Çocukların hayatını karartan tehlike

Çocuğunuzun duygusal ihtiyaçları yeterince karşılanamıyorsa, teknoloji sizin yerinizi alabilir! Ve tabii ki, olan çocuğa olur! İşte uzmanından uyarılar:

ABONE OL
GİRİŞ 07.12.2013 18:44 GÜNCELLEME 07.12.2013 19:05 Aile
Çocukların hayatını karartan tehlike

Hülya Yıldırım'ın haberi

Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Uzmanı Dr. Işılay Altıntaş

"Teknoloji doğru kullanıldığında güzel ve keyifli bir arkadaşlık gibi kişiyi destekler, kişinin duygusal ve bilgi dünyasını zenginleştirerek kazanıma dönüştürür. Ancak gün geçtikçe internetin kullanım şekli hayatları olumsuz etkilemeye başlıyor, bağımlılık yaratıyorsa tehlike sinyalleri çalıyor. Üstelik hem yetişkinler, hem çocuk ve ergenler için iç dünyadaki duyguların, dürtülerin denetimiyle ilgili yolunda gitmeyen bir şeyler varsa, internetin kullanım şekli dengeyi daha da bozabilir. Bu durum da duygusal sorunların çözümünü ertelemenin yanında; teknolojinin aşırı ve uygunsuz kullanılmasıyla başlı başına sorunun kendisi haline gelebilir.

İNTERNET BAĞIMLILIĞI, ÇOK RİSKLİ

İnternetin yoğun kullanımına çocuk ve ergen dünyasından baktığımızda öncelikle çocukların iç dünyasında hangi ihtiyaçlarını karşıladığını görmemiz gerekir. İnternetin uzun süreli kullanımından çok; kullanma amacı, motivasyonu ve kullanma süresi önemlidir. "İletişimdeki sıcaklığın, duygusal ve bedensel ihtiyaçların, merakların yerini ekran ne kadar devralıyor?" Ebeveynlerin sorması gereken soru budur!

ERKEK ÇOCUKLARDA RİSK ÜÇ KAT FAZLA

Diğer taraftan, çocuğu yaşına uygun olmayan sanal ortamlara girmesinin getirdiği travmaya açık hale getiren potansiyel risklerin çok iyi denetlenmesi gerekir. Sanal ortamda karşılaşacağı kişilerin aslında sokakta karşılaştığı yabancı kişilerden farkı olmadığı gibi; internetin güvenli kullanımıyla ilgili ne kadar bilgilendirildiği anne-babalar için önemli bir konudur. Yapılan araştırmalarda internet kullanımında en büyük risk faktörü 12 ila 18 yaş arası gençlerdir. Bu grupta kötüye kullanım oranının yüzde 1,9-3,5 olduğu düşünülmektedir. Her yüz çocuktan 8 ila 18'i yüksek riskli grup olarak saptanmıştır. Erkekler kızlara göre üç kat daha fazla risk altındadır. İnterneti olması gerekenden daha fazla kullanan çocuklarda depresyon, kaygı bozuklukları ve dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu tanıları normal popülasyona göre çok daha sıktır. Dolayısıyla, eğer bir çocuk yoğun bir şekilde internet ortamında kalıyorsa, altta yatan bir psikopatolojinin de sinyalini verebileceği her zaman dikkate alınmalıdır.

BAĞIMLI OLMASIN

Doğumu izleyen ilk yıllarda çocuğun kendi başına var olabilmesi için gerekli donanımı bulunmadığından anneyle kurduğu ilişki bir bağımlılık ilişkisidir. Duygusal ve fiziksel ihtiyaçları anne tarafından karşılanan çocuk, yaşamla karşılaştıkça yaşadığı zor duygulanımlar anne tarafından yatıştırılır. Bebek büyüdükçe ve yaşamda bir birey olarak var olma yolunda ilerledikçe, anneyle kurulan ilişki bağımlılıktan sağlıklı bir bağa dönüşür. Duygusal yaşamında ihtiyaçları karşılanmamış, kendi kaygısıyla baş etme becerileri gelişmemiş bir çocuk ya da ergen, her zaman ilişkide olduğu ve onun duygu durumunu dengeleyecek bir nesneye ihtiyaç duyar. Bulamadığında ise bu ihtiyacı bilgisayar, televizyon, cep telefonu ekranıyla gidermeye çalışabilir. Teknolojinin kullanım şekli çocuğun günlük hayatını olumsuz etkilemeye başlıyorsa tehlike sinyalleri çalıyor demektir.

ÇOCUĞUNUZ RADYASYONA MARUZ KALIYOR

Ekran karşısında uzun kalmak her şeyden önce uzun süre radyasyon almak demektir. Bazı araştırmalara göre ekran karşısında kalmayla epilepsi ortaya çıkma riskinin olabileceği görülmüştür. Diğer taraftan gözler ve kas-iskelet sistemini olumsuz yönde etkilediğine dair bilgiler mevcuttur.
Bilgisayarda oynanan oyunlar, oyunun tasarımcısının hayal gücüne aittir. Oysa gerçek bir oyunda çocuğun iç dünyası ve fantezileri oyuna aktarılır. Oyunun çocuğun iç dünyasının gelişiminde çok önemli bir rolü vardır. Dolayısıyla internette oynanan hiçbir oyun gerçek bir oyunun yerini tutamaz. Çocuk kendi yaratıcı gücünü aktarmayı öğrenemezse yaşamı boyunca başkalarının yaratıcı gücüne ihtiyaç duyacaktır. Gerçek oyunlarda sırasını bekleyebilmek, paylaşmak, hayatta alınan rollerin provaları ve problem çözme becerileri gibi pek çok alan gelişir.
Aşırı internet kullanan kişilerin sosyal ve psikolojik iyilik hallerinde düşme, depresyon ve yalnızlık duygularında artma görülür.

DİKKAT BOZUKLUĞU VE SALDIRGAN EĞİLİMLERİ TETİKLİYOR

Çocukluk çağı depresyonları, düşünüldüğünün aksine çok daha sık görülüyor. Mevcut yaşam olaylarıyla acı çeken çocuk, mutsuzluğuna sebep olan etkenleri düşünmeksizin ekranın karşısında vaktini geçirebilir. Ekran onun kendi acı veren duygularından uzaklaştıran sanal ve keyifli bir alan sunabilir.
Çocuk, kaygılarını çözmek yerine kaygılarından kaçmayı tercih eder. Çocukluk çağı hastalıklarından kaygı bozuklukları yaşamda pek çok olayın çocuğa kaygı verici olmasıyla karakterizedir. Kaygı veren tüm uyarıcılardan kaçınma eğilimi çocuğu yaşadığı sıkıntıdan uzaklaştırır. Eğer kaygılar sosyal ilişki kurmakta zorlukla ilişkiliyse internet onlar için çok daha kolay ilişki kurabilecekleri bir platform yaratabilir. Burada yakınlık korkuları olan bir çocuk ve genç için yüz yüze ilişkinin getirdiği tüm zorluklar geride kalır. Diğer yandan, çocuğa kendi duygu ve düşüncelerini ifade edeceği bir ortam sunulmakta olsa da, aslında yaşam sanal ortam değildir.

İnternet bağımlılığı olduğu düşünülen çocuklarda yüzde 20 oranında dikkat eksikliği-hiperaktivite bozukluğu görülür. Bu çocukların kendi dürtüsel denetimlerini yapmakta zamanı organize etmekte zorlanan çocuklar olduğu düşünüldüğünde bilgisayar ortamı onlar için özelikle yaşadıkları içsel huzursuzluk, derslerdeki zorlanmaları, bilgisayar dünyasıyla yeni bir boyut kazanabilir. Sınavlarda zorlanan çocuk için oyunlarda başarılı olmak yeni bir başarı platformu haline gelebilir. Kendi agresyonunu kontrol etmekte zorlanan bir çocuk için agresif oyunlar agresif dürtülerin boşalımı için bir kanal sağlayabilir. Bununla birlikte şiddet normalleştirilmiş de olur. Dışarıda düzenlenemeyen hayat ekran başında bir şekilde düzenlenmeye çalışılır.

BİLGİSAYAR VAR, AİLE YOK

Bilgisayar karşısında geçirilen sürenin uzunluğu, arkadaşlarla ailelerle geçirilen sürenin kısa olması anlamına da gelir. Oysa en temel duygusal gereksinimlerimiz güçlerini sıcak bağlardan alır. Çocukluk ve ergenlikse tüm yaşam boyunca kullandığımız ana yapının oluştuğu dönemdir.
İnternet, içe dönük çocukları daha fazla asosyalleştirir. Yakınlık kuramayan içe dönük kişiler için ekranın arkasından ilişki kurmak çok daha kolay ve güvenlidir. İnterneti yoğun olarak kullanan kişilerin insan ilişkilerinde hayal kırıklıklarına çok daha duyarlı oldukları, yabancılarla iletişime girmekte kaygı düzeylerinin yüksek olduğu bilinir.
Daha küçük çocuklar için her türlü ekran karşısında kalınan sürenin uzunluğu dil gelişimini engeller. Özellikle sosyal gelişimle ilgili gerilemelere sebep olabilir.

EKRAN KULLANIMI İKİ SAATİ GEÇMESİ!

Malum, çağımız iletişim, hatta teknolojik iletişim çağı... Sokaklarda, park ve bahçelerde özgürce oynanan oyunların yerini artık en iyi ihtimalle kreş ortamlarında eğitimle iç içe geçmiş oyunlar alıyor. Günümüzde, evde, sosyal ortamlarda hatta okullarda teknoloji bombardımanına maruz kalan çocuklar, emeklemeye ya da konuşmaya başlamadan cep telefonu, tablet, televizyon gibi teknolojinin akıllı icatlarıyla tanışıyor; bu araçları çoğu yetişkinden çok daha yoğun kullanmaya başlıyorlar. Biz ebeveynler de genellikle bunu matah bir şey sanıyoruz: "Benimki 3,5 yaşında ama bilgisayar canavarı maşallah, benimki 6 yaşında ama akıllı telefonu benden iyi kullanıyor" diye bu son derece riskli durumun yarattığı tehlikeleri görmeyebiliyoruz.
Fakat madalyonun arka yüzünde, bu tablonun çocuklara verdiği sayısız zararın farkında olmak ve bu zarara çocuğu maruz bırakmamak her anne babanın öncelikli sorumluluğu! Çünkü teknolojinin gelişi güzel kullanımının çocuklar üzerinde yarattığı tehlikeleri bilseniz, inanın aklınıza mukayyet olmak istersiniz!
5-6 aylık bebeğinizin cep telefonunuzla oynamasına izin verdiğinizde, 3-5 yaşındaki çocuğunuza doğum gününde tablet hediye ettiğinizde; ilkokul çağına bile gelmeden teknolojik bir oyuncak yanında olmadan adım atmamaya başladığında; her gittiğiniz yerde eline "Oyalansın, uslu dursun, gözümün önünde olsun" diyerek bir 'akıllı ekran' tutuşturduğunuzda çocuğu ihmal ve istismar ediyorsunuz demektir!
Bunu da nereden mi çıkarıyorum? Artık çocuklar parklara, bahçelere, oyun alanlarına bile ellerinde akıllı teknolojik oyuncaklarıyla geliyorlar da oradan biliyorum. Her girdiğim yerde bebek denilecek yaşta çocukların teknolojiyle içli dışlı olduğunu üzülerek izliyorum da, oradan çıkarıyorum.

KANSERE DAVETİYE ÇIKARMAYIN

Oysa teknolojik aletlerin (cep telefonu, tv, tablet vb.) kullanımı toplamda, lise çağındaki çocuklar için bile günde iki saati geçmemeli! Geçtiğinde ne mi oluyor? Çocuk radyasyon alıyor, gelişme çağındaki beyni hasar görüyor, kanser riskine davetiye çıkarılıyor! Dikkat eksikliği ve hiperaktivite, otizm, öğrenme güçlüğü, depresyon, bağımlı- asosyal kişilik riski tetikleniyor!
Çocuğun duygusal gelişimine 'dur' denilmiş olunuyor; sürekli görsel-zihinsel-asosyal bir faaliyet alanında çocuğun duygusal gelişimi ister istemez örseleniyor. Oysa çocukluk çağında duygusal gelişim, bir çocuk için olmazsa olmaz, zorunlu bir ihtiyaç. Ve anne babanın sevgisi-ilgisiyle birebir, göz göze, diz dize teması ve iletişimle karşılanabilecek bir ihtiyaç.

OYUNA VE İLETİŞİME ZAMAN HARCAYIN

Nasıl olacak da haftada iki saatten fazla ekran karşısında kalmayacak bu çocuklar, diye sorabilirsiniz. Naçizane önerim ilkokul çağından önce teknolojiye hiç gerek olmadığı yönünde, çocuk dediğin oyunla büyür çünkü... İlkokul çağından itibarense sınırlı ve kontrollü bir teknoloji ilişkisi şart; oyun hayatının devamına zemin sağlamak, hobileri ve sosyal faaliyetleri desteklemek ve en önemlisi de aile içi iletişime zaman ve emek harcamak sorunun oluşmasına inanın, izin bile vermeyecektir. Siz yeter ki isteyin, siz yeter ki çocuğa etkin ve etkili zaman ve emek harcayın!

KAYNAK : AKŞAM - CUMARTESİ