Uzman isimler Haber7'ye açıkladı: Erdoğan karşısında eziklik yaşıyor
Doğu Akdeniz krizinde Yunanistan'ı destekleyerek Türkiye'ye karşı hareket eden Fransa lideri Macron'un son açıklamaları sabırları tekrar taşırdı. Türkiye'den arka arkaya sert açıklamalar gelirken, bizde Haber7 olarak Macron'un Türkiye tutumunu uzman isimlere sorduk.
ABONE OLFransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Doğu Akdeniz krizinde Yunanistan'ın yanında yer alarak Türkiye'ye karşı düşmanca tavır sergiliyor. Son olarak, Korsika'daki MED-7 toplantısı öncesi, "Türk halkı büyük bir halk ve başka şeyler hak ediyor. Biz Avrupalılar, Türk halkına değil Erdoğan hükümetine karşı açık ve sert olmalıyız" diyerek, Erdoğan'a olan tutumunu ortaya koymuştu. MED-7 toplantısı sonrası o sözlerinden çark eden Fransız lidere muhalefet dahil Türkiye'den sert tepkiler yükselmişti.
Bizde Haber7 olarak Macron'un Türkiye tutumunu uzman isimlere sorduk
ERDOĞAN’A KARŞI EZİKİLİK DUYUYOR
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Türkiye’ye karşı bir faaliyet gösteriyor ama bunun ülkesi lehine gerçekleşecek bir politik hedefi olduğunu düşünmüyorum. Türkiye’ye karşı toplayabildiği ülkeleri toplayarak kendi ülkesi lehine ne hedeflediği kısmı tamamen meçhul.
Ama bunun dışında Macron’un kendi adına bazı hedefleri olduğunu düşünüyorum.
Bunlardan birincisi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a karşı kişisel bir eziklik duyuyor. Daha önceki ikili görüşmelerde de Erdoğan’ın tecrübesi karşısında Macron’un bu ezikliğini ortaya koyan tavırlarını görmüştük.
Ayrıca ülkesinde desteği düşmüş durumda. Milliyetçiliği artırarak azalan desteği tekrar almayı hedefliyor.
Bir Avrupa gücü oluşturmak ve Avrupa Birliği’nin liderliğini ele geçirmek istiyor. Bu konuda Almanya ile çatışıyor. Almanya’ya karşı olan rekabetinde Türkiye’yi bir araç kullanmaya çalışıyor.
Ayrıca son olarak Akdeniz ülkelerini topladığı zirvede bunun pek mümkün olmadığını da gördük. Çünkü İspanyol basınına yansıya haberlere göre zirvede bir ittifak oluşturmayı başaramadı Macron. İspanya ile İtalya yaptırım ve askeri yöntemlerden sonuç alınamayacağını ve meselelerin çözüme ulaşması için tek yöntemin müzakere olduğunu belirterek Macron’un aradığını vermedi.
DESTEĞİ YÜZDE 75’TEN YÜZDE 35’E GERİLEDİ
Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Türkiye’ye karşı tavrında şaşılacak bir durum yok. Belki çabuk unutuyoruz ama ondan önceki Sarkozy ve Hollande da aynı tavırlar içinde idi. Macron’un sadece dozunu artırdı.
Türkiye her türlü haklı olmanın verdiği güç ile emin adımlarla ilerliyor ve Fransa’nın sömürgeci emellerini engelliyor. Mesela Libya’da Türkiye BM’nin ve Uluslararası kuruluşların resmen tanığı hükümetin yanında iken Fransa kendi çıkarlarına daha yakın gördüğü Haftar’ın yanında yer alıyor.
Öte yandan Fransa’da kendi ülkesinde olan terör eylemlerine son verme iddiası ile binlerce kilometre uzaklarda operasyon düzenlerken, Türkiye’nin yanı başında terör devleti kurulmasını istiyor.
Fransız kamuoyuna Türkiye’nin kötü, işgalci bir devlet olduğunu anlatıyor, PKK yerine Kürtler diyerek baskı oluşturmaya çalışıyor.
MACRON KAMUOYUNU KANDIRMAYI BAŞARIYOR
Haliyle Fransa ile Türkiye çıkarları çatışınca kendine Napolyon edası kazandırmaya çalışan Macron, en kolay yol olarak Türkiye’ye saldırmayı görüyor.
Tabii bu saldırıları yapmadan önce kontrolünde tuttuğu medyayı Türkiye’ye ve özellikle Erdoğan’a saldırtarak kamuoyunu kandırmayı başarıyor.
Fransa tarihinde hiç bu kadar başka bir ülkenin lideri manşetlere taşınamamıştır. Her gün ama her gün istisnasız en sağcı medyadan en solcusuna kadar ortak noktaları Erdoğan düşmanlığıdır.
Macron’un aslında bir hedefi var. 2017 yılında seçildiğinde Fransız halkının yüzde 75 onun sorunları çözeceğine güveniyordu. Geldiğimiz noktada bu oran yüzde 35’e geriledi. Ancak Macron yeniden seçilmek için yanıp tutuşuyor ve bunu gizlemiyor.
Bunun da artık tek yolu var. O da seçimlerde ikinci tura ırkçı partinin adayı ile yarışmak. Bu şekilde kazanacağını düşünüyor.
Türk medyası şu anda sadece Türkiye’ye saldırı olayını görüyor. Ancak Macron Müslümanları hedef alan “ayrılıkçılığa karşı” yasa hazırlatıyor. Bu yasanın içeriği Türk medyasında zerre kadar gündem olmuyor.
Olaya bütünü ile bakıldığında daha iyi anlaşılacak.
Şu da bir gerçek ki Fransız halkı ilk zamanlar bu tuzağa düşse de artık amiyane tabir ile yemiyor. Hedef şaşırtma olduğunu, içeride beceriksizliği gizlemek olduğunu biliyor.
Hatta bazı sesler neden NATO üyesi olmayan Rusya ya da diktatör ülkeler ile ilişkileri geliştirirken Türkiye’ye bu kadar saldırmasını olayı kişileştirdiğine inanıyor.
Şunu da unutmamak lazım artık Türkiye, Mısır, BAE, Suudi Arabistan veya Yunanistan gibi Fransa’nın silah müşterisi değil. Oysa Fransa için silah endüstrisi hayat, önem taşıyor.
SÖMÜRÜ DÜZENLERİNİN BOZULMA ENDİŞESİ
Macron şu anda Türkiye’nin sabrını ve sınırlarını sınamak üzerine kendisine biçilen rolü oynuyor. Önce sayın Cumhurbaşkanımıza yönelik kabul edilemez sözler söyleyen Macron bugün bakıyorsunuz geri adım atıyor. Dış politika hele ki mesele Akdeniz’se böyle ciddiyetsiz bir yaklaşım ne Fransa’ya ne Macron’a yakışır. Yani dün Türkiye Cumhuriyeti Devletinin seçilmiş Başkanını hedef alan Macron’un bugün "Türkiye ile iyi niyetle yeniden ilişki kurmak istiyoruz” açıklamasını da çok ciddiye alamıyoruz.
Türkiye ile iyi ilişkiler kurmanın yolu bellidir, önce bu ülkenin seçilmiş başkanını hedef almayacaksın daha sonra uluslararası hukuk çerçevesinde kullandığımız haklarımıza saygı göstereceksiniz. Ne dünya artık sömürgeleştireceğiniz toprakların ve halkların olduğu dünya, ne de Türkiye artık haksızlıklara, hakkının yenmesine sessiz kalacak eski Türkiye değil. Libya ile imzaladığımız deniz yetki sınırlandırma anlaşması ile Akdeniz'deki batı sınırlarımızı tüm dünyaya deklare etmemizin Yunanistan’la birlikte birçok ülkeyi rahatsız ettiğini açıkça görüyoruz. Biz Mavi Vatan’dan zerre taviz vermeden yolumuza devam edeceğiz. Geçmişini emperyalizm ve sömürgecilik üzerine inşa etmiş Fransa’nın, genel olarak da Avrupa’nın, Türkiye hakkındaki yalan ve dezenformasyonları ve sabrımızı test eden açıklamaları “sömürü” düzenlerinin bozulma endişesinden başka bir şey değildir.
Bizim geçmişimizde sömürgeciliğin, misyonerliğin, soykırımın, ötekileştirmenin, faşistliğin izlerini bulamazlar. Şimdi Türkiye’yi Akdeniz’deki, Libya’daki hatta Suriye’deki varlığından dolayı eleştirenlerin ortak geçmişleri Türkiye’nin de sömürgeci, işgalci ve emperyalist bir politika izleyeceği endişesini kendilerine veriyor. Ama hiç kimsenin bir endişesi olmasın bizim dinimiz İslam’ın hoş göremediği, yasakladığı şeyleri hoş görmemiz mümkün değildir.
Akdeniz, özellikle Doğu Akdeniz bir medeniyet projesidir. Sadece altındaki doğal gaz ve içindeki balık olarak düşünülemez. Avrupa ve dünyanın bütünleştiği yerdir. Bir ucu Cebeli Tarık’ta, bir ucu Boğazlar’da, bir ucu Süveyş’tedir. Dolayısı ile bu medeniyet projesinde hiç kimse Türkiye’ye geri adım attıramaz. ‘Mavi Vatan’, bunun bugünkü adıdır. Haklarımızı sadece kendimiz için talep etmiyoruz. Adil ve eşitlikçi bir yaklaşımı savunmaya geçmişte olduğu gibi bundan soruna da devam edeceğiz.
KENDİSİNİ İSPAT ETMEK İSTEYEN BİR “ERGEN”
Fransa ve Türkiye arasındaki ilişkilerin tarihsel boyutu olduğunu biliyoruz. Bununla beraber Fransa'nın terk edemediği kibirli yönleri de var. Bu "kibir" kendini halen 19. yüzyılda "sömürge" ve "barbarlara" yön veren "medeni" güç olarak görüyor. Ama bunun bedelini Vietnam ve Cezayir'de ağır şekilde ödediler. Sömürge döneminde Cezayir'de yaptıkları ile utanç dolu bir tarihleri var. Şimdi ise tarihte üzerlerine sinmiş olan bu olumsuzlukları silmek istiyorlar.
Bunlarla beraber Macron'un da bazı kişisel sorunları bulunuyor. İç meselelerin yanı sıra Macron kendisini ispat etmek isteyen bir "ergen" gibi davranıyor. Erdoğan'a bakış açısı ve ideolojisi de bunu destekliyor. Erdoğan'ı dünyadaki radikal İslami hareketin politik temsilcisi olarak görüyor.
PASAPORT HADİSESİ
Çok fazla gündeme gelmemekle beraber iki ülke arasındaki gerilimin bir başka sebebi de birkaç yıl önce yaşanan bir pasaport hadisesi… Türkiye’den bir görevlinin eşinin pasaportundaki fotoğraf Fransa tarafından normlara uygun bulunmamış ve değiştirilmesi istenmişti. Türkiye tarafı ise bunun kabul etmeyince bir gerilim yaşanmıştı. Tarihsel açıdan bakınca Ermeni meselesi, Suriye’deki anlaşmazlıklar, Fransa’nın Kürt meselesine bakış açısı ile beslenen sorunu taşıran damla ise kapalı kapılar ardından yaşanan bu pasaport fotoğrafı hadisesi olmuştu. Aradan geçen süre içinde de ilişkiler tekrar bir rotaya girmedi. Bu olay tarafların adım atmasını da zorlaştırdı.
Sonuç olarak Fransa kendini tarihsel sorumluluğu üstlenmiş bir anlamda “Haçlı Seferleri”nin lideri gibi geliyor. Bunu yaparken işbirlikçileri de var Ortadoğu’dan doğal olarak. Bu gerilimi daha da geniş cepheye yaymak için Avrupa Birliği’ni ve NATO’yu da yanına alarak Türkiye’yi zor durumda bırakmaya çalışıyor.
LİBYA HAZIMSIZLIĞININ ACISINI ÇIKARMAYA ÇALIŞIYOR
Afrika’nın büyük kısmı Fransız sömürgesi durumunda. Fransa’nın burada kıyamet kadar cinayeti var. Bir tanesini mercek altına alırsak Ruanda’da 1 milyon insan öldü.
Meselenin özü ise şuydu;
Ruanda Devlet Başkanı ile bir anlaşma yapıyorlar. Ruanda Devlet Başkanı uyuşturucu üretecek ve satacak. Geliri de paylaşacak o zamanki Fransız Cumhurbaşkanı Chirac’la… Ruanda Devlet Başkanı birkaç defa yüzdesini artıyor bu paydan. Daha da artırmaya çalıştığı zaman önce adamın uçağı düşürülüyor. Sonra ülkedeki iki kabile karşı karşıya getiriliyor. Ve bir milyon insan ölüyor. Bu tür cinayetler gibi Fransa’nın bölgede milyonlar cinayeti var.
Bir bölgede bir ülkenin nüfuzu azaldığı zaman bir başka devletin artar. Bence Macron, Libya’da karşı karşıya kaldığı durumu hazmedemedi. Bir sahte kabadayı rolü üstlenmekle beraber bence işin özünde Libya’daki pozisyon kaybını kabullenemedi ve bunun acısını bir yerlerden çıkarmaya çalışıyor.