Liderler neden yalan söyler?
Liderler neden yalan söylerler? Özellikle uluslararası ilişkilerde kendilerini neden yalana mecbur hissederler? Yalan onlar için olmazsa olmaz mı?
ABONE OL"Bir kişinin olguları ifade etmek için elinden geleni yapması ve bir hikayeyi apaçık ve dürüst bir şekilde anlatmasını" Hakikati Söylemek olarak tanımlayan yazar john j. Mearsheimer, yalan söylemeyi ise şöyle tanımlıyor: "Bir kişinin diğerlerinin doğru olduğunu düşünmesi umuduyla yanlış olduğunu bildiği veya şüphelendiği bir beyanda bulunmasıdır. Yalan hedef kitleyi aldatmak için tasarlanmış pozitif eylemdir. Yalan, bir kimsenin yanlış olduğunu bildiği olguları uydurması veya doğru olduğunu bildiği olguları" inkar etmesidir"
Mearsheimer, Liderlerin neden yalan söylediğini analiz ettiği kitabında, her ne kadar ayrı ayn tanımlasa da çarpıtma ve gizlemeyi de yalan kategorisine alıyor doğal olarak.
ULUSLARARASI POLİTİKADA YALAN GERÇEĞİ
Chicago Üniversitesi’nde Uluslararası Güvenlik Siyaseti Programı Müdür Yardımcısı ve Siyaset Bilimi’nde R. Wendell Harrison Profesörü olarak; Conventional Deterrence (1983), Liddell Hart and the Weight of History (1988), The Tragedy of Great Power Politics (2001) adlı kitaplarını kaleme almasının yanı sıra Stephen M. Walt ile birlikte hazırladığı The Israel Lobby and U.S. Foreign Policy (2007) isimli kitabı (İsrail Lobisi ve Amerikan Dış Politikası ismiyle 2009 yılında Küre Yayınları’nca yayımlanmıştı) da bulunan John J. Mearsheimer'in Liderler Neden Yalan Söyler adlı "Uluslararası politikada yalan gerçeği" alt başlıklı çalışması Nejat Özberk tarafından Türkçeleştirilerek Küre yayınlarınca neşredildi.
Yazar kitabında yalan söylemenin müessif görüldüğünü ancak çarpıtma ve gizleme yapmanın kabul edilebilir bulunduğuna dikkat çekiyor...
Öyle ya da böyle sonuçta şurası bir gerçek ki uluslararası ilişkilerde olsun, kendi iç politikalarına yönelik olsun liderler gerekli gördüklerinde yalan söylüyorlar... Onlar bir şekilde belirli şartlarda yalanın anlam taşıdığına inanıyorlar. "Buradaki kilit nokta, yalanın ne zaman ve nasıl pozitif faydası olduğunu tespit etmektir" noktasına dikkat çekmiyor yazarımız ve konuya nasıl yaklaştığını şu ifadeleriyle izah ediyor: "Esasında bunu meşrulaştıran mücbir sebeplerin bulunması ve doğal olarak tarihsel kayıtlarda önemli bir miktarda bulmamızdan dolayı, uluslararası yalan konusuna tamamen faydacı bir bakış açısından bakıyorum. Pek çok insan dünya politikasında yalanın geçerli olduğu şartların varlığına inanır. Ancak bu, önümüzdeki olgunun ahlaki boyutlarının incelenmesinin önemin inkâr etmek anlamına gelmez. Ne var ki bu görev, bu kitabın kapsamı dışında kalan farklı bir dizi hesaplamayı ve değerlendirmeyi içerir.
Çok genel olarak, liderler uluslararası yalanlan farklı iki nedenle söylerler.
Birincisi, yalanlan milli menfaatlere hizmet için söyleyebilirler. Bunlar liderlerin devletlerarası ilişkilerin intizamsız ve kuralsız dünyasında ülkelerinin hayatta kalmasına yardım etmek amacıyla söylediği stratejik yalanlardır.
İkincisi, liderler raison d'etat (hikmet-i hükümet) ile ilgisi olmayan, bunun yerine, kendi kişisel veya dostlarının menfaatlerini korumak amacıyla bencil yalanlar da söyleyebilirler.
Burada bizim temel konumuz, liderlerin bencil amaçlar için değil, kolektif iyilik için söylediği yalanlardır. Dolayısıyla, uluslararası yalan terimini kullanırken bencil yalanlar değil, stratejik yalanlardan bahsediyoruz.
John J. Mearsheimer, analizlerinin ilk bölümünü dört soru üzerine inşa ediyor:
Birincisi, liderlerin söylediği uluslararası yalanların farklı türleri nelerdir?
İkincisi, neden yalan söylerler? Her bir yalan türünü motive eden stratejik mantık nedir? Özel olarak, liderleri iğrenç değilse bile hoş olmayan bu davranışa sürükleyen yalanın potansiyel faydalan nelerdir?
Üçüncüsü, her bir yalan türünü daha az veya çok mümkün lalan koşullar nelerdir?
Dördüncüsü, bir devletin iç politikası yanı sıra dış politikası açısından da yalanın potansiyel maliyetleri nelerdir? Başka bir deyişle, uluslararası yalanlar söylemenin sakıncaları nelerdir?
Yazar, diplomat ve devlet adamlarının birbirlerinin yanı sıra kendi halklarına da söyledikleri çeşitli yalanların, hem potansiyel faydalarını hem de maliyetlerini ele alıyor ancak, esasında iyi bir yanıt bulamadığı için her bir yalan çeşidinin ne zaman istenen sonucu verebileceğine dair önemli soruya cevap aramaya gerek görmüyor,,, .
Yazar analizinde çok sayıda iddiada bulunuyor fakat bunların beş tanesini diğerlerinden daha önemli görüyor:
Birincisi, uluslararası yalanlar çeşidi formlarda ortaya çıkabilir; fakat en önemli ayrım liderlerin birbirlerine söyledikleri yalanlar ile kendi halklarına söyledikleri yalanlar arasındadır.
İkincisi, liderler genellikle korkak, namert veya kötü tabiatlı oldukları için değil, iyi stratejik sebepler için yalan söylerler. Yanlış anlaşılmasın, yalan söylemenin büyük bir erdem veya uluslararası yalanların çok olmasının az olmasından daha iyi olduğunu kastetmiyoruz. Biz sadece ve sadece, yalanın tehlikeli bir dünyada bazen faydalı bir devlet yönetimi aracı olduğunu söylüyoruz. Gerçekten bir lider, Eflatun'un "asil yalan" dediği meşhur yalanlan zaman zaman söyleyebilir, örneğin, Franklin Roosevelt, Ağustos 1941 'de USS Greer savaş gemisine yapılan Alman saldırısı hakkında Amerikan halkına yalan söylemiştir. Başkan, Birleşik Devletleri o sıralar tüm Avrupa'yı fethetme yolundaki Nazi Almanya'sına karşı ikinci Dünya Savaşı'na sokmaya çalışıyordu. Roosevelt'in hedefi doğru bir hedefti ve bu durumda yalan söylemek ona göre uygun bir davranıştı.
Üçüncü olarak, yalan devletlerarasında uluslararası politikanın değişmez bir unsuru olmakla beraber, sıradan bir şey değildir. Üçüncü bölümde yapılan devletlerarası yalanlara ilişkin tartışmada, bir devletin liderlerinin diğer bir devlete yalan söylediği çeşidi durumları tasvir edeceğiz. Bu bölümü okurken devletlerarası yalan söylemenin diplomatlar ve devlet adamları arasında rutin bir davranış olduğu izlenimi edinebilirsiniz. Ama bu olgu- lan bulmakta ziyadesiyle zorlandık ve üstelik söz konusu bölüm, tespit edebildiğimiz hemen hemen tüm örnekleri kapsamaktadır. Devletlerin, pazarlık durumlarında birbirlerine karşı blöfe kalkıştığı örneklerin kanıtlarını bulmanın zorluğu bizi özellikle şaşırttı. Aslında, liderlerin rakip devletlerden daha ziyade kendi halklarına yalan söylemesi daha muhtemel görünüyor. Bu durum, özellikle Birleşik Devletleri gibi demokrasiler için geçerli görünmektedir.
Dördüncüsü, en tehlikeli yalanlar liderlerin kendi vatandaşlarına söyledikleri yalanlardır. Liderlerin diğer devletlere söylediklerinden ziyade bunların umulan sonucu vermeme ve bir devletin stratejik konumuna zarar verme ihtimali vardır. Üstelik gündelik hayat için zararlı pek çok sonuç doğurabilecek bu türden yalanların ülke içerisindeki politik ve sosyal hayatı yozlaştırması daha muhtemeldir.
Beşincisi, Birleşik Devletler çok güçlü olduğundan ve küresel gelişmelerle yakından ilgilendiğinden, ülkenin liderleri ya öteki devledere ya da Amerikan halkına yalan söylemeyi gerektirecek güçlü dürtülerin bulunduğu durumlarla sık sık karşı karşıya gelmektedir. Uluslararası yalanların özellikle Birleşik Devletler gibi demokrasiler için vahim menfi sonuçları olabileceğinden bu durum ciddi bir kaygı konusudur.
Kitap (giriş kısmını hariç tutarsak) dokuz bölümden oluşmakta: Yalan nedir? Uluslararası Yalan Envanteri, Devletlerarası Yalanlar, Korku Tellallığı, Stratejik Kılıflar, Milliyetçi Efsaneler, Liberal Yalanlar, Uluslararası Yalanların Sakıncaları ve Sonuç...
19 Mart 2003 öncesi Amerika Birleşik Devlerini Irak'ı işgale zorlayan Bush Yönetiminin kilit şahsiyetlerinin, Saddam Hüseyin'in elinde KitLe İmha Silahları olduğuna emin olduklarını ve bunların sağlam kanıtlara dayandığı yalanını enine boyuna irdeleyerek işe başlayan yazar, aynı süreçte Saddam'ın neden elinde bu silahlar varmış izlenimi verdiği yönüne de dikkat çekiyor...
Daha sonra yalanı ve diğer iki aldatma türünü, gizleme ve çarpıtmayı tanımlayan eserin bir sonraki bölümü, bu uluslararası yalanlar envanterinin bir dökümünü vermekte....
Kitap yalan söylemenin liderler ve devletlere ne yararlar sağlayacağını uzun uzun irdeledikten sonra sakıncalı yönlere de değiniyor ve diyor ki: "Zehirli bir sahtekarlık kültürü yaratması nedeniyle yaygın yalan söyleme, kaçınılmaz olarak devlet ve topluma vahim zararlar verecektir. Bu nedenle, liderler ve vatandaşlarının ülkelerinde gerçekleşen yalan miktarını minimize etmeye çalışmaları ziyadesiyle büyük anlam ifade eder. Ancak böylesi bencil bir davranış, genel olarak tüm toplum için kötü olsa bile bazen bireylerin öne geçmek üzere yalan söylemesi ve hile yapması için güçlü dürtüler bulunduğundan bu basit bir görev değildir."
Bu kitabı okuduktan sonra liderlerin neden peynir ekmek yer gibi kolaylıkla yalan söylediğini ve neden kolay kolay doğru konuşmayı göze alayacaklarını anlayacak ve hatta onların ne söylerken aslında neyi istediklerini de anlama konusunda ipuçları elde etmiş olacaksınız....
(KitapCafe)