Gözler Erdoğan-Putin görüşmesi görüşmesinde: Kritik 24 saat
Suriye'de son günlerde art arda önemli gelişmeler yaşanıyor. Esed rejiminin alçak saldırısı sonrası Türkiye Bahar Kalkanı Harekatı'nı başlattı. Operasyon boyunca rejime ağır darbe vuruldu. Operasyon devam ederken, bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya lideri Putin bir araya gelecek. Hürriyet Gazetesi Yazarı Sedat Ergin bugünkü köşesinde, sonucu merakla beklenen görüşmeyi değerlendirdi.
ABONE OLCumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, bugün İdlib'i görüşmek için bir araya gelecekler. Uluslararası kamuoyu, görüşmeden nasıl bir sonuç çıkacağını adeta dört gözle beklerken, masada hangi dosyaların olacağı da merak ediliyor.
Hürriyet Gazetesi Yazarı Sedat Ergin, bugünkü köşesinde Erdoğan-Putin görüşmesinin önemini anlattı ve görüşmenin nasıl sonuçlanabileceğini yorumladı. Ergin'in, "Erdoğan-Putin zirvesi için ne kadar iyimser olalım?" başlıklı yazısı şöyle:
Türkiye ve Rusya cumhurbaşkanları geride bıraktığımız yıllarda pek çok kritik zirvede bir araya geldiler.
Ancak Recep Tayyip Erdoğan ile Vladimir Putin arasında bugün Moskova’da gerçekleşecek olan zirveyi bundan öncekilerden ayıran ve bıçak sırtında bir görüntü kazandıran birçok nokta var.
Bugünkü zirve sonuçları itibarıyla, İdlib’deki çatışmaların akıbetinden, AB’yi yakından ilgilendiren yeni mülteci dalgasına, ayrıca bu vilayetin kuzeyinde yaşanan ve 1 milyon kişiyi içine alan büyük insani felakete kadar birçok sıcak krizin bundan sonraki seyri üzerinde belirleyici olacaktır. Aynı gözlemi Türk-Rus ilişkilerinin geleceği açısından da belirtebiliriz.
Sonuçta AB’den NATO’ya, BM’ye kadar uluslararası politikanın önemli merkezlerinde, bu krizlerin etkilerine açık olan ülkelerin başkentlerinde bütün projektörler bugün Moskova’daki Erdoğan-Putin görüşmesine çevrilecektir.
Ve bugünün kritik sorusu şudur: Uluslararası camia, 17 Eylül 2018 tarihinde Soçi’de Erdoğan ile Putin arasında ilan edilen İdlib’e ilişkin ateşkes anlaşmasından sonra yaşandığı gibi, yeni bir ateşkes ilanıyla bir kez daha derin bir nefes alabilecek midir?
33 ŞEHİDİN GÖLGESİ
Bugünkü zirveyi öncekilerden farklı kılan bir başka yönü daha var. Türkiye ile Rusya arasındaki görüş ayrılıkları İdlib ve Suriye başlığında artık bastırılamayacak ölçülerde ortalığı kaplamış durumdadır.
Erdoğan ve Putin, İdlib’de geçen perşembe günü Rus savaş uçaklarının Suriye uçaklarıyla birlikte gerçekleştirdiği bir saldırıda 33 Türk askerinin şehit olmasının ertesinde, bu hadisenin gölgesi altında buluşuyorlar. Kabul edelim ki, bu çok ağır bir gölgedir ve izleri ikili ilişkilerin üzerinden kolay kolay kalkmayacaktır.
Görüşmeyi sıkıntılı kılan, özellikle geçen aralık ayı sonrasında İdlib’de sahadaki statükonun altüst olmasıdır. Rusya, hava kuvvetleriyle savaşa bütün ağırlığını koyarak İdlib’de askeri dengeyi Esad rejimi lehine çevirmiştir. Türkiye de şubat ayından itibaren İdlib’e büyük bir askeri yığınak yaparak ortaya çıkan yeni duruma müdahale etmiştir. Bu müdahale iki ülkeyi birden sahada karşı karşıya getirmiştir. İdlib’in statüsü üzerinde Türkiye ile Rusya arasında sert bir bilek güreşi yaşanıyor.
İki ülke, İdlib’e ilişkin Soçi Anlaşması’nın yorumlanması ve uygulanmasıyla ilgili olarak taban tabana zıt pozisyonlar savunuyor. Türkiye, Rusya’yı çatışmasızlık taahhüdünü tutmadığı için eleştirirken, Rusya da Türkiye’yi terör örgütü statüsünde olan HTŞ’yi ‘ılımlı muhalefet’ten ayrıştırmadığı gerekçesiyle suçlamaktadır. Anlaşmazlık konularının listesi uzatılabilir.
TSK’NIN İDLİB’DEKİ ASKERİ YIĞINAĞI
Türkiye’nin şubat ayının ilk günlerinde başlayan askeri sevkıyatı yeni konvoylarla sürmektedir. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin (SİHG) 2 Mart tarihli raporlamasına göre, 2 Şubat sonrasında askeri sevkıyat çerçevesinde İdlib’e giriş yapan araç sayısı 3 bin 160’a ulaşmıştır. SİHG, Şubat ayında İdlib’e sevk edilen asker sayısını da 8 bin 100 olarak ileri sürüyor. Bu rakamlar kesin olmasa da yine de fikir vericidir. Keza, Astana Anlaşması uyarınca zaten var olan TSK’nın 12 gözlem noktasına ek olarak, İdlib’de M-5 otoyolunun batısı ve M-4 otoyolunun kuzeyinde bu sevkıyatla gelen birliklerin bir bölümünün yerleştirildiği birçok ‘geçici mevzi bölge’ kurulmuştur.
Bir başka anlatımla, TSK geride bıraktığımız şubat ayında muazzam bir askeri yığınakla İdlib’de sahaya yerleşmiştir. Bununla kalmamış, sahadaki askeri denklemi de değiştirme yönünde bir dizi hamleye girişmiştir. Örneğin, silahlı muhalefet geçen hafta TSK’nın yoğun topçu desteğinde M-4, M-5 otoyollarının kesişme noktasındaki stratejik Serakib kasabasını rejimden geri almıştır. Ayrıca yine geçen hafta başında M-4’ün otoyolunun güneyine geçilerek mevzi bölgeler tesis edilmesi Esad ordusunun kuzeye doğru ilerlemesine gem vurmaya dönük kuvvetli bir hamle olmuştur.
Türkiye’nin bu hamleleri yaptığı bir sırada Rus ve Suriye savaş uçakları M-4’ün hemen altında TSK’nın yeni mevzi bölgeler kurduğu bir bölgede 33 askerin şehit edildiği hava saldırısını gerçekleştirmiştir. Gelgelelim bu saldırı, TSK’nın verdiği ağır karşılıkla Esad ordusunun çok büyük bir hasar almasıyla sonuçlanmıştır.
İDLİB’DE YENİ BİR STATÜKO MU
Buluşma öncesindeki 24 saat son derece kritik bir görüntü arz ediyor. Çünkü sahadaki son durum aynı zamanda iki liderin masaya oturdukları andaki pazarlık güçlerini de belirleyecektir. Rejim, geçen salı günü Rusya’nın hava desteğiyle Serakib’i muhalefetten büyük ölçüde geri almış ve Rus askeri polisi burada sahaya çıkmıştır. TSK’nın dün Serakib’e şiddetli bir topçu ateşi açmasının ertesinde Rus askeri polisi Serakib’den çıkmıştır. Bununla birlikte açık kaynaklara düşen bilgilere göre, Serakib dün akşam saatleri itibarıyla yine de ağırlıklı olarak rejimin kontrolü altında görünmekteydi. Ancak zirve öncesindeki 24 saat içinde ne olur, kestirmek güç.
Serakib’in çatışan aktörler arasında sürekli el değiştirmesi, bugünkü müzakere öncesinde tarafların sahada alan kazanarak muhtemel bir ateşkes ilanına sahada avantajlı bir konumdan girmek istediklerini gösteriyor.
Ateşkes kararı çıkması, tarafların sahadaki pozisyonlarının dondurulması, muharip nitelikteki her türlü askeri faaliyetin askıya alınması anlamına gelecektir. Bu durumda İdlib’de yeni bir statüko ortaya çıkacaktır.
Burada ivedilikle çözüm bulunması gerekecek bir konu, Rusya-rejim ikilisinin özellikle havadan ağır bombardımanla M-4 otoyolunun kuzeyine Türkiye sınırına doğru sürdüğü yüzde 60’ı çocuk olan 1 milyona yakın insanın geleceği olacaktır. Bu insanların iskan edileceği ve asgari insani ihtiyaçlarının karşılanacağı geçici bir ‘güvenli bölge’nin kurulması, bunun derinliğinin, sınırlarının tespiti yeni dönemin en önemli konularından biri olmaya adaydır.
HERKES ATEŞKES BEKLİYOR
Bugünkü zirve Erdoğan ile Putin’in arasında herhalde en zor görüşme olacaktır. Sahada silahların susmasına yol açacak, barış kapısını yeniden aralayacak bir ateşkes kararı bu zirvenin en kayda değer başarısı olacaktır.
Her iki cumhurbaşkanının da zirveden bir başarısızlık öyküsüyle ayrılmak isteyeceklerini zannetmiyoruz. Ümit edelim, bütün zorluklara rağmen bir uzlaşı noktasında buluşurlar ve 17 Eylül 2018’de olduğu gibi herkes derin bir nefes alır.