Fahrettin Altun: Medya etiğinin test edildiği zamandan geçiyoruz
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun medya etiği değerlerinin afet zamanlarında şifa olduğunu bu zamanlarda yapılan her haberin bir test anlamına geldiğini ifade etti.
ABONE OLCumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, "Medya Etiği Bağlamında Olağanüstü Dönemlerde Doğru Habercilik Paneli"nde konuştu.
"DELİ GÖMLEKLERİNİ TOPLUMA GİYDİRMEYE ÇALIŞIYORLAR"
Yalan haberlerle toplumda kaos çıkarma peşinde olan zihniyete sert eleştirilerde bulunan Altun "Sistematik yalandan çarpıtmadan ve dezenformasyon besleniyorlar maalesef. Masa başında ürettikleri sözde haberlerle tezvirat makinesi gibi çalışıyorlar. Toplumu siyasal alanı ülke gündemini kurgu sansasyon ve manipülasyonla dizayn etmeye uğraşıyorlar. Fildişi kulelerinde kendi ideolojik kumaşlarından diktikleri deli gömleklerini topluma giydirmeye çalışıyorlar adeta." dedi.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından, ‘Medya Etiği Bağlamında Olağanüstü Dönemlerde Doğru Habercilik Paneli’ düzenledi. İletişim Başkanlığı Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen panel, yapılan kısa film gösteriminin ardından İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un açılış konuşmasıyla devam etti. Altun, konuşmasında, medyada etiğin, tarafsızlığın ve doğru haberin önemine dikkat çekti.
Altun, panelde yaptığı konuşma çerçevesine toplumun haber alma hakkını eksiksiz ve sağlıklı bir şekilde karşılamanın, ancak doğrulukla yapılan habercilikle mümkün olacağını vurgulayarak, “Bu ana ilkeyle birlikte, haberin birtakım teknik kurallarının, temel gerekliliklerinin olduğu hepimizin malumu. Bir haber, öncelikle 5N1K kuralı dediğimiz ‘Ne? Nerede? Ne zaman? Neden? Nasıl? Kim?’ sorularının cevaplarını içermelidir. Gazetecilik okullarında ilk derslerde ya da mesleğin en başında öğretilen çok temel bir kuraldır bu. Haberin tarafı olan kurum ve isimlerin görüşüne, teyidine başvurulması da diğer bir gerekliliktir. Ancak haberin olmazsa olmazları sayılan 5N1K kuralının ihlal edildiği, teyit mekanizmasının işletilmediği durumlara sıklıkla rastlayabiliyoruz” diye konuştu.
Altun, en temel gazetecilik ilkelerinin hiçe sayılması sonucu ortaya dedikodudan, dedikoduculuktan başka bir şey çıkmayacağını savunarak, medya etiği ve basın ahlakı açısından ciddi bir tehdit haline gelen bu soruna karşı, gazetecilerin itiraz etmesi ve topyekûn bir mücadele verilmesi gerektiğini ifade etti.
“TÜRKİYE DEZENFORMASYONA EN ÇOK MARUZ KALAN ÜLKELERİN BAŞINDA GELİYOR”
Dijitalleşmenin habere, bilgiye erişim anlamında muazzam imkanlar sunduğunu, aynı zamanda insanlığın en büyük imtihanlarından biri haline geldiğini söyleyen Altun, “İçinde yaşadığımız hakikat-ötesi çağda, dijitalleşme sunduğu fırsatların yanı sıra kitle iletişim süreçlerinde büyük bir dejenerasyonu da beraberinde getirdi. Nitekim dijital dönüşümün en önemli risklerinden biri olan ‘maksatlı yalan bilgi’ yani ‘dezenformasyon’, gerçekliğin yitimine sebep oldu. Dezenformasyon bugün bireysel, toplumsal ve ulusal güvenlik açısından bir tehdit olarak her geçen gün daha fazla karşımıza çıkıyor. Bildiğiniz üzere Türkiye, maksatlı yalan bilgiye, dezenformasyona dünyada en fazla maruz kalan ülkelerin başında geliyor. Türkiye’nin son 20 yıldır gösterdiği büyüme ve gelişmeyi durdurma çabaları sistematik dezenformasyon siyasetiyle de kendini gösteriyor. Ülkemizi ve kurumlarımızı yıpratma girişimleri, siyasetten medyaya birçok alanda çok boyutlu saldırılarla yürütülüyor. Yalan haber ve dezenformasyon, yapay toplumsal kutuplaşmalar oluşturmak, siyasal istikrarı bozmak için araçsallaştırılıyor” diye konuştu.
“DEZENFORMASYONLA MÜCADELEYİ MİLLİ BİR VAZİFE OLARAK GÖRÜYORUZ”
Geçmişte Türkiye’yi askeri darbeler ve ekonomik saldırılarla dizayn etmeye çalışıp başarılı olamayanların, bugün maksatlı olarak yalan bilgi ve dezenformasyonlarla bunu yapmaya çalıştığını dile getiren Altun, “Bu açıdan biz dezenformasyonla mücadeleyi milli bir vazife olarak görüyoruz. Hiç kuşkusuz bu mücadele, ciddi bedeller ödemeyi gerektiren, zorlu bir mücadeledir. Çünkü yalanları ifşa ettiğinizde; doğruyu, hakikati meydana serdiğinizde bozguncuların tekerine çomak sokmuş oluyorsunuz, onlar tarafından hedef alınıyorsunuz. Dolayısıyla yalanda sınır tanımayan bir sistematik kötülüğe karşı aynı şekilde sistematik ve çok boyutlu bir mücadele vermek gerekiyor. Yani her ne şartta olursa olsun, hakikate sahip çıkmak esas olmalıdır” açıklamasında bulundu.
"DEZENFORMASYONUN OLUŞTURDUĞU TAHRİBATA, ÜLKEMİZİN YAŞADIĞI SON DEPREM FELAKETİNDE BİR KEZ DAHA ŞAHİT OLDUK"
Özellikle terör, savaş, afet gibi olağanüstü gelişmelerde habercilik söz konusu olduğunda, medya etik ilkelerinin gazeteciler için bir çıpa vazifesi gördüğünü de ifade eden Altun, şu ifadeleri kullandı:
“Bu dönemler aynı zamanda medya etiğinin test edildiği ve doğru haberciliğin ne kadar önemli olduğunun hissedildiği dönemler oluyor. Olağanüstü dönemlerde, kriz dönemlerinde doğru habere duyulan ihtiyaca ve yalanın, dezenformasyonun oluşturduğu tahribata, ülkemizin yaşadığı son deprem felaketinde bir kez daha şahit olduk. Gerçek dışı bilginin üretilme ve yayılma kapasitesinin nerelere varabileceğini gördük. Arama-kurtarma çalışmalarını sekteye uğratacak, insan hayatına mal olacak dezenformasyonlara şahit olduk. Depremin yaralarını sarma çabalarının yanında bir de dezenformasyon içerikli haberlerin, paylaşımların doğrusunu anlatmak, bilgi kirliliğini gidermek için yoğun bir gayret sarf ettik. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı olarak iletişim boyutunda kurumlar arasında sağladığımız koordinasyon ve eşgüdüm sayesinde doğru, hızlı ve etkili bir bilgilendirme süreci yönetmeye çalıştık.”
Konuşmanın ardından panel, yeni nesil haber etiği ve medya ve etik bakımından mahremiyet ve kurgusal gerçeklik konuları masaya yatırıldı. Öte yandan, panele, TRT Genel Müdürü Prof. Dr. Mehmet Zahid Sobacı, Anadolu Ajansı Genel Müdür Yardımcısı Yusuf Özhan, çeşitli medya kuruluşlarından birçok gazeteci ve öğretim üyeleri katılım sağladı.