? Bununla yaşamayı çocuklarınıza öğretmelisiniz. Örneğin; eve bir kutu yapmalısınız. Akşamları herkes eve geldikten sonra cep telefonlarını o kutunun içerisine koymalı. Bunu yaparken evdeki asıl görevlerini unutmamalıdır. Ancak çaldığı sürece telefonu kullanmalı, işi bittiğinde tekrar kutunun içerisine koymalıdır. Bu yöntemi denemelisiniz. 

zekeriya efiloğlu

Toplumumuzda maalesef sosyal medya, cep telefonu, internet, teknolojik aletler devreye girdikçe "bunun yüzünden sosyalleşemedik" algısı oluşuyor.  Zaman zaman aynanın karşısına geçerek olumlu şeyler söyleyerek bu algıyı hafifletebilirsiniz. "Evet, sosyalleşmenin önündeki engel, sosyal medya değil, bizim bakış açımız. Sosyal medya araçları hayatımızdan çıktıktan sonra biz daha fazla bilgi sahibi olduk" gibi veya "Sosyal medya hayatımızdan çıktıktan sonra daha fazla dünyayı ve birbirimizi, Allah'ı, inancımızı tanır olduk." yaklaşımında bulunabiliriz. Bir de suçu kendi üzerimizden alıp eşyalara, kişilere, olaylara, tarihe katmamalıyız. 

"AMAN BİZ YAŞAMADIK ÇOCUKLARIMIZ YAŞASIN DEMEYİN"

Suçu başkalarına atmamak lazım diyoruz. Peki suçu nerede aramalıyız? Gençler mi yoksa yetişkinler mi daha çok etkileniyor?

Ben 47 yaşındayım. Bizi nasıl yetiştirdiler hatırlar mısınız? Babanın evladını kucağına almadığı, sevgi sözcükleri söylemediği hatta Doğu ve Güneydoğu'da ülkemizin büyük bir oranında çocuk sevmenin neredeyse yasak ve yanlış olduğu, çocukla aynı sofraya oturmanın abes karşılandığı bir kültürde yetiştik. Bu ne din ile ne inançla ne kültürle hiç alakası olmayan bir yapı. Bu yapıyla yetişen çocuklar ebeveyn olduklarında "Aman biz yaşamadık çocuklarımız yaşasın" "Aman biz görmedik çocuklar görsün" "Aman ben almadım çocuklar alsın" dediler, o çocuklar da ağzımıza tükürdü. İkisi de yanlış.

Doğru olan ise; Çocuklarınıza hayır demeyi öğretin. Çünkü "hayır" kelimesinin ne olduğunu bilmeyen bir nesil gelmeye başladı. Gün içerisinde mesela çocuğa "Hayır yani yok dediğinizde" çocuktan şöyle bir cevap geliyor "Nasıl yok, ama arkadaşımın var". Bu adımda yapmanız gereken kesinlikle hayır demenin ne demek olduğunu öğretmektir. 

Buradaki en büyük hatayı bizler yapıyoruz. "Akademik başarı diyoruz, neredeyse bir yıl boyunca eve misafir geleceği zaman çocuk ders çalışıyor, üniversite sınava hazırlanıyor" diyerek misafirleri erteliyoruz. Bunun dışında temizlik yapılacağı zaman "Aman kızım sen dersini çalış ben temizliği yaparım" diyoruz. Ancak bırakın çocuklarınız temizliği de yapsın annesine yardım da etsin. Örnekte vermiş olduğum gibi olaylar gerçekleştiğinde elbette iletişim kurmakta, etrafında neler olduğunu fark etmekte sorunlar yaşayacak. 

"SİZ O ÇOCUKLARDAN NE BEKLİYORSUNUZ?"

Ayrıca sosyalleşmek aileden başlar. Siz kendi çocuğunuzun gözünün içine bakarak  iki kelam etmezseniz, etraftaki insanlarla ne konuşmasını bekliyorsunuz? Siz eve geldiğiniz zaman tek dünyanız diziler, cep telefonu ekranı kadarsa o çocuktan ne bekliyorsunuz?

Örneğin; akşam olduğunda ailenin hep bir arada olduğu tek yer sofradır. Sizce çocuklar neden sofraya gelmiyor? Çünkü o sofrada anne ve baba tüm günün yükünü çocuklardan çıkaracaklarını biliyorlar. Örneğin "Derslerin nasıl? Arkadaşların nasıl?" diyerek hemen yargılama cümleleri başlayacak. "Sen zaten... ile başlayan, komşunun çocuğu... ile devam eden sonrasında biz böyle değildik..." cümleleri üst üste gelecek. Çocuklar bu yüzden sofraya gelmiyor. Ben şiddette ailelere yapmamasını öneriyorum. Sofraya oturduğunuzda yemeğin tadını çıkarın. 

"ÇOCUKLARINIZA 'AŞKIM' DİYE HİTAP ETMEYİN!"

Çocuklarınızı severken ya da konuşurken kesinlikle "aşkım" dememelisiniz. Özellikle iki cinsin birbirine söylemesi gereken sözcükleri kullanmamalısınız. Bunun yerine "yavrum, evladım, çocuğum" hitaplarını kullanabilirsiniz. "Biz çocuğum ile arkadaş gibiyiz" demeyin. Çocuklarınızın arkadaşa ihtiyacı yok. Çocuklarınıza anne ve baba olun. En çok onlara ihtiyacı var. 

"TÜM BUNLAR AİLEYİ YOK ETMEK İÇİN YAPILIYOR"

Peki çocuklarına tapan aileler demiştik. Bu çocuklar ebeveyn olduklarında nasıl olacak? 

Açıkçası bu sorunuza pek olumlu cevap veremeyeceğim. Ben bazen gençlere verdiğim konferanslarda bahsediyorum. Onlara diyorum ki "Sizin için üzülüyorum. Çünkü 40-50 yıl sonra mezarınızda ağlayacak aile bulamayacaksınız".  Bunu söylemekteki amacım duyguları birazda olsun tahrik etmek. Çünkü bir evladın bu hattaki en kıymetli hazinesi ailesidir. İyi bir aile kazanılmış en büyük zaferdir. Sizi kayıtsız ve şartsız seven tek insanlar topluluğu o çatının altında yaşar. Özellikle Avrupa'da 'aile' diye bir kavram yok. Avrupa'da 2050 yılında her sokakta yürüyen 2 kişiden biri gayri meşru ilişkinin sonucu olarak doğacak. Şuan diğer ülkelerde oranlar %68. Ancak bizim ülkemizde bu oranlar çok düşük. Ama dikkat ederseniz bu topluluğu şuan yıkmaya çalışıyorlar. Örnek verecek olursak; Şu anda gençlerimizin adeta tapınır hale geldiği Koreceyi ezberlemek için çırpındığı bir müzik grubu var. Onun üzerinden yürütülen "cinsiyetsiz toplum projesi" bulunuyor. Tüm bunların hepsi aileyi yok etmek için yapılıyor. Özellikle BTS müzik grubu üzerinden yürütülen bir algı operasyonu var. Bu gruba bakarsanız erkek veya kız olduğu belli olmayan solistler yer alıyor. Türkiye'de de aynı şekilde diziler üzerinden yapılıyor bu operasyonlar.

Günümüzdeki çocuklar ve gençler bu anlamda şanslı olduğu kadar şansız da.  Neden diyecek olursanız, "Yanlışı nerede yaptığımızı bilirsen doğruyu aramak gibi bahanelerin olur." Bunlar şu anda nerede yanlış yaptıklarını farkında değiller. Eğer bir duvara toslarlar ise bence doğruyu bulmak için mücadele ederler. Bu açından bakarsak bizden daha şanslılar. Çünkü ellerinde bu kadar argüman, sosyal medya gibi imkanlar var. 

"ŞİDDETLİ GEÇİMSİZLİK SORUNLARI YERİNİ ALDATMAYA BIRAKTI"

- Annelerimizin "sana güveniyorum ama etrafa güvenmiyorum" sözünü malum hepimiz duyar olduk. Böyle bir toplumda ahlaklı bir evlat nasıl yetiştirilir?

Etraf ve çevre kötü diyoruz ancak bu toplumu böyle yapan bizleriz. Zararlı maddelere bulaşmasından ya da insanların dışarıdaki yaptığı davranışlardan korktuğu için anne babalar bu cümleyi kullanıyorlar. Ancak bizler "Hangi şartlar olursa olsun, girdiği ortamda etkilenmeyen ama girdiği ortamı etkileyen bir birey yetiştirdik mi?" Aslında orada kendilerini itiraf ediyorlar. "Biz seni hangi ortama girersen gir, bu şekilde yetiştiremedik." demeye getiriyorlar.  O yüzden aileler biraz da bunu kendi suçlarını bir itiraf olarak görecekler. "Benim çocuğum iyi ama toplum kötü" cümlesi sizce ne derece doğru? Biraz da buna bakmak lazım.

Ahlaklı bir nesil yetiştirmek istiyorsak önce ahlak kurallarını ve sevgiyi evimize getirmemiz gerekiyor. Eski yıllarda boşanma davalarında bakarsak eğer, "şiddetli geçimsizlik" vardı. Günümüzde ise "aldatmak" var. Bu yüzden hatayı önce kendimizde aramalıyız. Bu sorunların önüne geçebilmek için doğru rol modellerle, bakış açısıyla aileye yönelik çalışmaları hızlandırmalıyız. Bu da yatırım ile yapılır. "İzlenmesin ama doğru olsun, takip edilmesin ama doğru olsun" Elbette bir gün herkes doğru olduğunu kabul edecek. Sizlere bu konuyla ilgili bir hikaye anlatmak istiyorum;

"Bir Kızılderili ile torunu obaların önünde konuşuyor. Torunu diyor ki;

- Sevgili dedeciğim her obanın önünde bir köpek, bizim obanın önünde neden iki köpek var?

Kızılderili cevap veriyor;

- Sevgili torunum, fark ettin mi birisi siyah biri de beyaz renkte. Birisi benim için iyiliği diğeri ise kötülüğü temsil ediyor. 

Torunu hemen soruyor;

- Peki dedeciğim hangi hangisini yener?

Dedesinin cevabı çok basit ama çok muhteşem. Cevabı "Ben hangisini beslersem" oluyor. "

"KUSURSUZ BİR CİNAYET"

- Yapılan araştırmalara göre boşanma oranları geçtiğimiz yıla göre 10,9 artarak 142 bin 442'e ulaştı. Bu oranların artmasında en büyük neden sizce ne olabilir? Peygamber Efendimiz (SAV) dönemindeki ülfeti günümüz gençlerinde neden göremiyoruz?

Boşanma oraları artıyor, artmaya da devam edecek. Avrupa ülkelerinde ortalama 2 kişiden biri boşanıyor Oranlar artık %60'a yakın hale geldi. Ülkemizde ise bu oran %25 seviyesinde. Boşanma oranlarının en çok görüldüğü kitle ise "eğitimli" olanlar. Bunun nedeni ise ebeveynlerin ilk problemde  "kızım çekme kahrını gel" demesidir. İkinci neden ise "seni bir evlendirelim de kadın seni adam etsin". Bizim toplumuzda evlilik öncesi müesseseler doğru çalışmıyor. Yasal olarak 18 yaş, inancımıza göre ise buluğ çağına erdikten sonra evlenebiliyor. Ancak bana sorarsanız 25 yaştan önce kesinlikle evlendirmem. Neden diye soracak olursanız "Kocaman kocaman büyümüş aklı mercimek gibi olan, saygının, sevginin, merhametin, fedakarlığın ne olduğunu bilmeyen insanlar çoğaldı Bu insanlarla aynı eve girdiğini zaman kusursuz bir cinayet işlemiş oluyorsunuz."  Aşk fizyolojik olarak bitince devreye saygı, sevgi, merhamet girmediği sürece o bahsettiğimiz ellerin terlemesi, karnında kelebekler uçuşması, göz bebeğinin büyümesi kısa sürecektir. Eğer bahsettiğimiz sevgi, saygı da yoksa yeni aşklara yelken açmak başlayacaktır. 

Hz. Peygamberimiz (SAV) zamanındaki "Konuş Ya Aişe, huzur duyayım" ya da "Seni kördüğüm gibi seviyorum Ya Aişe" demesi bununla birlikte her konuda istişare etmesi, asla sesini yükseltmemesi, konuşması ve olumsuz cümle kurmaması 128 bin Peygamberin hepsi bu şekilde yaklaşımlarda bulunurken rol model olmuşlardır. Ancak günümüzde toplumumuzda kadın "dövülür" diye bir bakış açısı var. Bu güzel dinimizi, inancımızı incir çekirdeğini bile doldurmayacak sebeplerden dolayı kirletmeyelim. Hangi Peygamberler eşini dövmüş ya da sesini yükseltmiş? Böyle bir dünya yok. Bütün bunlardan yola çıkarak bir muhabbeti, ülfeti kaybettik. 

"ANNESİ KILIKLI KOCALAR YETİŞİYOR"

- Evliliklerde sık rastlanan sorunlardan biri de erkeklerin annesi ve eşleri arasında kalması. Hanımlar bu durumda nasıl bir yol izlemeli?

Kur'an-ı Kerim'de Zıhar olayı var. Buna en güzel örnek o olaydır. O ayette aynen şu söyleniyor;  "Allah bir kişinin göğüs boşluğunda iki kalp yaratmamıştır, annelerinize benzeterek haram olsun dediğiniz eşlerinizi anneleriniz kılmamış, evlâtlıklarınızı da gerçek oğullarınız yapmamıştır. Bunlar sizin kendi iddianızdır; hak ve hakikati Allah söyler, doğru yolu da O gösterir."(Ahzâb Suresi 4.ayet) Çok önemli bir ayrıntı var bu ayette. Siz bir annenin sırtını eşe benzetmemeyi ya da evladı da evlada benzetmeme duygusunu bir çocuğa ne zaman vereceksiniz? Bizim inancımıza göre buluğ çağına erişenler evlenebiliyor ise bu duygunun 9 yaşından itibaren çocuklara öğretilmesi gerekiyor. Allah'a duyulan, karşı cinse duyulan duyguyu kısacası duygu ile ilgili ne varsa, çocuklarımız internetten, dizilerden, üçüncü şahıslardan öğrenmemeli. Bu duyguları öğrenmeden yetişen çocuklar annesine ve babasına duyduğu duyguları eşinde aramaya başlıyor. Bulamadığı zaman da "annesi kılıklı kocalar" veya "babasında aşk arayan eşler" ortaya çıktı. 

ZEKERİYA EFİLOĞLU KİMDİR? 

Günümüzün başarılı yazarlarından Zekeriya Efiloğlu, 28 Mart 1972 yılında Ordu'nun Akkuş ilinde dünyaya geldi. İlkokulu Ünye Anafartalar ilkokulunda, ortaokul ve liseyi yatılı olarak Samsun Ladik Akpınar Öğretmen Lisesinde bitiren Efiloğlu, Süleyman Demirel Üniversitesi Burdur Eğitim Fakültesinden 1993 yılında mezun olmuştur. Aynı yıl Şanlıurfa'nın Halfeti ilçesindeki Hilalli İlköğretim Okulunda öğretmenlik hayatına başlamıştır. 2011 yılında Ahmet Yesevi Üniversitesi Eğitim Yönetimi ve Denetimi Alanında Yüksek Lisans yapan Zekeriya Efiloğlu, Gaziantep Şahinbey Gülşen Batar Anadolu Lisesi’nde Okul Müdürü olarak görev yapmakta. Evli ve 3 çocuk babası olan Efiloğlu, Kalbime Yazdım Seni, Mandalina Çekirdeği, Aşkın Peşinde, Kendine Bir İyilik Yap ve daha birçok isimde kitabı bulunmaktadır. 

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR