Lozan'da neler olacak?
15 Ekim Cumartesi Lozan’da önemli bir zirve gerçekleştirilecek. Türkiye’nin de masada olacağı Lozan’daki görüşmenin şifreleri neler?
ABONE OLTaha Dağlı'nın analizi
Lozan’da bir zirve ve bu zirveye ABD, Rusya, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ile İran katılacak.
Oysa ABD daha 3 hafta önce Rusya ile Suriye konusundaki görüşmelerini durdurma kararı almıştı. İpler kopma noktasına gelmişti.
Şimdi bir anda Lozan’da Suriye toplantısı nereden çıktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen ay sonunda yaptığı Lozan çıkışıyla başlayayım.
Bu mesele iç gündemde geniş yankı bulmuştu. CHP alınganlık gösterip Lozan tartışmasında taraf oldu. Ancak o sözlerin asıl muhatabı Batı’ydı.
Zaten Erdoğan’ın Lozan’la ilgili hatırlatmalarının hemen sonrasında ABD’nin verdiği sufleyi okuyan Irak’taki kukla hükümet, Başika’daki Türk askerini işgalci ilan edip, Türkiye’nin Musul operasyonuna katılamayacağını söyledi.
Yani Lozan’dan kasıt Musul’du genel anlamda Türkiye’nin sınırlarıydı.
Cumhurbaşkanı Irak’tan gelen Amerikan çağrılarına sürekli “Musul operasyonunda yer alacağız” karşılığını verdi.
ABD’den yapılan son açıklamalara göz atacak olursak hem Dışişleri Bakanlığı hem de Koalisyon komutanlığı, Türkiye’nin Musul operasyonuna katılıp katılmayacağı yönündeki kararla ilgili olarak “bunu biz değil Irak hükümeti verecek” dedi.
Musul ısrarı, ABD’nin topu Irak’taki kukla hükümete atmasına yol açtı.
Ne yani ABD Başkanı Obama, Musul gibi kritik bir operasyonda ipleri, selam vermek için peşinde dolaşan Irak Başbakanına mı bırakacak?
Belli ki Cumartesi günü Lozan’da sadece Suriye konuşulmayacak zirvenin ajandasında Irak ve Musul da olacak.
ABD, Rusya, Türkiye, İran ve Körfez ülkelerinin yer alacağı bir Lozan masası kuruluyor.
Burada AB’nin eksik olduğunu görüyoruz. Ancak 15 Ekim’de Lozan’daki bu toplantının ertesi günü AB ülkelerinin temsilcileri Londra’da bir araya geliyor. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry Lozan’dan sonra Londra’ya geçip Suriye ve Irak konularını Avrupalı muhataplarıyla analiz edecek.
100 YIL SONRA LOZAN
100 yıl önceki Lozan’la bugünkü Lozan’a gelecek olursak. Eylül sonunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 100 yıl önceki Lozan anlaşmasıyla ilgili itirazlarını bir kez daha hatırlayın.
Müzakere masası kuruluyor ama karşı tarafın dayatmalarıyla karşı karşıya kalıp, kabul etmek zorunda bırakılıyorsunuz.
İşte uluslararası ilişkilerde buna müzakere denmiyor, dayatma deniyor, 100 yıl önceki Lozan böyle bir şeydi.
Çünkü müzakere, o masada oturan tarafların ellerinin eş düzeyle güçlü olmasıyla yapılır. Daha masaya otururken, 3-0 yenik başlarsanız, oradan müzakere çıkmaz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu izah etti Batı’ya. Hemen sonrasında Musul’a siz gelemezsiniz diyenlere de “bildiğimizi okuyacağız, Musul’da biz de varız” yanıtını verdi.
100 yıl önceki Lozan’la bugünkü Lozan’ı mukayese edecek olursak, Türkiye gerçek anlamda müzakere masasına oturuyor, eli son derece güçlü ve her türlü dayatmaya “asla hayır” diyebiliyor, bu dediğini de karşı tarafa kabul ettirebiliyor.
Yani bundan sonraki Lozan’da Türkiye’ye karşı kimse dayatma yapamayacak. Çünkü bütün dayatmalara karşı net cevap verildi ve bütün dayatmalardan zaferle çıkıldı.
Bu saatten sonra gerek Suriye gerekse Irak konularında adı Lozan olsun Londra olsun fark etmez, yapılacak olan bütün toplantılarda Türkiye, hakkını yedirmeyecek, hakkı neyse onu alacak.
Zira elde bir Fırat Kalkanı operasyonu var, Suriye gerçekleri var, bu saatten sonra Musul konusunda Türkiye’nin önünü kimse kesemez, Lozan ve sonrasında bu durum daha net ortaya çıkacaktır.
Tabi bir de şu detaya dikkat çekmekte fayda var, Cumartesi günü masada Suudi Arabistan ile Katar da olacak. Bugün Suriye’de Özgür Suriye Ordusu ile Türk askeri arasındaki ortak operasyonlarda körfez ülkelerinin desteği söz konusu.
Bu anlamda Suudi Arabistan ile Katar’ın Suriye’de Türkiye ile aynı safta durduklarını ve bu safa maddi destek sağladıklarını göz ardı edemeyiz.
Benzer durum masanın karşısında duranlar için de geçerli yani Rusya ve İran.
Lozan toplantısı öncesi Rusya, Türkiye ile öylesine yakınlaştı ki, masadaki Suriye dengelerinde Türkiye ile Rusya arasındaki ihtilaf, ABD’nin müttefikliğinden daha delikanlıca duruyor.